İYİ Parti lideri Meral Akşener, partisinin grup toplantısında Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta yaptığı “Aç olanları da, buyurun siz doyuruverin.” sözlerini sert şekilde eleştirdi.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, bugün partisinin grup toplantısında önemli açıklamalarda bulundu.
Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın muhalefeti kast ederek “Aç olanları da, buyurun siz doyuruverin.” sözlerini sert eleştiren Akşener açıklamasında ; “Biliyorsunuz, sözde milletin adamı, geçen hafta, Bizi kastederek, “Aç olanları da, buyurun siz doyuruverin.” dedi.Bu, tarihe geçecek nitelikteki sözler; Kibrin, milletine yabancılaşmanın, Kendisine güvenip, oy veren, aziz milletimize yapılan ihanetin, ibretlik resmidir.” İfadelerini kullandı.
İYİ Parti İstanbul Milletvekili Ahmet Çelik, Akşener’in o sözlerini sosyal medya hesabından paylaştı.
İYİ Parti İstanbul Milletvekili Ahmet Çelik, Akşener’in o sözlerini sosyal medya hesabından paylaştı.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Biden’ın NATO Zirvesi’ndeki görüşmesini değerlendiren Akşener, Erdoğan’a eleştirilerde bulundu. Akşener, ABD Başkanı Biden’la görüşen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çağrıda bulunarak, “Orada ne konuşulduğunun TBMM’ye getirilmesinin imkanı ortadan kaldırılmış. Milletimizin ne olup bittiğini bilmeye hakkı var.” dedi.
İYİ Parti lideri Meral Akşener partisinin grup toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik eleştiriler yaptı. Akşener, Erdoğan’ın NATO Zirvesi’nin ardından yaptığı açıklamalar için “Sayın Erdoğan’ın bipolar dış politika anlayışının son örneği” dedi.
AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz haftaki grup toplantısında muhalefete yönelik “Millet açsa siz doyurun” sözlerine yanıt veren Akşener, “Lafa gelince hepimizin imanını ölçerek gezenler, komşun açken sen tok yatamazsın… Bunu ne çabuk unuttunuz. Bana diyorsun ki ‘Açları da sen doyur’. Olur, in oradan doyurmayan namerttir. Sen bostan korkuluğu musun? Zihniyetiniz batsın sizin. Yazıklar olsun hepinize. Sayın Erdoğan, ağzından çıkanı kulağın duysun. Vatandaşın dertlerini inkar edemezsin, milletimizin zor durumu ile dalga geçemezsin. Sen işini yapmıyorsan, milletten aldığın yetkiyi sefa sürmeye kullanıyorsan milletimizin derdi de utancı da sana aittir.” diye konuştu.
Biden ve Erdoğan’ın görüşmesine ilişkin de değerlendirme yapan Akşener, “Arkadaş oraya had bildirmeye, hesap sormaya gidiyordu. Soramadı. Bir de ‘Hamdolsun 24 Nisan konusu gündeme gelmedi’ dedi. Beni en çok vuran bunu dedikten sonra sayın Erdoğan’ın yüzündeki gülümsemeydi. Şu ezikliğe bir bakar mısınız?” dedi.
Akşener’in satırbaşları ise şöyle:
‘Salgın süreci yönetilemedi’
Covid süreci iktidar tarafından yönetilemedi. Maddi, manevi çok ağır bedeller ödedik. Olmaması gereken can kayıpları yaşadık. Aşı tedariği ise bu dönemin en büyük fiyaskosu oldu. Çin aşısını zamanında getirip insanlarımızı aşılayamadıkları gibi en etkili aşı olarak bilinen BioNTech aşısını son günlere kadar temin edemediler.
BioNTech aşısını zamanında alabilir, nüfusumuzun yüzde 70’ini aşılamış, çok sayıda insanımızın hayatlarını kurtarmış olabilirdik. İktidarın becerikli ellerinde bunu başaramadık. Bugün geldiğimiz noktada ise Uğur ve Özlem hocalarımızın aldıkları inisiyatif sayesinde nihayet Türk milleti aşısızlıktan kurtuldu.
İYİ Parti grubu olarak TBMM’nin, Türklerin gururu olan iki hocamızı insanlığa ve bilim dünyasına yaptıkları katkılardan dolayı Meclis olarak Nobel’e aday göstermesini talep edeceğiz. Uğur Şahin ve Özlem Türeci ebediyen gururla anacağımız milletimizin vefaları evlatlarıdır.
‘Erdoğan’ın bipolar dış politika anlayışının son örneği’
İktidarın savrulmasından artık bıktık usandık. Sayın Erdoğan geçtiğimiz pazartesi NATO zirvesine katıldı. Daha düne kadar verip veriştirdiği NATO, bir anda değerli oldu. Daha pazar akşamına kadar bu arkadaşların tamamı muhalefetin dostu Biden, hain Biden diyorlardı. Sonra pazartesi günü, sayın Erdoğan ‘Dostum Biden’ dedi. İşte size sayın Erdoğan’ın bipolar dış politika anlayışının son örneği.
Arkadaş oraya had bildirmeye, hesap sormaya gidiyordu. Soramadı. Bir de ‘Hamdolsun 24 Nisan konusu gündeme gelmedi’ dedi. Beni en çok vuran bunu dedikten sonra sayın Erdoğan’ın yüzündeki gülümsemeydi. Şu ezikliğe bir bakar mısınız? Büyük düşman Biden’dan, dostum Biden’a savrulan şu yüzsüzlüğe bakar mısın?
Bu arkadaşların garip zihniyetleri doğrultusunda iç politikada siyasi rant devşirmek için ilişkileri gerip sonra ‘Sözde Soykırım’ açıklamasını yutma pahasına yaptıkları geri vitesinden sonra olacakları gerçekten merak ediyorum.
‘Lütfen onlara hakim ol kardeşim’
Geçtiğimiz hafta ABD’yi Türkiye’nin en büyük güvenlik sorunu olarak ilan eden havuz medyası bu yakınlaşmayı nasıl yorumlayacak merak ediyorum. S-400’lerin bir şekilde kullanım dışı bırakılması durumunda yıllardır Rusya’nın amigoluğunu yapan siyasetçilerin nasıl tepki vereceğini merak ediyorum. 15 Temmuz’un arkasında ABD var diyen İçişleri Bakanı ne diyecek merak ediyorum. Küçük ortak siyasi kıvraklıkta sayın Erdoğan’a uyum sağlamış görünüyor. Kendisinin daha önce sineye çektiklerini göz önünde bulundurunca ‘Sözde soykırım’ı sineye çekmesini yadırgamıyoruz ama minik minik ortak bu işlere ne diyecek gerçekten merak ediyorum. Sayın Erdoğan, ortaklarını her seferinde ters köşe yapıyorsun, senden korktukları, seninle iyi geçinme mecburiyetinde hissettikleri için bana ve partime sarıyorlar lütfen onlara hakim ol kardeşim.
‘Milletimizin ne olup bittiğini bilmeye hakkı var’
ABD Başkanı ile yapılan görüşmenin sonuçlarını zaman içinde daha iyi analiz edebileceğiz. Bu arkadaşlar devlet geleneğimizi alt üst ettikleri için, elçiliklerden ya da dışişleri bakanlığından tutanak tutma mecburiyetinde bulunan bir tercüman yok… Sayın Erdoğan ve Biden’ın görüşmesinde genç, sayın Merve Kavakçı’nın kızı olduğu söylenen bir hanımefendi var. Orada ne konuşulduğunun TBMM’ye getirilmesinin imkanı da ortadan kaldırılmış. Dolayısıyla sayın Erdoğan, milletin evi gazi meclisimizi bilgilendirmek aklından bile geçmiyor ama yapmalısın. Milletimizin ne olup bittiğini bilmeye hakkı var.
‘Bütün mesele yönetenlerin bu zenginliği kimin için kullandığı’
Türkiye her geçen gün derinleşen bir yönetim krizi ile karşı karşıya. Oysa asıl acı olan, Türkiye kaynakları, potansiyeli olan bir ülke. Aslında güçlü, zengin ve mutlu bir Türkiye için her şeye sahibiz. Türkiye gerçekten büyük bir ülke. Türkiye’nin kaynakları her bir vatandaşını refah ve huzur içinde yaşatmaya yeter. Bütün mesele yönetenlerin bu zenginliği kimin için kullandığı. Aslında bütün mesele bir tercih meselesi.
‘Son bostan korkuluğu musun?’
Bu iktidarın tercihleri gösteriyor ki sayın Erdoğan ve arkadaşlarının milletimize vereceği bir şey kalmamıştır. Milletimizin açlığı ile kafa bulacak noktaya geldi. Sözde milletin adamı geçen hafta grup toplantısında bizi kast ederek, “Aç olanları da buyrun siz doyuruverin” dedi. Bunu bırakın bir siyasinin, ekonomik durumu iyi olan bir vatandaşın söylemesi dahi ayıptır, günahtır. Lafa gelince hepimizin imanını ölçerek gezenler, komşun açken sen tok yatamazsın… Bunu ne çabuk unuttunuz. Bana diyorsun ki ‘Açları da sen doyur’. Olur, in oradan doyurmayan namerttir. Sen bostan korkuluğu musun? Zihniyetiniz batsın sizin. Yazıklar olsun hepinize. Sayın Erdoğan, ağzından çıkanı kulağın duysun. Vatandaşın dertlerini inkar edemezsin, milletimizin zor durumu ile dalga geçemezsin. Sen işini yapmıyorsan, milletten aldığın yetkiyi sefa sürmeye kullanıyorsan milletimizin derdi de utancı da sana aittir.
‘O doymak bilmeyen zihniyetinden kurtulacağız’
Bu gaflet dolu sözler aslında bir itiraftır. Sayın Erdoğan aslında benden bir yol olmaz diyor. Beni salın, bana dokunmayın diyor. Dokunacağız arkadaş, öyle yok. Öyle yan gel Osman yok. Hiç kusura bakma, dokunacağız ve o doymak bilmeyen zihniyetinden kurtulacağız. Milletimizin helal oylarıyla, sandıkta, adalet içinde hukuk içinde kurtulacağız.
Senin adamlar şov, tiyatro yaptığımızı iddia edebilirler. Keşke olsa Sayın Erdoğan. Sarayda sefa sürmeye, danışmanlar 5 maaş almaya devam ama AK Parti’nin kurucularının çiftçi, esnaf, emekli olanları bu durumda AK Parti’ye verdiği emekleri haram ediyor. Yapılan tabelalara sakın ola inanmayasın. Bu kafa ile giderseniz tez alacağınız teskere. Sen sandığı getireceksin, millet oyunu verecek, biz de gereğini yapacağız. Biz hazırız. Buyur hodri meydan. Senin de yüreğin yetiyorsa buyur er meydanına.
‘Yardımları da, kısa çalışma ödeneğini de uzat’
Pandemide vatandaşına sırt dönmüş bir iktidara şahit olduk. En başından beri milleti borçlandırmayı bırakın hibe desteği verin dedik. Oralı olmadılar. Kredi verip milletimizi borçlandırmayı, devletin alacaklarını ertelemeyi pandemi desteği diye pazarladılar. Sonunda OECD raporunda da aynı gerçekle karşılaştık. Raporda, Türkiye pandemi döneminde sadece borç verdi ya da borçları erteledi diyor. Kısa Çalışma Ödeneği de ay sonu bitiyor. KÇÖ sonlandırılınca, işten çıkarma yasağı da son bulacak. Bugünün şartlarında bu insanlarımızın önemli bir bölümü işsiz kalma riskli ile karşı karşıya. Yardımları da, kısa çalışma ödeneğini de uzat. İşletmelerin normale dönmesi en az 1 yılı alacak.
‘Türkiye asgari ücret cenneti olmuş’
Uzun zamandır, ilçe ilçe esnaf geziyorum. Bugün geldiğimiz noktada, fark ettiğimiz şey şudur. Türkiye’nin neredeyse yüzde 70’e yakın çalışanı asgari ücretle çalışıyor. Türkiye asgari ücret cenneti olmuş. Böyle bir şey yok. Bu hafta Adana’da bir telekom üzerinden iş yapan şirketin şubesine gittim. Tesadüf o dükkana girdim. 4 çalışanı vardı. Artık insanlar açık konuşuyor. Asgari ücret abla dediler. Ben müdürüm dedi bir arkadaş. Dedi ki asgari ücretin biraz üstü. İki çocuğu var okuyorlar.
Esnafa soruyorum. Gerçekten vahim durum. Haftada ne kadar et alıyorsun diye. Haftada et alıyorum diyen oldu mu? Benimle gezenler, yerel basın duyuyor. Kasaba soruyorum, sabit müşterin geldiğinde şimdi ne alıyor diye. 15 günde bir yarım kilo kıymaya düştü diyor.
O insanlara hakaret ediliyor. Sen aç değilsin, sana aç diyenler doyuruversin diye. Böyle bir anlayışı, böyle bir kalbi anlamam mümkün değil benim.
‘Canlarımıza kıyan teröristin bile, çıkıp konuşabildiği ekranınızı, şehitlerimizden esirgemeyin’
Milletinin derdini inkar edenler, zor durumu ile dalga geçenler şehitlerimize de sahip çıkmıyor. Oysa her karışımız, şehitlerimizin emanetidir. Bu coğrafyanın bedeli, kıymeti yüksektir. Milletimizin taşını, toprağını, ırmağını korumak uğruna can veren şehitlerimize namus borcudur.
Hem o aziz hatıraya, hem de bize bıraktıkları emanetlere sahip çıkmak, en kutsal görevimizdir. Vatana sahip çıkacağız ki, şehitlerimizin ruhu şad olsun. Onların emanetlerine, analarına, babalarına, kardeşlerine, eşlerine, çocuklarına sahip çıkacağız ki, borcumuzun küçücük bir kısmını ödemiş olalım. İşte bu yüzden bu hafta Milletin Kürsüsü’nde sözü, vatanın gerçek sahibi şehitlerimizin, ailelerine bırakıyoruz.
Onlar konuşacak, Türkiye dinleyecek. Zonguldak Şehit Aileleri Derneği, Başkan Yardımcısı, Cihan Köktürk Bey aramızda. Yalnız, sözü kendisine bırakmadan önce, Büyük Türk Milleti’nin huzurunda, bir uyarıda bulunmak istiyorum.
TRT ve Meclis Televizyonu’nun, sıra Milletin Kürsüsü’ne geldiğinde, yayından çıkmasına artık alıştık ama bari bu sefer yapmayın. Vatanın gerçek sahibi şehidimizin babası konuşurken, bu vefasızlığı yapmayın. Canlarımıza kıyan teröristin bile, çıkıp konuşabildiği ekranınızı, şehitlerimizden esirgemeyin.
Orada görevli olan kardeşlerime sesleniyorum; Size yukarılardan talimat gelmiş olabilir. Bu defalığına o talimata uymayın. Bu, sizin ülkenize ve aziz şehitlerimize olan borcunuzdur.
‘O çocuğun başına bir iş gelmesin diye çekindim’
Küçücük bir maili sizinle paylaşacağım. Sahibini çağıracaktım. Sonra Zonguldak’ta gezerken başkanımla karşılaştık. Sorunlarını, milletimizin kürsüsünden paylaşmak istediğini söyledi. Maili gönderen küçük bir şehit çocuğu. Onu buraya getirmekten çekindim biliyor musunuz? Başına gelebilecek linci düşünüp çekindim. 19 yaşında bir genci, bir şehidin oğlunu buraya çıkarmaktan onun adına çekindim. Mailde, “Sayın Meral Akşener ve İYİ Parti yetkilileri öncelikle hepinizi sevgiyle selamlıyorum. Ben vatan aşığı 19 yaşında bir şehit çocuğu. Babam yıllar boyu memleketin dağlarını gezmiş ve vazife sırasında hayatını kaybederek vazife malulü olarak 2007 yılında canını vermiştir. Geçen sene lise diplomamı almam ile birlikte devletin bana sağladığı bütün hakların kesilmesi bir oldu. Şu an ne bir sağlık güvencem ne de yetim maaşım var. Ortada kaldım. Sayın Cumhurbaşkanımızın sürekli bahsettiği şehit çocukları sınavsız okul okuyacaklar demesine aklım inanmadı. Fakat kalbim inanmak istedi. Üniversitelerden şehit bursu istediğim zaman, üniversiteler çok yüksek puan almamı istedi. Meral annecim, istedikleri puanları zaten alsaydım okullarına burslu giderdim. O kadar çoksunuz ki hangi birinizin çocuğunu okulumuza burslu alalım gibi cevaplar aldım” İki sayfalık bir mektup.
Babası sağ olanlar, parası olanlar puan falan beklemekten yazdırırlar okula. Sayın Erdoğan, beş maaş alanlar, beşli çeteye ödedikleriniz, esnafı, çiftçiyi, işsiz genci görmüyor ve onlara inanmıyorsunuz. Bir şehit babası ve bir şehit çocuğu. Sayın Erdoğan, istersen bu mektubu ben sana gönderirim ama burada çekindim. O çocuğun başına bir iş gelmesin diye çekindim.
Bu yüzden devleti yönetenler adına şehit ailelerinden tüm kalbimle özür diliyorum. Çözüm basit. Önce kuralları koyarsın, sonra uygularsın. Şehit ailesinin geçim derdi, barınma sorunu, ulaşım sorunu, şehit çocuğunun eğitim derdi, şehit ailesinin gelecek derdi olamaz. Buna bütün milletimiz razı olur. Bedelini, kaynağını konuşmayı bile hakaret sayarım. Aynı şartlar gazilerimiz için de geçerlidir. Gazilerimizin geçim derdi, ulaşım derdi, barınma sorunu olamaz. Türk devletinin sizi refah içinde yaşatacak imkanı var. İYİ Parti iktidarında sizi ortada bırakmayacağız.
Nereye baksak israf, yolsuzluk, ihya olan bir yandaş. Timur’un filleri gibiler. Ne hikmetse iş vatandaşına gelince sayın Erdoğan’ın cebinde akrep var. Milletimiz kendini çaresiz, kimsesiz hissediyor. Geçtiğimiz hafta Zonguldak’ta bu hafta başı ise Adana’daydım. Oralarda da dert başı aşmış.
Akşener’in esnaf ziyaretleri
Zonguldak’ta bir esnaf kardeşim, 6 kişi çalıyorduk şimdi 2 kişi çalışıyoruz. Bu şartlarda işler çok kötü, masrafları ne kadar karşılayabilirim bilmiyorum diyor.
Adana’da karpuz üreticileri önümüzü kesti. Karpuz para etmiyor, artık dermanımız kalmadı diyor. Karpuz üreticisi kardeşimin o kadar sinirleri bozuktu ki. Sayın Erdoğan, bu sesi duymak zorundasın. Madem bizim yalan söylediğimizi düşünüyorsun çık o sarayından esnafa git. Bugün inkar ettiğin gerçekler sandıkta yakana yapışır haberin olsun.
Atatürk Orman Çiftliği’nin ruhuna ihanet ediliyor. Bu ihanete sessiz kalmayacağız. Çözümler, öneriler getiriyoruz. Bunları da iktidar ile paylaşıyoruz. Biz onlara benzemeyiz. İktidar önerilerimizi yarım yamalak da olsa hayata geçirdiğinde memnun oluyoruz. Mesela fiyatı dolar ve altınla yarışan gübre için destek verilmesini istedik. Gübre verilmesini dekar başına 8 lira da olsa artırdılar. Gerçi 2020’de ödemeleri gereken desteği bu sene ödeyecekler ama iktidarın genel performansına bakınca buna da şükür.
Hayvancıların dertlerinden bahsetti
İşte o nedenle, bugün de, hayvancılıkla ilgili bazı acil adımlara dikkat çekmek, bu sektördeki on binlerce vatandaşımızın, dertlerinden bahsetmek istiyorum. Dava arkadaşlarım; Kuraklığı ve tahıl piyasalarını doğru dürüst yönetmezseniz, çiğ sütü, 5-6 liraya, kırmızı eti ve karkası da, 50 liraya almak zorunda kalırsınız. Durum maalesef, hızla buraya doğru gidiyor.
Yüzde 60-70 oranında bakım ve besleme gideri olan hayvancılıkta, her hafta yem fiyatlarına, çuval başına 5 lira zam geliyor. Süt yeminin çuvalı, yani 50 kilosu, 160 liraya, besi yeminin çuvalıysa, 150 liraya dayandı. Yani, hem süt hayvancılığı, hem de besi hayvancılığı yapanlar, zor durumda. Besiciler, Kurban Bayramı’nı ve oluşacak piyasayı beklerken; süt üreticileri de, haziran sonu açıklanacak, çiğ süt fiyatını bekliyor. Buradan uyarmak istiyorum: Sakın ola çiğ sütün fiyatını, A Kalite için, 4 liranın altında açıklamayın. Bunun altında bir fiyat verirseniz, ya piyasalar sizi dinlemez, ya da süt inekleri kesime gider. Sonra iş kontrolünüzden çıkar. Sanayiciler dahil herkes zarar eder. Bu işin çözüm yolu belli. Süt üreticisini koruyacak, süt üretimini de artıracaksınız. Bu kadar basit.
Çiftçiden kaçan üstün nitelikli Tarım Bakanı bunu bilmez. Onun için, ne yapılması gerektiğini, tane tane anlatacağım. Derhal, Et ve Süt Kurumu’nu sahaya sürün. Piyasada işlem gören ve sanayiye giden, günlük 25-30 bin ton çiğ sütün, en az 5-6 bin tonunu, Et ve Süt Kurumu üzerinden, yine en az 4 liraya satın alın. Bunu yaparken de, günlük 500 litre ve altında süt üretenlere öncelik verin. Önce, Süt Birliklerine ve Kooperatiflere alıcı olun. Küçük süt toplayıcılarını organize edin, onların sütlerine de alıcı olun. Günlük 500 litreden fazla üretim yapanlar için de, prim hariç 4 lira fiyat, üzerinde yapacakları satışlara da, 20 kuruş prim uygulayın. Aldığınız çiğ sütün yarısını, süt tozu için, büyük sanayiciye verin. Kalan yarısını ise, 10 ton ve altında üretim kapasitesine sahip, süt işleyen işletmelere verin. Ürünleri, kamu kurum ve kuruluşlarının, market, kantin gibi, satış noktalarından satışa sunun. Talep fazlasını, sosyal yardımlar kapsamında, milletimizle buluşturun. Bütün bunlar sonucunda, emin olun ki, kamusal bir zarar doğmayacaktır. Ancak yine de, süreci yönetmeyi beceremezseniz ve zarar oluşursa, bu zararı karşılamaktan çekinmeyin. Çünkü bu sayede, hem küçük süt işletme sanayisini korumuş olacaksınız, hem de inekleri, kesime gitmekten kurtaracaksınız.
Değerli milletvekilleri; Gelelim tavukçuluk sektörüne… Maalesef bu sektörümüzün durumu da, izlenen yanlış politikalar nedeniyle, hiç iyi değil. Tavukçuluk, tarım sektörümüz içerisinde önemli bir ihracat kalemimiz olsa da, iktidarın sorumsuz dış politikaları nedeniyle, sürekli ihracat pazarı kaybediyoruz. 2018 yılında, yaklaşık 6 milyar adet, ve 361 bin ton olarak gerçekleşen yumurta ihracatımız, 2020 yılında 3 buçuk milyar adete, ve 218 bin tona düştü. Toplam yumurta ihracatımız, yüzde 60 düzeyinde düştü. Peki, ihracatçısı bu durumda olan sektörün, üreticisi ne durumda?
Yem fiyatları, en az yüzde 60 artmış. Elektrik fiyatı, en az yüzde 45 artmış. İşçilik, civciv ve ilaç gibi işletme giderleri, yüzde 50 artmış. Bunun sonucunda ise, yumurta 65 kuruş, tavuk eti 20 lira. Bu kadar kötü bir tarım politikasının olduğu yerde, bu rezalete doğal olarak şaşırmıyoruz. Bakın; kuluçkahane ve damızlık işletmelerini saymasak bile, ülkemizde, yumurta ve et üretimi yapan, yaklaşık 18 bin kümes var. Bu işletmelerin sahipleri, çalışanları ve aileleri ile beraber, yaklaşık 225 bin insanımıza geçim sağlayan, bir tavukçuluk sektörümüz var. Peki, zor durumda olan üreticilerimiz için, iktidar ne yapıyor? Girdilerine bir katkı yapıyor mu? Hayır. Piliç etine, ya da yumurtaya bir katkı yapıyor mu? Yapmıyor. İhracatçının kaybettiği pazarını dikkate alıyor mu? Almıyor. Yani iktidar, her zamanki gibi sadece seyrediyor. Tarım Bakanı da, sağda solda fotoğraf çektirmekle meşgul.
Aziz milletim, değerli tavuk üreticisi kardeşlerim; Bu düzen böyle gitmez. Bu iktidarın beceriksiz ellerinde sektör kalkınamaz. O nedenle, biz hazırlıklarımız yaptık, sandığı bekliyoruz. Milletimiz bize yetkiyi verdiğinde, sektör için atacağımız adımlar şimdiden belli. Çözümlerimiz, planlarımız, projelerimiz hazır. Süt, et, yumurta gibi ürünleri, “Referans Fiyat” kapsamına alacağız. Piyasayı, üretici ve üreten lehine, kamu imkanlarıyla dengeleyip, kontrol edeceğiz. Özellikle etlik piliç üreticilerinin, “kendi hesaplarına” da, üretim yapabilecekleri ortamı yaratacağız. Kendi kurumsal yapılarını, kooperatiflerini oluşturmalarına destek olacağız. “Üretici – kooperatif ve birlikler – entegre kurum” üçlüsünün, üretici lehine de, karar verici olmasını sağlayacağız. Üreticileri, entegre işletmeler lehine yürüyen, tek yönlü bağımlılıktan çıkarıp, işletmelerini, pazar ve rekabet açısından yönetmelerine, imkan sağlayacağız. Bunun için, ilk üretici olan “kümesçilerin”, kendi piyasalarında etkin olmalarını sağlayacağız. 90’lı yıllarda, devlet destekli olarak yapılan, ve ekonomik ömürlerini tamamlayan kümesleri, yenileyeceğiz. Mevcut kümeslerin, yenilenebilir enerji tesislerine, yüksek oranlı hibeler sağlayacağız. Organik menşeili gübre ve biyogaz tesislerini, özel projeler halinde destekleyeceğiz. Atıkların, üreticilerimizin başına bela olmasına izin vermeyecek, ekonomiye kazandıracağız. Kendi ürettikleri gübre ile, kendi enerjilerini elde etmelerini sağlayacağız. Bu yolla, hem kirletici gübre atıklarını kaldıracağız, hem de, enerji mahsuplaşması sağlayacağız. Bitkisel üretim için ihtiyaç duyacakları, organik gübreyi, ucuza temin etmelerini sağlayacağız.
Bitkisel yem maddeleri üretimimizi, dışa bağımlılıktan kurtarmak için, kapasitemizi arttıracağız. Yumurta borsa ve birliklerinin, finansal ve yapısal sorunlarını çözeceğiz. Tavuk aşılarında, yurt dışına bağımlılığı azaltmak için, 1984 yılında, Manisa Tavuk Hastalıkları Aşı Üretim ve Araştırma Enstitüsü kurulmuştu. Enstitü takip eden yıllarda, 10 çeşit aşı, 30 çeşit antijen ve SPF tavuk yumurtası ürettiği gibi, ihracata da başlamıştı. İşte bu enstitü, vizyoner Ak Parti iktidarı tarafından, 2004 yılında kapatıldı. Enstitünün kurulduğu yıllarda, İtalya ve İspanya’daki aşı üretim enstitüleri, daha kurulmamıştı. Bugün ise, maalesef yurt dışındaki bu enstitülerden aşı ithal eder hale geldik. Bu nedenle, özel sektörü destekleyerek, ülkemizde kanatlı aşıları üretiminin yapılmasını sağlayacağız. Ve belki de hepsinden önemlisi; Bir zamanlar çiftçimizin yanında olup, Ak Parti iktidarında, 5 müteahhidi kredilendirmek için kullanılan Ziraat Bankası’nı, yeniden yapılandırıp, çiftçimizin, köylümüzün hizmetine sunacağız.
Değerli milletvekilleri; Saydığım bu adımlar hiç de zor değil. Türkiye’nin zengin kaynakları, ve o kaynakları doğru kullandığımızda, hızla kalkınmamızı sağlayacak yetişmiş insanlarımız var. Ama, bu büyük potansiyele rağmen, hayatımızın her alanında, bıçak kemiğe dayanmış durumda. Gençlerimiz için de, Emeklilerimiz için de, Memurlarımız, işçilerimiz için de, esnaflarımız ve çiftçilerimiz için de, bıçak artık kemiğe dayandı.
Çünkü Türkiye; Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’yle, öyle bir sarmala sokuldu ki, Nereye baksanız yangın yeri, Nereyi tutsanız elinizde kalıyor. Ekonominin durumu ortada. Yargının hali ortada. Demokrasi zaten sizlere ömür. Güvenin olmadığı yerde, Adaletin olmadığı yerde, Demokrasinin olmadığı yerde, büyüme de olmaz, kalkınma da olmaz, zenginlik de olmaz. İşte o nedenle, tüm bu çektiğimiz çilenin sebebi olan bu zihniyetten, ve onun sonucu olan, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nden, acilen kurtulmak zorundayız. Bu eğri düzen böyle gitmez. Ve nitekim, artık görüyoruz ki, gitmeyecek. Milletimiz, “Artık yeter.” diyor. Milletimiz artık, İYİ Parti diyor. Gittiğimiz her ilçede, girdiğimiz her dükkanda, çaldığımız her kapıda, sıktığımız her elde, milletimizle buluşuyoruz. Her geçen gün, emin adımlarla büyüyoruz. Sorunlar büyüdükçe, çözümün kimde olduğunu, artık herkes görüyor. İYİ Parti’ye ilgi arttıkça, milletimizin umudu da artıyor. İşte bu yüzden, memleketin dört bir yanında, “Millet Bizi Çağırıyor!” İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le; zengin ve mutlu bir Türkiye’yi milletimizle el ele inşa edeceğiz. Bunu öyle kısa bir sürede yapacağız ki, şaşırıp kalacaklar.
Çözüm belli; Önce millet, önce memleket diyeceğiz. Başarmak için ihtiyacımız olan her şeye sahibiz. Hakça paylaşan bir düzenin temelini atacağız, hepsi bu. Beşli çetenin hortumunu kestiğiniz anda, Ne öğrencilerin kredi borcu kalır, ne çiftçilerimizin. Saray sefasına ve israfa son verdiğiniz anda, Ne bakkala borç kalır, ne de bankaya. Milletimiz çalışıyor, üretiyor, ama kazandığından payını alamıyor. Biz, kendi aralarında paylaşanları kovalayıp, milletimizle paylaşmaya geliyoruz. Bizim gerçeğimiz bu. Milletimizin talebi bu. Allah’ın izniyle, başarımızın temeli de bu olacak.
Değerli dava arkadaşlarım; Hazır olun. İYİ Parti iktidara yürüyor. Hak için, hakikat için durmadan çalışıyoruz, çalışacağız. Başarana kadar da durmayacağız. Ekonomiden hukuka, Diplomasiden sanayiye, Liyakatli kadrolarımızla, aziz milletimizi de layık olduğu yere taşıyacağız. Sık dişini Türkiyem! Az kaldı, güneşli günler artık çok yakın. Onlar ağlasa da, sızlansa da, tepinse de, o sandık gelecek, ve bu iktidar gidecek.