Xatire Quliyeva
AMEA. Fəlsəfə İnstitutu
“Multikulturalizm və Tolerantlıq Fəlsəfəsi”
şöbəsinin müdiri, fəlsəfə elmləri doktoru
Şimdi aforizm olaraq ezberlenen “Azerbaycan-Türkiye – Bir Millet-İki Dövlet” kelmesi – bu psixolojik olduğu kadar sosyo-politik ve kültürel fenomen aslında antik tarihlerin sınavından çıkmış, iki devletin en zor günlerinde kendini kanıtlamış, kriterleri birlik, dayanışma, dostluk, güven, sevgi olan bir bilgelik felsefesidir.
Bu felsefe bizim ortak türk menşeli kabilelerimizden, Kibçak, Bulgar, Oğuz boylarından, Orta Asya’dan gelmiş Türk nesilleri, hemçinin Selçuklu türkleri, Karakoyunlular, Ağkoyunlular, Safeviler tarihimizden, din, dil, gelenekler, etnoloyi, mifoloji, çeşitli və zengin folklorumuz böylece, edebi klasiklerimizin mirasından ve bir bütün milli-manevi değerlerimizden, hemçinin -politik, bilimsel, kültürel ve ekonomik ilişkilerimizden kaynaklanmış, zaman zaman bir yaşam felsefesi olmuş ve tüm alanlarda Azerbaycan-Türkiye -“Bir Millet – İki Devlet” düşüncəsinin Yenilmez gücünü göstermişdir.
Böylece,Yalçın Tökerin “Böyük oyanış” eserinde de vurğulandığı gibi, – “Bilge Kağandan, hatta daha öncesinde Mete Handan, Çeçe Handan beri sönmeyen bir ateş gibi alevleri ile yürekleri tatlı tatlı yakan bu Türk birligi inançı, Gaspiralılara, Ahundzade Fethalı MİRZALARA, Mustafa Celalettin, Süleyman ve Ahmet Vefik Paşalara, Mehmet Emin Yurdakul ve Resulzadelere, Ömer Seyfeddinlere, Ziya Gökalplare, Muftuoğullarına, Ağaoğullarına, Akçuraoğullarına, Kafesoğullarına, Hamdullah Sübhilere, Atsızlara daha nicelerine ilham ve yaşam kaynağı olmuşdur”.
İlham ve yaşam kaynağı “Bir Millet – İki Devlet” felsefesinin Azerbaycanla bağlı tarihsel temellerine 100 yıl kadar uzak, ancak içeriğe unutulmaz ve çok yakın objektiften bakıldığında her zaman sevgiyle hatırlanacak Atatürk-Nariman Narimanov, Atatürk-İbrahimbey Abilov, Atatürk- M.E.Rasulzade, –Haydar Aliyev-Süleyman Demirel, İlham Aliyev – Taib Erdoğan sosyo-politik ilişkileri güzel bir paradiğma, modeldır.
Bilindigi gibi, 28 Mayıs 1918’de Tiflis’te (Gürcistan) Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti ilan edildi ve Cumhurbaşkanı Mammad Amin Rasulzadeh seçildi. Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti Ulusal Meclisi’nin açılışına kadar Geçici Ulusal Konseye Fatali han Hoyski başkanlık etti ve yeni bağımsız devletin ilk adımı 4 Haziran’da atıldı – yani, 28 Mayısdan bir hafta sonra Türkiye ile ilişkiler başladı ve Osmanlı İmparatorluğu ile Azerbaycan Ulusal Konseyi arasında Batum Antlaşması imzalandı.
Bu resmi belgenin 4. maddesine göre, Türkiye Azerbaycan’ı Rus işgalinden kurtarmak ve halkı korumak için askeri yardım sağlamayı kabul etti. Tarihsel belge Türkiyenin Adalet Bakanı Halil Bey ve 4. Colordi Komutan Vehip Paşa, Azerbaycanın Cumhurbaşkanı Mammad Amin Rasulzade ve Dışişleri Bakanı Mammad Hasan bey tarafından imzalandı.
Azerbaycan’daki Bolşeviklere büyük destek veren ermenilerin soykırımı başlarken ve daha da böyüyerken bu vahşi saldırını önlemek için Mammad Amin Rasulzade ve Dağıstan’ın ulusal lideri Haydar Mammat İstanbul’a giderek Talat ve Anvar Paşa ile görüştüler ve Türkiye derhal ordusunu Azerbaycan’a göndermeye hazırlandı. Ancak Almanyanın Gürcistan üzerinden Birinci Dünya Savaşı’nda yenilen Türkiye’ye ordusunun Batum’dan geçmesini engellesine bakmayarak, Türk askerleri, ne kadar uzak ve zor olursa olsun, Kars’ı geçerek kan kardeşlerine yardıma getmeyi başardılar.
Böylece, Azerbaycan’ın tüm bölgelerinde gerçekleşen ve tarihe vandalizmin içeriği ile iz salmış 1918 olaylarına kısa bir bakışla baksak bile, biz “Bir Millet, İki Devlet” birlik ve dayanışma felsefesine tanık oluyoruz. … Ermenilerin Shamakhi şehrinde işlediği vahşetler, Ermeni vandalizminin bir gerçeği olarak tarihte yaşıyor. Halkımıza ve milletimize karşı işledikleri soykırım haritası, Bakü’ye kadar tüm ilçelerimiz ve köylerimizde vahşet izlerini bıraktı. Göycay, Garamaryam, Hacigabul, onun Navai yerleşimi, Gobustan ve böylece Bakü’de yapılan acımasızlıklar, büyükannelerin kendim de dahil olmak üzere çocuklara söylediği korkunç hikayelere konu oldu.
Ayrıca, 1918’de Ermenilerin Guba bölgesinde Azerbaycanlılara karşı yaptıkları vahşetler şehit mezarlığında açıkça net izleri yaşıyor . 2007’de yol onarımları sırasında kafaları kazara vücutlarından ayrılan yüzlerce şehidin cesedi, tarihte sözde insan olarak bilinen ermenilerin insan varlığına karşı zulmünün açık bir kanıtıdır.
Ülkemiz için böylesine trajik bir tarihsel dönemde Türkiye, halkımızla dayanışma göstererek yardımımıza geldi.“ bir millet”in kardeş ülkesi olan Türkiye’den Yaklaşık 15.000 Osmanlı askeri Savunma Bakanı Anvar Paşa’nın özel bir emriyle Azerbaycan’a geldi. Elbette, Enver Paşa’nın kardeşi Nuru Paşa’nın komuta ettiği Azerbaycan Türklerinin de katıldığı Kafkas Müslüman Ordusu, 15 eylülde Baküye yetişen Mürsel Paşanın komutasındakı alay olmadan, 1918’de Bolşevik askeri güçlerinin desteğiyle ermenilerin Azerbaycanlılara karşı işledikleri ulusal soykırım daha yaygın hale gelecekti. “Bir Millet-İki Dövlet”in efsanevi kahraman TÜRK ORDUSU sayesinde bu saldırgan ve insanlık dışı soykırım durduruldu.
Gerçek TÜRK BİRLİGİ ORDUSU Rusları, -aslında Türklerin ebedi düşmanı soykırımçı ermenileri geri oturdu ve Azerbaycan halkına azadlığına kovuşdu. 1918-ci yılın 15 eylül günü Azerbaycanlılar için 5 bayram günü olarak unudulmaz oldu. Böyleki, o gün həm Azerbaycan rus istilasından azad oldu, hem o gün kanlı facieler sonuclandı. hem kurban bayramına tesadüf eden hemin 15 eylül gününü hamı bu kutsal bayramı kutladı, hem de bu gün tarihe yenilmez Türk Birligi günü gibi derin izler qoydı.
Tarihin en zor olayı savaş, katliam ise, ulaşmak, kurtarmak ve korumak en insancıl, hümanist tutum, davranışdır. Bu açıdan, Türkiye-Azerbaycan birlik ve dayanışmasından akla gelen daha bir örneğ:1918’de Azerbaycan’ın çağrısına gelen, “Ya bağımsızlık ya da ölüm”- deyen Türk general Kazim Karabekir Paşa, Azerbaycan’ın eski memleketlerinden olan Nahcivan’ı ermeni Taşnaklardan korumuş, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu’nun desteğiyle Nahçivan ve çevresinde yaşayan Türklerin güvenliğini sağlamak için Araz Türk Cumhuriyetini kurmağı başarmışdır. Kazim Karabekir Paşa bundan başka, İngilizleri iterek İran Azerbaycan’ını fethetmiş ve bir süreliğine o taraflı-bu taraftı Azerbaycan bir kalp gibi dövünmüşdür.
Nahçivan’a geldiğinde aydınlanma işini de denetleyen Kazim Karabakir’in okullarda kendi marşını öğrettiği hatırlanıyor:
“Ya istiklâl ya ölüm
Ya istiklâl ya ölüm!
Vatanım, milletim, sancağım, evim
İstiklâlsiz yoktur yerim.
Zincir vurdurur mu Türkler boynuna?!
Varlığı fedadır vatan yoluna.
Biz tarihin Türk dediği yılmaz milletiz,
Hür yağar, hür ölür, nurlu ümmetiz!”
Ayrıca Kazım Karabakir’in bu marşı çocuklara öğrettiği okulda öğretmen olarak çalışan, sonralar Azerbaycan’ın büyük şair ve oyun yazarı olacak Huseyin Cavid’in Türk general hakkındaki konuşmasında bedaheten söyledigi mısralar da bilimsel literatürde iz bıraktı:
“İkimiz de 1882’de doğmuşuz.
İkimiz de şair olduk.
Kalem ile kılıç, muallim ile asker;
Sen hem kalem hem de hançer;
Vatan için Şanlı bir asker”.
1920’lerde de Azerbaycan-Türkiye – “Bir Millet – İki Devlet”-in Yenilmez Birlik Gücü –kendi zaferini kutluyor… Azerbaycan bu kez Türkiye’ye kardeşlik azmini gösteriyor. Böylece, 3 Mayıs 1920’de Türk devletinin efsanevi lideri Mustafa Kemal Atatürk Doğu Cephesi Komutanı Kazim Karabakir Paşa’ya şu içerikle bir mektup yazdı: “Devlette hiç para kalmadı. Ülkede para kaynağı yok. Siz diğer kaynaklardan para alana kadar Azerbaycan Hükümeti’nden kredi düzenlemenizi istiyorum”.
Kazim Karabakir Paşa, Azerbaycan hükümetini Atatürk’ün isteği konusunda bilgilendiriyor. Bu, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ile Ankara hükümeti arasındaki ilk resmi temastı. 1921’de Azerbaycan’dan Türkiye’ye, Narimanov’un kişisel emriyle bir kardeşin eli uzatıldı.
Azerbaycan Dışişleri Bakanı Mirza Davud Huseynov, savaşın başarısı üzerine gönderilen bir telgrafta şunları yazdı: “Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti adına, Türk halkını büyük zaferler için kutluyoruz” ve hemen Azerbaycan, Türkiye’ye 30 sistern benzen, 2 sistern petrol,8 sistern qazyağı gönderdi. Mayıs ayında ise Azerbaycan, Türkiye’ye 62 sistern petrol gönderdi ve böylece savaşın sonuna kadar aynı miktarda petrol ve üç yük vaqonu gazyağı göndermeyi üstlendi. Mustafa Kemal Paşa 1921’de Narimanov’a bir mektup yazdı ve ondan kredi istedi. Bu mektup, büyükelçi aracılığıyla 17 Mart 1921’de Narimanov’a ulaştırıldı ve hemen 500 kg altın gönderildi. Bunların 200’ü devlet bütçesi, geri kalanı silah ve mühimmat için kullanıldı.
Bu arada, N.Narimanov ile birlikte yüksek bir pozisyonda çalışan büyükbabam Amirgulu Guliyev de bu çalışmaya yakın akrabalarımı da dahil etti ve büyükannem de tüm akrabalarla o sırada altınlarını kişisel olarak topladı ve altın dolu büyük bir kaseyi “torgsen” denilen yere götürdüler ve teslim ettiler.
Daha sonra Narimanov Rusya’dan alınan 10 milyon altın paranı Ankara’ya gönderdi. Bu yardım sayesinde, savaşın parçaladığı ülkedeki durum önemli ölçüde iyileşti. Buna ek olarak, 1922’de Azerbaycan’dan Batum aracılığıyla Türkiye’ye 9.000 tondan fazla gazyağı ve 350 tondan benzin gönderildi. Mustafa Kemal Paşa’ya bir mektupta Nariman Narimanov, Türk halkının emperyalizmden kurtuluş günlerinin yaklaştığını ve Türk halkını kutladığını yazdığı ve şunları ekledi: “Paşam, bizde kardeş kardeşe borc vermez!. Bir kardeş her zaman kardeşinin elini tutar. Biz kardeşiz, her zaman elinizi tutacak ve tutmaya devam edeceyik”.
Karakteristik bir fenomendir, Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması sırasında Azerbaycan’dan yardım istemesi ve Nariman Narimanov da onun bu derin maddi ihtiyaçtan doğan çağrısına “Paşam, bizde kardeş kardeşe borc vermez!”- gibi yetkili bir cevapla mümkün olandan fazla yardım göndermesi gibi, tıpkı – 1991 yılında Azerbaycan Bağımsız Devleti kurulduğunda, Türkiye Azerbaycan lideri Haydar Aliyev’in çağrısına derhal cevap verdi ve Azerbaycan’a maddi ve manevi destek sağladı. Bu konuda daha sonra.
1920 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kurulmasından sonra Mustafa Kemal Paşa Atatürk’ün ilk “orta böyükelçiligini” Bakü’de açması ve yazar Mamduh Şevket Esendali temsilçisi olarak Azerbaycana göndermesi tesadüf değildir. Azerbaycan’daki Türkiye temsilçisi Esendali büyükelçiliğin kapanmasına kadar görev süresi boyunca, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Kafkasya ve Rusya’da kalan Türk esirlerinin Türkiye’ye dönüşü gibi çok zor bir görev yaptı ve Azerbaycan’da Arap alfabesinden Latince’ye geçiş için çalıştı.
… 1921’de Atatürk’ün bu güvenli adımından sonra Nariman Narimanov1921’de İbrahim Maharram oglu Abilov’u Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin (SSC) Türkiye Büyükelçisi olarak atadı ve o, Azerbaycan ile Türkiye arasındaki kardeşlik, dostluk, birlik ve dayanışma duygularını güçlendirmede büyük rol oynadı.
Bu nedenle, Bolşevik hükümetinin kurulması sırasında Azerbaycan’daki ciddi mali sorunlara rağmen, Nariman Narimanov’un tavsiyesi üzerine, Azerbaycan Halk Dışişleri Komiserliği Mirza Davud Huseynov, Ağustos 1921’de Türkiye’de fövqelade büyükelçilik açılmasının uygun olduğunu düşündü ve 25 kişilik diplomatik heyetin çalışmasını onayladı. Bu diplomatik heyet’de çalışan her bir yetkili böyük elci – İbrahim Abilov, birinci Sekreter – Mirza Davud Rasulzade, askeri adam – Alasgar bey Asgarov, kişisel sekreter – Ismayil Ismayilov, kodlayıcı – Mabud Zeynalov, yönetici – Yusif Akhundov, bilgi yöneticisi – Agabala Yusifzade, bilgi departmanı çalışanı – Rahim Huseynov, bilgi departmanı çalışanı— Rza Tahmasib, ticaret bölüm başkanı – Musa Sultanov, çalışanları – Yusif Hasanov, Habib Aliyev, idare müdürü ve rehber – Nadir Ibrahimov, diplomatik kurye – Asgar Topchubashov ve Musa Abilov’un kişisel koruması – Asgar Kara Gunesh oglu Dunyamaliyev, Ankara Büyükelçiliği’ndeki esas personele ek olarak beş koruma – Hamidulla Mirza oglu, Aminaga Ibrahim oglu, Hanifa Rzayev, Mammad Emin Aslanbeyov ve Mammad Haci Mammad oglu – çalışmalarından sorumlu olmakla beraber, Türk halklarının birliğini en yüksek meslek ve uygulama olarak gören vicdan sahipleri idi.
Bu güçlü diplomatik heyet Ankara’ya geldiğinde, yeni Türk hükümetinin dışişleri bakanı, diğer üst düzey yetkililer ve halk gerçek dostluklarını, kardeşliklerini, ulusal birliklerini ve dayanışmalarını paylaşarak onları bir kalabalıkla selamladı. İbrahim Abilov’un tarihsel açıklamasından da anlaşılacağı üzere, “tek millet” halkı olarak büyük bir sevgiyle karşılandılar: Anadolu’nun her yerinden insanlar bize içtenlikle ve doğal olarak davranıyorlar. Trabzon’dan Ankara’ya kadar tüm şehir ve köylerde sıcak ve saygıyla karşılandık”.
Türkiye’nin ilk diplomatik heyeti Ekim 1921’de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Başkomutan Mustafa Kemal tarafından kabul edildi ve İbrahim Abilov ona Azerbaycan hükümetinden güven mektubu sundu.
Daha sonra bayrağımız Türkiye’deki Azerbaycan büyükelçiliği üzerine çekildi ve O tarihi günde düzenlenen büyük etkinlikte Gazi Mustafa Kemal, Bir Milletin İki Devleti arasındaki ilişkiler hakkında şunları söyledi: “Bence Türkiye ile Azerbaycan arasındaki samimiyet ve kardeşlik derecesi hakkında yorum yapmaya gerek yok. Bu kardeş ilişkileri doğrulamak ve güçlendirmek için Azerbaycan Hükümeti Sayın İbrahim Abilov’u bize büyükelçi olarak gönderdi, bu çok başarılı bir seçim çünkü, İbrahim Abilov bizim için bu çok önemli misyondur ve o, bu görevi başarıyla yerine getirmek için gerekli tüm özelliklere sahip bir adam”.
Hemçinin de yine hemin etkinlikte Türk dünyasının büyük Lideri – Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Azerbaycan’ın Türkiye’deki ilk diplomatı arkadaşı İbrahimbey Abilov aracılığıyla dünyaya bugün çok meşhur – “Azerbaycan’ın neşesi bizim neşemiz, kederi bizim kederimiz” Azerbaycan bizim kardeşimizdir. Ne olursa olsun ona yardım etmek bizim görevimizdir”- yeminini belirtmişdir .
İbrahim Abilov’un Atatürk’ü Anadolu’nun “babası” olarak nitelendirdiğini vurgulayan Atatürk mirası araştırmaçısı Dursun Özden, yazıyor: “1918-1923 arası bağımsız bir cumhuriyet olan Azerbaycan’ın Türkiye Büyükelçisi olan İbrahim Ebilov, Türk halkının ve Kemal Atatürk’ün çok yakın dostu olarak, yalnız cephede değil, yeni ve genç Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik olarak da kalkınması için büyük yaralılıkları olmuştur. İzmir İktisat Kongresi’ni örgütlemede onun büyük katkıları vardır”.
İbrahim Abilov, kapsamlı bilgiye ve geniş bir görünüme sahip bir “Sovyet” diplomatı olarak, henüz yeteri kadar kurulmamış, savaşın gerçeklerini yaşayan, bu sebeplerden ötürü, büyük finansal ihtiyaç duyduğu bir vakitda Türkiye’deki yetim cocuklara yardım etmek için hayır etkinlikleri düzenledi. Büyükelçilik çalışanları – yönetici ve rehber Nadir Ibrahimov, diplomatik kurye Asgar Topchubashov, kişisel sekreter Ismayil Ismayilov,1-ci sekreter Mirza Davud Rasulzade “Ashig Garib” operasnı sadece İbrahim Abilov’un inisiyatifinde değil, aynı zamanda gerçek bir konser liderliğinde gösterdi. A. Hagverdiyev’in, büyükelçiliğin bilgi departmanının bir çalışanı olan Rza Tahmasib’in yönettiği “Talihsiz Genç Adam” adlı oyunu da sadaka için sahnelendi.
Bu hayır etkinlikleri, Türk-Azerbaycan kültürel ilişkilerinin temeli olarak da büyük önem taşımaktadır.
Elbetteki, İbrahim Abilov’un Trabzon ve Samsun’da Azerbaycan konsolosluklarını açmayı başarması onun diplomatik becerilerinin ve profesyonelliklerinin derin simgesidir.
Bunlarla birlikte ve bunların ötesinde İbrahim Abilov’un Yetkili Büyükelçi olarak en büyük hizmeti Nahçivan için diplomatik mücadelesiydi ve o, Azerbaycan Devlet Kontrolünün Halk Komiseri Behbud bey Şahtaktinski ile beraber 16 Mart 1921’de Rusya ve Türkiye arasındaki Anlaşmanın III. Maddesi, – yani Ermenistan ve Nahçivan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti sınırlarının kesin tanımı, Ermeni Taşnaklarının Azerbaycan’ın eski arazisi olan Nahçivan’a sinsi iddialarına son verdi.
Nariman Narimanov’un İbrahim Abilov’un elçilik faaliyetlerini şu sözlerle övmesi tesadüf değil: “Türkiye’deki Azerbaycan böyük elçiliyinin siyasi çizgisi doğru.”
Bununla birlikte, Fakat Atatürk kardeşi kadar sevdiği, dostu Nariman Narimanov’un en güvenilir adamı İbrahim Abilov’un siyasi- diplomat kaderi, ne kadar başarılı ve yüreklendirici olursa olsun, yaşamının sonu karanlık ve trajikti. Böyleki, Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin böyük kurucusu, ilk büyükelçi İbrahim Abilov desteği ve organizasyonu ile düzenlenen İzmir Ekonomi Kongresi’nde ciddi bir şekilde hastalanıyor. İbrahim Abilov ilk olarak Kazim Karabakir’in tavsiyesi üzerine İzmir’in en güçlü doktorları, – Asad Bey ve Murad Bey tarafından muayene ve tedavi edildi.
Durumu kötüleştikçe, büyük Atatürk kişisel doktoru Tofig Ruşdi Arası Abilov’u kurtarmaya gönderdi. Ancak Abilov’u kurtarmak mümkün olmadı ve o, 23 Şubat 1923’te Türkiye’de 41 yaşında vefat etdi.
“Bir Millet -İki Devlet” felsefesinin yenilmezliğinin bir başka harika örneği, Atatürk’ün arkadaşı İbrahim Abilov’u anavatanına, son menziline gönderirken Arap ve Hintli uzmanlarını çağırması ve cesedin 200 yıl boyunca mumyalanmasını emretmesidir. Ancak Atatürk bununla da sakinleşemedi. Kardeşi sanki sevdiği tüm Türkiyeye veda ediyor gibi, İbrahim Abilov’un cenazesinin ve ailesinin bulunduğu geminin İzmir’den İstanbul’a ve oradan Batum’a gönderilmesini emretti. Gemi, Batum’daki büyük bir kalabalık tarafından karşılandı ve daha sonra Bakü’ye gönderildi.
Azerbaycan-Türkiye ilişkileri – “Bir Millet -İki Devlet” felsefesinin yaşayan örneklerinden biri de İbrahim Abilov’un kızı Anadolu ile bağlantılıdır. Anadolu o kızdır ki, doğumunu Atatürkün doktoru Dr. Tevfik Rüştü Aras yapmışdı. Anadolu o kızdır ki, ismini Büyük Atatürk vermişdi. Anadolu o kızdır ki, İbrahim Abilov’un zamansız ve gizemli ölümünden sonra, karısı onu ve diğer kızı Ziba’yı cenazeyle Bakü’ye götürdüğünde, Atatürk’ün gitmesine izin vermek istemediğini, onu kendi evladi gibi yetişdirecegini Dr. Tevfik Rüştü Aras aracılığı ile annesine belirtmişdi.
Ancak Abilov’un karısı bu talebi kabul edemedi, Atatürk ve Türkiye’ye veda etti ve kızları ile birlikte Bakü’ye döndü.
Tabii ki, İbrahim Abilov zehirlendirilib öldürüldü ve bu, Azerbaycanlıların – tüm Türklerin ebedi düşmanları olan, diplomat hakkında sürekli şikayet mektupları yazan, büyükelçiliği teftiş etmeyi başaran Ermeni Taşnakların kurnaz planıydı.
Garip…. İbrahim Abilov’un 200 yıllık mumyalanıp gömüldüğü mezarı da gizemli bir şekilde yıkıldı. Böyleki, Abilov’un kahraman kızı Anadolu İkinci Dünya Savaşı’ndan kahraman olarak döndükden sonra mezarı ziyaret ettiğinde, yıkıldığını gördü. Anadolu yazıyor:“1941’de Bakü Tıp Enstitüsünde ikinci sınıftayken Büyük Vatan Savaşı başladı. Cepheye gönüllü getdim. Cerrahi bölümünde hemşire olarak Ukrayna, Belarus ve Kuzey Kafkasya’yı geçerek Berlin’e yürüdüm. Bale dansçısı ablam Ziba da savaş tugaylarında görev yaptı. Savaştan sonra, ön caphede evlendiğim doktor İskender İsmayilov ile Bakü’ye döndüm. Babamın mezarını ziyarete giderken, mezarın yıkıldığını gördük … Ne kadar aradıklarına bakılmaksızın, demir bir kutuya gömülü mumyalanmış ceset bulunamadı”.
Anadolu’nun anılarında, 1981’de Azerbaycanın Onur Mezarlığı’nda İbrahim Abilov’a Azerbaycan halkının Büyük Lideri Haydar Aliyev’in emriyle sembolik bir mezar yapıldığı da yansıtılıyor.
Ayni zamanda Türkiye’nin her zaman ülkemiz ve halkımızla sıcak, yerel ilişkileri olduğu ve Azerbaycan’a dostane ve kardeşçe yardım sağlamadığı bir gerçektir. Zor ve çalkantılı yıllarda Azerbaycan’a yakın olan Türkiye birliklerini ancak o zaman Nahçivan’dan geri çekti ki, Nahçıvan sınırlarını Rusya resmen tanıdı.
Hiç tesadüf degil ki, büyük Lider Haydar Aliyev 8 Mayıs 1997 tarihinde Türk İşadamları ile yaptığı toplantıda konuşmasında, soykırım sırasında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Azerbaycan’a gösterdiği büyük ilgiyi övdü: “… büyük Mustafa Kemal Atatürk 1918- 1920’lerde bu Ermeni milliyetçilerinin ve Taşnakların Azerbaycanlılara getirdiği sıkıntıların farkındaydı. Azerbaycan’da hangi katliamların yapıldığını iyi biliyordu. 1918’de Türk Kafkas Ordusu Azerbaycan’a gelip Azerbaycanlıları Nahçivan, Karabağ, Gence ve Bakü’deki Ermeni katliamından kurtardı. Onları unutmayız”.
Elbette ne kadar acı da olsa tarihde “Mudros” barış anlaşması yaşanmışdır. Bu anlaşmanın, hemçinin Bakude “Böyük Turan İmperiyası” işaretlerinin İçeriklerine çok getmeden, kısaca belirtmeyimiz gerekir ki, bu zamanın tüm belgeleri yeniden ve dikkatla araşdırılmalıdır.
Bugün de Türkiye bu işgalci ülkeni protesto etmek için Ermenistan ile tüm ulaşım yollarını kapatmıştır.
Bu arada, büyük Atatürk’ün ilk bağımsız Azerbaycan devletinin kurucusu Muhammed Amin Rasulzade’ye söylediği “Ben dünyaya senden 3 sene önce geldim.Fakat tüm Türk dünyasında türkün Cumhuriyet bayrağını ilk defa sen yükselttin ve bayrak inmesin diye ben senden alıp Türkiye üzerinde dalgalandırdım. İnmez dedin,bu bayrak inmiyecek”– kelimelerin içeriğinden de Türk birliği ve dayanışma bilgi fikri doğar.
Şimdi Ulu önder Haydar Aliyev’in 1994 yılında Azerbaycan Bağımsız Cumhurbaşkanı olarak Türkiye’ye ilk yurtdışı ziyaretini ve dünyaya “Biz Bir Millet, İki Devletiz” kelimelerinin duyurulmasını hatırlatarak, Azerbaycan-Türk birliğini, dayanışma yaşam felsefesini, iki kardeş ülke arasında sonsuz bir dostluk köprüsünün kurulmasını güçlendirmek için milli liderin yaptığı tarihi çalışmaların mantıklı bir resmini mümkün olduğunca kısa bir şekilde canlandırmak istiyoruz.
Böylece Haydar Aliyev, Sovyetler İmparatorluğu’nun liderleri tarafından halkımıza haksız ve acımasız muameleyi protesto olarak görevinden istifa etti, Rusya’dan ayrıldıktan ve anavatanına döndükten sonra memleketi Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ne gitti ve 3 yıl boyunca yurttaşları arasında yaşadı ve bu sürede tarihsel önemi olan büyük devlet kuruculuğu çalışmalarının merkezinde dayanan bir amac, hadef de Türkiye ile ilişkiler kurmak idi.
Yüksek bilgelik karakterine sahip Azerbaycan’ın İkinci Bağımsızlığı sırasında önde gelen devlet adamı Haydar Aliyev Azerbaycan Yüksek Meclis Başkanı ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı olmadan önce Türkiye Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile birlikte gerçek bir Türk-Azerbaycan köprüsü kurmayı başararak halklarımızın birliğini yeniden canlandırdı.
Örneğin, Türkiye ile Azerbaycan arasındaki gerçek temelin -Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycanın bir kısmı olan antik Nahçivanı bağlayan köprünün – Araz Nehri gibi tarihi kan yaddaşımı, belleğimiz üzerinde bağlayan korulması ve bu köprünün “Umut” olarak adlandırılması tesadüf değildi.
Haydar Aliyev’in büyük gayretleri ve cesaretleri sayesinde bu ilişkiler ve “Umut” köprüsünün sınavının 29 Ekim’de, resmi açılışının 28 Mayıs’ta düşünülmesi bir millətin iki devletinin Cumhuriyet Bayramı’nı işaret ediyor ve halkımızın büyük liderinin Türkizme ve dolayısıyla ulusal fikre akıllıca yaklaşımını bir kez daha kesin olarak teyit ediyor.
Aynı zamanda, meşhur politikacı Haydar Aliyevin, Türkiye Cumhuriyeti tarafından Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ne 100 milyon dolar kredi sağlayan mali, ekonomik ve teknik yardım sağlanması konusunda bir anlaşmanı başarmakla düşmanla sınır arazide abluka olan ve sert bir iklime sahip bir bölgede temel ihtiyaçlardan yoksun – elektriki, gazı ve hatta ekmeki olmayan halkın hayatını kurtarmak akıllıca bir politikanın devrimsel zaferiydi.
Her yıl 100 öğrencinin Türkiye’de öğrenim görmesini sağlayan Ortak İşbirliği Protokolü’nün imzalanması da ulusal liderin kahramanlığ örnegi idi ve anlaşmayı Türkiyə tərəfdən imzalayan TC 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel bu kahramanlığı ömrünün sonuna kadar unutmadı. Bu kahramanlık onun hafizasından tarihe böyle iz saldı:
“Kahramanlar, böyük insanlar ve şahsiyetler zamanla yaratılıyor. Onlar halkı zor durumlardan kurtarıyor ve ona öndərlik edir, yönetiyorlar. Büyük devlet adamı, sevgili kardeşim Haydar Aliyev, Azerbaycan’daki iç çekişme ve iç savaş tehdidi durumu zamanında siyasi sahneye girdi. Haydar Aliyevin zengin siyasi deneyimi, ülkenin bu zor durumdan çıkması üçün bir şart oldu. Bağımsızlık kazandıktan sonra, bu kez Azerbaycan’ın karşı karşıya olduğu ana görev yükselen bayrağı düşürmemek idi. Bu bayrağı kim taşıyorsa kahraman olur. Haydar Aliyev’in tarihsel görevi buydu. Olağanüstü zorluklara rağmen, kahramanlığın büyük bir örneğini gösteren dahi, o bayrağı sonsuza dek yüksek tuttu, Azerbaycan’ı dünyaya bir Türk devleti olarak tanıttı”.
Bu da vurğulanmalı ki, Büyük Lider 1992’de, soğuk bir Şubat gününde iki kardeş ülke arasındaki sıcak ilişkilerin güçlendirilmesi amacıyla “Diplomatik İlişkilerin Yeniden İnşası Anlaşması” imzalandıktan sonra Stratejik Ortaklık, ekonomik ve ticari ilişkiler kuruldu ve güçlendirildi.
Kasım 1999’da İstanbul’da düzenlenen AGİT Zirvesi’nde ABD, Türkiye Cumhuriyeti, Bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti, Gürcistan Cumhuriyeti, Türkmenistan Cumhuriyeti ve Kazakistan Cumhuriyeti birlikte Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının kurulmasını destekledi. Birini imzaladılar. Bunlar ve aynı zamanda Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz boru hattı, Büyük İpek Yolu ve Bakü-Tiflis-Kars demiryolunun “olayları”, Azerbaycan Haydar Aliyev’in büyük liderinin birlik, dayanışma felsefesinin sonucudur. programın ana ilkeleri kadar unutulmazdır.
Bunu da not edelim ki, Türk devlet başkanları arasında Haydar Aliyev’e kadar Türkiyeni teker teker ziyaret etmiş, farklı alanlardan insanlarla tanışmış, gerçek Türk üyeliğinin gururuyla konferans ve etkinliklerde konuşma yapmış ikinci bir lider hiç olmamıştır. Ulusal lider Haydar Aliyev 1997-2003 yılları arasında Türkiye’deki çeşitli üniversiteler, kuruluşlar vb. Kurumlar tarafından yaklaşık 50 ödül aldığı gerçeği söylediklerimizi teyit ediyor. Bu açıdan Haydar Aliyev’in “İki Devlettin Bir Milleti ” kavramına pratik desteğinin sonsuz olduğunu söylemeliyiz.
Burada bir konuyu vurgulamak istiyoruz, Haydar Aliyev Azerbaycançılık fikrini Türk ve İslami değerlere sahip monolitik bir devletçilik prinsipi olarak anladı ve yönetimini bu ilkelere dayandırdı. Haydar Aliyev’in Atatürk Uluslararası Barış Ödülü Konuşmasından verdiğimiz örnekler bu fikri doğrulamaktadır. Büyük lider: “Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatı ve çalışmaları, mirası hem size bir örnek, hem biz ve Azerbaycan için harika bir örnektir. Kendimizi sizden ayırmıyoruz ”; “Mustafa Kemal Atatürk tüm dünyaya, Müslüman bir ülkede, yüzyıllarca dinin etkisi altında dini bir devlet olarak yaşayan bir ülkede, demokratik bir yol izlemek için bir cumhuriyet, değerli bir cumhuriyet kurmak mümkün olduğunu kanıtladı. O, dünyanın insani değerlerini kullanarak ve halkının ahlaki değerlerini onlarla birleştirerek insanları daha yüksek bir seviyeye yükseltti ”; “Mustafa Kemal Atatürk sadece Türkiye için değil, bütün dünya Türkleri için, Türk dünyası için çok düşündü”. Onu da vurğulamak gerekir ki, Haydar Aliyevi çok benzerliklerine göre hatta Azerbaycanın Atatürkü gimi görmüşler.
Uygunluklar tarihin karakteristiğidir ve tüm Türk dünyasını birleştiren olaylar ve kişilikler arasındaki benzerlikler ve bağlantılar tesadüfi değildir. Bu açıdan Türkiyə və Azerbaycan’ın bağımsızlığı tarihi arasında ve Türk dünyasının “babası” Mustafa Kemal Atatürk ile halkımızın büyük lideri – Haydar Alirza oglu Aliyev de ayni liderliği arasında tale benzerlikleri vardır.
Her şeyden önce, karizmanın niteliklerinden yola çıkarak çok acaib bir benzerliğe dikkat etmek gerekir. Böyleki bu iki büyük Türk liderin baba isimlerinin benzerliği karizmanın doğasında ilgi çekicidir.
… Sanki bir milletin iki kahraman oğlu, tarihi Türk topraklarının devlet restorasyonu için doğmuşdular. Böylece Alirza adında iki Türk baba, dünyanın biri o ucunda, diğeri bu ucunda ve 40 yıl arayla büyük bir Türk devleti kuracak ve en önemlisi, tüm Türk ailesinde “baba” olarak sevilecek oğlan cocuklar bahş etdiler dunyaya.
Bu başdakı – Əlirzanın oğlu Heydər Aliyev hem de o mübarek yılda doğdu ki, o başdakı Əlirzanın oğlu – Mustafa Kamal Paşa Türk dünyası kurmuş, halkının efsanəvi hilaskarı ilan edilmiş, Türkiye Cumhuriyyetinin oybirliğiyle ilk cumhurbaşkanı seçilmiş, yeni cumhuriyetin ilk hükümetiini “Hükümet koşulsuz bir millettir” ve “Vatan’da Barış, Dünyada Barış”
ideoloji temeller üzerine kurulmuştur.
Belki bizm zaman için sıradan, ama çağdaş günlerdem geri dönüp bakdığımızda çok ilgi çekendir. Böyleki, Haydar Aliyev’in doğumundan iki yıl önce bir büyük olay gerçekleşti – Mustafa Kemal Atatürk “Azerbaycan’ın neşesi neşemiz,kederi kederimizdir. Azerbaycan bizim kardeşimizdir. Ne olursa olsun ona yardım etmek bizim görevimiz”- beyanını Türkiye’deki ilk Azerbaycanlı diplomat İbrahimbey Abilov aracılığıyla dünyaya yetirdi.
Görüşümüze göre, bu gerçek, Türkiye’nin en prestijli ödülü olan Atatürk Barış Ödülü’ne layık görülen dünyaca ünlü Azerbaycan lideri Haydar Aliyev’in, Türkiye’ye ilk kez Cumhurbaşkanı olarak yaptığı ziyarette “Biz Bir Milletiz-İki Devlet” söylemesi dünyada tekrarı olmayan böyük lider Mustafa Kamal Atatürkün tarihsel vasiyyetinin şahane davamı olarak Türk dünyasını birleştiren en güzel, yenilmez yaşam felsefesi kriteridir.
Bu arada, eğer Atatürk, “Türk kadını çalışkan, evine ve vatanına bağlı ve özgürdür. Kadınlarımız cephede ve cephe gerisinde, erkekler kadar özverili gayret içindedirler. Modern Türkiye’yi onlarla birlikte kuracağız ve yaşatacağız. Çarşafla ve safsata şeylerle Türk kadınını çağdışı hurafelerin içine sokmaya kimsenin hakkı yoktur ” –söylemişdise, Haydar Aliyev de Azerbaycan kadınlarını aynı yüksek kriterlerle övmüşdür: “Tarih boyunca Azerbaycan kadınları aklı, zekası, şerefi, gayreti, çalışkanlık, cesaret, vatanseverlik, millete, toprağa sınırsız sevgisiyle, Azerbaycan halkının özellikleri ile bilinir. Fakat aynı zamanda, yüzyıllar boyunca Azerbaycanlı kadınlar çok acı çekti. Her zaman çok çalıştı ve bu çalışmadan asla rahatsız olmadı”.
Bu tür fikirler, eylemler ve inançlar Türk halkının kan kardeşliğine dayanır ve her zaman görsel olarak doğrulanmıştır. Bu açıdan, büyük lider Haydar Aliyev’in Türk Bilkent Üniversitesi kurucusu, ünlü Türk bilim adamı İhsan Doğramacı ile dostluğu, Türk dünyasının iki büyük entelektüeli arasında sağlıklı bir manevi köprünün kuruluşunun tarihsel bir örneğidir ve devletlerimiz arasındaki birlik, dayanışma bakımından bugün Türk toplumu için hala önemlidir.
Büyük bilim adamı İhsan Doğramacı, Hayder Aliyevin 86. yıldönümüne adanmış bir makalede Ulu önder ile dostane ilişkilerin tarihi hakkında yorum yaptı:
“Haydar Aliyev, birkaç yıl sonra Bilkent Üniversitesi’nde gerçekleşen bir etkinlikte benimle ilk toplantısında gözlemlerini aşağıdaki övgülerle dile getirdi:
Büyük bilim adamı İhsan Doğramacı, büyük liderin 86. yıldönümünde adanmış bir makalede Haydar Aliyev ile dostane ilişkilerin tarihi hakkında yorum yaptı:
“Haydar Aliyev, birkaç yıl sonra Bilkent Üniversitesi’nde gerçekleşen bir etkinlikte benimle ilk toplantısında gözlemlerini aşağıdaki övgülerle dile getirdi:
“Nahçivan Özerk Cumhuriyeti Yüksek Kurulunun başkanı olarak İhsan Doğramacı’nın Ankara Bilkent Üniversitesi’ne geldim.
Dogramaci’nin Azerbaycan tarihi, Nahçıvan ve Azerbaycan’ın diğer bölgeleri hakkında derinlemesine hayran kaldım. O, sadece Azerbaycan değil, tüm Türkçe konuşan halklara dikkat etti ve onlara hizmet etti. İhsan Doğramacı’nın harika özellikleri var; örneğin Azerbaycan’ın Bakü lehçesini, Nahçivan lehçesini, Karabağ lehçesini ve diğer tarafların lehçelerini biliyor. Halkımızın çoğu bunu bilmiyor. Bu ilk görüşmelerden sonra İhsan Doğramacı aramızda büyük bir dostluk başladı. Yüz yıllık bir arkadaşlık gibi…
Gerçekten Haydar Aliyev ile yapılan bu samimi toplantılardan sonra Azerbaycan’la daha fazla ilgilenmeye başladım. Üniversiteleri ile daha yakın bir işbirliği kurduk. Azeri eğitim ve sanatçı temsilcileri Bilkent Üniversitesi’nin çeşitli bölümlerine, özellikle Müzik Fakültesi’ne atandı. Aliyev beni her zaman doğum günlerimde hatırladı”.
Tanınmış bilim adamı bu yazıda Haydar Aliyev’in bir kardeşi, arkadaşı olaraq onun 1995 yılında 80. yılını ve 2000 yılında 85. doğum gününü Bakü’de kutlamasını unutulmaz bir anı olarak vurgulamıştır.
İhsan Doğramacı 2003 yılında milli Lider Haydar Aliyevin 80-ci Doğum gününün arifesinde onun hakkındaki içten sözlerini paylaştı. Bu sözler tüm Türk dünyasının büyük Azerbaycan siyasetçisine değeri olarak çok kiymetlidir: “Haydar Aliyev yüzyılımızın nadir devlet adamlarından biridir. Fırtınalı hayatı boyunca Haydar Aliyev her zaman halkını ve vatanını düşündü. Azerbaycan’ın bağımsızlığını güçlendirmek için, halkının mutluluğu için çırpındı. Azerbaycan’ın en zor anlarında vatanı kurtarmak için benzersiz fedakarlıklar yaptı. Haydar Aliyev Azerbaycan ve Türkçülüğü her fırtınalı yaşamda asla unutmayan harika bir insan, ülkesini sıkıntılardan kurtaran devlet başkanıdır”.
Böylece, bu iki gerçek entelektüelin güçlü dostluğu, fiziksel kaybın gerçeklerinden manevi yüksekliklere yükselmek ve Türk dünyasında dostluğun sembolü haline gelmek için sağlam bir temel oluşturdu.
2005 Azerbaycanın “Azertaj” haber ajansının raporlarından birinde şunları okuduk:
Halkımızın milli lideri ile olan büyük dostluğunu hatırlatan İhsan Doğramacı, Haydar Aliyev ona bu zamanlarda Azerbaycanda yıldönümünü kutlamasını teklif ettiğini söyledi. Doğramacı, “Bu yıl farklı ülkelerde 90. doğum günümü kutlamak için davet edildim ve Japonya’dan özel bir uçak bile gönderildi. Ama ben Azerbaycan’dayım ve yıldönümümü burada kutlayacağım. Haydar Aliyev bugün aramızda olmasa da, hafızası her zaman kalbimizde yaşayacak”.
Halkımızın büyük bir hayırseveri olan İhsan Doğramacı, Haydar Aliyev Vakfı hesabına Türk dünyasının dehası Haydar Aliyev’in hayallerini gerçekleştirmesine yardımcı olmak için 10 yıl boyunca kendi fonlarından yıllık 100.000 $ ‘ı aktarmaya karar verdiğini söyledi.
Bir milleti birleştiren edebiyat ve sanatın “ana dili”, tarih boyunca bizi birleştirdi ve bugün de aynı dilde konuşdurarak, iki devletten oluşan bir millet fikrine ilham verir ve teşvik eder. Azerbaycan halkının büyük lideri Haydar Aliyev bu birliği edebi kimlik bağlamında şu şekilde tanımladı:
Eski zamanlarda, ““Dada Gorgud”, “Manas”, “Alpamash”, “Koroglu”, tüm insanlarımıza ait şairlerimiz ve yazarlarımız – Nizami, Yunis Imre, Alisher Navai, Fuzuli, Nasimi, Madimgulu, Abay ve diğerleri – halkımızın tarihini, ulusal değerlerini yansıtan ve dünyada teşvik eden ölümsüz eserler yaratmışlar. Onlar şu evrensel değerler de dahil olmak üzere eşsiz ulusal ve ahlaki değerler temelinde halkımızı nesillerden nesile eğitmiş, anavatana vatanseverlik ve sadakat duygularını sürekli olarak güçlendirmişlerdir”.
Ayrıca Haydar Aliyev’in şu düşünceleri derin düşünceden – “Bir Millet – İki Devlet” – Birlik ve Dayanışma yaşam felsefesinden kaynaklanmaktadır ve dünyevi önem kasb ediyor:
“Araplar ve Persler Fuzuli’yi şair olarak görürken, Türkçe konuşan halk Türk olduğunu düşünüyor. Biz ise Fuzuli’nin Türk ve Azerbaycanlı olduğunu da söylüyoruz. Aynı zamanda şunu Türkmenler, Özbekler, Kazaklar, Türkiye’de yaşayan Türkler, Irak Türkmenleri de söylebilir. Bırakın Fuzuli herkese ait olsun. Bırakalım tüm dünyanın şahsiyyet insanı olarak tarihe geçsin ”.
Bu açıdan 1996 yılında Haydar Aliyev’in girişimi ile UNESCO tarafından Fuzuli Yılı ilan edildiğinde aslen Azerbaycan Türkü, Irak’ta doğan ve üç dilde yazmış bu dahi şair
Muhammed Fuzuli’nin yıldönümü olaylarının yerli Irak’la birlikte Türkiye’de yapılmısı, Azerbaycan’da tamamlanması sembolik bir anlama sahip olmanın yanı sıra, Türk birliğinin görsel bir ifadesidir.
Profesional bir politikacı, rasyonel niteliklere sahip dev bir lider olan Haydar Aliyev, “Biz bir milletiz, İki Devlet” felsefesini tek bir hedefde, Azerbaycan-Türk birliği ve dayanışma fikri olarak birleştirdirirdi ve bu temeli profesyonellik, karizmatik nitelikler, siyasi yönetimde onlarca yıllık deneyimle test ederek kurdu ve sistemleştirdi. Böylece bu fikir – yaşam felsefesi – Büyük Lider’in sonsuzluğunun 17 yılı boyunca neinki sarsılmadı , aksine daha da güçlendi ve gelişti. Bugün “Biz bir milletiz, İki devlet” felsefenin yenilmez kriterleri – TÜRK BİRLİĞİ, TÜRK DAYANIŞMA ilkeleri, Azerbaycan halkının büyük lideri Haydar Aliyev’in hakiki ve siyasi halefi çağdaş Bağımsız Azerbaycan Cumhuriyyetinin Cumhurbaşkanı sayın İlham Aliyevin siyasi liderliğ becerigi ile monolitik bir köprü haline gelmişdir ve artık sadece “Bir Millet-İki Devlet” içeriginden “Bir Millet-Altı Devlet” menalarına ucalarak böyük TURAN siyasi-manevi ideoluna YOL ÇİZMEKDEDİR.
1-Bu makale yazarın yayına hazırlanan ““Bir Millet-İki Devlet”-in Yenilmezlik Felsefesi” kitabının bir parçasıdır.
Xatire Quliyeva
AMEA. Fəlsəfə İnstitutu
“Multikulturalizm və Tolerantlıq Fəlsəfəsi”
şöbəsinin müdiri, fəlsəfə elmləri doktoru