ABDli siyahi George Floyd’un ırkçı polisler tarafından, boğularak öldürülmesinin ardından gelişen olayları, ABD Başkanı Donald Trump’ta durduramadı..
Hatta, açıklamaları ile göstericileri daha da kızdıran Donald Trump’un, Beyaz Saray Bahçesi’ni ima ederek,” Bir girin köpekler sizi parçalar, üzerinize silahlar ateş kusar..Bunları yakalayıp on, on beş yıl hapsa atmalı” gibi sözleri de göstericilerin çileden çıkmasına yetti..
Öte yandan siyahi George Floyd’un boğularak öldürülmesi karşısında sessiz kalan iki polisin de yargıya teslim olmasını, yargılanmasını ve gerekli cezaya çarptırılmasını bekleyenler, “yetkililerin kayıtsızlığı, umursamazlığı karşısında” bir araya gelerek, ABD’nin 65 merkezinde toplu gösteriler yaptılar, “yakıp, yıktılar ve otoriteye karşı” başkaldırdılar..
Fotoğrafı gördünüz!?..
İri kıyım bir Amerikan polisi, siyahi George Floyd’un boğazına dizini koyarak, adeta poz veriyordu..
Diğer polisler ise bu durumu seyrediyordu..
Acı olan, sonu herkes biliyor!..
George Floyd, nefessiz kaldı ve hayatını kaybetti..
Ama akıllardan o resim, o poz silinmedi!
Hafızalara yer eden o resim, bir aidiyeti ayağa kaldırmaya yetti..
Bir densiz polisin yaptığı, “ayrımcı,ırkçı, öldürücü, orantısız bir güç” gösteriminin, Amerika’ya neye mal olduğunu, hep beraber gördük!..
“Irkçı, acımasız” ve vahşi bir film sahnesi gibi olan o resim yüreklerimize kazandı!
Bir polis, elbette görevini yapacak..
Ama, bir polis, suçu bile sabit olmayan birini, infaz etme hakkını nasıl kendinde bulur?
Polisin görevi, suçluyu yakalayıp, adalete teslim etmek değil midir?
Bir anda yılların “öfke patlaması” yaşandı Amerika’da!..
Tekrar o “beyaz adam-siyah adamlı” kavgalı kovboy filmlerini hatırladık, o yıllara geri döndük!..
Bu manzara karşısında, daha da eskilere gidenler oldu..
Amerika’nın asıl sahibi Kızılderelilerin neslini tüketenler,” Kızılderelilere soykırım” yapanlar, bu defa neslini tüketemedikleri siyahlara karşı olan kin ve öfkelerini, bu ölüm sahnesinde yaşattılar!..
Amerikan kentlerinden, o istenmedik görüntüler yansımaya başladı evimize..
Çoluk-çocuk birbirimize bakıp, ne olup bittiğini anlamaya çalıştık..
Bu yüzyılda bu vahşet ha!
O koca dev Amerika’nın “siyahi-beyaz” ayaklanmasında, nasıl çaresiz kaldığına tanıklık ettik..
O koca binalar, nasılda toz duman edilmiş!
İşte bu “halk öfkesinin” patlamasıdır..
Önüne geçmek, durdurmak, yatıştırmak zordur..
Bu duruma tanıklık eden Türklerde vardı..
Bu ölüme isyan eden Türklerde oradaydı..
“Siyah öfke tsunamisi”, güçlü Amerikan’ın görüntüsünü, fiyakasını bozmuştu..
Başkan Donald Trump bile, beyaz sarayında çaresiz olayları izliyor, tedbir üstüne, tedbir alıyor, olay yerlerine asker sevk ediyordu ama, yine de çaresizliği tüm dünyaya servis ediliyordu..
Bu manzarayı görenler, uzaktan “Vah Amerika, vah Amerika” diyerek, bunun bir “etme-bulma” gerçeği olduğunu mırıldanıyorlardı..
-Öyle ya, bu Amerika Afganistan’da göklerden ölüm yağdırmamış mıydı?
-Bu Amerika, Irak’ta binlerce kadın, genç ve erkeğin ırzına geçmemiş miydi?
-Bu Amerika, yine Irak’ta, insanları çıplak hale getirip, üst üste yığarak, iğreti manzarayı seyretmiş, boyunlarına tasma takmamış mıydı?
-Bu Amerika, Suriye’de düzeni, huzuru, güveni bozarak, kanlı terör örgütleri ile işbirliği yapmamış mıydı?
Bu Amerika, Kaddafi’nin ülkesi Libya’da olup bitenden sorumlu değil miydi?
-Sözüm ona, bu Amerika, Türklerin gözünün içine baka, baka, PKK/PYD denilen kanlı terör örgütlerine binlerce silah, malzeme para yağdırmamış mıydı?
-Bu Amerika, Türkiye’de her olup biten darbelerden, muhtıralardan sorumlu değil miydi?
-11 Eylül İkiz kulelerin vurulmasından sonra, dünyayı kana bulayan bu Amerika’nın, suçlarını saymakla bitirebilir miyiz?
Ünlü merhum Halk Ozanı Aşık Mahsuni’nin türküsünde kendini bulan ifadeler ile “Katil Amerika”, polisin ile hukukun ile adaletin ile demokrasin ile zenginliklerin ile Başkan Donald Trump’un ile bela çukurundan sakın çıkma!
İşte ektiklerin çıkıyor karşına!
***
Sevgili okurlar,
Şüphesiz bu olaylardan Türkiye’nin,Türk Milleti’nin,Türk siyasetçilerinin alacağı çok dersler var..
Irak, Suriye, Afganistan ve diğer mültecilerin cenneti konumuna getirilen Türkiye’de, bu yukarıdaki hassasiyete büyük özen göstermeliyiz..
Madem ki, bu kadar mülteciyi kabul ettik, “bakmakla, onların sosyal, kültürel haklarını olduğu kadar,sağlık sorunlarını da üstlenmek” durumundayız..
İşte yurdun dört bir yanından sızlanmalar, nahoş olaylar gündeme yansıyor..
Bir göçmen genç, sırf Koronalı günlerde sokağa çıktı diye polis tabancasından çıkan kurşunlara hedef oldu!
Yine polisin karıştığı ve şiddet görüntüleri içeren birbirinden farklı olaylara tanıklık ettik..
Maşallah, birbirimizi suçlamada da yarış halindeyiz!..
Adana,Yüreğir’de, bir yardım dağıtım olayında yaşananları, insanımızın bilme hakkı var..
Kaymakam ve görevlilerin karıştığı bu olayda, sırf CHP’li olduğu için serbest bırakıldığı halde tutuklanıp cezaevine gönderilen gencin hukuku da, hakkı da bizim hakkımızdır..
Sahi orada ne oldu, ne bitti kamuoyu ile paylaşılmalı, adalet yerini bulmalı..
Öte yandan İzmir’de bir cami minaresinden yayınlanan müzik ile ilgili durum nedir?
Kim ve kimler, böyle bir provokasyona girişmiş, cesaret etmişlerdir?..
Yine provoke kokan İstanbul’daki kiliselere saldırılar, ardından Kıbrıs’ta cami saldırısını getirmiştir!
Gerçekten Türkiye’de,” bir başka yaranın kaşındığının işaretleri” alınmıyor mu?
“Bir partiye karşı hasma ne tutum, siyasilerin fezlekeleri ile ilgili haberler, toplumdaki gerginlik, siyasetteki aşırı rahatsız edici sivri dil, adaletsizlikler, hukuksuzluklar, liyakatsizlikler, iktidarın kendini koruma ve iktidarda kalma çabaları, özgürlüklerin ayaklar altına alınması, çirkin söylemler” ile nereye varacağız ki?
Bu sistem Türkiye’yi taşımaya yetmiyor!
Türkiye bir an önce Demokratik Parlamenter Sisteme dönmeli, halkın kendi, kendisini idare etmesinin önü açılmalıdır..
Öyle,” ben yaptım oldu, emmim, dayım, şoförüm, kızım, damadım, akrabam, bizim adam, bizim bakan..”diyerek, göreve getirdikleriniz çarkı döndüremiyor!?
Halk, bu durumdan hoşnutsuz, kapıda yeni provokasyonlar görünüyor..
Türkiye, “yeni Menemen, yeni Sivas, yeni Çorum ve Maraş acıları “yaşayacak durumda değil!..
Siyaset kurumu, ülkeyi daha fazla germeden, demokrasinin, hiç değilse “R”sine dönmeli ve “insanımız huzurdan, refahtan, zenginliklerden, fırsat eşitliğinden” nasibini almalıdır..
Gidiş iyi değildir, Türkiye’de bir kıvılcımın çıkaracağı ateş büyük olur!..
Allah korusun, iş işten geçmeden, elbirliği içinde gerekeni yapmalıyız..
“Eşit, adil, devlet imkanlarının bir parti tarafından istismar edilmediği, özgür seçimler” yapılmalıdır..
Öyle “Demokrasi ve Özgürlükler Adası kurduk” martavalları ile bu milleti ne kandırabilir, ne avutabilirsiniz?
Asıl iş, “ülkeyi Demokrasi ve Özgürlükler ile tanıştırmak” olmalı!
Maalesef, ülkede, terörden, kargaşadan, huzursuzluk ve gerginliklerden nemalananlar,acı gerçekleri de örtbas etmektedirler..
Bize Amerika ve Türkiye’de olup, bitenler bir şeyler söylüyor!?
Amerika’daki bu “öfke patlamasından” alınması gereken dersi inşallah alırız!..
Yoksa, “gaflet uykusu” , bize pahalıya mal olur!
Yusuf Cinal yazıyor/3 Haziran 2020 Brüksel