Türkiye bizimle, Zafer bizimle!..Hatira Guliyeva Azerbaycan’dan yazıyor

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Haklıyız, kendi toprağımızda savaşıyoruz, kendi toprağımızda şehitler veriyoruz. Savaşımız kutsal bir savaştır! Gücümüzü savaş alanında hem düşmana hem de tüm dünyaya gösterdik. Savaş alanında gösterdiğimiz güç ve kaynağı Azerbaycan halkının iradesi, Azerbaycan halkının yeteneği ve bizim başarımızdır.İşimiz doğru iş. Kendi toprağımızda savaşıyoruz, toprak bütünlüğümüzü yeniden tesis ediyoruz.

Azerbaycan Ordusu çok yaşa! Azerbaycan halkı çok yaşa! Karabağ Azerbaycan’dır!”. İlham Aliyev
Bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı

Bu yıl, 27 Eylül’de Azerbaycan halkı, ebedi vatanımızı, Dağlık Karabağ yerleşimlerini nefret edilen Ermeni işgalcilerinden kurtarmak için silaha sarıldı. Azerbaycan Milli Ordusu, Cumhurbaşkanımız Başkomutan Sayın İlham Aliyev önderliğinde, Türk halkının doğasında ve karakterinde var olan cesaret ve kahramanlıkla Dağlık Karabağ sınırları boyunca karşı saldırı operasyonları yürütmektedir.

Bugünlerde Azerbaycan Halk ve Devlet Monalit Birliği hem önde hem de arkada açıkça görülüyor. Sınırda canı ve kanıyla ülkenin her santimi için savaşan muzaffer Milli Ordu, arka cephedeki savaşlara, sırada bekleyen binlerce güçlü savaşçı, Milli Savunma Fonu’na toplu bağış yapan vatandaşlar, Cumhurbaşkanına hitaben teşekkür mektupları …

Bütün bunlar, Azerbaycan’da meydana gelen olaylara herkesin büyük ilgisini gösteriyor!

Başkomutan İlham Aliyev’in halka yaptığı itirazlarla düzenli olarak halka iletildi ve her birinin son cümlesi Karabağ Azerbaycan!

30 yıldır vatanlarını özleyen tüm Azerilere düğün hissi veriyor.

Başkomutan İlham Aliyev’in halka yaptığı itirazlarla düzenli olarak halka iletildi ve her birinin son cümlesi Karabağ Azerbaycan!

30 yıldır vatanlarını özleyen tüm Azerilere düğün hissi veriyor. Ülkede gerçek bir tatil havası var! Azerbaycan son 30 yıldır hiç bu kadar mutlu olmamıştı. Cebrayil bölgesi ve 59 köyü hâlihazırda işgal altında, Zangilan şehri, Zangilan ilçesine bağlı 37 köy, Kubadlı ilçesi, Kubadlı ilçesine bağlı 8 köy, Fuzuli ilçesi, Fuzuli ilçesine bağlı 31 köy, Hocavend bölgesi, 21 köyü,

Terter bölgesinin üç köyünün yanı sıra, Murovdagh Tepeleri, Khudafar Köprüsü, Agband yerleşimi, Azerbaycan devlet sınırının ve İran İslam Cumhuriyeti’nin tam kontrolünü sağladı ve bazı topraklarımız düşmandan kurtuldu.

Potansiyel askeri güç zaferin şartıdır ve Bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti, bağımsızlığın ilk yıllarından itibaren bu zafere hazırlanıyor, Milli Ordusunu en modern silahlarla güçlendiriyor, askeri personel oluşturuyor, subayların profesyonelliğini güçlendiriyor ve halkın büyük yurtseverliği! Bugün 30 yıldır beklediğimiz günde Azerbaycan Cumhurbaşkanı işgal edilmiş topraklarımızı kurtarmak için şanlı, kararlı, adil savaşımızı başlattı!

Azerbaycan halkının büyük lideri, bağımsız Azerbaycan devletinin büyük kurucusu Haydar Aliyev’in şu değerli ve hikmetli düşüncelerini hatırlıyorum: ;. … “Devletimiz, savunma kabiliyetlerini giderek artırıyor, askeri olarak güçleniyor. Milli ordumuz ileri tecrübe ve teknoloji kazanıyor, gençlerimiz hizmet etmeye can atıyor.

Büyük lider

Ordu hakkındaki derin düşüncelerinde, “halkın ve ordunun birliğinin hem halkın gücünü artırdığı hem de orduyu güçlendirdiği” şeklindeki kesin sonuç, Azerbaycan Milli Ordusunun ana stratejisi ve taktiği olarak bugün hepimizi mutlu ediyor.

Burada dikkatinizi Azerbaycan’da Dağlık Karabağ’ın cennet bölgelerinin yüzde 25’ini işgal eden Ermenistan’daki gerçek duruma çekmek istiyorum. Böylece Sovyet döneminde 3 milyon nüfusa sahip bağımsız bir devlet olarak yer altı kaynaklarından mahrum bırakılmış, ekonomisi Sovyet döneminde ve bağımsızlık yıllarında tamamen çökmüş ve vatandaşları dünyanın en ücra köşelerine akın etmiştir. Somut askeri yeteneklere sahip olmayan, her zaman sübvansiyonlarla yaşamış ve aslında 1970’lerde ve 1980’lerde Rusya’nın Sovyet döneminden kalma taşra kentleri biçiminde başkenti ve merkez şehirlerine sahip olan Ermenistan, hiçbir zaman tek başına savaşamadı ve asla olmayacak. Sivil nüfusu ve bağlı olduğu büyük güçleri sindirecek basit silahlara sahip, aslında siyasi olarak motive olmuş yalnız bir devlettir.

çok basit, saf konuşmalardan başka bir şey yapamaz. Bu, Nisan ve Temmuz 2020 savaşlarıyla kanıtlandı ve bu, 27 Eylül’de başlayan ve bizim lehimize sonuçlanan Büyük Vatanseverlik Savaşı’nın parlaklığıyla kanıtlandı. Ermenistan’ın attığı bir dizi füzeye gelince, bunlar onun

Yardım isteyerek kazandıkları şey, çoğunun gökyüzünde yok edilmiş olmasıdır.

Bu basit bir mesele değil, Ermeni hükümeti hala sadece 15 gün içinde 5 kez Putin’e, 4 kez Macron’a, 3 kez Merkel’e, ayrıca BM Genel Sekreteri, İran Cumhurbaşkanı Hassan Ruhani, AB Başkanı Charles Michel, Belarus Cumhurbaşkanı Alexander Lukashenko, ABD Başkanlık Danışmanı Robert O’Brien, Avusturya, Hollanda, Kanada ve birkaç ülkenin başbakanlarını ve diğer yetkililerini arayıp yardım isterse, askeri yardım isterse, paralı asker alırsa, ağlarsa buna zayıflık denir. Bu yalvarışlar, cevap hayır ise, suçlamalar, tehditler 1 aydır sürekli devam ediyor. Öyleyse, Ermeni Milli Ordusu’nun kendi silahlı kuvvetleri, askeri teçhizatı ve genel olarak GÜCÜ yoktur! Bizimle aynı güce sahip olmadıklarına dair resmi bilgiler zaten Ermenistan İçişleri Bakanlığı düzeyinde yayılıyor.

Bu dönemde Azerbaycan, hiçbir ülkeden askeri ve manevi destek istemeyen Anavatan için maddi, teknik ve askeri güçleriyle yiğitçe savaşmış ve çalışmalarını onurla sürdürmüştür.

Rusya’nın Ermenistan’da askeri birliği olmasaydı ve yardım uçakları bölgeye gizli silahlar getirmeseydi, Ermenistan Azerbaycan Ordusu’na 10 gün dayanamazdı. Günlük medya sayfalarında bir başka konu Ermenistan’daki Rus askeri birliklerinin, o ülkede yaşayan Ezidi Kürtlerin, halen Ermeni vatandaşı olan askerlerin ve hatta kuğusal, sözde Dağlık Karabağ’daki ermenilerin savaş alanlarından topluca kaçmasına dair kapsamlı makaleler yayınlanıyor. Hatta sözde –hayali “Dağlık Karabağ Cumhuriyeti” başkanı onlara savaşı terk etmemek için yalvarıyor, esgerler zincirleniyor, ordu için gönüllü Kadın çeteler yapılıyor, erkek çocuklar, 55 yaşındaki erkekler zorunlu askere alınıyor, dünyanın dört bir yanından paralı askerlerin resmi çağrısı ve son olarak “geri çekilme” itirafı yaptıkları aslında, savaşa karşı zayıflıklarının, bağımsız bir devlet olarak savaşmağı beceremediklerinin, savaşma yeteneklerinin olmaması açık bir kanıtıdırlar. Savaş aslan kalbi istiyor! Cesur, kahraman Ulus savaşabilir!

“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,

Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır”( Mithat Cemal Kuntay)

Bu atasözleri gibi şiirler Türk halkımıza aittir! Yemek örneklerimizi çalan Ermenilerin gerçek kahraman ruhumuzu yansıtan ahlaki değerlerimize dokunmaması karakteristiktir. Çünkü asla vatanları olmadı, Yerleştikleri topraklar, kuvvetler tarafından işgal edilen ve yağmalanan bir başkasının topraklarıydı, işte buradalar, koşuyorlar, koşuyorlar… Belki de Ravan hanlıkımızın Türkiye sınırlarından birinde köşeye sıkıştıklarında – kafaları “alhaq taşına” çarptığında uyanacaklar!

Son zamanlarda güçlerin askeri desteğinden ve boş yere zorunlu barış gücü görevlendirme planından mahrum kalan Ermeni lider, her departman ve örgütü kadın erkek,- savaşa davet eden başka bir düşüncesiz açıklama yaptı. “Daha fazla barış görüşmesi beklememeliyiz, savaşmalıyız”! Bunun anlamı, bugünlerde savaşmadılar ya da bize şu anda kurtardığımız toprakları beyaz bir bayrakla verdiler, ama “yüzlerce kayıp asker, askeri teçhizat, esir, kaçak, dünyanın ekolojisine zarar veren çığlıkları, sözde binlerce savaşçımızı yok eden çığlıklar” vb. ve i.a.– kelimelere ne oldu?! Bütün bunlar, Ermenistan’ın artık bizimle savaşma acizliğini kabul etmesi, dünya siyaset bilimcilerinin tavsiyelerini dikkate alması, Beyaz Bayrağı kaldırması ve topraklarımızı terk etmesi gerektiğini gösteriyor.

Bu nedenle, 1988 yılında Rusya Başbakanı Mikhail Gorbaçov’un Dağlık Karabağ topraklarımızın yüzde 25’inin Ermenilere “becerikli” bir şekilde teslim edilmesi üzerine ciddi araştırmamda keşfettiğim gerçeklere dikkat çekmek gerekiyor. Bu gizli toplantının Rus medyasında yayınlanmasından önce tarihi bilgiler, Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a ilhakının “Moskova sessiz kaldığı” sonucunu içeriyordu. Aksine, bu Moskova ve Gorbaçov’un doğrudan etkisi altında gerçekleşti.

Böylece, 1987’de Sovyet imparatorluğunun son siyasi lideri M. Gorbaçov yabancı patronların desteğiyle derin siyasi bilgiye ve yüksek profesyonelliğe sahip siyasi figür Haydar Aliyevin, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi Politbüro üyeliginden ve SSCB Bakanlar Konseyi Birinci Başkan Yardımcısı görevinden gönüllü istifasını başardı.

Daha sonra 18 Şubat 1988’de Gorbaçov, Ermeni asıllı G.H. Şahnazarov’u (Şakhnazaryan) yeni yardımcısı olarak atadığı gün, ilk olarak Ermeni vandalizmini anlatarak tarihe damgasını vuran Zori Balayan ile tanıştı. İkincisinin isteği üzerine 26 Şubat 1988’de Ermeni milliyetçisi yazar Silva Kaputikyan’ı kabul ederek Karabağ’ın Azerbaycan’dan fiilen ayrılmasını ve Ermenistan’a ilhakını başlattı.

Bu bağlamda, 29 Şubat 1988’de Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi Politbüro’nun gizli toplantısı özel bir öneme sahiptir. Azerbaycan SSC ve Ermenistan SSC’deki olaylara ilişkin ek tedbirler konulu tartışmanın çalışma kağıdında “Tamamen gizli. Tek nüsha” olarak işaretlenmiş olan toplantının tutanağı, SSCB liderliğinin Dağlık Karabağ ve Sumgayit’teki Ermenilerle açık bir şekilde taraf tuttuğunu belirtmektedir. Aliyev’in SSCB liderinin Dağlık Karabağ’ı teslim etme “planını” ihlal ettiğine dair gerekçelere şahit oluyoruz.

İlk olarak, konuşmasının başında Gorbaçov toplantıya katılanları kasıtlı olarak yakaladı ve Ermenistan’daki mevcut durumun son derece gergin ve kontrolden çıkmanın eşiğinde olduğunu söyledi. Bu diyalogdaki ve genel olarak Gorbaçov’un konuşmasındaki yanlışlığı ve yalanları daha net görebilmek için aşağıdaki alıntıyı dikkate almak iyi olacaktır.

Gorbaçov Politbüro üyelerine verdiği demeçte, “Erivan sokaklarında son dakikada yarım milyon insan var.” Her şey felç oldu. Herşey durdu. İnsanlar ayrıca yakın köylerden de toplanıyor. Sütunlar halinde geliyorlar ”diyor.

Baf ile bu tür yalanları listeleyen SSCB liderine reaksiyon gecikmedi. Dünya siyaset sahnesinde “Mister-No” lakaplı A. Gromyko ona güvensizlik ve ironi uyandıran bir soru sorar: “Son dakika, yani bugün mü?

Gorbaçov – Hayır, temyizden önce. Cuma, – cevaplar.

İkinci olarak, Gorbaçov, görüşmede Ermenilerin Dağlık Karabağ’a yönelik iddiasını açıkça desteklediğini ifade etti: “Gorbaçev: Burada Kaputikyan ve Balayan ile görüştüğümde onlara tüm tarihi, karmaşık tarihi bildiğimizi söyledim. Temel nedenler yurt dışında, sınırlarımızın ötesinde. Tarihin ve kaderin Ermeni halkının başına geldiğini biliyoruz ve anlıyoruz. Şahsen ben iki neden görüyorum: Bir yanda Karabağ’da pek çok eksiklik var, öte yanda halk için duygusal bir başlangıç ​​var. Bu milletin başına gelen yeterince tarihi şey var. Bu yüzden biri ona dokunduğunda tepki veriyor”.

Üçüncü, Gorbaçov, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ndeki Ermenilerin çıkarlarına da yaklaştı

yine devlet başkanı olarak bir halkın yanında yer alarak, diğerinin haklarını ayaklar altına alarak, aslında büyük bir adaletsizlik, yetersizlik ve ayrımcılık sergiliyor.

“- Gorbaçov: Nahçıvan tamamen bir sınır bölgesiydi.Oraya özgürce gitmek yasaktır. Ne de olsa soykırımın kurbanları oraya gömüldü. Bütün mezarlar orada. 90 Ermeni anıtı vardı, bunlardan sadece biri kaldı vb. Sınır bölgesi, sınırın yakınına kimse giremez. Nasıl Deyelim, 70 yıldır tamir etmediler”.

Görülebileceği gibi, Rusya İmparatorluğu’nun öncülleri gibi Ermeni yanlısı olan SSCB iktidar partisi Genel Sekreteri, politbüro’nun en ciddi toplantısında ayrımcılıktan, yalanlardan ve dolandırıcılıktan çekinmiyor.

Burada, 19 Şubat 1988’de, Ermenilerin Sumgayit’teki kitlesel mitinglerinin üçüncü gününde, Erivan’da yirminci yüzyılın başlarından beri yalnızca sekiz camiden korunan tek cami binası ateşe verildiğini hatırlamak isterim. O gün Ermeni vandallarının işlediği zulümler tarihimize kara bir sayfa ekledi: “Azerbaycan orta okulu, Cabbarlı adını taşıyan Erivan Azerbaycan Drama Tiyatrosu’nun teçhizatı ateşe verildi. Erivan’da bu olayları protesto eden Azerilerin evleri ateşe verildi. Tüm bunlar Erivan’da yapıldığında, Sumgayit trajedisi hâlâ hazırlanıyordu. …Hankendi’de “Sumgayit kurbanlarının” anısını “yaşatmak” için derhal bir anıt dikilmesi ve bu gerçekler, tüm bunların Ermenileri ve dünya toplumunu Azerbaycan halkına karşı kışkırtarak “vahşi” imajını yaratmaya yönelik olduğunu kanıtlıyor. .

Elbette tarih tüm gerçekleri yaşar. Tarihsel gerçekler üzerindeki prangalar asla kalıcı değildir ve Sumgayit’teki olaylar tarih boyunca süzülmüştür: “Ünlü Ermeni siyasetçi Paruyr Ayrikyan’ın kabul ettiği gibi Sumgayit’teki olaylar Moskova tarafından organize edilmiştir”. Zamanın SSCB Devlet Güvenlik Komitesi başkanı N. Kryuchkov da bu olayların Moskova tarafından işlendiğini kabul etti.

Levon Ter-Petrosyan daha sonra yaptığı bir röportajda “Azerbaycan halkı Sumgayit’teki olaylardan sonra şok yaşadı. Ülke yönetimi bu fırsatı Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a ilhakına karar vermek için kullansaydı, Azerbaycan halkı protesto edemezdi” dedi.

19 Şubat 1988’de Ermeniler, “Ermenistan Türklerden arındırılmalıdır!”, “Ermenistan Ermeniler içindir!” ve bunun gibi. Gibi sloganlarla mitinglere başlamaları tesadüf değildir. Moskova planı olmuşdur.

Bu arada, Gorbaçov bu toplantıda Ermenileri ilgilendiren ana meseleyi ele almak için daha somut planlar ortaya koydu ve bir parti konferansı ve ulusal meseleler üzerine bir plenum – iş görüşmeleri için acil bir toplantı düzenleme fikrini ortaya koydu.

Ayrıca Birinci Sekreterleri, Yüksek Sovyet başkanlarını, vilayet başkanlarını bir araya getirmeye gerek olmadığını ve bunun bürokratik çerçeveyi kapatmayacağını söyledi.

Görüşmeyi daha “makul” kılmak için, Merkez Komite’de olduğu kadar değil, böylece her şey söylenebilir – samimiyet anlamında (aslında Ermenileri bir araya getirmek için) aydınları davet etmeyi teklif ediyor. Gromyko ayrıca Tüm Sovyetler toplantısı düzenlemeyi teklif ediyor.

29 Şubat 1988’de Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi Politbüro toplantısında Gorbaçov, amacı Azerbaycan halkının refahı olan milli lider Haydar Aliyev’in cesur vatansever açıklamasına öfkesini dile getirdi. Yokluğunda Haydar Aliyev’in eleştirisinden yararlandı. Bu çizgi aynı zamanda büyük lider Haydar Aliyev’in Sovyet döneminin sözde parti disiplininden, bir kişiyi ömür boyu felç eden ve vatanına olan ilgiyi yüksek tutan sözde parti kınamasından çekinmediğini de doğrular.

Bir şeyden bahsetmeye değer, o yıllarda insanlar arasında söylentiler vardı. Bu toplantıda Rusya, Gorbaçov’un kapsamlı analizini, özellikle Dağlık Karabağ’ın Ermenilere devredilmesini de açık bir işarete çarptığında A. Gromyko, Haydar Aliyev’e “çağrıyı” halkımıza ulaştırması talimatını vermiş, lakin Haydar Aliyev, “Azeriler aslanlar, uyuyor. Onları uyandırmasan daha iyi”, söyleyerek redd etmiş, Gorbaçov – ermenistan planlarını bozmuşdu. Mantıksal olarak, bu cümle ve onun devamı, “Karabağ Azerbaycan’a aitti ve Azerbaycan’a ait olacak” gibi tipik Haydar Aliyev’in tutumunda belirleyici bir karar olabilir ve Gorbaçev’i yakmıştı.

Haydar Aliyev’in Ekim 1987’de M. Gorbaçov’un “tavsiyesi” üzerine “emekliliği” ile bağlantılı olarak, Sov. SBKP Merkez Komitesi Politbüro’undan ve SSCB Bakanlar Kurulu Birinci Başkan Yardımcılığı görevinden çıkarılması, ardından SSCB Bakanlar Konseyi’ne Devlet Danışmanı olarak atanması ve Kasım 1988’de bu görevden de alınması,bize göre bu açıklama Gorbaçov’un Haydar Aliyev’i bu planın uygulanmasında büyük bir tehdit olarak görmesinden kaynaklanıyordu. Öte yandan Azerbaycan’da Kasım 1988’de gerçekleşen Meydan Hareketi yılın başında başlamış ve bu konuda tarihi bağlar oldukça olası görünmektedir.

O toplantıdaki konuşmasında Sumgayit’te yaşaayan Azerbaycan halkını suçlu olarak adlandırmaktan çekinmeyen Gorbaçov, elleri masum insanların kanına bulanmış ve milletler arasında anlaşmazlığa neden olan Z. Balayan’ın etnik kabile psikolojisine dayanan belagatli konuşmasından hoşnutsuzluğ duyğusu dile getirmedi, aksine onun görünüşünü- cildini bir sanatçı olarak tasvir ederek (Bunun siyasetle ne ilgisi vardı?!) ve kendisiyle yaptığı anlaşmayı açıkça ifade ederek, Rusya’nın Ermeni yanlısı siyasi ilgisini yeniden teyit etti.

O toplantıda V. Yazov’un aniden Sumgayit’e bir ordu göndermeyi teklif etmesi ve Gorbaçov’un yanı sıra politbüro üyelerinin silahsız kitlelere büyük bir Kızıl Ordu göndermeyi kabul etmesi de ilginç bir gerçektir.

Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi Politbüro’nun 29 Şubat’taki bu kapalı toplantısında, SSCB Merkez Komitesi Genel Sekreteri Mihail Gorbaçev, Sumgayit hakkındaki ikiyüzlü ve alaycı görüşlerini ifade ederek Azerbaycan halkına karşı saygısızlığını dile getirdi: “Muhtemelen onlar (Ermeniler) inşa ettiler. Sonra onları dışarı çıkardılar ve yalnız bıraktılar. Dedikleri gibi, bu alanda deneyimleri var. ” … H. Aliyev’in soyadı genellikle bu durumlara bir eğilimle ilişkilendirilir. Karabağ ile ilgili yaptığı açıklamada Karabağ’ın Azerbaycan olduğunu ve her zaman Azerbaycanlı olacağını yineliyor. “

Ayrıca bu gizli görüşmede Gorbaçov, Ermeniler lehine acilen bir komisyon kurulmasında ısrar etti, akademisyen Bromley’e sadece bu amaçla talimat verdi, tüm bunlar Azerbaycan topraklarının Ermenilere verilmesi planının ilk adımlarıydı. M. Gorbachev: “Bunu Nisan ayının ikinci yarısında yapmak yerinde olacaktır. Genel kurulun zamanlamasına gelince, 1988’in ötesine geçmemeliyiz. Benim talimatım üzerine asistanlar, Akademisyen Bromlin’e bu konuda talimat verdiler. Etnik ve ilgili sorunlarımızı inceliyor. Bana açıkçası bu sorunlarla kimsenin ilgilenmediğini söyledi. Sandalye gibi bir şey yaptık. Bu dikkatli düşünmeyi gerektirir. Genel kurul karar verecek. Toplantı bir şey söyleyecek. Bu, devlet açısından önemli bir sorun. Bu konuyla ilgili bir belge okudum ve bu alanda ne kadar zor olduğunu gördüm. … Nisan için bir toplantı hazırlayın. Kısacası bu enerjiyle ilgilenelim, bu konuyu kaçırmayalım. “

Nitekim 29 Şubat 1988’de Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi Politbüro’nun “tamamen gizli” toplantısı Karabağ’ı Ermenilere devretme politikasını tanıtma anlamında neredeyse ayrımcıydı. Uzun zamandır Azerbaycan’ın kutsal toprakları olan Dağlık Karabağ’daki yerleşimlerimiz Ermeniler tarafından işgal edilmiş durumda ve Moskova 1994’te olduğu gibi hala ateşkesi kabul ediyor.

Ermeniler bu gerçekleri ne kadar çarpıtmaya çalışırsa çalışsın, tarihi asla yok edemeyecekler! Rus İmparatorluğu, menfaatleri çerçevesinde, kadim yerleşimlerimizi zorla ele geçirmiş ve onları, Ermenileri, din birliği özü içinde topraklarımıza getirmiştir! Bu tarihi asla yok edemezler!

…. Bu, Gorbaçov’un Ermeniler üzerinde önemli bir etkisinin olduğu bir gerçektir. Böylece, 1986-1990 SSCB’nin Amerika Birleşik Devletleri Olağanüstü ve Tam Yetkili Büyükelçisi

L.Dubinin’in eşi L.Dubinina (Hachatryan), Gorbaçov’un karısı Raisa Gorbacheva’yı Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Ermeni diasporası ile tanıştırdı ve R.Gorbacheva’ya elmaslı çok nadir bir altın yüzük hediye etti. Alman dergisi Stern’in bir kolajı hakkındaki bilgiler de medyada dikkate değer. Rapora göre kolaj, Azerbaycan haritasında Raisa Gorbaçeva’nın Dağlık Karabağ’a düşen parmağındaki elmas yüzüğün pırıl pırıl ışığını gösteriyor. Ayrıca Rus gazeteleri ve web sitelerinde YouTube kanalında “Raisa,” Arapka “elması iade et”, “Raisa, elması iade et”, “Raisa hediyemizi iade et” vb. Bu bağlamda başlıkları olan çok sayıda makale ve video bulunmaktadır.

Tarihsel gerçeklerle birlikte bu olağandışı gerçeklerden Ermenilerin Azerbaycan topraklarını böylesine sahte, çirkin bir şekilde ele geçirdiğini söyleyebiliriz. Bu açıdan bakıldığında, onlar diğer insanların atlarının üzerindeki kabilelerdir ve er ya da geç düşmeleri gerekir.

Böylece 30 yıllık vatan hasreti, mültecilerin acısı, Şehit ruhları, ellerini, ayaklarını ve gözlerinin ışığını kutsal bir yemin olarak feda eden gazilerin intikam çağrılarını kararlılıkla kabul eden Azerbaycan Milli Ordusu, Şuşa şehrini kurtarmak için şimdiden yola çıktı. Kahraman Ordumuzun özverili savaşları, Ermenilerin gelecekte birçok Azerbaycan toprağını terk edeceğine dair güven veriyor.

Şu anda hedef, işgal edilen yüzde 25’lik arazinin kalan yüzde 5’ini özgürleştirmek, her bölgede, her köyde, her sokakta ve Üç Renkli Bayrağımızın dalgalandığı tüm Kutsal Dağlık Karabağ topraklarında inşaat ve restorasyon çalışmalarını hızlandırmakt, mültecilerimizin ve yerinden edilmiş kişilerin anavatanlarına yerleştirilmesi, – Azerbaycan devleti bu işi savaşlarla paralel yürütüyor!

Ermeniler, Rusya Federasyonu’nun önerisi ve Minsk Grubu’nun ısrarı ile elde ettikleri ateşkeste ve yeni kabul edilen 3. ateşkeste özellikle cepheden ve harp sahasından uzak kasaba ve köylerimizde provokasyonlarını sürdürüyorlar. Hatta çocukları ve bebekleri öldürüyor, yaralıyor, sivil tesislerimizi, okullarımızı ve hastanelerimizi yok ediyorlar ve tüm bu terörist eylemler ermenilerin iç yüzünü daha da açık bir şekilde ortaya koyuyor. Resmi verilere göre yerleşim yerlerimizin Ermeniler tarafından bombalanması sonucunda Gence ve Barda terörü dahil 100’den fazla sivil öldürüldü, yaklaşık 400 sivil yaralandı, 500’den fazla sivil nesne, 100’e yakın yüksek katlı konut ve 2.000’den fazla ev yıkıldı ve kullanılamaz hale getirildi.

Aslında Ermeniler, ateşkes adı altında bölgeye yeni Rus birlikleri getirerek Azerbaycan’ı önceki kırmızı çizgiye döndürmek niyetindeydiler ama bunu başaramadılar. Yaydıkları bilgiler tamamen yanlıştı, uydurma ve defalarca yalanlanmıştı. Azerbaycan’ın tüm cephe boyunca kurtardığı köylerin sayısını azaltmak, çevre sorunlarını ve en önemlisi maddi ve manevi anıtlara verilen zararı vurgulamak olan bu yetenekli hilekar, kurnaz kabile yağmaladıkları Dağlık Karabağ topraklarımızdaki müzelerimizi tahrip ettiğlerini ve anıtlarımızı “vurduğunu” hatırlatmakta fayda var.

Örneğin 1995 yılında Milli Lider Haydar Aliyev, UNESCO ICOM Milli Komitesi Uluslararası Teşkilatlarına şu içeriğe sahip bir mektup göndermiştir: “Cebrayil ve Fizuli Tarihi Müzeleri’nin en değerli eşyaları olmasına rağmen, Azerbaycan Halı Devlet Müzesi’nin Şuşa şubesi Ü.Hacıbeyov Evi Müzesi kurtarıldı. Eski SSCB’deki tek olan Ağdam Ekmek Müzesi tahrip edildi, dünyaca ünlü Kelbecer ve Laçin yerel tarih müzelerinden değerli ve eşsiz eşyalar Ermenistan’a taşındı.Şuşa Tarih Müzesi, Karabağ Devlet Tarih Müzesi ve Azerbaycan ses sanatının kurucusu Şarkıcı Bülbül, önde gelen müzisyen ve sanatçı Mir Movsun Navvab’ın anıt müzeleri, Ağdam, Gubadlı, Zangilan yerel tarih müzeleri de yağmalandı, Gürban Pirimov’un anıt müzesi ve Rahib Mammadov’un savaş ihtişamı müzesi de tahrip edildi.

Bu ciddi maddi ve manevi zararla birlikte Ermeniler 30 yıldır tarihi ve mimari eserlerimizi, camilerimizi ve mezarlarımızı tahrip ettiler. Şimdi, karakteristik sefalet ve gözyaşlarıyla, Azerbaycan’ın kiliselerine ateş ettiğini yaydılar. Ayrıca, kurtarılmış bölgelerimizin video görüntülerine bakarsanız, tarihi izleri tahrif etmek niyetinde oldukları göre bilirsiniz.

Azerbaycan’ın Gence şehri gibi tarihi anıtı ateşkes isteyen Ermenilerin 11 ve 17 Ekim tarihlerinde, Berde şeheri 28 ekimde gerçekleştirdiği soykırım ve vandalizmde ağır hasar gördü. Burada dikkat çekmek isterim ki, Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’ni ziyaret eden yabancı yetkililer Hocalı soykırımı gibi, siyasi diplomasi, uluslararası siyaset, en yüksek, ilahi adalete zıdd Gence ve Barda’da son zamanlarda yaşanan olaylara göz yumuyorlar. Elbette bunun bir adı İslamofobi.

Dağlık Karabağ’ı bile “tanımayan” Ermenistan’ın sadece kendi vatandaşlarını değil, dünyanın her yerinden Ermenileri de orada savaşmaya çağırması bir paradokstur, Türkiye’den satın alınan silahları, Türkiye’nin bize olan siyasi ve manevi desteğini kabullenmiyor. Dünyada sadece Ermenilerin halkımıza Türk dediği doğru. Ermenilerin kadimden bu güne bizi Azeriler olarak değil, Türkler ve dolayısıyla düşmanları olarak gördüler. Ama biz Türk isek kardeşlerimiz neden bize yardım etmesinleri? Bir örnek var: “Bir Türk’ün Türkden başka dostu yoktur!”

Dolayısıyla paralı askere muhtaç Ermenilerin bize “kusurlarını” fırlatmaları son derece aptalca, onlar tam tersini düşünen, herkese ve her şeye düşman gözüyle bakan mahlukatlar.

Ve Azerbaycan halkı barışsever insanlardır! Azerbaycan Ordusu ve Silahlı Kuvvetlerimiz savaş alanında hümanizm ve vicdanla hareket ediyor.

Ayrıca nefret edilen Ermeniler tarafından milyonlarca insanımız zaman zaman anavatanlarından sürülmüştür. Ancak Azerbaycan halkı her zaman onlara karşı insanlık göstermiştir. Bugün Azerbaycan’da binlerce Ermeni ve binlerce karma aile var.

Bu aileler bizim güzel “elektrik-gazlı” memleketimizde güzel evlerde yaşıyor. En iyi işlerde çalışırlar ve yerel halk tarafından ayrımcılığa uğramazlar. Sık sık isimlerimizi ve soyadlarımızı benimserler. Böylece gerçek vatandaşlarla aynı statüde her şeye ulaşırlar …

Gerçek şu ki, Azerbaycan vatandaşları gerçek yurttaşları ile kutsal toprakları için savaşıyor ve şehit ediliyor. Ama gerçek vatandaşlarla aynı statüde olan bu ermeniler acımızı bilmiyorlar.

Bunlar Azerbaycan’da yaşayan Ermeni aileler Gence, Terter, Goranboy, Agjabadi, Naftalan, Abşeron-Khizi, Siyazan ve diğer savaşdan uzakda olan bölgelerimize kan kardeşleri tarafından

Atılmış Füzelere de kayıtsızlar! .. Yani acımıza kayıtsızlar!

Halen Azerbaycan’da mutlu bir şekilde yaşayan bu aşiret, vatandaşlığını ad ve soyadıyla devam ettirmek istiyor ve Ermeni akrabalarının serbestçe Azerbaycan’a gelmesini istiyor. Ermenistan’da tüm bu insan özgürlükleri nasıl mümkün olabilir? Tabii ki değil!

Peki o zaman neden Azerbaycan’da yaşayan Ermeniler, Ruslar, Yahudiler, Lezgiler, Talış gibi bizimle dayanışmalarını resmen ifade etmemektediler?! En azından Gence, Barda ve diğerlerindeki yurttaşlarımıza soydaşlarının işledikleri kanlı dehşete, sivil nüfusa yönelik roket ateşine, her gün balistik silahların ateşlenmesine karşı SESSİZ olmamaları gerekirdi !..

Ancak Azerbaycan Türk atalarının kahramanlık, asalet ve inanç duygularıyla yoluna devam ediyor. Ondan yardım istedi, düşmanına bile böyle insancıl bir tavırla davranıyor.

Azerbaycan’da olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti’nde de binlerce Ermeni dünyanın her yerinden aile, hatta Anavatanları Ermenistan’dan daha insancıl muamele gördü ve hayatlarından çok mutlular. Belki de bu nedenle Dağlık Karabağ’dan kaçan Ermeniler Azerbaycan’ı çok hoş karşılamaktadırlar ve ömür boyu barışsever Azerilerle – Türklerle – yaşamaya isteklidirler.

Ermenistan’dan Türkiye’ye göç eden binlerce Ermeni de Türkler sınır dışı etse bile Ermenistan’a geri dönmeyeceklerini belirtmişlerdir. Gerçek sebep Türklerin ve Azerilerin insancıl, asil, kibar, adil ve dürüst olduklarını çok iyi bilmeleridir! Bu açıdan Papalar, dünya Ermenilerini yurttaşlarını barışa çağırmaya, tüm dünyada bir dostluk, hoşgörü ve diyalog ülkesi olarak bilinen Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Ermenilere Ermenistan’dan daha iyi yaşam koşulları yaratacağına ikna etmeleri için çağrıda bulunmalıdır.

Ayrıca Azerbaycan’da yıllar içinde uluslararası hümanizm biçimlerine, konferanslara ve etkinliklere gelen 100’den fazla siyasi ve kültürel figür çoğunlukla sessiz.

Ülkemizi ziyaret eden dünyadaki Katolik Hıristiyanların merkezi olan Vatikan’ın başları – papalar, örneğin, 2002 yılında Azerbaycan’ı amaç olarak “Doğu ile Batı arasında bir kapı” olarak nitelendiren II. Johann Paul sessixz!..

, 2016 yılında ülkedeki farklı kültürler ve dinler arasındaki hoşgörü, istikrar ve uyumu öven “Bu ziyaret uluslararası topluma Azerbaycan’ın dini ve etnik hoşgörünün bir örneği olduğunu bir kez daha gösterdi” deyen Papa Francis de sessiz!..

2008’de Vatikan Dışişleri Bakanı Kardinal Tarcisio Bertone ile Azerbaycan’ın dostu ve Papalık Kutsal Arkeoloji Komisyonu başkanı Kardinal Gianfranco Ravezi de sessiz!..

Savaş devam ediyor. Azerbaycan Devlet Başkanı Başkomutanımız Sayın İlham Aliyev halkla birlik politikası ile hem cepheyi hem de ülkeyi kararlılıkla yönetiyor. Azerbaycan’ın en büyük hedefi olan vatanın kurtuluşu için gerçek bir komutan gücüyle ilerliyor, kutsal topraklarımız için verdiğimiz haklı savaş hakkında dünyanın dört bir yanına doğru ve eksiksiz bilgi veriyor. Aynı zamanda ermeni yalanlarını üst düzey siyasi tepkileri ile reddediyor.

Sayın İlham Aliyev Vatan savaşıyla da Azerbaycan’ın güçlü gelişimini ve gücünü dünyaya ilan etmekde.

Ermenistan ise her gün büyük kayıplarla geri çekiliyor, dengesiz konuşmaları ve düşüncesiz “adımlarıyla” dünya liderlerinin gözünden düşüyor ve asıl mesele askeri ve ekonomik gücünün her geçen gün sıfır olması. Böyle bir durumda, halkı savaşa zorlamak, binlerce gencin hayatına son vermek, yaralılardan bir ordu oluşturmak, şüphesiz Ermeni iktidarının çökmesine yol açmaktadır. Zaten soykırımda süper profesyonel hale gelen Ermeni hükümeti, şimdi de çok az sayıdaki kendi insanını yok ediyor. Savaşta ölenlerini reddediyor. Elbette, er ya da geç, 30 yıl sonra, gerçek yerini alacak ve Ermeni hükümeti kısa süre sonra siyasi ve askeri bir “mahkeme” huzurunda duracak.

Savaş kayıpsız değildir! Bu tarihsel bir gerçektir! “Cesur ölür, isim kalır”, “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” gibi örneklerimiz bu gerçeklikten doğdu!

Düşman, savaşta öldürülen personelimiz hakkında sıklıkla yanlış bilgiler yayar. Her şeyden önce, güçlü, sistematik Azerbaycan Ordusu, Ermenistan ordusu gibi dağınık ordudan kesinlikle daha az zayiat verdi. Sonra şehitliğin zirve olduğunu unuturlar ve Azerbaycan halkı topraklarına giderken şehit olmayı bir onur duygusu olarak görür. Bir kavim olarak Ermeniler şehitliğin bir şeref olduğunu anlayamazlar çünkü kendilerine şeref adına Tanrı’dan kutsal bir armağan verilmemiştir! Ayrıca Azerbaycan halkı, Ermeniler gibi 1 milyon değil, 10 milyonluk bir nüfusa sahip. Bu tehdit Ermenilere özeldir! Ermenistan’daki annelerin, Paşinyan hükümetinin savaş politikasını kitlesel gösterilerle protesto ettiği bir sır değil. Azerbaycanlılar orduya katılmak için kitlesel mitinglere akın ediyor! Anneler bile çocuklarına vatanları için ölmenin bir onur olduğunu öğretir! Bu anlamda Ermeniler şehitlerimizin sayısını sahte doğası ile ne kadar fevkalade abartsa da, kimse onlara inanmaz ve genel olarak halkımızı Vatanseverlik Savaşı’ndan soğutamaz.

Tam tersine bugünlerde Azerbaycan’ın her yerinde zafer sevinci var! İnsanlar her gün devlet başkanı sayın İlham Aliyevin cepheden zaferimiz hakkında yetirdiyi iyi haberleri kutluyor.

Çünkü “Barış güzeldir ve toprak ise kutsaldır”! Atalarımızın yattığı Anavatan, cesur savaşçılarımızın adımlarıyla canlanıyor, Kutsal Topraklarımız birleşiyor ve tek oluyor! Vatanı olmayanlar bunu anlayamaz!

Tabii tarihin en kötü olayı savaş ve katliamdırsa, en insancıl, hümanist fenomen, desteklemek, ulaşmak, kurtarmak, korumakdır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye-Azerbaycan birliği ve dayanışması nasıl 100 yıl önce, bugün de kendini kanıtlıyor.

Tarihe çok kısaca bakarsak, Ermenilerin defalarca soykırımlar, kanlı trajediler, terör suçları işlediklerini ve bu olaylarda da şimdi yaptıkları gibi güç için yalvardıklarını, güçsüz, silahsız, yaşlı, kadın, çocuk ve özürlülere eziyet ettiklerini göreceğiz.

Kuşkusuz, böyle kanlı olaylardan biri olan 1918 ulusal soykırım trajedisi unutulmazdır. Bu Ermeni vandalizmi, Türkiye’nin Azerbaycan’a kardeş eli ile önlendi ve yağma ve vahşi Ermeni aşiretleri püskürtüldü.

1918 yılında Şamahı kentinde Ermeniler tarafından yapılan zulümler, özellikle Ermeni vandalizminin bir gerçeği olarak tarihe geçmiştir. Tarihçilerin 7 ciltlik 925 sayfalık araştırmalarına dayanarak, Ermeni cellatların Şamahı’nın 53 köyünde 4.190 erkek, 2.560 kadın ve 1.277 çocuk olmak üzere 8.027 Azeriyi öldürdüğünü söyleyebiliriz. Öte yandan Ermeniler, sivilleri ele geçirme gerçeğinin yanı sıra, sistematik olarak maddi ve manevi miraslarını yok etmeye çalıştılar, bu da tarihi tahrif etme niyetlerini açıkça teyit ediyor. Örneğin Ermeniler Şamahı kentindeki Cuma Camii’nde başta kadınlar olmak üzere 1.800 Müslümanı toplayıp işkence ettiklerinde, Kuzey Kafkasya’nın en eski camisi olan 743. binanın tarih kitabını yok ettiler. Daha sonra Gürcistan’dan davet edilen bir arkeoloğun ciddi araştırmalarıyla caminin tarihi restore edildi.

31 Mart-2 Nisan 1918 Bakü katliamı, Ermeni Taşnakların Azerbaycan halkına yönelik gerçekleştirdiği maksatlı, planlı soykırımın gerçeklerine bir bütün olarak bakarsak, tarihi insan yerleşimlerimizi ve milli kültür anıtlarımızı yerle bir etmiş ve yakmış, genleri açgözlü ve Türk halkının kanına düşman olan Ermeniler denen vicdan, din, inanç, onur ve haysiyetten yoksun bu aşiretin Bolşeviklerin arkasında veya omuzlarında olduğuna şahit olacağız. Örnegin. Rusya İmparatorluğu, Azerbaycan’ın Türkiye ile birleşmesinden korktuğu için saldırdığında, Ermeniler bundan yararlanarak sinsi niyetlerini yerine getirdiler.

Ermenilerin halkımıza ve milletimize karşı işlediği soykırımın haritası – özellikle de Ermenilerin 1918 soykırımında Azerbaycanlılara karşı işledikleri zulümler – Guba bölgesindeki şehit mezarlığında yaşıyor. 2007 yılında bir yol onarımında tesadüfen bulunan ve başları vücutlarından ayrılan yüzlerce şehit cenazesi, Ermenilerin sonsuz Türk düşmanlığının tarihinin bir kanıtıdır.

Böylelikle, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Memmed Emin Resulzade’nin ve Dağıstan’ın milli lideri Haydar Mammat’ın Bakü’de Ermenilerin işlediği soykırımı önlemek için İstanbul’a gitmeleri, Talat ve Anvar Paşa ile görüşmeleri Azerbaycan tarihine sonsuza dek kazınmış bir gerçektir. Türkiye cesur Ordusunu Azerbaycan’a göndermeye hemen hazırlandı. Ancak Almanya, Birinci Dünya Savaşı’nda mağlup olan Türkiye’yi Gürcistan üzerinden engellemeye çalıştı ve ordunun Batum’dan geçmesine engel oldu. Bu nedenle Türk askerleri, ne kadar uzak ve zor olursa olsun, yani Kars’tan geçerek kan kardeşlerinin yardımına geldi. Öte yandan Anvar Paşa’nın kardeşi Nuru Paşa liderliğindeki Kafkas Müslüman Ordusu, Azerbaycan Türklerinin de katıldığı bu gerçek TÜRK ORDUSU’na katıldı, Ruslarla aslında Türklerin ebedi düşmanı Ermenilerle soykırıma karşı savaştı ve püskürttü.

1918’de Azerbaycan’a gelen ve “Ya bağımsızlık ya ölüm” diye bağıran Türk generali Kazım Karabağ Paşa Azerbaycan’ın eski yerleşim yeri Nahçıvan’ı Ermeni Taşnaklardan korumuş, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu’nun desteğiyle Nahçıvan’da ve çevresinde yaşayan Türklerin güvenliğini sağlamak için Araz Türk Cumhuriyeti kurulmuştur. Kazım Karabağ Paşa da İngilizleri bir süre püskürterek İran Azerbaycan’ıını fethetti, bir süre Kuzey ve Güney Azerbaycan bir kalp gibi attı.

Ulu Önder Haydar Aliyev’in 8 Mayıs 1997’de Türk İşadamları ile Buluşması’nda yaptığı konuşmada, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu – kurduğu dev Türkiye Cumhuriyeti gününde minnettarlıkla hatırladığımız Mustafa Kemal Atatürk’ün soykırım sırasında Azerbaycan’a gösterdiği büyük ilgiyi övmesi tesadüf değildir: “… Mustafa Kemal Atatürk 1918- 1920’lerde Ermeni milliyetçilerinin ve Taşnakların Azerbaycanlılara getirdiği sıkıntıların farkındaydı. Azerbaycan’da hangi katliamların yapıldığını çok iyi biliyordu. Türk Kafkas Ordusu’nun 1918’de Azerbaycan’a gelerek Azerbaycanlıları Nahçıvan, Karabağ, Gence ve Bakü’deki Ermeni katliamından kurtarması Mustafa Kemal Atatürk ve onun gibilerin iradesiyle gerçekleşti. Onları unutmayız. “

Ermeniler bu vandal özelliklerine sadık olduklarını 20. yüzyılın sonunda – 1992 yılında işlenen Hocalı soykırımında da teyit etdiler. Ama bu soykırımda yalnız olmadıklarını da unutmayalım ve gerçekte onlar, büyük bir güç olan Rusya’nın 336. Alayı tarafından gerçekleştirilen gerçek bir insan vandalizmi eyleminin “yazarları” idi. Sonuç olarak Azerbaycan topraklarının yüzde 25’ini işgal ettiler.

Bugünlerde, Azerbaycan Cumhuriyyeti işğalda olan toprağın yüzde 25’i için vatansever bir savaş yürütüyor və artık yüzde 20-den çoku geri alındı. Tarih yazılıyor!

1922’de Türk dünyasının efsanevi lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Azerbaycan’ın Türkiye’deki ilk diplomatı olan arkadaşı İbrahimbey Abilov aracılığıyla dünyaya ilan ettiyi: “Azerbaycan’ın neşesi bizim neşemiz, kederimiz kederimiz. Azerbaycan bizim kardeşimizdir. Ne olursa olsun ona yardım etmek bizim görevimiz “, Azerbaycan halkının büyük lideri Haydar Aliyev’in hikmetli “Bir Millet-İki Devlet” vasiyetlerine sadakatlerini ortaya koyan modern Türkiye ve Azerbaycan’ın etkili dünya liderleri Recep Tayyip Erdoğan ve İlham Aliyev, Vatanseverlik Savaşımızın ilk gününden itibaren Türk Birliği’nin yenilmezliğini tüm dünyaya ilan ediyorlar.

Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Başkomutan İlham Aliyev’in Azerbaycan’ı desteklemek için Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yazdığı mektupta ifade edilen bu görüşler, kanlı ama çok şanlı günlerde Azerbaycan halkına gerçek bir güç garantisidir:

“SEVGİLİ KARDEŞİM! Üyesi olduğumuz Türk Konseyi 28 Eylül’de Azerbaycan Cumhuriyeti’nin uluslararası kabul görmüş sınırlarının egemenliği, toprak bütünlüğü ve dokunulmazlığı temelinde Ermenistan-Azerbaycan Dağlık Karabağ sorununun bir an önce çözülmesinin önemine ilişkin bir bildiri kabul etti. Ben de bu açıklama için teşekkür ederim.

Sizlere sağlık, işlerinizde başarılar, kardeş Türkiye halkına barış ve refah diliyorum”.

Yakın tarih, dünya güçleri arasında özel bir üne sahip olan ve her geçen gün gelişen Türkiye Cumhuriyeti’nin haklı savaşta siyasi, manevi anlamda Azerbaycan’ın yanında olduğunu teyit etmektedir. Türk Birlik ve dayanışması, bazı liderlerin ciddi düşünmesine, Uluslararası hukuka uymasına ve geri çekilmesine neden oldu.

Her zaman sefil ve sinsi “hamleleri” ile Rusya’nın desteğini kazanan Ermeni liderliği, bu kez “müttefikler” ile bağını kaybetti. Soros Vakfı onu gerçek savaşımızda destekleyemedi. Şimdi başta Rusya olmak üzere yardım istediği tüm ülkeleri tehdit eden Ermeni hükümeti gülünç bir durumda ve en önemlisi en önemlisi kaybeden taraf olarak görülüyor.

Ermenistan hükümetinin en çok umduğu Soros Vakfı’na gelince, Soros’un adının, komşu Gürcistan’daki siyasi iktidarın sona ermesi ve Turuncu Devrim gibi çeşitli ülkelerin içişlerine karışmada yaygın olarak kullanıldığını belirtmekte fayda var. Paşkinyanın yanında 90 yaşında bir hayırsever olarak ortaya çıkmasının gerçek amacı net değil … Ermenistan’ın Soros’un Rusya’dan ve diğer ülkelerden “sınır dışı edilmesine” kayıtsız kalması milyarlarca dolar tarafından baştan çıkarıldığı anlamına da geliyor. Dahası, belki de bu “dostluk” ermenistanı devirilmeye çekir. Bu savaş da sirr niyetler için cennet gibi bir fırsattır.

Dönelim bu zayıf kabilenin Rus İmparatorluğu’nun silahlı kuvvetleri pahasına 30 yıl önce sahip olduğu Dağlık Karabağ topraklarını kahramanlıkla geri alan Azerbaycan’ın Vatan Savaşı’na, cesur Halkımızın kısa sürede bölgenin yüzde 20’sini kurtarması gerçeklerine!

Bu Türkleri, aynı zamanda Azerbaycan Türklerini ebedi düşmanı olarak gören Ermenilerin Türkiye’nin önünde çökmesi demektir! Hindistan Kurtuluş Hareketi’nin büyük lideri Mohands Karamchand – Mahatma Gandhi’nin değerli sözleri hatırlatıldı: “Mustafa Kemal ingilizleri yeninceye kadar tanrıyı da ingiliz zannediyordum”.

Evet, Ermeniler 27 Eylül’e kadar Dağlık Karabağ’ı da Ermenistan olarak kabul ettiler…

Başkomutanımız Sayın İlham Aliyev’in vurguladığı gibi – “”Karabağ Ermenistan’dır” söyleyen Ermenistan Başbakanı ne oldu, indi söylemiyorsun, “Karabağ Ermenistan’dır.” Fizuli’ye gel, oradaki topraklarımızı sömürüyordun. Cabrayil’e gel, Hadrut’a gel, kurtarılmış diğer yerlere gel, “Karabağ Ermenistan’dır” de, bakalım. Orada Erivan’da oturuyorsun, oradan açıklamalar yapıyorsun. Can sıkıcı dünya liderlerisin, Telefonla aramadığın kişi kalmadı. Şimdi neden “Karabağ Ermenistan’dır” demiyorsun? Korkuyorsun, korkacaksın. Peki Azerbaycan halkına hakaret edip “Karabağ Ermenistan ve mesele bu” derken neden bu kadar cesurdun? Kime güvendin? Bir gün yaptıklarınızdan sorumlu tutulacağınızı bilmiyormusan? Bugün geldi ve geliyor. Ermenileri Lübnan’dan ve diğer ülkelerden Şuşa’ya getirmek bir savaş suçudur ve Cenevre Sözleşmesine aykırıdır. Gösterişli bir şekilde yapıyorlar, televizyonda gösteriyorlar, Ermeniler eski topraklarımızda yaşamaya ve çalışmaya geldikçe. Şimdi Şuşa’ya yerleşmek için kim gelecek görelim! “.

Atalarımız da “Yılan yıldız görmezse ölmez” dediler … Türkiye’yi Azerbaycan’ın arkasında bir dağ olarak gören ve dev Türkiye’nin siyasi ve manevi desteğiyle Azerbaycan’ın açtığı büyük savaşta kaybeden Ermenistan’ın sadece askeri olarak değil birçok alanda çökmesi tesadüf değildir. “Denizden denize” fantezileri tamamen suya düştü ve iddialarına geri dönmeleri zor …

Bu Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük lideri Recep Tayyip Erdoğan 80 milyon dev Türk “Can Azerbaycan!” sevgiler, “Azerbaycan halkının yanındayız!” Beyanı, aynı zamanda her gün Azerbaycan Bağımsız Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Başkomutanımız, Sayın İlham Aliyevin Örneğin, Fox News’e verdiği röportajda söylediği gibi “Türkiye, Azerbaycan’a siyasi destek sağlıyor. O bizim en yakın müttefikimiz ve dostumuzdur. Böylesine büyük bir ülkenin yanımızda olmasından gurur ve mutluluk duyuyoruz. Her ülkenin dostları ve müttefikleri olma hakkı vardır” — Türkiye-Azerbaycan işbirliği, en önemli milli dayanışmamız, kardeşliğimizin yüksek takdiridir ve Türk Birliği’nin Yeni Yüzyıldaki büyük tarihi zaferini doğruluyor.

Bu yazıya, 30 yıllık hasretin ardından halkımızın zafer sevincinin mimarı, ülkemizin lideri Sayın İlham Aliyev’in değerli düşünceleriyle başladım, Bu yazıya, ülkemizin lideri Sayın İlham Aliyev’in 30 yıllık hasretin ardından halkımızın zafer sevincinin mimarı değerli düşünceleriyle başladım, onun akılcı, Başkomutan’ın belirlenen kararıyla da şu sonuca varıyorum: “Ermenistan-Azerbaycan ihtilafındaki sağlam ve net duruşunuz, davamıza sarsılmaz desteğiniz, dayanışmamızın açık bir örneğidir ve halkımız için çok değerlidir. Azerbaycan da her konuda kardeş Türkiye’nin yanındadır.

Gelecek nesiller için en büyük mirasımız olan sarsılmaz Azerbaycan-Türk birlik ve kardeşliğinin “Bir Millet, İki Devlet” sloganı doğrultusunda gelişip güçlenmeye devam edeceğine inanıyorum”.

Evet! Bugün Azerbaycan, Büyük Vatanseverlik Savaşı’nda kazandığımız zafer sevincini büyük Türk devletinin milli ve manevi ruhuyla kutluyor. Böylece Azerbaycan halkı buna inanıyor, Türkiye bizimle olduğu sürece – Zafer bizimle olacak! Ne gözel gerçeklik: Türkiye bizimle – Zafer bizimle!
Hatıra Guliyeva Azerbaycandan yazıyor

 

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Türkiye bizimle, Zafer bizimle!..Hatira Guliyeva Azerbaycan’dan yazıyor