Belçika Yenihaber Gazetesi Sahibi Yusuf Cinal* İyi ki Bu Güzel Adamı Tanımışım!
Sevgili Fahri Tuna ile tanışıklığımız “Eleman aranıyor” ilanı sonrası gerçekleşti.
Sene 1983.
O yıllar Sakarya’da çok iddialı, ofset tekniği ile basılacak olan renkli bir gazete çıkarmaya başlamıştık. Günaydın Gazetesi ortaklı bir gazeteydi bu. Adı Sakarya. Çok iddialı dört arkadaş, bu işe öncülük yapıyorduk. Rahmetli Semih Köprülü gazetenin imtiyaz sahibi, bendeniz sorumlu müdür, rahmetli Hüseyin Komite Spor Müdürü ve rahmetli Necdet Güngörsün de haberler müdürü olarak gazete künyesinde yerini almıştı.
Böyle bir gazeteyi dört kişi çıkaramazdı elbet. Bu işin muhasebesi, yazı işleri, fotoğraf servisi, sekreteri, muhasebecisi ve en önemlisi gazeteye haber akışını sağlayacak muhabirlere ihtiyaç vardı. İlk zamanlar, bu işi tanıdık dost çevresi ile yapmaya kalkıştık. Gördük ki olmuyordu. Yeni genç elemanlara ihtiyacımız vardı. Mesleği seven ve bu mesleği geleceğe taşıyacak, geçim kaynağı olarak görecek genç kalemlere gerçekten ihtiyacımız vardı. Bu vesile ile ilk istişareden sonra “eleman aranıyor” ilanı yayımlamaya karar verdik.
Tabii ki, aradığımız elemanların diplomalı olması tercihimizdi. Hele de Basın Yayın Yüksek Okulu öğrencileri olması arzumuzdu. Ama ücretler konusu sıkıntı yaratıyordu. Verilen ilanlara itibar eden gençler oldu. Bunların bir bölümünü gazetede istihdam ettik ve hemen işe başladılar.
Çoğu defa bu genç adamlar ile alana ben çıkıyordum. Fotoğraf makinesini kullanmak, haber toplamak, yeni buluşlar yapmak, yaratıcılık ruhunu geliştirmek, iyi ilişkiler kurmak konusunda gençlere hep önder oldum. Gazeteye olan talep ve rağbet yeni gençlerin de istihdamı için fırsat oldu. Tekrar ilan verdik ve elaman açığını gidermek istedik.
Günlerden bir gün rahmetli Semih Köprülü ile Necdet Güngörsün, baş başa bir konu hakkında tartışıyorlardı. Ellerinde bir mektup kâğıdı olduğunu görüyordum. Çoğu zaman bu eleman alımı işlerine karışmıyordum. Zira sorumluluk almak pek işime gelmiyordu. Sonunda Semih Köprülü, elinde mektup kâğıdı ile bana doğru geldi:
“-Yusuf kardeşim, bir genç arkadaşın bizimle çalışma isteği var. Necdet Güngörsün, başvuru mektubunu pek beğenmedi, çok artistik buldu. ‘Bu adam edebiyat parçalamış, bize düz adam lâzım’ dedi. Bir de sen bakabilir misin?”
Şaşırmadım değil. İlk defa bir iş arayan gencin mektubu benimle paylaşılıyordu. Mektubu aldım, büyük bir titizlikle okudum. O zamana kadar bize başvuranların mektuplarından çok farklıydı. Kelimeler güzel seçilmiş, cümleler güzel kurulmuş. İfade temiz ve yalındı. Üstelik bu genç adam Mühendislik bölümü mezunu, iş arıyor, çalışma isteği yüksek ve Sakarya’nın Kaynarca İlçesi’ndendi.
“-Semih Bey, harika bir üslup. Başvuru mektubu edebiyat harikası. Bu genç adamda iş var. Üstelik bu arkadaş Kaynarcalı. Bize Kaynarca’dan mutlaka birisi lazım, biliyorsun” dedim. Allah rahmet eylesin, Semih Köprülü, mektubu aldı ve Necdet Güngörsün’ün muhalefetine rağmen, benim de desteğimle Fahri Tuna’yı gazeteye davet etti.
Bir iki gün içinde Fahri Tuna gazeteye geldi. Efendi, tertemiz bir genç. Yirmi üç yirmi dört yaşlarında. Bıyıkları henüz yeni terliyor. Semih Bey Fahri Tuna’dan çok etkilendi. Tekrar bana geldi.
“- Yusuf, bu genç adamı Necdet’e vermek istemiyorum. Onunla yapamaz. Harcanmasını da istemiyorum. Sporda Hüseyin Komite ile çalışsa ne olur” diye ekledi. ‘Münasiptir’ dedim.
Fahri Tuna işe alınmıştı. Hem benimle, hem Hüseyin komite ile olduğu kadar bütün arkadaşları ile samimi diyaloglar kurdu.
Acı tatlı hatıralarımız oldu. Ben Belçika’ya yerleştim. Bir gün Adapazarı Belediyesi’nde Kültür Dairesi Başkanı olduğunu duydum. Yolumuz yıllar sonra 2008 Ağustosunda bir Kubat konserinde kesişti. Sarmaş dolaş olduk ve sonra hiç ayrılmadık.
Fahri Tuna birbirinden güzel eserler üretmeye, dergilere yazmaya, haberlere imza atmaya devam etti. Doğrusu Fahri Tuna’nın edebiyat alanında bu kadar başarılı olacağı hiç aklıma gelmezdi. Ama o zoru başardı ve bu yolda bayrağı burçlara dikmekte kararlı.
Fahri’de bir şeyi daha keşfettim: O bu toprağın insanını ve ülkesini, kültür değerlerini çok seviyor. Hem içte, hem ülke dışındaki başarıları da Fahri’nin artıları arasında bulunuyor.
Durmak, yorulmak bilmeyen ve üretken bu insanı çok seviyorum. Seviyorum diyorum, ayrıca kıskanıyorum. İnsan bu kadar güzellikleri keşfedip, eşe, dosta, çevresine dağıtır mı? Fahri bu, gökten yıldızları toplasa, vallahi kendine pay ayırmaz ve dağıtır.
İşte Fahri Tuna’nın güzelliği, üretkenliği, dostluğu, arkadaşlığı, sevecenliği, nüktedanlığı, hoşsohbet yanı burada yatıyor.
İyi ki bu güzel adamı tanımışım!
Selâmlar olsun Brüksel’den Fahri Tuna’ya! Ve Fahri Tuna dostlarına.
*: Sakarya Akyazı doğumlu, Türk edebiyatı öğretmeni, gazeteci, yazar, 33 senedir Belçika Bürksel’de yaşıyor, geçmişte Tercüman, Türkiye, Sabah ve Hürriyet gazetelerinin Brüksel temsilciliklerini üstlendi.
Sene 1983.
O yıllar Sakarya’da çok iddialı, ofset tekniği ile basılacak olan renkli bir gazete çıkarmaya başlamıştık. Günaydın Gazetesi ortaklı bir gazeteydi bu. Adı Sakarya. Çok iddialı dört arkadaş, bu işe öncülük yapıyorduk. Rahmetli Semih Köprülü gazetenin imtiyaz sahibi, bendeniz sorumlu müdür, rahmetli Hüseyin Komite Spor Müdürü ve rahmetli Necdet Güngörsün de haberler müdürü olarak gazete künyesinde yerini almıştı.
Böyle bir gazeteyi dört kişi çıkaramazdı elbet. Bu işin muhasebesi, yazı işleri, fotoğraf servisi, sekreteri, muhasebecisi ve en önemlisi gazeteye haber akışını sağlayacak muhabirlere ihtiyaç vardı. İlk zamanlar, bu işi tanıdık dost çevresi ile yapmaya kalkıştık. Gördük ki olmuyordu. Yeni genç elemanlara ihtiyacımız vardı. Mesleği seven ve bu mesleği geleceğe taşıyacak, geçim kaynağı olarak görecek genç kalemlere gerçekten ihtiyacımız vardı. Bu vesile ile ilk istişareden sonra “eleman aranıyor” ilanı yayımlamaya karar verdik.
Tabii ki, aradığımız elemanların diplomalı olması tercihimizdi. Hele de Basın Yayın Yüksek Okulu öğrencileri olması arzumuzdu. Ama ücretler konusu sıkıntı yaratıyordu. Verilen ilanlara itibar eden gençler oldu. Bunların bir bölümünü gazetede istihdam ettik ve hemen işe başladılar.
Çoğu defa bu genç adamlar ile alana ben çıkıyordum. Fotoğraf makinesini kullanmak, haber toplamak, yeni buluşlar yapmak, yaratıcılık ruhunu geliştirmek, iyi ilişkiler kurmak konusunda gençlere hep önder oldum. Gazeteye olan talep ve rağbet yeni gençlerin de istihdamı için fırsat oldu. Tekrar ilan verdik ve elaman açığını gidermek istedik.
Günlerden bir gün rahmetli Semih Köprülü ile Necdet Güngörsün, baş başa bir konu hakkında tartışıyorlardı. Ellerinde bir mektup kâğıdı olduğunu görüyordum. Çoğu zaman bu eleman alımı işlerine karışmıyordum. Zira sorumluluk almak pek işime gelmiyordu. Sonunda Semih Köprülü, elinde mektup kâğıdı ile bana doğru geldi:
“-Yusuf kardeşim, bir genç arkadaşın bizimle çalışma isteği var. Necdet Güngörsün, başvuru mektubunu pek beğenmedi, çok artistik buldu. ‘Bu adam edebiyat parçalamış, bize düz adam lâzım’ dedi. Bir de sen bakabilir misin?”
Şaşırmadım değil. İlk defa bir iş arayan gencin mektubu benimle paylaşılıyordu. Mektubu aldım, büyük bir titizlikle okudum. O zamana kadar bize başvuranların mektuplarından çok farklıydı. Kelimeler güzel seçilmiş, cümleler güzel kurulmuş. İfade temiz ve yalındı. Üstelik bu genç adam Mühendislik bölümü mezunu, iş arıyor, çalışma isteği yüksek ve Sakarya’nın Kaynarca İlçesi’ndendi.
“-Semih Bey, harika bir üslup. Başvuru mektubu edebiyat harikası. Bu genç adamda iş var. Üstelik bu arkadaş Kaynarcalı. Bize Kaynarca’dan mutlaka birisi lazım, biliyorsun” dedim. Allah rahmet eylesin, Semih Köprülü, mektubu aldı ve Necdet Güngörsün’ün muhalefetine rağmen, benim de desteğimle Fahri Tuna’yı gazeteye davet etti.
Bir iki gün içinde Fahri Tuna gazeteye geldi. Efendi, tertemiz bir genç. Yirmi üç yirmi dört yaşlarında. Bıyıkları henüz yeni terliyor. Semih Bey Fahri Tuna’dan çok etkilendi. Tekrar bana geldi.
“- Yusuf, bu genç adamı Necdet’e vermek istemiyorum. Onunla yapamaz. Harcanmasını da istemiyorum. Sporda Hüseyin Komite ile çalışsa ne olur” diye ekledi. ‘Münasiptir’ dedim.
Fahri Tuna işe alınmıştı. Hem benimle, hem Hüseyin komite ile olduğu kadar bütün arkadaşları ile samimi diyaloglar kurdu.
Acı tatlı hatıralarımız oldu. Ben Belçika’ya yerleştim. Bir gün Adapazarı Belediyesi’nde Kültür Dairesi Başkanı olduğunu duydum. Yolumuz yıllar sonra 2008 Ağustosunda bir Kubat konserinde kesişti. Sarmaş dolaş olduk ve sonra hiç ayrılmadık.
Fahri Tuna birbirinden güzel eserler üretmeye, dergilere yazmaya, haberlere imza atmaya devam etti. Doğrusu Fahri Tuna’nın edebiyat alanında bu kadar başarılı olacağı hiç aklıma gelmezdi. Ama o zoru başardı ve bu yolda bayrağı burçlara dikmekte kararlı.
Fahri’de bir şeyi daha keşfettim: O bu toprağın insanını ve ülkesini, kültür değerlerini çok seviyor. Hem içte, hem ülke dışındaki başarıları da Fahri’nin artıları arasında bulunuyor.
Durmak, yorulmak bilmeyen ve üretken bu insanı çok seviyorum. Seviyorum diyorum, ayrıca kıskanıyorum. İnsan bu kadar güzellikleri keşfedip, eşe, dosta, çevresine dağıtır mı? Fahri bu, gökten yıldızları toplasa, vallahi kendine pay ayırmaz ve dağıtır.
İşte Fahri Tuna’nın güzelliği, üretkenliği, dostluğu, arkadaşlığı, sevecenliği, nüktedanlığı, hoşsohbet yanı burada yatıyor.
İyi ki bu güzel adamı tanımışım!
Selâmlar olsun Brüksel’den Fahri Tuna’ya! Ve Fahri Tuna dostlarına.
*: Sakarya Akyazı doğumlu, Türk edebiyatı öğretmeni, gazeteci, yazar, 33 senedir Belçika Bürksel’de yaşıyor, geçmişte Tercüman, Türkiye, Sabah ve Hürriyet gazetelerinin Brüksel temsilciliklerini üstlendi.