Gedenken an den Terroranschlag von Hanau am 19.02.2020
Heute gedenken wir der Opfer des Terroranschlags in Hanau vor genau einem Jahr.
Am 19.02.2020 erschoss ein rechtsradikaler Täter zehn Menschen und verletzte viele
weitere zum Teil schwer. Unser Mitgefühl gilt den Angehörigen und Überlebenden, die
jäh aus ihren Lebenszusammenhängen gerissen wurden.
Der Terroranschlag von Hanau ist nicht der erste in unserem Land. Er reiht sich ein in
eine lange Liste von gewalttätigen und mörderischen Angriffen in unserem Land gegen
Migranten, die häufig Muslime sind.
Gerade hat das Bundesinnenministerium festgestellt, dass Übergriffe gegen Muslime
und muslimische Einrichtungen in Deutschland trotzdem auch im vergangenen Jahr
erneut zugenommen haben. Mindestens 900 islamfeindliche und antimuslimische
Straftaten gegen Muslime und Moscheen wurden von den Behörden in 2020
bundesweit registriert.
Es fällt mittlerweile sehr schwer an all die Taten zu erinnern, die traumatische
Ereignisse für einen Teil der Bevölkerung sind, der sich mehr und mehr im Stich
gelassen fühlt.
Anschläge auf Migranten, auf Juden, auf Sinti und Roma, auf Muslime und andere
Minderheiten richten sich nicht nur gegen Einwanderer in Deutschland, sondern sind
Anschläge auf die gesellschaftliche und politische Ordnung unseres Landes. In diesem
Sinne gelten sie jedem, der sich für ein friedliches Zusammenleben in der Gesellschaft
einsetzt, wie wir auch schmerzlich an der Ermordung des Kasseler
Regierungspräsidenten Lübcke, erfahren mussten. Diese rassistischen, fremden- und
muslimfeindlichen Angriffe und deren Täter möchten das Zusammenleben der
Menschen verschiedener Religionen in unserem Land zerstören.
Die Motivation der Täter ist rassistischer Fremdenhass, aber die Opfer dieser Angriffe
sind keine Fremden. Sie sind Menschen aus unserer Mitte.
Diese Angriffe geschahen und geschehen nicht im luftleeren Raum, sondern sind
vielmehr Resultate unsäglicher Debatten und gezielter Spaltungen, durch die sich die
Täter nicht nur in ihrem Hass und ihrer Affinität zu Gewalt gerechtfertigt fühlen, sondern
ihrem Verständnis nach sogar aufgefordert werden zu handeln.
Deshalb ist es von großer Bedeutung, dass die Verwendung von Sprache
verantwortlich geschieht, insbesondere von den politischen Akteuren.
Daneben ist in einer demokratischen Gesellschaft und in einem Rechtsstaat die
Aufklärung von Straftaten von großer Bedeutung für den gesellschaftlichen Frieden.
Daher sollte der Staat wirksam gegen Terroristen ermitteln, aufklären und nach
vorliegenden Ergebnissen die Hintergründe öffentlich machen sowie wirkliche,
strukturelle und personelle Konsequenzen ziehen. Die Täter und ihre Hintermänner aus
Institutionen und Organisationen sollen mit allen rechtsstaatlichen Mitteln für ihre Taten
zur Rechenschaft gezogen werden. Diese Haltung schulden wir den Opfern und ihren
Hinterbliebenen.
In diesem Zusammenhang erinnern wir an diverse Anschläge und Attentate, die bis
heute nicht adäquat aufgeklärt wurden, wie zum Beispiel der Fall Jalloh in SachsenAnhalt oder auch die erheblichen Herausforderungen bei der ungenügenden Aufklärung
der NSU Mordserie.
Gleichzeitig macht uns die wachsende Sensibilität der politischen Entscheidungsträger
für die zunehmende Fremdenfeindlichkeit und Islamfeindlichkeit in unserem Land
Hoffnung. Wir begrüßen die Entscheidung der Bundesregierung nun Schritte zur
Bekämpfung des antimuslimischen Rassismus durch die Einberufung eines
Expertenkreises einzuleiten. Ebenso machen uns die beschlossenen Maßnahmen der
Bundesregierung gegen den wachsenden Rechtsextremismus (89 Maßnahmen) Mut
und Hoffnung.
Wir tragen alle die gemeinsame Verantwortung, aus diesen mörderischen Taten Lehren
zu ziehen und gleichzeitig zu verhindern, dass eine Kultur des Verdrängens oder der
Verharmlosung entsteht.
Hanau 19.02.2021
Initiator des Aufrufs:
Koordinationsrat der Muslime in Deutschland
Unterstützer des Aufrufs:
•Aktionsgemeinschaft Dienst für den Frieden (AGDF e.V.)
•Ahmadiyya Muslim Jamaat Deutschland
•Christlich Muslimische Friedensinitiative (CMFD)
•Evangelische Kirche in Deutschland (EKD)
• Internationaler Versöhnungsbund Deutscher Zweig e.V.
• Islamische Gemeinschaft der Bosniaken in Deutschland (IGBD)
•Pax Christi – Deutsche Sektion e.V.
•Stiftung gegen Rassismus
Regionale Unterstützer des Aufrufs:
•Bund Türkischer Vereine in München (Münih Türk Dernekler Birliği – MTDB)
• Initiativforum türkischer Vereine und Verbände in Köln und Umgebung (Köln ve
Çevresi Türk Dernekleri İnisiyatifi – KIT)
• Islamische Glaubensgemeinschaft Baden-Württemberg e. V. (IGBW)
•Plattform der türkischen Vereine in Gelsenkirchen (Türk Dernekleri Platformu
Gelsenkirchen -TDP)
•Schura Niedersachsen-Landesverband der Muslime in Niedersachsen e.V.
•SCHURA Rheinland-Pfalz Landesverband der Muslime e.V.
•SCHURA Rat der Islamischen Gemeinschaften in Hamburg e.V.
•SCHURA – Islamische Religionsgemeinschaft Schleswig-Holstein e.V.
•SCHURA – Islamische Religionsgemeinschaft Bremen e.V.
Angefragte Institutionen:
Allianz für Weltoffenheit
Türkische Gemeinde in Deutschland
Zentralrat der Juden
Islamische Gemeinschaft der schiitischen Gemeinden Deutschlands (IGS)
Geçtiğimiz yıl 19 Şubat’ta Tobias Rathjen adlı 42 yaşındaki ruh hastası Alman; yabancılarında bulunduğu nargile kahvesinde yaptığı katliamda 10 masum insan hayatını yitirmişti. Alman annesini öldürdükten sonra intihar etmişti. Katliamı anma töreniyle ilgili bilgiler aşağıdaki gibi. Katliamı anma münasebetiyle çeşitli kuruluşların almanca yapmış olduğu ortak açıklamayı ekte bilgi için gönderiyorum.
Kalın sağlıcakla
Rehan Gündoğmuş
Hanau’dan yükselen feryat: Her ölüm acıdır ama böylesinin tarifi yok
Hanau’da dördü Türkiye kökenli dokuz göçmenin katledildiği ırkçı saldırının üzerinden bir yıl geçti. Ancak yakınlarını yitirenlerin acıları ilk günkü kadar taze. Tuncay Yıldırım Hanau kurbanlarının yakınlarıyla görüştü.
Tuncay Yıldırım ©Deutsche Welle Türkçe
Saldırıda yaşamını yitiren Ferhat Unvar kalabalık bir törenin ardından Almanya’da toprağa verildi
“30 yaşına gelmiş bir çocuğunun katledilmesi, canının alınması, yedi kat yerin altına konması bir anne-baba için ne demektir? Anca evladını kaybeden bilir bunu. Her ölüm acıdır ama böylesinin tarifi yok.”
Emiş Gürbüz, tam bir yıldır yüreğinde taşıdığı acıları işte bu sözlerle dile getiriyor.
Oğlu Sedat Gürbüz, Hanau’da 19 Şubat 2020’de ırkçı katil Tobias Rathjen tarafından düzenlenen silahlı saldırılarda katledilen dokuz genç insandan biriydi.
Emiş Gürbüz oğlu Sedat’ın fotoğrafıyla
O akşam kentteki Midnight ve Arena adlı iki ayrı nargile kafeye polis kayıtlarına göre yaklaşık beş dakika arayla düzenlenen silahlı saldırılarda Sedat Gürbüz ile birlikte, Gökhan Gültekin, Ferhat Unvar, Fatih Saraçoğlu, Vili Viorel Păun (Romanyalı), Kaloyan Velkov (Bulgar), Hamza Kurtović (Bosnalı), Said Nesar Hashemi (Afganistanlı) ve Mercedes Kierpacz (Polonyalı) hayatlarını kaybetti.
Ölenlerin en genci 21, en yaşlısı 37 yaşındaydı.
Serpil Temiz Unvar, saldırılarda 22 yaşındaki oğlu Ferhat Unvar’ı yitirdi.
Şimdi karşımda, oğlunun da fotoğrafının olduğu tablonun önündeki koltukta oturuyor.
“Bir yıldır yaşamınızda neler değişti?” diye soruyorum.
“Aslında değişmeyen ne kaldı ki?” diyor ve devam ediyor:
“Daha önce bizim de normal bir yaşantımız vardı. Her insanın hayal ettiklerini biz de ediyorduk. Onların hiçbiri artık ne söz konusu ne de gündemde. Hayatımızda her şey değişti. Geleceğe dönük hiçbir plan, hiçbir beklenti, hiçbir şey yok yani. Şu anda sadece bir mücadele içerisindeyiz, o kadar.”
Serpil Temiz Unvar, oğlunun adını kurduğu inisiyatifte yaşatıyor
Oğlu adına eğitim inisiyatifi kurdu
Serpil Temiz Unvar, oğlunu kaybettikten sonra kadere boyun eğip, bir köşede sessizce yas tutmayı tercih etmemiş. Ferhat Unvar adına bir eğitim inisiyatifi kurmuş. İnisiyatifin amacı okullarda çocuklara ırkçılık, faşizm ve ayrımcılığın zararlarını anlatmak. Onları bilinçlendirmek. Dostluğu ve kardeşliği perçinlemek.
Çünkü ona göre birlikte, huzur içinde yaşamak için en çok bu olgulara gereksinim var.
Oğlunun idealleri olduğundan söz ediyor.
“Ferhat onlara ulaşamadı ama diğer çocuklar ulaşsın, ben bunun mücadelesini vereceğim bundan sonra” diyor ve nasıl bir dünya hayal ettiğini şu sözlerle anlatıyor:
“Herkesin eşit yaşadığı bir sistem. Kimsenin kendini yabancı hissetmediği bir sistem. Evet, görünüşe göre hepimiz eşit haklara sahibiz ama kesinlikle öyle bir şey yok. Ben kendim yaşadım, çocuğum yaşadı, okulda yaşadığımız ırkçı, ayrımcı tavırlar vardı. Eğitim sisteminde eşit haklara sahip değil bizim çocuklarımız ve onların çocukları. Bakın, ‘biz ve onlar’ diyoruz. Bu ayrım var. Bunun ortadan kalkması gerekiyor. Bu devlet bize de ait ve bizi de kabul edecekler. Mecbur edecekler.”
Çetin Gültekin kardeşinin ardından babasını da kaybetti
Kardeş acısına baba acısı da eklendi
Saldırıda 37 yaşındaki kardeşi Gökhan Gültekin’i kaybeden Çetin Gültekin ise iki büyük acıyı peşpeşe yaşadı.
Babaları Behçet Gültekin, evladının acısına ancak 38 gün dayanabildi.
Çetin Gültekin, Emiş Gürbüz ve Serpil Temiz Unvar ile ırkçı saldırıdan hemen sonra, katliamın unutulmaması için oluşturulan sivil 19 Şubat İnisiyatifi’nin Hanau’daki lokalinde konuşuyoruz.
Daha önce basına verdiği demeçlerde sert açıklamalarıyla dikkat çeken Çetin Gültekin, bu kez oldukça sakin. “Anneme söz verdim, bundan böyle hissettiklerimi yüksek sesle değil, bağırmadan, tane tane anlatacağım ki mesajlarım anlaşılsın” sözleriyle tavrındaki değişimi dile getiriyor.
Behçet Gültekin, anma etkinliğinde dostluk ve kardeşlik mesajları vermişti
“Bakın” diyerek devam ediyor:
“Bizim hayatımızda artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Kardeşim yok, babam yok. Bir daha gelmeyecekler. Annem için, 26 yaşındaki oğlum için güçlü olmak zorundayım, hepsi bu.”
“Peki, nedir anlatmak istedikleriniz, mesajınız nedir?” diye soruyorum.
Önce derin bir nefes alıyor, sonra başlıyor anlatmaya:
“Almanya’da 2013 yılından önce silah ruhsatı verilirken kişinin akıl sağlığına da bakılıyordu. 2012’de bu değiştirildi. Ve daha önce defalarca psikolojik tedavi gören, akıl hastanesinde yatan bu katil 2013 yılında bu nedenle silah ruhsatı alabildi. Eğer bu düzenleme yapılmamış olsaydı, kardeşim ve diğer sekiz kişi şu anda hayatta olacaklardı.”
Çetin Gültekin devam ediyor:
“İlk saldırıdan hemen sonra polise çok sayıda kişi telefon ediyor. Ama karakolda telefona bakan olmuyor. Katili, ilk cinayetlerini işleyip, ikinci kafeye arabasıyla giderken kendi aracıyla takip eden Vili (Viorel Păun) yolda tam dört kez polisi arıyor ama açmıyorlar telefonu. Ve katil onu da ikinci kafeyi basmadan önce parkta arabasında öldürüyor. Eğer polis telefonu açsa ve Vili’ye ‘takibi bırak, biz devreye giriyoruz’ demiş olsaydı bir can daha kurtulacaktı.”
Saldırılardan ilki Midnight Cafe’ye yapıldı
Gültekin, güvenlik güçlerini ihmalle suçlarken, Arena Bar Cafe’nin acil çıkış kapısının da polis tarafından uzun bir süre önce yasal olmayan bir şekilde kapatıldığını anlatıyor:
“Arena Bar’ın içinde çocuklar telaşla arka kapıya, acil çıkış kapısına koşuyorlar kaçmak için. Güvenlik kamerasında görülüyor bu. Ve kapı kapalı. Çocuklar adeta kurbanlık koyunlar gibi katilin önünde. Eğer o acil çıkış kapısı kilitli olmasıydı iki can daha kurtulacaktı. Polis videoya rağmen kapının kilitli olmadığını savundu. Daha sonra soruşturma dosyasında ise itiraf edildi. Buna göre 2012’den beri o acil çıkış kapısı polislerin isteği ve ısrarı üzerine kapalı tutuluyormuş. Polis baskın yaptığında arkadan kaçmasınlar diye.”
Ve o sakin haliyle soruyor, “Bunların hesabını kim verecek?”
Muhammet Beyazkendir, saldırıdan yaralı olarak kurtulmayı başardı
Omzundaki kurşun yarası iyileşti, ama sıkıntıları bitmedi
O akşam ırkçı katilin kurbanı olmaktan büyük bir şans eseri kurtulan Muhammet Beyazkendir ile saldırının gerçekleştiği Arena Bar’ın önünde buluşuyoruz. Omzundan aldığı kurşun yarası için, “Çok şükür iyileştim, ağır kaldıramasam da şikayetim yok” diyor. Ama başka sıkıntıları var. Olaydan sonra işini kaybetmiş, maddi sıkıntıları olduğunu söylüyor.
Saldırıdan sonra iki hafta hastanede yatıp taburcu olduğunu anlatıyor. Katilin silahıyla girdiği barda arka kısımda oturduğu için şanslıydı. Çünkü katil onu omzundan vurduktan sonra öldü diye bırakmıştı. Genç adam ölümden kurtuldu, yaraları da iyileşti ama ruhunda açılan yaranın hâlâ kanadığını görmek için gözlerine bakmak yeterli.
19 Şubat İnisiyatifi’nden Eren Okçu
19 Şubat İnisiyatifi’nde Almanlarla göçmenler el ele
İki kafede dokuz genci katlettiği gece evinde 72 yaşındaki annesini de öldürüp, ardından intihar eden ırkçı Tobias Rathjen’in işlediği bu cinayetlerin gündemde kalması ve unutulup gitmemesi için saldırılardan hemen sonra Hanau’da örnek bir girişime imza atıldı. Olayda güvenlik birimlerinin ihmalleri ve hatalarının da ortaya çıkarılması için #SayTheirNames (Onların isimlerini söyle) sloganıyla hareket eden 19 Şubat İnisiyatifi yaşama geçirildi.
Kurbanların fotoğrafları
Çoğunluğunu Almanların oluşturduğu 19 Şubat İnisiyatifi’nin kurucularından Eren Okçu, inisiyatif bünyesinde bir araya gelen mağdur aileler ve toplumun diğer kesimlerinin adeta kenetlenerek, ırkçıları “hayal kırıklığına” uğrattıklarını anlatıyor. İnisiyatifin merkezinde görüştüğümüz Eren Okçu’ya saldırıdan sonra Almanlar ve göçmenler arasında nasıl etkileşimlerin olduğunu soruyorum:
“Saldırıya uğrayanlar, mağdurlar göçmenler ve bu sorun göçmenlerin sorunudur gibi bir algı kesinlikle oluşmadı. Bu toplumsal bir sorun ve bunun mücadelesinin de toplumsal yapılması gerekiyor. Yani aslında ırkçılık kutuplaşmayı dayatıyor. Bu saldırı da benzer bir durum yarattı. Ama buradan şu görüldü ki aslında amaçlarına ulaşamadılar. Tepkiler birlikte oldu, kesinlikle göçmenlerin ya da bu saldırıdan mağdur olan kesimlerin duyarlılık gösterip tepki ortaya koyduğu bir eylem değil. Hanau’da bugün sokağa çıkın ve hangi esnafa giderseniz gidin, burada oluşturulan afişleri görürsünüz.”
Hanau sokaklarında yürürken sık sık karşılaştığımız o afişlerdeki dokuz genç, adeta yüreğinize şöyle sesleniyor: “Sakın bizi unutmayın”.
Tuncay Yıldırım ©Deutsche Welle Türkçe