Sevgili okurlar,
“Zaman akıp gidiyor, dilimin uçunda kaldı söyleyeceklerim” diye çoğu kez yaşama dair görüş ve düşüncelerimi buradan paylaştım.
Bizim Sakarya’da “Cumartesi yazımı” hazırlarken, sevgili meslekten öğrencim, can dostum sevgili Fahri Tuna, memleketim Akyazı‘dan bir değil, birkaç fotoğraf gönderdi.
Dün Cuma olması itibari ile ilk resim bir cami resmiydi..Vatandaşlar Cuma için camide(Yenicami-Cevat Ayhan Camii) buluşup cemaat oluşturmuşlar… Hatta cami dışında da saf tutulmuş..
Ne güzel!
Bu koronalı günlerde cemaat oluşturmak, camilere akın etmek, duada birliktelik yapmak herkese nasip olmuyor!..
Akyazı‘da bir Cuma günü cemaatle namaz kılınırken, Avrupa’nın başkenti Brüksel’de ise camilere ancak onbeş kişi alınabildi..Yasaklar bağlamında, ibadet hepten yasaklanmasa da bu tür dini ibadetlere bir sınır kondu..Bu sınıra uyulması için cami yönetimi, din görevlileri insanımız? ikna etmeye çalıştı..
”Ne olur canım, bize Bir şey olmaz” anlayışı ile önceki dönemde neler olup bittiğini hepimiz gördük..Cemaatten birçok kişi, bu illet salgın hastalık pençesine düştü ve zor kurtuldu.. Dikkat etmek, yasaklara uymak, yöneticilerin açıklamalarına kulak kesilmek gerek!
Sözü dini alana getirmişken, Akyazı‘nın bülbülü, sevgili merhum Enver Yıldırım Hocamızı da burada anmadan geçemeyeceğim..
Akyazı Karaçalılık Köyü’ndeki evlerini hala hatırlarım..
Biz yeşil çayırlarda koşarken, kardeşi Sebahattin Yıldırım ile Hafız Enver Yıldırım’da bize karışır, birlikte meşin yuvarlağın peşinden koşardık.. Ayrıca, bize katılanlar arasında ünlü Tarkan çizgi romanın kahramanı Sezgin Burak’ın kardeşi Aytekin Burak ve ara sıra Adapazarı‘ndan baba mirası değirmene dinlenmek için gelen Aslan Burak’ta yer alırd?..
Karaçalılık köyünün bıçkın delikanlıları Sedat Çetin, Enver Öztürk, Mehmet Öksüz, Yılmaz Çetin, Ahmet Aktuna, İrfan Ünlütürk, İzzet Dertli, Mevlüt, Yusuf Güner, Ramazan Akça, İrfan Mutlu ve diğerlerine, Alağaaç gençleri Dursun Aydın, Eşref Aydın, Yılmaz Erdem, İrfan Erdem, Orhan Erdem, Salih Yazıcı, Hüseyin Sağır ile birlikte bizlerde iştirak ederdik..
Güne damga vuran maç yapılır, çekişmeli geçen maçın ardından, çayır?n ortasından geçen derede elimizi, yüzümüzü yıkar, terimizi siler, o koca çınarların altındaki elbiselerimizi giyinir, evlerimizin yolunu tutardık..
Ünlü siname sanatçıları Işın Kaan, Muhterem Nur, Yıldırım Gençer, Muzaffer Nebioğlu’nun “Köyün Güzeli” , ”Kanlı Değirmen” filminin çekimlerini yaptığı bu doğal alanda sohbetler uzayıp giderdi..
“Zaman akıp gidiyor ya”, memleketten gelen haberler arasında Hafız Enver Yıldırım’ın vefatı bizi derinden sarstı!..Akyazı‘da sabah, öğle, ikindi ve akşam ezanlarının bu güzel sesli kahramanı artık aramızda yok!..
Namaz arasındaki Kuran-ı Kerim tilaveti, duaları seslendirmesi ile Müezzin olarak yıllarca Akyazı‘da görev yapan Enver Yıldırım büyüğümüzü kaybetmenin derin üzüntüsü içinde, Ailesi ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.. Mekanı cennet olsun! Böyle insanların yeri doldurulur mu bilmem!
***
Sevgili okurlar,
Sevgili murhum Enver Yıldırım Hoca’mızın ardından Akyazı bir başka yiğit evladını daha toprağa verdi!.
Rakip takım Akyazı Akınspor’un acar, golci, efendi futbolcusu Vahit Dizdar’ı da dualarla uğurladık!..
Sanal ortamda sıkça görüşüp, resimler, müzikler, görüş ve düşüncelerimizi paylaşıyorduk.
Hatta bir seferinde onu Belçika kafilesi ile de karşıladık.. Feherbahçe’nin eski şöhretleri ile yapacağamız maça, takviye olarak Vahit kardeşimi de aldık..O çıktı, maçını oynadı ve golünü attı ve banada selamı çaktı..Nasıl mutlu olmuştuk bir bilseniz..Fenerbahçe’nin şöhretli yıldızlarına karşı Belçika Anadolia 95 Futbol Takımı‘nın formasını giymişti Vahit Dizdar.. Karşı tarafta ise bir başka tanıdık isim Akyazılı Cengiz Aydın’ın olması neşemizi daha da artırmıştı..
Maçta sonra oturup çayımızı, kahvemizi içip Fenerbahçe Dere Ağzı Tesisleri’nde doya, doya sohbet ettik..
Vahit Dizdar kardeşim, erken yaştan aramızdan göçüp giden İhsan Necati Sarı(Paşa) için iç çeken, üzülenler arasında ön sıralardaydı.. Yayınladığı tüm kliplerin, içli müzikleri arasından bir çift gülen göz, sevgili merhum Paşa’mıza odaklanırdı..Ara sıra seslendirdiği şarkılar ile Adanalı Ferdi Tayfur’u aratmazdı Vahit Dizdar..
Soğuk bir kış mevsiminde uğurladık Vahit’i!
Allah cennet-mekan eylesin, ailesi ve sevenlerinin başı sağolsun!
***
Sevgili okurlar,
Söyledi?im gibi sevgili Fahri Tuna, dün Akyazı‘daydı Ağabeyimiz, büyüğümüz sevgili Osman Akcan ile buluştu..Sonra sevgili Kenan Certel, Salim Özyılmaz ve diğer dostların kapısını çaldı..
Bana oradan sevgili ustam Osman Akcan’ın resimlerini de attı.. Harika görünüyordu usta! Sağlıklı güzellikler dilerim.. Ne güzel günlerimiz, ne heyecanlı maçlarımızda birlikte forma giydik..Benim nişan yüzüklerimi de Osman Akcan ağabeyimiz takmıştı..
Ne mutluluk, ne güzellik, ne anlatılası anılar unutulur mu?
Akyazı, benim memleketim, arkadaşlarım, dostlarım, sevdiklerim hep oralarda..
Dün Fahri değil, sanki ben Akyazı‘daydım..
Evet sevgili Fahri Tuna, bir güzel iş için, bir tarihi kitap için Akyazı‘daydı.. “Yusuf Cinallı günlerin” peşindeydi..
Yusuf Cinal dostlarının kapılarını tek, tek çalarak, onların görüş ve düşüncelerini almak zahmetine katlanmıştı..
Evliya Parlak, Erol Öztürk Hacıeyüpoğlu, Zeki Aydıntepe, Zeki Al, Hasan Bilmiş, Cevdet Güngör, Şaban Mergül, Müjgan Zaman, Semih Saner, Kenan Certel, Salim Özyılmaz, Osman Akçan, Zafer Büyü, Zuhal Erol ve diğer dostlar bakalım “Yusuf Cinal” hakkında neler yazmıştı?
Şüphesiz başka dostların da kapısını çaldık..
İnşallah bu güzel eseri bitirmek bizlere nasip olur..
Fahri Tuna, “bu bir nehir söyleşi” diyor..
İdealleri, aşkı, vatan, bayrak, millet sevgisi içinde gerçeklerin, doğruların, adaletin peşinde koşan bir Akyazılı gençin dostluk köprülerini, yaşam kesitlerini ve dolayısıyla tarihi gerçekleri bir araya topladı Fahri Tuna!
Sağ olsaydı, şüphesiz Sezgin Burak, bu yaşamın farklı bir öyküsünü çizgilere dökerdi..
Ama Fahri Tuna, gecesini, gündüzüne katıp, sanki son mahkemeye bir farklı delil yetiştirmenin peşinde heyecanla, şevkle koşuyor, koşuşturuyor..
Bakalım bu kitapta neleri bir araya getirebilmiş?
Akyazı, Sakarya ve Belçika’dan tüm yaşanmışlıklar bu kitapta..
Daha da fazlası var ama, bugünlük bu kadarı ile yetinelim..
***
Sevgili okurlar,
Bu koranavirüsü salgını döneminde bile, yaşam için, hayatta kalmak için birliktelik yapılacağına, maalesef siyasetin ayrıştırıcı dili sanki üzerimize yapıştı!
Siyaset “çözümler” üretemeyince, maşallah çok iyi “dedikodu” üretir durumda!..
“Dedim, dedi” atışmaları devam ediyor..
Mahkemelere vermeler, sataşmalar, sallamalar, “ t a n ı m a y r u k” çatlak sesleri de havada uçuşuyor!
Allah aşkına kim neyi tanımıyor?
Bir devlet, Türk Milleti adına anlaşmalara imza atmışsın, vaktiyle bu kapıyı sen de çalmışsın, buradan medet beklemişsin, şimdi “ t a n ı m a y r u k” çıkışları yapmak ne anlama geliyor?
Devlet adına, bir Millet adına, bu kadar ucuz konuşmalar olur mu?
Efendim “iç mülahazalar bitmemiş” masal? arkasına saklanmanın alemi yok?
Zira buradan verilen kararları da tanımadığınızı açıklamadınız mı?
Sonuç, “bir ülkede insanlar adaletten yaka silkiyor, adaleti her alanda arıyorsa, bu adalette birilerinin dilinin uçunda ise” geçmiş olsun kardeşim?
Bu tür söylemler Türkiye’ye yakışmıyor?
Türkiye içte bizi şaşırtıyordu, şimdi dışta herkesi, her kesimi şaşırtmaya devam ediyor..
Siz olsanız, böyle bir ülkeye tam güven duyarmısınız?
İşte geldiğimiz noktada bu!
Şu fani dünyada neyi paylaşamıyoruz ki?
Esas olan bu kubbede bir “hoş seda” bırakmaktır..
Bırakın insanlar, dini değerleri anne ve babalarından öğrendikleri gibi okusun, öğrensinler..
Adalet işlesin..
İlla da sizin düşüncelerinizde ısrar etmenin alemi nedir?
Mesele “evrensel değerlerde” olduğu kadar, ”insani değerlerde “ buluşmaktır..
Lütfen, gölge etmeyiniz, yanlışlarda inatın alemi yok!!
Bu işin, bu anlayışın, bu söylemin, yarın telefisi mümkün olmayabilir?
Bizden söylemesi!
Yusuf Cinal,26 Aralık 2020 Brüksel,www.bizimsakarya.com.tr