Türkiye ve Yunanistan, Türkler ve Yunanlılar ( Tarihi hafızanın cilveleri )

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yunanistan ile ilk bağlantım ve hatıralarım ilk okulu okuduğum Edirne’de başladı. 1940’ lı yıllarda Edirne ‘Serhat şehri’ diye anılırdı ve hala Balkan Savaşlarının izlerini taşırdı. Sanki her an bir Yunan veya Bulgar saldırısına uğrayacakmış gibi bir hava taşırdı. Çatalca hattına kadar olan Trakya her an terkedilebilecek bir havada idi. O yıllarda Edirne’de İtalyan, Bulgar ve Yunan fahri konsoloslukları vardı.

Sık sık trenle İstanbul’a gidip gelirdik. Annem İstanbullu idi ve teyze ve dayılarımın evlerinde yaz tatili yapardık. Tren Edirne Karaağaç istasyonuna varmadan Yunan topraklarından geçer ,Yunan Pityon kasabasında kapıları ve pencereleri kapalı durur ve sonra yeniden Türkiye’ye geçer ve Edirne’ye varırdı.

Rahmetli babaannem, İstiklal Savaşı yıllarında Ege ile Orta Anadolu arasında nasıl sık sık ‘Yunandan kaçtıklarını’ hatırlayıp anlatırdı.

İstanbul’daki yakın akrabalarımızın birlikte iş yaptıkları, arkadaş oldukları veya yakın komşuları olan pek çok Rum ailesi ve dostu vardı.

İlk direkt hatıram acıdır : 10 Aralık 1955 tarihinde, on sekiz yaşında bir genç iken, Trenle İstanbul’dan Lozan’a yola çıktım. İsviçre’de öğrenim görmek üzere. Yolculuğum tam 5 gün sürdü , Selanik ve Belgrad’ta tren değiştirip soğuk bir kış sabahı Lozan’a vardım.
Tren Yunanistan’a girince pasaport kontrolu başladı. Görevli Yunan polis memuru pasaportumu alıp inceledi ve bana bakıp Türkçe ‘Pis Türk’ dedi. Şaşkınlığımı anlatamam. Susup kaldım.

Lozan’da 1955-1956 yıllarında kaldığım pansiyondaki bir Yunan genci beni daima ‘Constantinopolitain’ diye çağırıp kışkırtmaya çalışırdı. Ben de onu ‘ malaka’ diye adlandırmıştım !

O zamanlarda bütün bunların ana temelinde , iç aşırı uçların ve -İngiltere başta -bazı dış kaynaklı unsurların tahrik edip uyguladığı İstanbul’da yaşanan ‘ 6 – 7 Eylül 1955 ‘ olayları yatıyordu.

Daha sonraki yıllarda , 1967 , 1981 ve 1989 ‘da resmi ziyaret ve toplantılar veya turist olarak Atina ve Yunan adalarını gezdim. 1958 – 1965 yıllları arasında pek çok kez Pire limanından, Mataban burnundan veya Korint Kanalından geçtim. 1981 yazında bir Kıbrıs Rum bandıralı feribot ile ailecek Pire’den Limasol’a ve oradan Suriye’nin Latakia limanına varıp, kara yolu ile Beyrut’a ulaşmıştık (BM Mensuplarına verilen UN pasaportu -Laissez passer ile ). Bu gezilerimden elde ettiğim en önemli izlenim Yunanlıların Türkler karşısındaki tutumunun yakınlık ve tarihsel hatıraya dayanan rahatsızlık arasında bocaladığını anlamak oldu.

Ancak, 1970 li yıllarda Paris’te OECD’de, 1980 li yıllarda BM’ de çalışırken bu örgütteki Yunanlı meslekdaşlarımdan daima destek , ilgi ve yakınlık gördüğümü de belirtmeliyim.

Diğer Türkiye – Yunanistan ilişkilerine gelince. 1950 ve 1960 ‘lı yıllarda Menderes Başbakan idi, Yunan Başbakanı ise Kostantin Karamanlis ( Ege Karamanlı asıllı bir Rum ailesinden ) . Bu iki politikacı Türk – Yunan ilişkilerini olumlu bir raya oturtmak için çok gayret gösterdiler. Zamanın Cumhurbaşkanı Celal Bayar 1952’de Yunanistan’ı, aynı yıl Yunan kralı Pavlos Türkiye’yi ziyaret etti. Bazı Türk ve Yunan bestecileri ortak besteler bile yapıp okuyup çaldılar.
Pek başarı sağlanamadı.

O yıllarda anlatılan bir fıkra ilginçtir : Yunan kralı resmi bir ziyaret için Türkiye’ye gelir. Selam için top atışları yapılır. Olayı bilmeyen bir köylü sorar bu top atışlarının nedenini . ‘Yunan kralı için’ diye cevap alır. Köylü yeniden sorar : ‘ İlk atışta vuramadılar mı ? ‘

1970’ li yıllarda ABD desteği ile ve US Senatörü James Jenkins ve o devrin tanınmış CHP ‘li Türk politikacısı Kazım Gülek’in koordinasyonu altında Türk-Yunan ortak kalkınma projelerinin hazırlanıp uygulanması konusunda çalışmalar yapıldı. Bunlardan da sonuç çıkmadı.

Gene 1974 yılından itibaren Kıbrıs konusu, Türk-Yunan ilişkilerine çok olumsuz etkiler yaşattı. Ecevit, Yunanlılara gençlik yıllarındaki duygusal bakışından ayrılarak , hükümet sorumluluğunun da verdiği “real politik “ çerçevesinde hareket etti ( 1974 Yazı, Kıbrıs harekatı). Bütün bunların izlerine, bu güne kadar aşamalı olarak diğerleri ve şimdiki Doğu Akdeniz konusu da eklendi. Aktüel durum malum !

Türk – Yunan ilişkilerini devamlı etkileyen bazı diğer noktalar da vardır :

Aşırı – fanatik “panhellenist” Yunanlılar İstanbul’a halen Constantinopolis derler ve onun Türkler tarafından ele geçirilmesini tarihi bir kaza olarak nitelerler.
Batı Avrupalılar , Avrupa’nın “Yunan kültürü – Roma hukuku- Hiristiyan dini “ üçlüsü üzerine kurulduğunda hem fikirdirler. Bu günkü AB bile bu ilkeyi resmen benimseyip kabul etmiş durumdadır. Hemen hemen tüm Avrupa klasik lise öğretiminde Grek ve Latin dilleri yer alır. Pek çok Amerikan hukuk deyimi eski yunan ve latince kökenlidir. Amerikan üniversiteleri öğrenci kuruluşlarının ( fraternity ve sorority ) simgeleri eski yunan veya latin karakterlerinden oluşur.

Buna karşın Türkiye’nin tutumu değişik yönde gelişmiştir :

1940-1950’li yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı tüm Yunan Klasiklerini kapsayan bir seri kitaplar yayınlamıştı. Onların hepsini teker teker okumuştum. Bu kitapların ortak ön sözü o devrin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ‘nün imzasını taşır.

Hukuk Fakültelerinin ilk öğretim yılında zorunlu ders olarak Roma Hukuku okutulurdu .

Bu gün bile Rum Ortodoks kilisesinin merkezi ve Patriği İstanbul’dadır. Rum okulları açıktır. Vs. vs. vs.

Bu yazıda sıralananların ışığı altında, Türk – Yunan ilişki ve algılamalarının tarihsel, duygusal , psikolojik, kültürel ve politik alanlarda nasıl olumlu yönlere kaydırılması oldukça zordur. Üstelik, eğer Yunanlılar Bizans, Türkler ise Osmanlı yaklaşımlarını terk etmezlerse bu daha da zor olacaktır. En son ‘Ayasofya kararı’ bunu doğrulamıştır.

Ancak ve gene de ; ortak iyi niyet, ortak çıkarlara dayanan gelişme ve ekonomik projeleri ve sivil toplum örgütlerinin de ortak gayretleri ile belki daha olumlu adımlar atılabilir.
Dr Tunay Akoğlu yazıyor

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Türkiye ve Yunanistan, Türkler ve Yunanlılar ( Tarihi hafızanın cilveleri )