1. Haberler
  2. Belcika
  3. Belçika’daki Türk Diasporası ve Taşra Siyasetinin Gölgesi

Belçika’daki Türk Diasporası ve Taşra Siyasetinin Gölgesi

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Avrupa’ya, özellikle Belçika’ya iş gücü göçüyle gelen Türklerin siyasal ve kimliksel serüveni, hem bir toplumsal hafıza hem de kolektif bir hayal kırıklığı olarak okunabilir. Bu hikâyede üç ana kuşak öne çıkar: İlk gelenler, onların çocukları ve torunları. Her biri kendi zamanının gerçekleriyle yüzleşti ama ortak bir sorun etrafında döndüler: Aidiyet ve temsiliyet.

BİRİNCİ Kuşak: Kimliğiyle Barışık, Mücadelesi Sessiz

Birinci kuşak Türk göçmenler, Belçika’ya çalışmak için geldiler. Amaçları basitti: Para kazanmak, ailesine bakmak ve bir gün geri dönmek. Kültürel olarak muhafazakârdılar, kimlikleriyle ilgili bir şüpheleri yoktu. Türk ve Müslüman olmaktan doğan bir güvenle yaşadılar. Bu kuşak siyasetle ilgilenmedi, çünkü onların gözünde hâlâ “misafirdiler”. Fakat misafirlik uzadıkça, farkında olmadan birer öncüye dönüştüler.

İKİNCİ Kuşak: Sahipsizlik ve Siyasi Arayış

İkinci kuşak ise “ne burada ne orada” duygusuyla büyüdü. Türkiye’yi tanımadan Türklüğü, Belçika’da yabancılaştırılarak Avrupalılığı öğrendiler. Kimlikleriyle baş başa kaldılar ama bu yalnızlık onları bir arayışa itti. Bu kuşakta ilk ciddi siyasi katılımlar başladı. Ne var ki bu katılım bir inşa değil, çoğunlukla bir “sığınma” hareketiydi. Bir yandan Türkiye’deki siyaset onları şekillendirdi, diğer yandan Avrupa’daki popülist ve dini yapıların etkisine açık hale geldiler.

ÜÇÜNCÜ Kuşak: Arada Kalmak ve Kimlik Krizi

Üçüncü kuşak ise ikinci kuşağın çocukları olarak doğdu. Ailelerinden siyaset gördüler ama çoğu zaman sorgulamadan benimsediler. Dedeleri gibi Türk ve Müslüman kimliğine tutunarak, dinî referanslı bir yönelimle oy verdiler. Ancak ne Türkiye’yi yaşadılar ne de Belçika’ya tam anlamıyla ait hissedebildiler. Bu da onları arada bıraktı. Oy verme davranışları çoğunlukla kimliğe dayalıydı: “Dedem Türk, Müslüman, öyleyse Türk ve Müslümana oy veririm.” Bu siyasal tercih, ne yazık ki içerik ve politika analizinden yoksundu.

TÜRKIYE’nin Rolü ve İdeolojik İhracat

AK Parti ve ona yakın yapılar, bu boşluğu ustalıkla değerlendirdi. Özellikle FETÖ yapılanmasının Avrupa’daki Türkler arasında kurduğu okullar, dernekler ve medya organları sayesinde ciddi bir nüfuz alanı oluştu. Türkiye’den gelen ideolojik etkiler, Avrupa’daki Türklerin kimlik bunalımına panzehir gibi sunuldu. Bu da diasporada tek tip bir siyasal davranışa yol açtı: Parti değil, kimlik ve aidiyet öncelendi.

BELÇIKALI Türk Siyasetçilerin Sınavı: Taşra Modelinin İhracı

Bu süreçte ortaya çıkan Belçikalı Türk kökenli siyasiler ise çoğunlukla “kendilerine rağmen” politikacı oldular. Siyaseti halka hizmet değil, kişisel kariyer ve statü için araçsallaştırdılar. Türkiye’deki taşra siyasetinin alışkanlıkları—hemşehricilik, makas kesme törenleri, vitrin siyasetçiliği—Belçika’daki koşullara taşındı. Oysa burada ihtiyaç olan şey, kurumsal siyaset, hak temelli temsil ve kuşaklar arası köprüydü.

SONUÇ: Kaybolan Temsil, Kırılan Güven

Diaspora toplumunun siyasette yaşadığı bu tecrübeler, büyük bir güvensizlik ve kırılma yarattı. Avrupa’da yaşayan Türkler, hem Türkiye siyaseti hem de Belçika’daki Türk kökenli temsilciler tarafından yüzüstü bırakıldıklarını hissettiler. Temsil edilmiyorlar, sadece kullanılıyorlardı. Ve sonuçta, yalnızca açılışlarda poz veren, makas kesen, sözde “hizmet” eden ama fiilen hiçbir sorunu çözmeyen bir kuşak siyasetçiyle baş başa kaldılar.

Bu tablo, bir uyanışa çağrıdır. Artık kimlik değil, ilke konuşulmalı. Temsil değil, katılım önemsenmeli. Taşra siyaseti yerine yerel gerçekliklerle barışık bir diaspora siyaseti inşa edilmelidir.

Ramazan Kurt – 10/05/2025

YAZIYA GELEN TEPKİ
DAVETIYE

11 mayıs 2025 pazar günü « Bruksel Turk » gazetesinde yayınlanan ve haberci Sayın Ramazan Kurt tarafından kaleme alınmıṣ « Belçika’daki Türk Diasporası ve Taşra Siyasetinin Gölgesi » başlıklı makaleyi okuduktan sonra ṣaṣırdım kaldım.

 İçimde hem gülmek, hem aǧlamak, hem acımak ve hatta isyan etmek gibi karıṣık hisler belirdi.

Neden mi ?

Burada illgili makaleden çok basit bir örnek alalım :

Belçika Türk Toplumu’nun tarihini yazmak – daha doǧrusu yeniden yazmak – hevesine kapılmıṣ haberci Sayın Ramazan Kurt, yazısının « TÜRKIYE’nin Rolü ve İdeolojik İhracat » baṣlıklı kısmında hayali bir « boṣluktan » bahsederken diyorki : « AK Parti ve ona yakın yapılar, bu boşluğu ustalıkla değerlendirdi …. »

Burada, Sayın Ramazan Kurt’un bize anlattıǧı hikayeye göre, AKP 2002’de iktidara gelinceye kadar Belçika Türk Toplumu içinde yapılaṣan örgütlenme ile ilgili « TÜRKİYE’nin Rolü » nün ve oradan yapılan « İdeolojik İhracat » larınulaṣmak istedikleri tek amacın « AK Parti ve ona yakın yapıların ustalıkla değerlendirdiǧi …. » boṣluǧu yaratmak olmuṣ.

Hikaye anlatmak deǧil Tarihi yazmak aǧır bir sorumluluk yükler insanın omuzlarına. Siyaset ve tarih boṣluǧu asla kabul etmez.

Bu gerçeklerden hareket ederek, 1964 – 1982 yılları arasında Belçika Türk Toplumu’nun hangi koṣullar içinde yaṣadıǧını, bu koṣulların yarattıǧı insanlık dıṣı durumu kimlerin ve ne zaman ustalıkla değerlendirdiğini, AKP’ye bugünkü durumu miras olarak kimlerin bıraktıǧını incelemek ve tartıṣmak için Sayin Kurt’u halka açık bir toplantıya davet ediyorum.

Görüşmek ümidiyle,
Hoṣca kalın.
Mustafa Üner Sari.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
1
vir_sl_
Virüslü
Belçika’daki Türk Diasporası ve Taşra Siyasetinin Gölgesi
Yorum Yap