Kadın Gazeteci Sedef Kabaş’tan mektup var!

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

“Yıllarca 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününde, hatta öncesi ve sonrası dahil neredeyse bir hafta süresince davet edildiğim nice konferans, çalıştay, seminer, envai çeşit organizasyonda ya da katıldığım yayınlarda sayısız konuşma yaptım. Önemserim bugünü. Kadınların yaşadıkları zorlukları güncel verilerle ortaya koymak, daha önemlisi kadının gücünü ve yapabileceklerini anlatmak açısından bir fırsat olarak görürüm. Bu yıl ise size bir toplantı salonundan ya da canlı yayından değil, bir cezaevi hücresinden sesleniyorum.

‘Hangisi daha zor bilemedim’

Ülkemde kadın olmak zor (ama) ülkemde gazeteci olmak da zor. Hatta hangisi daha zor bilemedim. Ama kesin olan şu ki hem kadın hem gazeteci olmak katmerli zorluk (yaşamak) anlamına geliyor. Bir de üstüne ‘özgür olmak’ gibi bir derde sahip iseniz üç beyazdan daha tehlikelisiniz!

Şöyle düşünüyorlar: Bir gazeteci çıkıp utanmadan gerçekleri yazıp, kötü gidişatı eleştiren konuşmalar yapmaya cüret ediyor. Üstelik bunu yapan bir kadın gazeteci, kendini ne sanıyor? Hatta sormayın, daha beteri var. Haddini aşıp, kadın-erkek eşitliğinden, laiklikten, yargının bağımsız, medyanın özgür, iktidarın denetlenebilir olması gerektiğinden falan bahsediyor. Edepsize bak. Bir de bu fırsatta cumhuriyet değerlerine sahip çıkalım, Atatürk’ün vizyonundan şaşmayalım gibi laflar ediyor… Bildiğiniz ‘suçlu’ bu.

‘Bu düzene sizce ne denmeli?’

Zihniyet bu olunca gözünün üstünde kaşın var misali bir atasözünden ‘cumhurbaşkanına hakaret ettin’ ithamında bulunmak elbette farz oluyor. Saray güdümlü medyanın aleni hedef göstermesi, trollerin ana avrat küfretmesi, linç etmesi, gece yarısı gözaltına alınmak, ifadem dahi tamamlanmamışken iktidar yetkilileri tarafından (arka arkaya) koro halinde ‘suçlu’ ilan edilmek, tutuklanıp hapsedilmek, hakkında 250 bin TL tazminat davası açılması savunma hakkı dahi tanımadan 12 yıl 8 aya kadar hapis istemiyle iddianame yazılması aslında tahakküm etme hırsı içinde kıvranan eril, faşist, siyasetin dışa vurumu. Böylesi azgın saldırganlığın sebebi malum kitlenin kültürel kodlarının kadın düşmanlığından beslenmesi. Kadına yönelik şiddetin şizofrenik boyuta eriştiği, neredeyse Allah’ın her günü kadınların evde, işyerinde, hastanede, takside, yol ortasında herkesin gözü önünde fütursuzca ve canice katledildiği bir dönemde kadınları koruma altına alan uluslararası İstanbul Sözleşmesi’ni bir gecede bir imza ile hukuka aykırı şekilde iptal etmek sizce neyin göstergesidir? Kız çocuklarını eğitimsiz, genç kızları mesleksiz, kadınları kimliksiz, şiddet gören kadınları korumasız, hakkını arayan kadınları ise cezasız bırakmayan bu düzene sizce ne denmelidir?

Kaldığım cezaevinde yaygın söylem şu; ‘Sedef hanım, burada adam öldürenler yatıyor’. Yani kadın öldürenler dışarıda serbest dolaşıyor anlamındaki sitemlerini böylesi bir ironi ile dile getiriyorlar. Çoğu yine kendi ifadeleri ile ‘erkek mağduru’. Konuşabildiklerimin arasında sistematik şiddetten bunalıp kocasını öldüren, kıskançlık krizleri geçiren ‘sevgilisi’nin hışmından kendisini korumak için bıçağa sarılan uyuşturucu satma suçunu ‘hayat arkadaşı’ adına üstlenen (sen suçu üslen ben seni sonra kurtaracağını deyip, ortadan kaybolan), babasının zulüm düzeyine varan baskısından, dayağından, çaresizce kaçıp sokaklara düşen var. Yürekleri yandı, hayalleri paramparça…

Yine de güneş her gün doğuyor, iki sıcak sohbet ile yüzü gülüyor, kadın kadının merhemi oluyor. Geldiğim ilk günden beri kadın dayanışmasının sahici örneklerini yaşattılar bana. Siyasi yelpazenin en sağından en soluna (kadar) ideolojileri birbirine zıt kadınlar aynı saygı ve sevgi ile kucakladıkları beni. Bozuk sisteme baş kaldıran, hakkını arayan, sesini yükselten bir kadına ‘helal olsun’ diyerek, sahiplendiler.”

Sedef Kabaş

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Kadın Gazeteci Sedef Kabaş’tan mektup var!