Milenyum Raporu: Yaşam Felsefesi ve 2020 Gerçekleri

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Azerbaycandan  Felsefe Bilimleri  Dr. Hatira Guliyeva yazıyor.
MİLENYUM  RAPORU YAŞAM  FELSEFESİ VE  2020 GERÇEKLERİ
Bir süredir, bir kabus bilincimizi ve günlük davranışımızı devraldı. Hepimiz bu bir efsane, bir gizem gibi, aslında bir gerçeklik olan Coronavirus – Pandemi – Covid 19-u   düşünüyoruz. Koşulsuz olarak, yeni yüzyılın ikinci on yılının bu olayının yaşam felsefesi hayatımızı değiştirdi. İnsan ve ahlak, İnsan ve sosyal çevre, İnsan ve din, bu yaşam felsefesi bizi günlük ve geleneksel olan her şeyden tamamen uzaklaştırdı. Artık resmi görevliden işsizlere, bilim adamından cahile kadar herkes bu yeni felsefede birleşiyor. Dünya ulusuna bakılmaksızın, bu postmodern programı benimsemiş ve  prensiplerini uygulamaktadır.
Kapılarımızı aniden çalmış bu davetsiz misafirle birlikdə yeni yaşam felsefesinin ne zaman oluştuğu melum, geriye döneceyimiz takvimin belirsiz.   Onun şimdiye kadar”eski” yaşamdan çaldığı canlar  karışık  her şeyin düzeni, adı ve yorumu, yaklaşık da olsa biliniyor ve bundan sonra kaç kayıplar olacağı bilinmiyor.
Şimdi düşünülmesi gereken en önemli soru Covid-19’un bitiminden sonra bizi bekleyenlerdir. Her şeyden önce, bu sorunun pandeminin şiddetlendiği bir zamanda ortaya çıkması hakkında. Böylece tarihler tastikliyor ki, dünya bir çok pandemilerin doğasına uygun olarak büyük yaşam kaybıyla bağlantılı olarak köklü değişikliklere uğramıştır. Örneğin, tarihte yüz binlerce hatta milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanmış veba, sığır vebası, kolera, çiçek hastalığı, sarı humma, vb. Randemi hastalıklarından sonra siyasi iktidar değişiklikleri, savaşlarda yenilgiler (Haitian savaşlarında Napolyon’un “Louisiana ticareti” gibi), sömürgecilik ve hatta politik (Millennium Report 2013-2014)  nedenleri  karakteristik olmuştur.
Bu bakış açısından, mevcut aydınlanma devam eden pandemiden sonra büyük değişiklikler olacağı fikrine dayanmaktadır. Aslında, beklenen şey, aniden hayatımıza giren tehlikeli koroovirüsten daha çok yeni binyıl olaylarını içerir ve   değişiklikler kümesi uzun zamandır bilinmektedir. Böylece, eski dünyanın insanlarını sosyal, ekonomik, psikolojik, tıbbi ve  b. – her anlamda pozitif, süper ilerleme kadar negatif, negatif gibi çok karmaşık, hatta bu pandeminin ağrısının unutdurabileceğ düşünülemez olaylar bekliyor.
Bu nedenle, bu makalede, Covid-19 olayından sonra dünyayı bekleyen değişiklikler hakkında ilginç, analitik bir program olan, bugünün içinde yaşadığımızın bilimsel bir felsefesi olarak dünyanın tahmini, politika planlaması ve analizi alanında tanınmış uzmanlar olan futurologlar-filozoflar Jerome C. Glenn ve Theodore J. Gordon’u tarafından onlarca yıldır yazılan “Geleceğin Durumu” ve “15 Küresel Sorunlar” bölümlerindeki tahminleri analiz ederek ve yorumlayarak,  beşeri genel endişeli bilgilerden ayırmanın ve iyimserliğe ilham vermenin uygun olduğunu düşünüyoruz.
İkincisi, Milenyum Raporu, 21. yüzyılın “kazanımlarını” ve “kayıplarını” ve bunun yanı sıra soruna yönelik çözümleri vurgular, derinlemesine bilimsel tahminler sağlar, gezegen için sağlıklı bir gelecek için planlar yapar ve modern yöntemler ve metodolojiler kullanır. daha derin bir anlayış için geniş ufuklar açar. Milenyum Raporunun “Geleceğin Durumu” ve “15 Küresel Kalkınma Hedefleri ” bölümlerinde çizilen yeni dünya yaşam felsefesi haritasının, yeni bir dünya, yeni bir yaşam felsefesi de dahil olmak üzere olumlu tahminlere dayandığı gibi Covid-19 dahil olmak üzere dünyayı bekleyen SOS’ların, sinyallerin ve yaşam ve ölüm düzleminde büyük yakınsama gözlemlenebilir ki, herkesin   yaşamın sonunu Tanrıdan başka kimsenin bilmediğini anlaması gerektiğini  ve bu tür kararların Tanrı mahsus olduğu, – belirtilmelidir. Bir kutsal  kelimemiz var: “Tanrı’nın izni olmadan bir yaprak düşmez.”
“15 Küresel Kalkınma Hedefleri” iç içe geçmiş ve her biri insanın bu günü, geleceği, refahı, yaşam sorunları, güvenliği ile ilgilidir ve bu bağlamda gezegenin tüm ülkeleri ve halkları için geçerlidir. Aynı zamanda, insanın ortak evi olan gezegenin varlığının ve yokluğunun haritası bu belgede  rakamların gerçekliği ile çizilmiştir.  Hedeflerin Özet bölümünde belirtildiği gibi, “birinin diğerinden daha önemli olduğunu savunmak, insan sinir sisteminin solunum sisteminden daha önemli olduğunu savunmak gibidir” (http://107.22.164.43/millennium/SOF2007-Azeri.pdf).
Örneğin, 1-ci Hedef –İklim 1 söz konusu olduğunda, küresel ısınma, salgın hastalıklar, kuraklık gibi çeşitli hastalıkların yayılmasına yol açarak tarımsal verimliliğin azalmasına, hayvanların ve diğer canlı organizmaların ciddi şekilde yok olmasına ve deniz seviyelerinin yükselmesine neden olmaktadır. Bütün bunlar insanın normal yaşamında felaketlere yol açar.
2004 yılında Bri­ta­ni­yanın “Ob­ser­ver” Haftalık personelinin, Pentagon’un Küresel İklim Sorunu hakkındaki Gizli Raporundaki bilgileri ele geçirdi ve her yıl yayınladıdıkları bilgiler gerçeği  yansıtmak bakımdan önemlidir (Sızan Pentagon Raporu Savaşları İklim Değişikliği Kıtlık, Savaş Getirebilir) (https://www.iatp.org/ haberler/ sızdırılmış-beşgen-rapor-uyardı-iklim-değişim-mayıs-kıtlık-savaşı).
Bu veriler 16 yıl sonra, yani “modern” 2020 için de önemli tahminler sağlamaktadır.  “Ob­ser­ver”  tarafından elde edilen şu gizli  belge “basına sızdırılan Pentagon Raporu’nun iklim değişikliğinin kıtlığa ve savaşa yol açabileceği konusunda uyardığını” belirtiyordu.
… Andrei Marshall’ın Pentagon raporu, “ülkelerin azaltılmış gıda, su ve enerji kaynaklarındaki sert değişikliklerin gezegeni  eşiğine itebileceği, böyleki, “ülkelerin bu kaynakları korumak ve  tamin etmek için nükleer   tehditini oluştururlar”.  Raporun yazarları iklim değişikliğinin “hemen” ve önemli bir siyasi ve askeri sorun olarak görülmesi gerektiğine inanıyor. Avrupa sıcaklıkları 2020’ye kadar keskin bir şekilde düşecek, örneğin Britanya’da, bugünkü Sibirya’da olduğu gibi kış olacak.
Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki şehirler, deniz seviyesi yükseldiğinde veya kuraklıklar dayanılmaz hale geldiğinde milyonlarca göçmeni uzak tutmaya çalışan “sanal kaleler” olacak.  – 2020 yılına kadar “dayanılmaz” içme suyu ve enerji kıtlığı tam ölçekli bir savaşa yol açacak. Hatta Yazarlardan biri olan Randall tapıntılarını “üzücü şeyler” olarak nitelendirmiş ve gelecekteki felaketleri önlemek için çok geç olabileceğini söylemişdir. Rendall: “İklim ve Çevresel Değişim Raporu siyasi ve askeri stratejide yenidir ve liderler karşısına   karmaşık ve önemli zorluklar getiriyor. Bu eşsiz felaket bir ulusal güvenlik meselesidir, bu yüzden ona karşı silah tutacak bir düşman yoktur ve bu felaketi kontrol edemeyiz”. Raporun analitik sonucu şudur: “Katliamlar ve çatışmalar yaşam için endemik olacaktır. Savaş yine insan yaşamını belirleyecek “(https://www.iatp.org/news/leaked-pentagon-report-warns-climate-change-may-bring-famine-war).
Çalışmamızın konusu olan Milenyum Raporunun, bu belgesindeki bilgiler teyit ediyor ve suyun dünya için küresel bir zorluk olduğunu belirtilenir.
2015 yılında Dünya Ekonomik Forumu’nun su krizini toplum üzerindeki etkisi açısından sekizinci en büyük küresel risk ve olasılık temelli küresel risk olarak tanımlaması tesadüf değildir.
Binyıl Kalkınma Hedefleri, “temiz suya erişim ve temel sanitasyonun bir insan hakkı olması gerektiğini” vurguluyor. Diğer raporlar, sığırların “su tasarrufu amacıyla” beslenmesini, hayvan kök hücrelerinden et üretimini ve kitle su ürünleri yetiştiriciliği kültürünü öneriyor. Alıntı: “Verimli ekilebilir arazinin korunması için büyük çaba sarf edilmesi gerekmektedir. 2020 yılına kadar hayvansal proteine ​​olan talep% 50 artabilir, bu da genetik olarak modifiye edilmiş gıda, su ürünleri yetiştiriciliğinin (çeşitli hayvanların ve bitkilerin insan tüketimi için ıslahı) ve hayvan yetiştiriciliğine ihtiyaç duymadan hayvanları yetiştirme ihtiyacı anlamına gelir. kök hücreleri kullanmak, et dokularının üretimine (hayvanların yaratılmasına gerek kalmadan) toplu yatırımı teşvik edebilir ”(http://107.22.164.43/millennium/SOF2007-Azeri.pdf),
Binyıl Raporunun, insanların su sorunu ile bağlantılı olarak bol su kaynağı olan bölgelere taşınmasını da sağladığı unutulmamalıdır. Tabii ki, bu aynı zamanda bir enerji kaynakları meselesidir ve etno-ulusal psikolojik açıdan kimlik kabul edilemez. Bununla birlikte, ihtiyaçların göç tarihinde bir ön koşul olduğunu unutmamalıyız ve tarih boyunca bunun birçok örneği vardır. Sadece son 20-30 yılda dünyanın dört bir yanından, örnegin Azerbaycan’dan, hemçinin Türkiyeden Amerika Birleşik Devletleri’ne ve Avrupa’ya taşınan aileleri ele alalım: Bu son felaketten- Covid-19-dan önce dünyanın göçmen haritasında gelişmiş ülkelere taşınmaya meyilli olmayan bir ulus var mıydı? Kuşkusuz, bu kitle de bu gelişmiş devletlerin maddi ve manevi kaynaklarından yararlanmak için ülkelerini terk etti veya bu amaçla yola çıktı. Ulusal varoluşumuzda suyun kutsal olduğu ve “ödüllendirildiği” kelimesini paylaşmanın da baskın bir geleneği vardır. Bir grup insanın fazla su kullanması,  ancak başka bir grubun su için susaması hümanizm ve asaletle bağdaşmaz. Gezegen tüm insanlara ev sahipliği yapar. Ayrıca, insanlar bol tatlı su kaynaklarına sahip bölgelere yerleştirile biliyorsa, çoğu göçmen yerli halkla aynı din ve etnik kökene sahip topluluklar olacaktır. Çünkü bugün ABD ve Avrupa’nın milyonlarca vatandaşı göçmen. Tabii ki, başka kaynaklara ihtiyaç duyulmuyorsa, bilimsel ilerleme, ana yolları aşmadan yüzey ve yeraltı yollarından su talebini karşılayabilir.
“Nüfus artışı mevcut kaynaklarla nasıl dengelenir?” başlıklı 3-cü  hedef bugünün şu anki tehlikeli salgını durumunda  hamını   Hedef 8 –  “Yeni ve yeniden ortaya çıkan hastalık ve mikroorganizma riskini nasıl azaltabilirim?” sorusu kadar çok ciddi düşündüriyor. Ve ayrıca yıkıcı bir yerde geniş bir bilgi yelpazesi,   dünyayı bekleyen değişiklikler içeriginde insanın yapay yıkım hipotezini dolaşıma soktu. Bu verilerle mevcut   7,5 milyar (~ 7,8 milyar) nüfusun düşüşünü ve eski neslin yok edilmesi gibi esassız düşüncüleri şekillendirirken Covid-19’un genetik laboratuvarlarda geliştirildiğini ve önlemeye yardımcı olmak için nüfusa aşı sunulacağını bununlada kitlesel ölümlerin bir yıl hatta altı ay içinde gerçekleşeceği fikrini ortaya koydu.
Böyle bir “umutsuz” hipotez,– Mehmet Emin Sofuoğlu’nun “Dünya Nüfus Azaltma Projesi” başlıklı makalesinde korkutucu “masallardan” bahseder. Makalede  dünya nüfusu azaltma projesinin ABD,  Corciya ştatının Elbert kentinde 10 “Yeni Dünya Düzeni komutanlarından” bahsedildiği teorik kaynağı belirtiliyor,  Corciyada 1980’de inşa edilen ve dünyanın prestijini 500 milyona düşürmenin önemini vurgulayan bir Yol Gösterici Taş Anıtı” olduğunu iddia ediyor (https: //www.¬habervakti.¬com¬/komplo-teorisi-sandiginiz-gercekler-1-makale,2224.html). ¬ Covid-19’un genetik laboratuvarlarda geliştirildiğini ve
Geleceğin planlamasını oldukça ciddi bir şekilde okuyup yönettikten sonra, “dünya başkanları”nın  nüfuzu 7,5 milyar insandan 500.000.000 milyona kadar azaltması korkunç bir terör eylemi gerçekleştirmeyeceğini sorumlu bir şekilde belirtmeliyiz. Binyıl Kalkınma Hedefleri’nin “Nüfus artışı mevcut kaynaklarla nasıl dengelenir” çağrısı, dünya nüfusunun yüksek ölüm oranından düşük ölüm oranına düştüğü gerçeğine dayanıyor.  …Bununla birlikte, düşük BM tahminine göre, nüfus azalmaya başlamadan önce 2050 yılına kadar 2,8 milyar artacak ve bu büyüme 2100’de 5,5 milyara ve önümüzdeki 50 yıl içinde değişen teknolojik ilerlemelere ulaşabilir. Mümkün olduğunca uzun ve daha üretken bir yaşam sürmenize izin vereceği söyleniyor. Aynı zamanda, bu ve diğer küresel tahminler, genel olarak ABD, Afrika, Asya ve Avrupa’yı içerir, bu da elbette dünyanın tüm ülkeleri anlamına gelmez ve sorunlar tüm insanlık için geçerli değildir.
Ancak, elbette, dünya tarihinde, nüfus artışı hızlı bir şekilde genişliyor. Birleşmiş Milletler’e göre, eğer yaklaşık 110 yılda (XIX-XX yüzyıllar) dünya (1820) 1.0 milyar insandan (1927) 2 milyara ve 30 yıl sonra (1960) 3.0 milyara yükseldi ve bu böyle devam etti. 25 yıl sonra (1987) 2 milyar artarak 5 milyar ve 1987’den günümüze, yani 37 yıl içinde (2,5 milyar) 7,5’e yükseldi ve bu büyüme Sırasıyla 9.6 milyar ve 11.5 milyar oranı önümüzdeki 20, 30 yıl 2030, 2050 için hesaplandı.  Bu açıdan, dünyanın başı gerçekten “acı çekiyor”, gezegen “hasta” …
Binyıl Kalkınma Hedefleri 2011’in sonuçlarına dayanarak, “Nüfus: Tek Gezegen, Çok Fazla Kişi”(“Population: One Planet, Too Many People”) dünyadaki bu durumu da açıklar.
Bu arada, “modern pandemi – Covid-19” olmadan bile, ona ilgili Aşı adı altında guya katledilmesi  düşünülen insanların sayısı her gün farklı xastalıklar – tüberküloz, kuş, domuz gribi, Ebola, Zika, AIDS, diyabet, inme, inme, kanser, obezite vb. hastalıklar, doğal afetler, yoksulluk, savaş, terörizm, suç ve çeşitli nedenlerle yok edilib, azalıyor. Bu  azalmalar ne olacak?
Nüfus açısından dünyanın karşı karşıya olduğu en önemli görevlerden birinin şehirleşme ve mega kentlerin Eko, Yeşil ve aynı zamanda Akıllı-Akıllı ve hatta İdeal şehirlere dönüşümü olduğu unutulmamalıdır. Örneğin, 2011 yılında Hamburg dünyadaki tek Yeşil Şehir seçildi.
Bu bağlamda, hem Milenyum Raporu’nda hem de bu konuyla ilgili sayısız medya makalesinde nüfus artışıyla ilgili tahminlerin devamı olarak, dikkatinizi 8 saylı  Küresel  hedefe   çekiyoruz, bir bütün olarak insan büyüme durumunda en önemli konudur. – 19 ”felakete.
İlk olarak, Milenyum Kalkınma Hedefleri 2007, “ Dünya şu anda 25 milyon insanı öldürebilen ve sayısız havayolu, turizm ve diğer ekonomik sektörleri vurabilecek H5N1 kuş gribi virüsünün neden olabileceği kalıtsal mutasyonlara hazırlanıyor (http://107.22.164.43/ milenyum / SOF2007-Azeri.pdf ”) belirtmişdir.
Bu son cümle bugünün tehlikesini – salgın – Covid-19-u içermiyor mu ?
Raporda ayrıca rahatsız edici bir vurguya dikkat çekiyor:“Diğer problemler gen laboratuvarlarından ve bilinmeyen nano-organizmalardaki yapay bakterilerden kaynaklanabilir. Bu rahatsız edici sorunun çeşitli açıklamalarına, olasılıklarına ve hipotezlerine girmeden ve modern konferanstaki “aksanları” abartmadan, yıllardır izlediğimiz laboratuvar insanı dizileri gibi “teknolojilerin” özenli okuyucularına hatırlatmak isterim. Bunlar “gen” laboratuvarlarının varisleri. Ayrıca bilim 13 yıldır bu belanı ve kaynağını tahmin ediyor.
2007 raporu ayrıca, DSÖ’nİn bu öngörü ile MERS ve SARS Cov 2 gibi tehditlere yanıt vermek için yeni kılavuzlar, bağışıklama programları ve Global Salgın Alarm ve Müdahale Ağı geliştirdiğini kaydetti. Hem de gen laboratuvarlarının çalışması bir gerçektir. Örneğin, “bilim adamları sıtma parazitini taşımayacak genetik olarak değiştirilmiş bir sivrisinek yaratmaya çalışıyorlar. Bir noktada, ilaçlar bilinen ve bilinmeyen nedenlerden kaynaklanan enfeksiyonları önlemek için bağışıklık sistemimizi geliştirebilir ve bir aşı kalıcı olabilir ve gelecek nesillere aktarılabilir ”(http://107.22.164.43/millennium/SOF2007-Azeri.pdf) .
Aynı zamanda, Tanrı’nın yaratmadığı ünlü filmlerin popülaritesi – laboratuvar insan kuşakları artışlar….
Gelecek Durum Endeksi 2017 Raporuna atıfta bulunarak, Covid-19’un bizi uzun zamandır takip ettiğini ve buradaki 15  Hedefe odaklandığını tekrarlamanın uygun olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle 2017 Raporu sağlık alanında bizi neyin beklediğini tahmin ediyor: “Şu anda dünyada 25 milyon insanın ölümüne neden olabilecek havayolları, turizm ve diğer ekonomiler var. sayısız sektöre saldıracak olan H5N1 kuş gribi virüsünün bir sonucu olarak ortaya çıkabilecek kalıtsal değişikliklere hazırlanıyor (http: / /www.millennium-project.org/challenge-8/).
2018 Raporu, bizim için özellikle ilgi çekici olan Covid-19’un “atası” olan koronavirüs soyu hakkında daha fazla bilgi sağlar. “Şubat 2015 itibariyle, insan sağlığında laboratuvarda onaylanmış toplam 971 koronavirüs (MERS-CoV) enfeksiyonu doğrulandı ve en az 356 ölümle sonuçlandı. İlk olarak 2012 yılında Suudi Arabistan’da ortaya çıkan MERS, dünya çapında yayılmaya devam ediyor.
İlginç bir şekilde, zamanımızın en bulaşıcı hastalıkları arasında, Amerika Birleşik Devletleri ve Suudi Arabistan’da ve Çin’de bilinen Ebola, Zika, Cuhunkiya Cov (MERS-CoV), (SARS-CoV) bulunmaktadır ve 2012 yılında, bugünden önce ve bugüne kadar, birçok ülkenin vatandaşları 2015’ten beri Suudi Arabistan’a ve Amerika Birleşik Devletleri’ne ve Çin’e kapsamlı bir şekilde seyahat etti. Lakin, herhangi bir enfeksiyon veya ölüm rapor edilmemesi memnuniyet verici. Bununla birlikte, Covid-19’dan bahsetmiyorum bile, ABD’yi rahatsız eden ve hala yakalarını bırakmayan Ebola ve Zika bulaşıcı hastalıklarının, en düşük sayda bile dünyaya yayılmadığı ilginç değil mi? Bu konu operatif medyada da iz bırakmadı?!
Bu açıdan, 8.  Hedefin başlığı – “yeni ve yeniden ortaya çıkan hastalıklar” fikri Covid-19 gibi beklenen bir pandemik olayın işareti olması muhtemeldir. Rapor özellikle bizim DSÖ’nün çağdaş 2020 raporunu tanıttı. Belgede şunlar yer alıyor: “DSÖ Avrupa Bölge Ofisi, her ikisi de DSÖ’ye üye ülkelere ilerleme ve hesap ve­re­bilirlik için sunulan Sağlık 2020 (yeni sağlık politikası stratejisi) ve be­ra­be­rin­de­ki Avrupa Eylem Planını yayınladı. 53 yetkili üye ülke tarafından onaylanmıştır. Ül­keler arasında geniş kapsamlı bir istişare süreci ile Sağlık 2020 üç merkezde or­tak hedefler belirlemiştir: hastalık yükü ve risk faktörleri ile sağlık ve refahın iyi­leş­tirilmesi, sağlık yönetimi ve sistemlerinin iyileştirilmesi. Yaşam beklentisi 75 ya­şına kadar sağlıklı olmaya devam ederse ve bu gösterge içinde ve arasında ulus­lar arasında çok az fark varsa ve sürdürülebilir küresel sağlık finansmanı sağlanır; et­kili küresel hastalık tespit, kontrol ve terapi sistemleri olduğunda; Yeni has­ta­lık­la­ra karşı aşılar ve ilaçlar zamanında geliştirildiğinde, 8-ci  Hedef ciddi şekilde ele alı­nacaktır ”(http://www.millennium-project.­org/­chal­lenge­-8/).
Ayrıca Dünya liderleri 2030 yılına kadar 169 alt hedefle BM 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine ulaşmayı kabul ettiler ve sağlık sorunları bunlar arasında baskındır.
Milenyum Kalkınma Hedefleri’nin 2018 baskısında, günümüz yaşamının gerçekleri daha somut olarak şu şekilde yorumlanmaktadır: “Dünya yaşlandıkça kronik hastalıklar (yani inme, kalp hastalığı ve kanserden ölümler) artmaktadır. Bununla birlikte, DSÖ son beş yılda 1.100’den fazla salgını doğruladı ve aynı zamanda antimikrobiyal direnci, beslenmeyi ve obeziteyi arttırdı. Tüberküloz, artan ilaç direnci ile birlikte dünyanın önde gelen ölüm nedenidir. … DSÖ yaklaşık 50 ülkede kuş gribini izliyor ve dünyanın büyük bir salgına hazır olmadığı konusunda uyarmaya devam ediyor.
Küresel 8. Mücadelenin önerdiği 11 teklif arasında, halihazırda “beklediğimiz” konular var: 1. DSÖ Küresel Aşı Eylem Planını uygulayın; 3. Gelecekte önemli salgın hastalıkların önlenmesi için küresel planların ve direnç eğitiminin iyileştirilmesi: 4. Yeni antibiyotik sınıflarının geliştirilmesi ve pazarlanması önündeki engellerin kaldırılması için stratejiler geliştirmek ve uygulamak; 6. Küresel sağlık finansmanını önceki yıllık artıştan% 10 artırmak; 7. zamanında tespit sağlamak, doğru bilgi, hızlı izolasyon ve şeffaf bilgi ve iletişim altyapısı; 9. Temiz içme suyu, sanitasyon ve el yıkama yatırımlarını artırmak; 11. Bir uzman program olan çevrimiçi teşhis ve yapay zeka da dahil olmak üzere teletıp geliştirin (http: //www.millennium-project.org/challenge-8/).
Başka bir prognoz: “Yeni Delhi su sisteminde bulunan Yeni Delhi metal-beta-laktamaz-1 (NDM-1) geni ve ilaç direnci üzerine bir çalışma, DSÖ araştırmacılarını ‘potansiyel bir kabusa’ karşı uyardı” (http: // www millennium-project.org / meydan okuma-8 /).
Görüşümüze göre, Covid-19 kabusu aynen tahmin edilen “potansiyel kabus” dur ve dünya bilimi geleceğini 10 yıl önce duyurdu. Peki neden tüm dünya bunu önlemek için bu kadar gecikti? Keşke bugün oluşturulan hastaneler, bu tahminler açıklandığında önlem programı açıklandığında başlamış olsaydı ve muhtemelen çok fazla kayıp olmazdı …
Burada, birkaç ay boyunca  insanı, onun hayatının tüm sınırlarını, konuşmasını, zihnini gerginlik ve tehlike ile enfekte eden   başlangıcı korona,sonrası pandemi,son ismi gerçek kabus– Covid-19’un köküyle ilgili düşüncelerimizi paylaşmak zorunda kaldık.
Her şeyden önce, dünyanın kuş gribi, domuz gribi salgınları gibi popüler inek gıdalarından yola çıkan griblerinin de ola bileceyi mümkün idi. Ancak karşılaşmadıq veya medyada herhangi bir bilgi bulunmadığı unutulmamalıdır. 2007-2018 Milenyum Raporu ise on yıllardı ki, BSE (“çılgın buzağ”) hayvan hastalıklarından bahsetmektedir.
Covid-19 resmi olarak sözlüklere dahil edildiğinde, ingilisce Cov kelmesinin anlamını düşünerek kaçınılmaz olarak inek ve inek hastalığı ve virüs arasındaki bağlantıyı bulmaya çalıştım ve sanal aramalarla ne kadar spekülatif olursa olsun karakteristik karşılaştırmalar ile karşılaştım. Örneğin, daha önce bilinen virüsün Cov – cow kelimesinden türediğine ve bu “nesil” in Cov-2 olarak da bilindiğinde fikrimizce, 2007-2018 Milenyum Raporundakı BSE (“çılgın buzağı”) gündeme gelmişdir. Belki de  çılgın kelmesi de, Cov hastalığının teşhisi ve tedavisinde doğruluk eksikliğini gösterir. Son zamanlar Cov kelmesine  iki harfın – i ve d-nin birleşəsi de yozulmakdadır, bunu  mizah ile idiot kelmesinin ilk seslerinden düzeltilmiş olub yine “çılgın buzağı”anlamına geldiyi ile bağlıyorlar.
Ola bilir, İnək (Cow)  Öküz (Bull) heyvanlar aynı cins ve birçok Avrupa ülkesinde ve Amerika Birleşik Devletleri’nde ünlü Corrida yarışlarından geliyor. Corrida oyununun kuralı, esas olarak vahşi boğaların, buzağıların – yani bu hayvan neslinin – savaşın kahramanlarıdır ve sahnede onlarla eğlenir, sonra onları öfkelendirir ve hayvanların insanları kovalar ve hatta öldürür.
Görüşümüze göre, Covid-19, bir corrida sahnesine dönüşen dünyadaki vahşi “Covs” a benzer. Boynuzları da Covid-19’un ait olduğu koronavirüs ailesinin “taçlandırılmış” doğasıyla aynı çizgide. Konunun görsel tarafı, kanlı boğa dövüşü anlamının siyasi içeriği söz konusu olduğunda, corrida sahnesini de hatırlatıyor.
Böylece,   corrida bir sahne, bir oyun olsa bile, kendi fikri vardır: İnekler, öküzler   alanlarını paylaşmaz. İkincisi, bilinçdışı varlık – inek kahramanca alanını korur. Yabancıları o yerden sürüyor.
Bu oyundaki yeri Anavatan olarak değerlendirirsek, neden milyonlarca insan bir boğa kadar cesur olub da, vatanlarını, topraklarını yabancılardan   korumuyor?! Hala sınırlarında işkence gören ve sonra kaotik yaşamlarından uzaklaştırılan yabancılar değil mi?  Her bir durumda, vatandaşların ülkeyi terk etme hakları yoktur! Ne olur-olsun vatandaş – insan atalarının zengin güneşli topraklarını, verimli, yeraltı ve yüzey değerlerini bırakmamalıdırlar!
Tabii ki, bizim bu makalede konumuz, yaşam felsefemizi değiştiren genel felaketten sonra Gezegeni ve İnsanı bekleyenlerdir.
ve bu nedenle dikkatimizi Milenyum Raporları’ndan yükselen tahminlere çeviriyoruz. Kuşkusuz, çoğu ya bu tahminlerin doğru olduğuna inanmadı ya da Covid-19 arasındaki köprünün gerçekliğini spekülasyon olarak kabul etti. Bu nedenle, ilk olarak, 2007’de “çılgın buzağı” nın, o zaman “kabus” un, 2017’den 2 yıl sonra, Covid-19’un ortaya çıkmasının gelecekteki araştırmacıların tahminlerinde yanlış olmadığını gösterdiğine dikkat etmeliyiz. , bu yüzden aynı Çağrıda yorumladıkları bilgilerin de zamanımızın arifesinde gerçekleşeceği gerçekçi görünüyor. Örneğin, “Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, dünyada 2.4 milyon doktor, hemşire ve ebe yeterli olmadığında ve insanlar daha uzun yaşadığında, telehealth, biyokip sensörleri ve diğer otomatik sistemlere olan ihtiyaç önemli ölçüde artabilir.” Örneğin, bugün dünyanın tüm gelişmiş ve gelişmiş ülkelerinde tıp ve sağlık alanında bir rönesans var. En gelişmiş hastanelerin ve laboratuvarların oluşturulması, Covid-19 ilaç ve aşılarının araştırılması, bu ölümcül hastalıkla mücadele eden tıbbi personel üniformaları ve genel olarak koruyucu ekipman 13 yıl önce yapılan tahminlerin doğrulanması ve gelecekteki planlamaya olan güvenin artırılmasıyla karşılanmaktadır.

Veya “Global  Hedef 8. Uygulama. Önlemler:  “DSÖ Küresel Aşı Eylem Planını uygulayın veya “Gelecekte büyük salgınları önlemek için küresel planları ve direnç eğitimini iyileştirin”, “Dünyanın daha fakir bölgelerindeki sağlık çalışanlarının sıkıntısı kötüleştikçe teletıp ve AI teşhisini artırın”; “Temiz içme suyu, sanitasyon ve el yıkama yatırımlarını artırın”; Sağlık hizmetlerine entegre yaklaşımlar için mevcut sağlık teknolojilerinin (ilaçlar, cihazlar, biyolojik ürünler, tıbbi ve cerrahi prosedürler, destek sistemleri ve organizasyon sistemleri) kurumsal / STK ortaklarıyla kullanımını optimize etmek ”; “Online teşhis ve AI, uzman programı dahil olmak üzere teletıp teşvik etmek”; “Dünya Sağlık Örgütü, temel ulusal düzenlemeleri olan 133 ülkenin sadece 34’ünü tanımlayan, antibiyotik direnci için ulusal planların geliştirilmesi çağrısında bulunuyor” (http://www.millennium-project.org/challenge-8/)
Bunlar, sağlığımız açısından yakın gelecekte bizi bekleyenler ise, o zaman eğitim, iklim, ekoloji, demografi, etik ve birçok alanda bilincimizi, davranışımızı, yaşam tarzımızı, yaşam felsefemizi değiştirecek  devrimin doğasında da büyük programatik olaylarla karşılaşacağız ve bazılarının eşiğinde bulunuyoruz.
Örneğin, Milenyum Raporu belge gösterir ki “Moore Yasası yürürlükte ve halkın internete kolay erişimi var. “Kolektif bilgi en çok kullanılan kelime olacak ve büyük bilimsel enstitüler bunu stratejik araştırmanın bir nesnesi olarak kullanacak ve sosyo-teknolojik evrimde bir sonraki adım olduğunu gösterecek”.
Ayrıca Rapor, IQ eğitim kriterlerini aşağıdaki bağlamda özetlemektedir: “Nanoteknoloji, nöroloji, yapay zeka ve etkileşimli nesne tabanlı yapay çevrimiçi dünyalardaki ilerlemelerin birleşimi, eğitimi 2030 yılına kadar daha ampirik ve çekici kılacaktır; Birçok geleneksel eğitim sisteminin yerini İnternet tabanlı sistemler alacaktır; geleneksel okullara ve öğretmenlere olan talep ortadan kalkacak ”
Rapor bizi gelecekte zekayı artıran yapay mikroplarla karşılaşacağımız konusunda uyarıyor. “Yakın gelecekte, beyin genetik olarak genişleyebilir ve yapıcı mikroorganizmalar beyin hücrelerinin daha verimli çalışmasını sağlayabilir; Beyinde birlikte yaşayan ve sinir aktivitesini artıran yeni mikropların genetik kodları yazılmıştır. … Nadir yaşam formları oluşturmak için genetik kodlar oluşturma çalışmaları 2010 yılına kadar yeni yaşam formlarının ortaya çıkmasına neden olabilir. Daha sonra beyinde yaşayan ve ona yardımcı olan mikropların oluşturulması 10 yıl, diğer memelilerde test edilmesi 10 yıl daha sürecektir. Sonuç olarak, 2030’a kadar beyinde sinir hücrelerini (nöronları) sağlıklı tutmaya yardımcı olan güvenli mikroplar olacaktır. Bu yaşam biliminde devrim yaratacak. Beyinler daha uzun süre sağlıklı kalacak, tıbbi maliyetler azalacak ve bu daha akıllı bir medeniyete yol açacaktır”.
Eğitim alanında hangi yeniliklerle karşılaşacağız: “2030’da, e-öğrenme, görece fakir alanlarda ve çoğu zengin alanda e-öğretmenlere olan talebi karşılamak için yurt dışından fon çekecek. Bu e-öğretmenler yapay zekayı yaşayan insanlardan daha çok kullanan yapay yapılardır; 2030’a kadar teknolojinin ivmelenmesinin, seçilen insanların beyinlerine doğrudan yükleme veya yeni nanoteknoloji uygulamaları yardımıyla eğitileceği bir noktaya gelmesi mümkündür.
Biyokip sensörlerin tanıtılması ve diğer otomatik sistemlere geçiş de beklenmektedir. Genel olarak, Milenyum Projesi, “Kolektif Düşünmenin Geliştirilmesi Ulusal Programları;” 2030 için beklenen beklentileri karşılamak üzere dünyanın dört bir yanından 200’den fazla uzman seçti; Gençlerin beyinlerini uzun süre sağlıklı tutmak anlamına gelir; Beyin genişlemesi için kimya; Web 17.0; Bütünleşik yaşam boyu öğrenme sistemleri: E-Öğrenme; İnsanlardan akıllı bilgisayarlar; Düşünmeyi artıran yapay mikroplar vb. olarak tanımlandı.
Gezegendeki bu biyokip canlıların uzun ömürlülüğüne ilişkin bulgular hala var. Bu nedenle, bilim adamları, gelecekte Tanrı tarafından yaratılan insanlardan farklı olarak, laboratuvarda doğmuş uzun bir insan ırkı, uzun bir “karga” yaşamı vaat eden 200 yıllık bir balina geni belirlediler …
Bu “10 cesur hayatı” yaşayacak kişinin yaşlılıkta delirmemesini sağlamak için ilaçlar da geliştirildi …
Çeşitli tahmin materyalleri, gelecekte, beyin hücrelerinin yaşlanmasından dolayı, bilim insanlarının beynini iğnelerle çekeceğini ve bankalaştıracağını öngörüyor. Yapay zekanın yakın gelecekte aktive edileceği, birçok alanda kelimeler, görüntüler, sesler, görüntüler açısından zaten “doldurulduğunu” belirtmesi bekleniyor ve hayatımız şüphesiz tamamen değişecek. Ayrıca, akıllı telefonlar gibi dün harika görünen şey günlük hayatımızın bir parçası kadar sıradan hale gelirse, bugünün inanılmaz olanları gelecekte kendilerini kanıtlayacak.
Etik her  devri ve aynı zamanda her toplumu temsil eden en güçlü kriterdir. Milenyum Projesi raporları etik, adalet, eşitlik, refah ve daha fazlasına odaklanmaktadır.
Aynı zamanda raporda, zengin-fakir boşluğunun, dünya çapında otoriter rejimlerin ortadan kaldırılması, gerçek demokrasinin başarılması, tüm yaşam kaynaklarına eşit erişim, cinsiyet eşitliği, kadın haklarına saygı, ulusötesi suç ağlarının önlenmesi, küresel karar almada etik hususlar gibi ciddi zorluklarda analiz edilmiş ve yorumlanmıştır.
Yakın gelecekte, e-öğretmenler, çevrimiçi eğitim, tıbbın çevrimiçi uygulaması, sağlık hizmetleri, bilimsel çalışma, elektronik polis, mahkemeler, metro yapay zeka yetenekleri, arabalar ve diğer birçok alanla kitlelerin yaşam tarzı kökten değişecek. Rüşvet ve yolsuzluk azaltılacak, geleneksel etik standartlar genişletilecek ve tüm toplumlarda hukuk ve adalet geçerli olacaktır.
Bu nedenle, bu karmaşık, psikolojik olarak zor makaleyi sonuçlandırırken, Covid-19’dan sonraki geleceğin daha eğlenceli, gösterişli, rekabetçi olduğunu vurgulamak önemlidir. Doğrudan esprili içerikli edebiyat, sanat, TV programlarını destekler. Başka bir deyişle, bizi bekleyen gelecekteki gezegenin farklılıkları – çokkültürlülük – tüm insanları birleştirir ve önce onları dahilere dönüştürür, sonra onları  (delirene kadar güldürür) delirtir, daha sonra güçlü ilaçlarla tedavi eder ve sonunda balina genleriyle 200 yıl yaşadar.
Böylece, herkesin devam eden dünyayı hayal etmesine izin verin. Evet, gelecekte insanlar daha uzun yaşayacak, sosyal refah daha güçlü olacak, savaşlar ve çatışmalar sona erecek, insanlık modası geçmiş teknolojilere veda edecek ve herkes yapay zekanın yüksek yenilikçi sonuçlarına hayran kalacak. Yapay zeka hayata, dünya görüşüne ve hatta günlük yaşama o kadar yaygın bir şekilde uygulanacak ki, uzun süredir hazır olsa bile, tüm gezegen şaşıracak ve yavaş yavaş ona adapte olacak ve bir parçası olacak.
Bu noktada 75 yıl önce gerçekleşen bir insan felaketini ve en önemlisi gerçek katillerden birinin son sözlerini hatırlamak istiyorum. … Albert Einstein’ın 1939’da ABD Başkanı Roosevelt ile temasa geçmesinden sonra, 125.000 bilim adamı ve süper uzman tarafından icat edilen atom bombası, 1945’te üç gün arayla iki kez Japonya’ya (Hiroşima-Nagazaki) düşürüldü ve yirminci yüzyıl Korkunç bir soykırım vardı. Tabii ki, bu tarihsel gerçek biliniyor ve  hatırlanıyor. Ama bence, “Küçük Çocuk” lakaplı korkunç bir bomba bırakan Enola Kayin pilot arkadaşı Robert Leoys’nun hayatının sonuna doğru, Hiroşima’da “Tanrı’nın Ruhu” adlı el yazması antolojisinde  “Tanrım, ne yaptık?” (My God, what have we¬ done?)  yazdığını, o korkunç soykırıma pek çok insan heykelleri adadığını, bu bağlamda filme alındığını, — yani bu korkunç zulmü asla unutmadığını bilmiyor.
O zaman, Japonya yenildi, ama yok edilmedi. Japonya hala dünyanın en gelişmiş ve güzel ülkelerinden biridir.    Bu anlamda atom bombaları, depremler ve çeşitli doğal afetler gibi yapay olarak tehlikeli hastalıkları yaratanlar, yanı sıra, gerçek hastalığın yaygın olduğu bir zamanda  nüfuzun azaltılması gibi saçma varsayımları dolaştıranlar ve ölümcül aşıların bilincini bilinçli olarak yayarak insan psikolojisine zarar verenler bundan öğrenmelidir. Çünkü kimse “Tanrım, ne yaptık?” –gibi hayatının geri kalanında yaşanacak olan gazap, en acı verici ruhsal azap olan Tanrı’nın gazabına karşı sigortalı değildir.
Şimdi dünya bilimi 2020’nin ikinci on yılında gerçekleşen Covid-19’dan kurtulmak için tekrar tartışmaya girmişdir. Popüler medya aktif olarak farklı ülkelerde tedavisi için ciddi çalışmalar yapıldığına ve yakın gelecekte bile uygulanacaöına dair bilgi yayıyor. Konunun dünyanın en onurlu adamı olduğunu unutmayalım. Ağrı  böyük, ilaç bir durum, acele, yerel amaç, ilgi böyle sorumlu bir konudur ve böyle adımlar atılmalı ku, tarın “Tanrım, ne yaptık?” – sakın söylemeyelim!
Hatira Guliyeva
AMEA, Felsefe Enstitüsü, “Çokkültürlülük
ve Hoşgörü Felsefesi ”Bölümü Başkanı,
Felsefe Bilimleri Doktoru
 
 

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Milenyum Raporu: Yaşam Felsefesi ve 2020 Gerçekleri