Sefa Yürükel: Ermeni konusunda (Sözde Soykırım iddaları, Anadolu’da, Kafkasya’da ve Balkanlar’da Türklere yapılan soykırımlar, Karabağ’ın işgali ve Karabağ’da Türk Soykırımı) esas problem ne biliyormusunuz?
Sorun Emperyalistler, Ermeniler veya destekliyenler değil, Türk ve Azerbaycan Hükümetleri, kurumları, fonları, siyasileri ve bu ülkelerin akademik kurumları bu konudaki mücadelede istekli, ciddi ve samimi değiller.
Bunlar bu konularda yıllardır kınamalarla veya uyduruk toplantılarla, mitinglerle göz boyuyorlar. Güya bir iş yapıyormuş gibi garip ve uçuk miktarda maddi masraflar yapıyorlar. Bugüne kadar yapılan yüksek meblağlı masrafların ise şaşırtacak oranda olmasının nedeni, nereye harcandığı ve ne için harcandığı bile bilinmemektedir! Çünkü ortada sıfır elde var sıfır durumu vardır. Hiç bir fayda elde edilmemiş faliyetlerde sadece sorun ötelenmiştir. Bunu da Azerbaycan ve Türkiye Hükümetleri kendi miletine başarı diye yıllardır yutturmuşlardır.
Türkiye ve Azerbaycan Hükümetleri gerçekten sorunu çözmek isteselerdi, yıllarca Türk kökenli akademisyenlerin verdiği projeleri desteklerlerdi ve bu sorun çoktan biterdi. Bunu kendileride biliyorlar.
Gerçeği söylemek gerekirse, bundan önceki ve mevcut Hükümetlerin kafaları şurdan yada burdan ona buna bağlı olmasa ve bir yerlerden beklentileri olmasaydı bu mücadeleyi desteklerler ve uluslararası standartlarda Türklerden ve dostlarından oluşturulacak akademik, hukuki ve siyasi kadroları yıllar önce oluştururlardı.
Ama Türkiye ve Azerbaycan Hükümetleri, Osmanlı Hanedan’ı gibi, stratejik hamle yapacak Türk’e değil milyonlarca dolarlarla finanse ettikleri Yahudi lobilerine ve parayla kitap yazan ecnebi asıllı profesörlere güvendiler. Sonuçta ne oldu? Tabiki hüsran!
Bugün bu konuda elimizdeki belgeler net ve yeterli olmasına ve yüzde yüz haklı olmamıza rağmen bu Hükümetler hala taarruzda değil savunmadalar. Beceriksizliklerini ve konu üzerinde mücadelede doğruyu yapmamayı kınamalar ile bilinçli olarak bugüne kadar kapatmaya çalıştılar ve halada çalışmaktalar. Bu durum hala böyle devam etmektedir.
T.C. ve Azerbaycan’ı yönetenler Türk’ü sevseydi, tarihine de sahip çıkar ve konuyu kökten halledecek projeleri desteklerdi. Bu konuda mücadele edenlerin büyük bir kısmı ise şimdi bıkmış durumdadırlar ve kenara çekildiler.
T.C. ve Azerbaycan resmi kurumları gerçekte bugüne kadar bu konularda hiç bir şekilde yüksek düzey de ve olgunlukta akademik, diplomatik,hukuki, siyasi ve uluslararası standartlarda mücadele yapmadılar ve yapmıyorlar. Hükümetler olarak yalanlarla, oyalamalarla ve kandırmalarla nereye kadar gidebilirsinizki? İşte sonuç ortadadır.
Karabağ hala işgal altındadır. Karabağ’lı kadınlarımız hala Ermenilerin elinde esirdir. Karabağlı kaçkınlar, Azerbaycan’da hala kamplarda ve bunun gibi yerlerde çok zor şartlarda yaşamaktadırlar.
Sözde “Ermeni Soykırımı” iddalarında ise durum vahim bir aşamaya doğru evrilmektedir. BM’lere üye 32 Devlet sözde Soykırımı tanımıştır. Tanımaya aday devletlerde sıradadır. Dünyada Emperyalistlerin ve Ermenilerin propagandalarıyla milletler ve halklar sözde “Ermeni Soykırımı” yalanıyla yıllardır beslenmiş ve Türkiye ve Türkler aleyhine kanaat oluşturmuşlardır. Ama hala ve ama hala Azerbaycan ve Türkiye Hükümetleri bu konuda birşey yapıyormuş havasında kendi milletini kandırmaktadır. İnsanlarımızın da bunu bilmesinde yarar vardır.
Şunu vicdanen , mücadele edenlere vefa borcu olarak ve açıkça söylemek gerekiyorki, sözde “Ermeni Soykırımı “konusu, Karabağ yada PKK konusunda mücadele de hep bir yere kadar geliyorsunuz, o andan sonra da karşınıza emperyalistler yada Ermeniler veya PKK çıkacak sanarken, T.C. ve Azerbaycan görevlileri karşınıza sizi engellemek için çıkıyor.
Bunu bu işte uzun süre, ciddi, samimi ve akılcı olarak yer alan herkes yaşar veya yaşamıştır. Özellikle konuyu kökten çözmek isteyen ve kökeni Türk olanlar mutlaka yaşarlar. Öyle bir durumla karşılaşırsınız ki bu görevliler bir şekilde sizi Türkiye ve Azerbaycan’ın gizli bir şekilde işgal altında olduğuna, insanları doğrudan ve söylemeden tavırları ile inandırırlar. Yani size boşa kürek sallamayın hissi verirler ve bazende doğrudan biz biliriz siz bilmezsiniz derler. Başımızı belaya sokmayın yada arı kovanına çomak sokmayın derler. Bu görevlilere karşı sivil toplum kuruluşu üyesi veya akademisyen olarak rest çeken ve davaya inanan kim olursa olsun yada bireysel olarak mücadeleyi devam ettirmek isteyenlere karşı da bizzat bu görevliler tarafından “operasyon” yapılır. Sessizce mücadele etmek isteyenlerin etrafı ve altı boşaltılır. Bugün sözde “Ermeni Soykırımı “ ve Karabağ konusunda yada PKK konusunda da bir çok insanın mücadele alanından çekilmesinin ve ortalığın boş kalmasının ve mücadelenin sadece sözde konudan bihaber, liyakatsız görevlilere veya onların kişiliksiz adamlarına bırakılmasının esas sebebi budur.Bu yüzden de bu resmi görevlileri takmayan çok az insan, gerçekçi mücadeleyi bıkmadan devam ettirmektedir. Ortada bir kısım mücadele ediyorum diye dolanan insanların tamamına yakını ise, görevlilerin yönlendirmesindedir ve bu işten maddi yarar sağlayarak bu işin tüccarlığını yapmaktadır. Bunların icra ettikleri işinlerinde konu açısından hiç bir kıymeti harbiyesi yoktur.
Ayrıca resmi görevlilerin kendi yaptıkları işlerde de saçmaladıkları gibi gözüken her şey esasında Hükümet politikalarıdır. Yani Azerbaycan ve Türkiye Hükümetleri gerçekten konuyu halletmek açısından bakıldığında bilim ve akıldışı uygulamaları ve politikalarıyla tam tamına saçmalamaktadırlar. Bugüne kadar, bu konuda 2. ve 3. ülkeler vasıtasıylan/üzerinden yada doğrudan muhattaplarla yaptıkları gizli görüşmeler, imzaladıkları protokoller veya gizli anlaşmalar bugünün böyle olmasınında asıl sebebidir. Bu bunların aklınca şu demektir, biz bir şekilde sözde “Ermeni soykırımını” yada “Karabağ” konusunu Ermenilerin yada onların ağababalarının ( Emperyalistlerin) arzuladığı gibi yada uzlaşarak çözeceğiz. Ama zamana ihtiyacımız var denilmektedir. Onun içinde sürekli kendilerine göre mıntıkaya giren ve ayak bağı olan herkesi bir şekilde özel bir mıntıka temizliği ile yolumuzdan çekiyoruz demektir. İnanın durum tamda böyledir. Karabağ işgalinin ve sözde Ermeni sorununun bugüne kadar kökten haklı olduğumuz halde çözülmemesinin sebebi budur. Yıllardır Azerbaycan ve Türkiye Hükümetleri bu konuyu zamana yayarak Ermenilerin lehine ve halkıda peyderpey alıştırarak götürmeye çalışmaktadır. Bu şekilde baskılardan kurtulup iktidarda da sürekli ve yabancı güç desteği ile kalacaklarını sanmaktadırlar. Örneğin Hükümetler iyi izlenirse halkı bu konuda şu şekilde ayarlama stratejisine doğru evriltmektedirler. Konuyu:”Eh ne yapalım sayısız derecede devlet “Ermeni Soykırımını” kabul ettiler. Artık bundan kaçış yok. Baskılardan kurtulmak için kabul edelime getirerek” veya “Karabağ’da Ermeniler artık tamamen yerleşti, bizden artık kimse yaşamıyor, Karabağ kaçkınları artık başka yerlerde iş güç sahibi oldu. Yeni nesil Karabağ’ı bilmiyor ve oraya karşı bir özlemide yok, kimse bu saatten sonra geriye gitmez, büyük devletlerde Karabağ’ı bize vermiyor ve en iyisi uzlaşalıma” getirerek olayların Ermeni ve destekçilerinin istediği gibi çözülmesinin kabul edilmesini sağlamaktır. Bugün hem Türkiye hemde Azerbaycan Hükümetleri tarafından yapılan yol haritaları, gizli ajandalar, yapılanlar ve işlemler iyi izlendiğinde varılacak yegane sonuç budur.
Yukarıda da bahsettiğim gibi, Azerbaycan ve Türkiye Hükümetlerinin resmi demeçler ve kınamalar yoluyla yaptıkları dil pehlivanlığının hiç bir kimseye hiç bir faydası yoktur. Bunu zaten kendilerde biliyorlar. Amaç halkın tepkisini çekmeyip gazını almaktır. Bu kınama demeçleri esasında bir kandırmacadır. Bu dil pehlivanlığının insanları oyalayan ve sanki bir şey oluyormuş gibi bir yönü de olduğu için aksine karşı tarafın işine yaramaktadır. Karşı tarafta bunu çok iyi bilmekte ve taarruz politikası ve stratejisi izlemektedir. T.C.’ni ve Azerbaycan’ı bu konuda siyasi baskı altına alarak bunaltma ve pes ettirme stratejisi izlemektedirler. Azerbaycan ve Türkiye’de maalesef Emperyalistlerin ve Ermenilerin stratejisine adeta uygun gibi davranmaktadır.
Artık T.C. ve Azerbaycan Hükümetlerinin bu konuda ve bugüne kadar kendi insanlarına yapılan ve yapılmayanlar hakkında, tabiki eğer bir parça kırıntıda olsa içlerinde vatanseverlik ve Türk’lük kalmışsa, hesap verme ve öz eleştiri yükümlülükleri vardır. Neden bu konularda bir ilerleme olmadığının hesabını kendilerine düşen pay olarak millete vermeden bu konuda bir arpa boyu yol alınmayacaktır.
Bence yıllardır bu konuda gerçekten mücadele ediliyormuş gibi yapılıp ve bugüne kadar bu konuda kandırılan insanlarımızın bunları bilerek hareket etmesinde ve düşünmesinde ve kanaat oluşturmasında artık yarar vardır.
Ama, herhalukarda T.C. ve Azerbaycan Hükümet yetkililerine tekrar bir çağrı yapmanın gerektiğine inanıyorum. Yine de bugüne kadar yapmaları gerektiği halde yapmadıklarınıda es geçerek, vicdanen bu konularla yıllardır bilimsel olarak uğraşan ve bir bilen kişi olarak Hükümetlere önerim şudur: Artık gerçekten Türkiye ve Azerbaycan Hükümeti olun! Bütün hatalarınıza rağmen bir beyaz sayfa açın. Kendinize gelin. Dürüst olun. Samimi olun. Ciddi olun. Milleti kandırmayın ve oyalamayın. Savunmadan ve garip ilişkilerden ve tuhaf anlaşmalardan – protokollerden çıkın. Mücadele eden insanları engelleme ve ekarte etme siyasetini bırakın. Vatansever olun! Belge ve bilgilere dayanan bir “Taarruz Stratejisine” girin. Siz de biliyorsunuz ki mevcut durumda elimizdeki belgeler yüzde yüz lehimizedir ve yeterlidir. Biz bu konularda her anlamda ve her boyutta haklıyız.Dil pehlivanlığını bırakın. Gerçek mücadeleyi başlatın.
Çünkü konu T.C. ve Azerbaycan’ın sadece tarihi konusu değil, bugünkü ve gelecekteki toprak bütünlüğü konusudur! Geleceği düşünmek zorundayız. Çünkü biz Türküz, ülkemizi ve milletimizi korumak zorundayız. Bizim için bulunduğu yerin dışında başka bir yerde başka bir: Azerbaycan ve Türkiye yoktur! Bundan dolayıda gerçek mücadelede resmi kurumlar, sivil toplum örgütleri, bireyler, akademisyenler her biri kendi alanında ortak hedefe yönelik olarak ayrı ayrı ve gerekirse birliktede bir mücadele vermelidir. Görüş, yöntem, fikir farklılıkları ne olursa olsun konu millidir. Buna görede herkes buna uygun yolu ve davranışı seçmelidir.
(not1: Irak’taki Türkmeneli Bölgesi’nde 3.5 milyon Türkmen’in: 1950’lerden bu tarafa Barzani, Talabani, PKK ve ABD tarafından, terörizme, etnik temizliğe tabi tutulması ve soykırıma uğratılması konusunda da aynı kayıtsızlık ve kandırma vardır ve bu durum devam etmektedir. Kadim Türkmeneli şehirleri: Erbil, Süleymaniye, kısmen Kerkük vb gibi yerler şimdi Barzani ve Talabani kuvvetleri tarafından işgal altındadır.
not 2: AİHM’de bu konuda Türkiye lehine kazanılan dava da Doğu Perinçek, eğer Türk Hükümeti’nin klasik korku ve engelleme çabalarına karşı çıkıp ve direnip mücadele etmeseydi Türkiye ‘nin kazanabileceği tezi yine bilinmezde kalacaktı).
SEFA YÜRÜKEL
Sosyal Antropolog ve Etnograf
Soykırımlar ve Terörizm Araştırmacısı