Yabancı dil bilgisi, özellikle yurt dışındaki Türkler açısından büyük önem taşımaktadır.
Yabancı ülkelere göç edip oralarda yaşayıp yerleşenler, bulundukları ülkenin dilini – veya dillerini- çok iyi öğrenip kullanmak durumundadırlar.
Eskiden beri bilinen bir vecize vardır : ‘Her yabancı dil yeni bir insan ( şahsiyet ) demektir ‘.
Ancak, yabancı dil bilmenin ve kullanımının da kendisine özgü bazı nitelikleri vardır.
Bazıları, yabancı dil öğrenmeyi ve kullanımını bir ‘amaç’, bazıları da bir ‘araç’ sayarlar.
Yabancı dil bilgisini amaç olarak kabul edenler bunu hem bir hobby , hem de kendilerini öne çıkaran bir özellik olarak benimserler. Araç olarak kabul edenler ise, yabancı dil bilgisini mesleki, sosyal, kültürel veya entellektüel bir araç sayarlar.
Aslında ve genelde ise yabancı dili amaca yönelik bir araç olarak kullanmak en dengeli bir durum yaratır.
Yabancı dil bilgisi – eğer mükemmelleşmiş ise – o dilin konuşulduğu coğrafi yöre, bölge ve ülkenin etnik, sosyal, kültürel, siyasal ve diğer özelliklerini tam olarak kavramaya yarar, yabancı topluma uyumu sağlar.
Birden fazla yabancı dil bilerek konuşanların karşılaştıkları bazı sorunları da göz önünde tutmak gerekir. Özellikle, Latince kökenli dillere hakim olanlar bunları , çok kez telaffuz alanında, kolaylıkla birbirleri ile karıştırabilirler. Bu nokta, Fransızca – İtalyanca- İspanyolca arasında çok açıklıkla göze çarpmaktadır.
İçinde yaşadıkları yerin resmi ve ulusal dilini çok iyi bilenler – eğer o yerde yersel lehçeler ve lisanlar varsa- ayrıcılığa tabi olabilirler. Şiir ve ata sözlerini yabancı dillere çevirmek olanak dışıdır.
Yukarıdaki çerçevede çok nadir olmasına rağmen, bildikleri yabancı dili kullanırken aynı dili ana dil olarak kullananlardan bazı ilginç tepki veya yadırgamalar bile görürler. Örneğin, Fransızca ‘une omelette baveuse ‘ bazı Fransızlar tarafından yadırganır. İngilizce ‘ I shall pencil our appointment’ deyimini bilmeyen ve yadırgayan pek çok İngiliz vardır. ABD’de, ‘elevator’ yerine ‘lift’ deyince veya ‘colour’ yerine ‘color’ veya ‘labour’ yerine ‘labor’ olarak yazmayınca yadırganırsınız.
Her dilin sadece kendisine mahsus bazı deyimleri vardır ki bunları tam olarak başka dillere çevirmek oldukça güçtür. Örneğin Almancaya özgü ‘Gemuetlichkeit’, ‘Weltanschauung’ , ‘Leitmotiv’ kavram ve deyimleri gibi.
Veya, klasik müzik ile opera alanlarında kullanılan İtalyanca terimler ( Adagio, Allegro, Soprano…..), Amerikan gösteri güreşinin ‘Amerikanca’ ( Wrestling ) terimleri, Boğa güreşleri ile ilgili (Tauromaquia) tümü İspanyolca terimler veya Tenis başta pek çok spor dalında kullanılan İngilizce kelimeler.
Yabancı dil bilgisinin öğrenimi ve kullanımı iyi bir gramer temeline dayanmazsa ve pratik alanda o dile özgü argot – slang – gergo kategorisine giren kelimeleri de kapsamaz ise, oldukça eksik kalır. Bu nedenle, yabancı dillere tam hakimiyet zaman, dikkat, sabır ve kaabiliyet gerektirir.
Kelimeler, kavramlara verilen isimlerdir. Bu nedenle, ideal yani optimum durumda yabancı dillerdeki kelimeleri tercüme yolu ile değil, kavramlar aracılığı ile kullanmak gerekir. Örneğin ; Türkçe kitap derken bunu tercüme edip livre, book, Buch veya libro, vs demek yerine, kitap sözcüğünün ifade ettiği kavramı : Okunan, sahifelerden oluşan, kapaklı ve başlıklı bir cisim olarak görüp o cismin yabancı dildeki ismine geçmek en ideal durumdur.
Yazımızı yabancı dil bilgisinin uluslararası anlayışa, işbirliğine ve dünya barışına katkısının artması dileği ile bitirelim.
Dr.Tunay Akoğlu yazıyor