Yıldönümleri kutlama amaçlıdır, olumsuz etki oluşturmamak için herhangi bir konu inceleme nesnesine dönüştürülmez.
Ama 3-4 Aralık’ta Londra’da NATO’nun 70. yıldönümü kutlamasında böyle bir talihsizlik yaşandı.
*
Birinci konu; Fransa Cumhurbaşkanı E. Macron’un, Suriye’nin kuzeyine askeri operasyon düzenleyen Türkiye’yi “eşgüdümsüz ve agresif” olmakla suçlaması,
Bu yüzden “Stratejik kararlarda ABD ile NATO’daki müttefikleri arasına hiç bir şekilde eşgüdüm kalmadı.
ABD, Avrupalı müttefiklerine sırtını döndü. NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” ifadesiydi.
*
İkincisi; NATO’nun varoluşunun devam etmesi, dünya barışı için aktif ve kalıcı bir caydırıcılık faaliyeti göstermesi,
Kendisine ya da üyesine yönelik tehdit oluşturan rakiplere karşı kendini savunması için,
Çokuluslu bir bürokrasinin çeşitli askeri sanayi komplekslerini beslemek üzere muhtemelen 1 trilyon dolarlık yıllık masraflarının karşılanması konusuydu.
*
ABD Başkanı D.Trump, E.Macron ile kamuoyu önünde görüştü.
Macron’u NATO’yu beyin ölümü olarak nitelendirdiği ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le yakınlaştığı için eleştirdi.
Amerika’nın kıtayı her an terk edebileceğini, Macron’un Avrupa savunma özerkliği konusundaki argümanıyla başbaşa kalacağını,
Bu durumda Avrupa’nın II. Dünya Savaşı’nın sonundan bu yana ilk kez kendisi için mücadele etmesi gerekeceğini,
Yıllarca süren stratejik bağımlılıktan sonra Avrupa’nın, bugünün sert jeopolitik gerçeklikleri için sadece maddi değil, psikolojik olarak da hazırlıksız olduğunu hissettirdi.
*
Türkiye’de Erdoğan, zamanının geldiğine ve liderliğe aç politik pazarda bazı stratejik baskınlıklar elde edilebileceğine inanıyordu.
NATO müttefiklerinin endişelerine saygı duymadığını ve kendisine dost olarak davranmadığını düşünüyor,
Çok geç olmadan Washington ve NATO’nun tek taraflılık ve saygısızlık eğilimini tersine çevirmesini,
Aksi taktirde Türkiye’nin kendisine yeni müttefikler arayacağını söylüyordu.
Bu tavır ABD kongre üyeleri, AB bakanları ve diğer yetkililerin Türkiye’nin NATO üyeliğinin askıya alınması çağrısında bulunmasına yol açtı.
Üstelik Türk kuvvetleri ve bağlı Özgür Suriye Ordusu milislerinin Suriye Kürtlerine karşı operasyonlarında,
Üye ülkeler istihbarat paylaşımını durdurmuş, teknolojiyi paylaşmayı bırakmış ve açıkça Türkiye’yi marjinalleştirmişlerdi!
Bu konu zirvenin ardından açıklanan Londra Deklarasyonu;
1.Maddesinde; “NATO, bölgemizin güvenliğini, bir milyar vatandaşımızı, özgürlüğümüz, demokrasi, bireysel özgürlük, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi paylaştığımız değerleri garanti altına alıyor,”
3.Maddesinde; “Her şekli ve yöntemiyle terör hepimiz için bir tehdit oluşturmaya devam ediyor” ifadeleriyle paylaşıldı.
Türkiye için zimni bir ihtar olarak sayıldı.
*
Başkan Trump, Londra’ya inmeden önce tüm NATO üyelerine savunma için gayri safi milli hasılanın en az yüzde 2’sini harcaması tavsiyesini yineledi.
Ardından NATO Genel Sekreteri J Stoltenberg tüm NATO müttefiklerinin son harcama rakamlarını açıkladı.
ABD hariç NATO ülkelerinin kendi savunmalarına şu anda 130 milyar dolar seviyesinde olan harcamalarının, yılın sonuna kadar 100 milyar dolar daha yükseleceğini söyledi.
Almanya, savunma harcamalarını arttırma sözü verdi.
Başkan Trump’la görüşmesinde Macron,
ABD askerlerinin geri çekilmesini takiben Avrupa savunmasındaki patlamanın ani bir kırılma olarak ortaya çıkacağını,
Avrupa’nın bu sonucu önlemek ya da geciktirmek için ordusuna önemli yatırımlar yapması ve büyük ölçüde yeteneklerini genişletmesi gerektiğini hissetti…
*
Herşeye rağmen NATO’nun 70. yıldönümü kutlaması; NATO’nun güncellenmesine kapı araladı.
Nitekim açıklanan Londra Deklarasyonu 6. Maddesi’ndeki;
“Değerlerimizi ve normlarımızı koruyarak teknolojik üstünlüğümüzü sürdürmek için yeni teknolojilerin kapsamının ve ölçüsünün önemine dikkat çekiyoruz.
Toplumlarımızın direncini ve bununla birlikte kritik altyapımızı ve enerji gücümüzü artırmaya devam edeceğiz.
Bizi güvende tutmak ve güvenlik tehditleriyle mücadele konusundaki önemini kabul ederek, uluslararası hukuka uygun şekilde “uzayı operasyonel bir alan” ilan ettik.
Siber saldırılara cevap vermek için gereken araçları geliştiriyoruz.
Güvenliğimiz ile toplumlarımızın altını kazmaya yönelik hibrit taktiklere hazırlanmak, onları önlemek ve kendimizi savunmak için kapasitemizi artırıyoruz” ifadesi,
NATO’nun güncelleşmesinin yönünü gösterdi.
*
Bugünün uluslararası dengeleri ABD, Rusya ve Çin’in gerek ekonomik, gerekse siyasi alanda hem bölgelerinde hem de küresel bazda artan güçleri beraberinde,
Yeni askeri ve ekonomik birliktelikleri ortaya çıkarıyor, tek kutuplu bir siyasi sistemin var olduğu yapı çok kutuplu bir yapı ile tehdit ediliyor…
Dönüşümde üreyen türlü tehditlerin küresel barışı tehlikeye attığı bir süreçten geçiliyor.
*
Mesela Rusya, uzay teknolojisiyle diğer uydularla buluşmak için özel tasarlanmış ticari bir uydu kullanıyor.
Bu aracın amacı barışçıldır ve yörüngedeki diğer uydulardaki bakım görevlerini yerine getiriyor.
Ama ticari şirketlerin bu yeteneğe sahip olmaları, muhtemelen küresel askeri güçler için zaten var olduğu anlamına geliyor.
Bir ülke veya şirket, kendi uydusunu diğerlerinin yakınlarına yaklaştırabiliyorsa, potansiyel olarak tespit edilmeden askeri amaçlar için de kullanılabilir.
Ya da Fransa, makineli tüfek ya da lazer silahlı koruma uyduları kuracağını ilan etmiştir.
*
Bu yüzden Başkan D.Trump, “Ticaret Savaşları” ile küresel liberal ekonomiye yeni bir yön vermenin iddiasını sürdürürken,
Kıyamet gibi dünya silah gücü karşısında “Güvenlik” konusunda yaşanan sorunları aşmak için;
Ekonomik, politik, teknolojik ve askeri alan eğilimleriyle insani çabanın büyük ölçüde arttığı, mekanın devrildiği bu süreçte;
Stratejik karar vermeyi “Uzay’dan Alan Kontrolüne ” taşımış bulunuyor.
*
Şimdi ABD; 1921’de Mustafa Kemal Atatürk’ün ” Savunma hattı yoktur, savunma sathı vardır. O satıh bütün vatandır” söyleminin bugüne yansıyan izdüşümünde,
“Alan kontrolü, dünyanın kontrolü anlamına gelir” ilkesinden yürüyor.
Stratejik karar vermede “Uzay Alanı” nı, ulusal gücünün, ardından NATO’nun kilit bir unsuru olarak işaretlemiş bulunuyor…
*
70.yıldönümü toplantıları, NATO’nun teknolojideki gelişmeler doğrultusunda savaş alanını “Uzaydan alan Kontrolüne” yönelerek kendisini güncellemesi anlamına geliyor.
Uzay savaş alanı ilan edilmiş, artık NATO uyduları veya gelen düşman füzelerini yok edebilecek uzay silahlarının kullanılacağı yeni bir sürece girilmiştir.
*
Öncelikli amaç dünya gezegeninin savunmasının üstlenilmesi, insanlığın dinozorların yolunda gitmemesinin sağlanmasıdır.
Derin uzay operasyonları için itme ve yakıt ikmali yetenekleri geliştirecektir.
Bu sırada asteroit madenciliği ile ABD ve NATO ülkeleri ekonomisine trilyonlarca dolar kazandıracak bir teknoloji amaçlanıyor..
*
İkinci amaç, ABD ve NATO’nun küresel uyanıklıkta liderliğidir.
Genişbant iletişimiyle dünya gezegeni üzerinde bütünüyle neler olduğunu bilme yeteneği,
Küresel uzay tabanlı hava gözetimi komuta ve kontrol ağı ile karada hareket eden hedefler üzerinde gözetim sağlanacaktır
*
Üçüncü amaç, ulaşımın hızlandırılmasıdır.
Bugün ABD yeniden kullanılabilir roketler üzerinde çalışıyor.
Mekanda yakıt ikmali teknolojisi geliştiriliyor.
1 Eylül 2024’te dünya yörüngesine yeniden kullanılabilir iki aşamalı bir taşıt gönderilmesi hedefleniyor.
*
Dördüncüsü, Uzay Birlikleri için manevra avantajı sağlanmaya çalışılıyor.
Böylece uzayda istikrar ve varlık sağlamak için dünya yörüngesi , ay uzayı ve ötesinde derin uzay operasyonlarında yetkinlik geliştiriliyor.
Bu paralelde, derin alan itiş gücü geliştirilerek, operasyonel bir alanda yakıt ikmal kabiliyetiyle birlikte,
Yörüngede güç kaynağı kullanımı, yörüngede servis hizmeti artacak ve inşaat yapılabilecektir.
*
Yakın gelecek bu gelişmeler paralelinde özgür akıl ve vicdanı olan daha rafine insanlık,
Algılayan, düşünen, sorumluluk alan, ardından ortak olduğu Baltık ülkelerinin de savunmasını engellemeyecek sonra tükürüğünü yalamayacak yönetici kadrolar,
Bu sıfatları taşımayan yöneticilerin ve görevlilerin tasfiyesini vaad ediyor.
*
Baltık Sorunu ile ilgili olarak Erdoğan’ın açıklaması Londra Zirvesi’nde Türkiye’nin fotoğrafını bire bir resmediyor.
Erdoğan, “Polonya ve Baltık ülkeleriyle ilgili biliyorsunuz dün gece bir adım attık.
Gerek Stoltenberg gerek Macron gerek Merkel gerek Polonya Cumhurbaşkanı daha önce hepsi aradılar, bizden bu konuda destek istediler.
Arkadaşlarımla yaptığım görüşmelerden sonra da biz de bu işe evet dedik ama terörle mücadelede siz de bizi yalnız bırakmayacaksınız!” dediğini söylüyor!
Ahmet Kılıçaslan Aytar yazıyor