1. Haberler
  2. Dünya
  3. Azerbaycan Zafer Bayramı’nın Tarihi Gerçekler Penceresinden görünümü..

Azerbaycan Zafer Bayramı’nın Tarihi Gerçekler Penceresinden görünümü..

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Azerbaycan’ın 44 günlük Vatanseverlik Savaşı’ndaki tarihi zaferinin üzerinden 2 yıl geçir. Arkada kalan her gün Azerbaycan için yine Karabağ’a, onun sevincine, başarılarına ve hemçinin sorunlarına bağlı oldu. Ermeniler tarafından viran edilen Karabağ ve Şuşa’da, savaştan sonra tamamen özgürleşen Laçın’da ve “Azerbaycan olan” anavatanlarımızda diriliş hissedilir. Şehir planlama çalışmaları en modern düzeyde devam etmektedir. Dede-baba evlerinden baskıyla  kovulan mültece aileler evlerine geri dönüyor. Vefat etmiş mültecilerin ruhları sevinir. Vatan özlemiyle yaşayanlar için bundan daha güzel ne ola bilir?    

     Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev’in savaş günlerinde halka hitaben yaptığı konuşmadaki sözleri, bugün pratik eylemlerle doğrulanmaktadır.

      Elbette bu tarihi günde – Ulusal Zafer Bayramı’nda 30 yıl önce olanları unutamayız. Böylece, Azerbaycana gelip yerleşen Ermeniler, 200 yıldır parça parça ele geçirdikleri Azerbaycan topraklarına karşı son 30 yılda saldırgan planlarını gerçekleştirerek tarihi vatanımızı soykırım ve kanlı facialarla işgal etmeyi başarmışlardır.  

      Azerbaycan’ın kahraman halkı, Ermenilerin yanında yer alan Sovyet Rusya’nın derin siyasi ve ekonomik çıkarları doğrultusunda topraklarını kurtarmak için harekete geçtiğinde, 1994 yılında Azerbaycan ile Ermenistan arasında Ateşkes ilan edilmiş ve toprakların kurtarılması konusu müzakere masasına konuldu. Tarihin basın sayfalarına dikkat edersek, o zamandan Azerbaycan’ın tarihi Vatan Savaşı’na kadar, yani Eylül 2020’ye kadar düşmanın her gün ateşkesi ihlal ettiğini göreceğiz. 26 yıl boyunca Ordumuz Ermeniler tarafından kayıplar verdi., öyle veya böyle zarar gördü.

        Asıl mesele, müzakerelerin uzun süredir olumlu sonuç vermemesi ve  200 yıldır parça – parça işgal edilen topraklarımızın uluslararası hukuk çerçevesinde geri verilmemiş olmasıdır. Mevcut durum, ermenilerin Mütareke’ye layık bir toplum olmadığını bir kez daha kanıtlamıştır. Hocalı soykırımı da dahil olmak üzere 1918 milli trajedisini, ayrıca Hocalı soykırımını işleyen kanlı elleri ve kara yüzlü ermenilerden hümanist davranışlar beklemek düşünülemez. 2 yüzyıl boyunca topraklarımızı, sadece topraklarımızı da değil, milli ve manevi mirasımızı, mutfağımızı böyl gasp edip çalan ermenilerin kanına, genlerine zaman – zaman işlenen bu özelliklerini devam ettirmişler, bunun için her türlü kötü yola başvurmuşlar.

      Ermenilerin ulusal tarihi hafızası çok zayıftır. Olmazsa, o zaman bir bilim adamı, bir tarihçi, bir bilge adamları yok mu? Uzak geçmiş kalsın, onlara 200 yıl öncesinin gerçeklerini  neden anlatamıyorlar?!

       Onlara sormak lazım: 1828’e kadar neredeydiniz, o zaman devletiniz var mıydı? Başkentiniz neredeydi? İşgalci Rus İmparatorluğu’nun  işgal ettiği Güney Kafkasya topraklarına, Azerbaycan’ın Karabağ, Ravan ve Nahçıvan hanlıklarına nakledilmediyseniz, hıristiyan-ermeni kabilelerinin duyarlı olduğu kitlesel antropolojik-etnojenik psikolojiniz kolayca asimile olmadıysa, bölgedeki işgaller, Nadir Şah dönemi ve Türkmençay Antlaşması hepsi, hepsi yalansa dünya tarihi silinmeli!.. 

       Ermenilere bak bu geçmiş tarih gibi 30 yıl gibi çok yakın tarihin izlerini de unuttular! O izler  ki, bizden son değerli toprak ganimetlerini çalmışlardı.   

      Ben bu arada, 1988 yılında Rusya Başbakanı Mikhail Gorbaçov’un Dağlık Karabağ topraklarımızın yüzde 25’inin Ermenilere “becerikli” bir şekilde teslim etmesi üzerine ciddi araştırmamda keşfettiğim gerçeklere dikkat çekmek gerekiyorum. Bu bağlamda, 29 Şubat 1988’de Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi Politbüro’nun gizli toplantısı özel bir öneme sahiptir. Azerbaycan SSC ve Ermenistan SSC’deki olaylara ilişkin ek tedbirler konulu tartışmanın çalışma kağıdında “Tamamen gizli. Tek nüsha” olarak işaretlenmiş olan toplantının tutanağı, SSCB liderliğinin Dağlık Karabağ ve Sumgayit’teki Ermenilerli açık bir şekilde taraf tuttuğunu belirtmektedir. Bu gizli toplantının Rus medyasında yayınlanmasından önce tarihi bilgiler, Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a ilhakının “Moskova sessiz kaldığı” sonucunu içeriyordu. Aksine, bu Moskova ve Gorbaçov’un doğrudan etkisi altında gerçekleşti.

      Örneğin, 1987’de, Sovyet imparatorluğunun son siyasi lideri olan M. Gorbaçov, yabancı himayesinin desteğiyle, üstlendiği görevi hak eden, yüksek siyasi bilgi birikimine sahip seçkin bir siyasi şahsiyet Haydar Aliyevin SSCB Bakanlar  Kurulu’nun ilk başkan yardımcısı, Sovyetler Birliği Merkez Komitesi’nin Siyasi Büro üyeliğinden gönüllü istifasını sağladıktan sonra, Dağlık Karabağ sorununun Ermenilerin lehine çözülmesi SSCB planının geliştirilmesine başladı. 

       Bu arada, Gorbaçov bu toplantıda Ermenileri ilgilendiren ana meseleyi ele almak için daha somut planlar ortaya koydu ve bir parti konferansı ve ulusal meseleler üzerine bir plenum – iş görüşmeleri için acil bir toplantı düzenleme fikrini ortaya koydu.

      Demek ki, 19 Şubat 1988’de ermenilerin, “Ermenistan Türklerden arındırılmalıdır!”, “Ermenistan Ermeniler içindir!” ve bunun gibi sloganlarla mitinglere başlamaları tesadüf değilmiş. Bu Moskova planı olmuşdur.

       Fikrimizcə, bir önemli olaydan da bahsetmeye değer, o yıllarda insanlar arasında Haydar Aliyev’in SSCB liderinin Dağlık Karabağ’ı teslim etme “planını” ihlal ettiğine dair gerekçelere söykenen söylentiler vardı. Böyle ki, bu toplantıda Rusya, Gorbaçov’un kapsamlı analizini, özellikle Dağlık Karabağ’ın Ermenilere devredilmesini de açık bir işarete çarptığında A. Gromyko, Haydar Aliyev’e “çağrıyı” halkımıza ulaştırması talimatını vermiş, lakin Haydar Aliyev, “Azeriler aslanlar, uyuyor. Onları uyandırmasan daha iyi”, söyleyerek redd etmiş, Gorbaçov – ermenistan planlarını bozmuşdu. Mantıksal olarak, bu cümle ve onun devamı, “Karabağ Azerbaycan’a aitti ve Azerbaycan’a ait olacak” gibi tipik Haydar Aliyev’in tutumunda belirleyici bir karar olabilir ve Gorbaçev’i yakmıştı.

        Ayrıca bu  Kapalı toplantıda Gorbaçov, ermeniler lehine  konuştukda Sumgayit halkı hakkındaki ikiyüzlü ve alaycı görüşlerini dile getirdikde  böylelikle Azerbaycan halkına karşı saygısızlığını ifade etdikde, dile getirdi ve siyasilerin açık anlayacakları  Dağlık Karabağın ermenistana birleşdirilesi amacı ilə acil bir plenum düzenleme fikrini ortaya koydukda Sovyetler Birliği Savunma Bakanı D. Yazov’un aniden Sumgayit’e bir ordu göndermeyi teklif etmesi ve Gorbaçov’un ve yanı sıra politbüro üyelerinin silahsız kitlelere büyük bir Kızıl Ordu göndermeyi kabul etmesi de ilginç bir gerçektir.

        Elbette tarih tüm gerçekleri yaşar. Tarihsel gerçekler üzerindeki prangalar asla kalıcı değildir ve Sumgayit’teki olaylar tarih boyunca süzülmüştür: “Ünlü Ermeni siyasetçi Paruyr Ayrikyan’ın kabul ettiği gibi Sumgayit’teki olaylar Moskova tarafından organize edilmiştir”. Zamanın SSCB Devlet Güvenlik Komitesi başkanı N. Kryuchkov da bu olayların Moskova tarafından işlendiğini kabul etti.

         Levon Ter-Petrosyan daha sonra yaptığı bir röportajda “Azerbaycan halkı Sumgayit’teki olaylardan sonra şok yaşadı. Ülke yönetimi bu fırsatı Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a ilhakına karar vermek için kullansaydı, Azerbaycan halkı protesto edemezdi” dedi.

      Burada, 19 Şubat 1988’de, Ermenilerin Sumgayit’teki kitlesel mitinglerinin üçüncü gününde, Erivan’da yirminci yüzyılın başlarından beri yalnızca sekiz camiden korunan tek cami binası ateşe verildiğini hatırlamak isterim. O gün Ermeni vandallarının işlediği zulümler tarihimize kara bir sayfa ekledi: “Azerbaycan orta okulu, Cabbarlı adını taşıyan Erivan Azerbaycan Drama Tiyatrosu’nun teçhizatı ateşe verildi. Erivan’da bu olayları protesto eden Azerilerin evleri ateşe verildi. Tüm bunlar Erivan’da yapıldığında, Sumgayit trajedisi hâlâ hazırlanıyordu. …Hankendi’de “Sumgayit kurbanlarının” anısını “yaşatmak” için derhal bir anıt dikilmesi ve bu gerçekler, tüm bunların ermenileri ve dünya toplumunu Azerbaycan halkına karşı kışkırtarak “vahşi” imajını yaratmaya yönelik olduğunu kanıtlıyor.

      Nitekim 29 Şubat 1988’de Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi Politbüro’nun “tamamen gizli” toplantısı Karabağ’ı Ermenilere devretme politikasını tanıtma anlamında  açıkca ayrımcıydı. Uzun zamandır Azerbaycan’ın kutsal toprakları olan Dağlık Karabağ’daki yerleşimlerimiz ermeniler tarafından işgal edilmiş durumda ve Moskova 1994’te olduğu gibi hala ateşkesi kabul ediyor.

        Ermeniler bu gerçekleri ne kadar çarpıtmaya çalışırsa çalışsın, tarihi asla yok edemeyecekler! Rus İmparatorluğu, menfaatleri çerçevesinde, kadim yerleşimlerimizi zorla ele geçirmiş ve onları, ermenileri, din birliği özü içinde topraklarımıza getirmiştir! Bu tarihi asla yok edemezler!

       …. Bu delil de, Gorbaçov’un Ermeniler üzerinde önemli bir etkisinin olduğu bir gerçektir. Böylece, 1986-1990 SSCB’nin Amerika Birleşik Devletleri Olağanüstü ve Tam Yetkili Büyükelçisi L.Dubinin’in eşi L.Dubinina (Hachatryan), Gorbaçov’un karısı Raisa Gorbacheva’yı Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Ermeni diasporası ile tanıştırdı ve R.Gorbacheva’ya elmaslı çok nadir bir altın yüzük hediye etti.  Alman dergisi Stern’in bir kolajı hakkındaki bilgiler de medyada dikkate değer. Rapora göre kolaj, Azerbaycan haritasında Raisa Gorbaçeva’nın Dağlık Karabağ’a düşen parmağındaki elmas yüzüğün pırıl pırıl ışığını gösteriyor. Ayrıca Rus gazeteleri ve web sitelerinde YouTube kanalında “Raisa,” Arapka “elması iade et”, “Raisa, elması iade et”, “Raisa hediyemizi iade et” vb. Bu bağlamda başlıkları olan çok sayıda makale ve video bulunmaktadır.

      Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi Politbüro’nun 29 Şubat’taki bu kapalı toplantısı Dağlık Karabağ’ın ermenilere verilmesi politikasının uygulanmasıydı, sonuç olarak Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ toprakları 30 yıl ermeni işgali altında kaldı.   

        1994 yılında yine Moskova’nın inisiyatifiyle Azerbaycan ve Ermenistan arasında Ateşkes ilan edildi, ancak nefret edilen düşman 25 yıl boyunca neredeyse her gün Ateşkesi ihlal etti. Azerbaycan Ordusu ve sivillerimiz, ermeniler tarafından sayısız provokasyona maruz kaldı ve onlardan bir şekilde zarar görmüştür. Asıl mesele, uzun vadeli gelişmelerin ne kadar olumlu sonuçlar vereceği ve halkın refahıdır. Ülkede 200 yıllık çalışmanın geri dönüşü olmadı. Mütareke durumu sırasında Azerbaycan’ın ermeniler tarafından beklenmedik terör olaylarıyla karşılaşması birkaç kez gerçek savaş koşulları oluştursa da, akıllı Azerbaycan halkı ve siyasi Liderliği  Ateşkes gereklerini takip etmiş ve güçlü bir irade ile iç gerçeklerin barışçıl yollarını medeni bir şekilde çözüme kavuşturmayı beklemiştir. .     

       Tarihsel gerçeklerle birlikte bu olağandışı gerçeklerden ermenilerin Azerbaycan topraklarını böylesine sahte, çirkin bir şekilde ele geçirdiğini söyleyebiliriz. Bu açıdan bakıldığında, onlar diğer insanların atlarının üzerindeki kabilelerdir ve er ya da geç düşmeleri gerekir.

     Böylece Savaş Azerbaycan’ın ADALETİ oldu! Azerbaycan daha da ahlaksızlaşmış  düşmana karşılık vermek zorunda kaldı. 28 yıl boyunca Adil Amacını barış yoluyla elde etmeye çalışmış Azervaycan duşman hümanist kararlar alınmadığında, Azerbaycan’ın siyasi gücü, Anavatan’ın tarihi topraklarının işgalden kurtarılması için seferber oldu. Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Başkomutan   -21. yüzyılın lideri- İlham Aliyev’in kararına 100.000 yiğit Azeri genç hemen oy verdi ve “Karabağ Azerbaycan’dır!” sloganları ile sokaklara döküldü.

      “Ya Karabağ, Ya ölüm”. Yüzlerce profesyonel Azerbaycan askeri, yüksek vasıflı yedek subaylar ve hatta savaşma gücü ve becerisine sahip sıradan vatandaşlar, Milli Ordu saflarına katılmak için gönüllü oldular. 27 Eylül 2020’de ermeniler gibi kimseden askeri güç istemeden savaş alanına giren Azerbaycan halkı, kendi gücü ve kanıyla topraklarımızın kurtuluşu için 44 gün boyunca ölüm kalım savaşlarına katıldı. Böylece, 30 yıllık vatan hasreti, mültecilerin acısı, Şehit ruhları, ellerini, ayaklarını ve gözlerinin ışığını kutsal bir yemin olarak feda eden gazilerin intikam çağrılarını kararlılıkla kabul eden Azerbaycan Milli Ordusu, Vatanın göz bebegi, Karabağın şah damarı Şuşa şehrini kurtarmak için yola çıktı. Kahraman Ordumuzun özverili savaşları, Ermenilerin gelecekte birçok Azerbaycan toprağını terk edeceğine dair güven veriyordu ve kısa sürede işgal edilen yüzde 25’lik, daha sonra daha başka arazi düşmenlerden temizlendi ve  her bölgede, her köyde, her sokakta Üç Renkli Bayrağımız dalgalandı. Savaşla  paralel Azerbaycan devleti azad edilmiş tüm Kutsal Dağlık Karabağ topraklarında inşaat ve restorasyon çalışmalarını, mültecilerimizin ve yerinden edilmiş kişilerin anavatanlarına yerleştirilmesi işini hedefledi ve hızlandırdı.

.      “Karabağ Azerbaycan’dır!” Karabağ, Azerbaycan’ın gözbebeği, şah damarıdır!!! 10 Kasım 2020’de Azerbaycan Bağımsız Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Başkomutanımız Sayın İlham Aliyev, 10 milyon Azerbaycan halkına 30 yıldır bekledikleri MUTLU HABER’i ​​verdi: “Bugün, Şuşa’da Azerbaycan bayrağı dalgalanıyor” dedi. Bu Zafer müjdesi 8 Kasım Zafer Bayramı olarak Azerbaycan tarihine kazınmıştır. Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Başkomutanımız Sayın İlham Aliyev, 21. yüzyılın Azerbaycan  serkerdesi: “Savaştan önce ne yapacağımı ne zaman yapacağımı biliyorum,- dediğimde, emindim ki, mutlak çoğunluk – Halkımız ne demek istediğimi anladı ve sabırla bugünü bekledi. Cumhurbaşkanı olarak, Başkomutan olarak bana inandı, bekledi ve bugün geldi. Yeter dedik, bu kölelik yeter! Şehirlerimiz daha ne kadar kölelik altında kalacak?! Nefret dolu düşman doğamızı ne kadar kirletecek, toprağımızda yürüyecek, yiyecek, içecek, dans edecek, bize hakaret edecek?.. Düşmana yerini göstereceğiz, düşmanı topraklarımızdan kovacağız dedik ve yaptık!”

        Tabii, savaş kayıpsız değildir! Bu tarihsel bir gerçektir! “Cesur ölür, isim kalır”, “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” gibi örneklerimiz bu gerçeklikten doğdu!

       Düşman, savaşta öldürülen personelimiz hakkında sıklıkla yanlış bilgiler yaysa böyle, her şeyden önce, güçlü, sistematik Azerbaycan Ordusu, ermenistan ordusu gibi dağınık ordudan kesinlikle daha az zayiat verdi. Sonra Azerbaycan halkı topraklarına giderken şehit olmayı bir onur duygusu olarak görürdü. Bir kavim olarak ermeniler ise şehitliğin bir şeref olduğunu anlayamazlar çünkü kendilerine şeref adına Tanrı’dan kutsal bir armağan verilmemiştir! Ayrıca Azerbaycan halkı, ermeniler gibi 1 milyon değil, 10 milyonluk nüfusa sahip. 

     Ermenistan’daki annelerin, Paşinyan hükümetinin savaş politikasını kitlesel gösterilerle protesto ettiği de hiç sır değil. Azerbaycanlılar orduya katılmak için kitlesel mitinglere akın ediyor! Anneler bile çocuklarına vatanları için ölmenin bir onur olduğunu öğretir! Azerbaycan’ın her yerinde zafer sevinci var! İnsanlar her gün devlet başkanı sayın İlham Aliyevin cepheden zaferimiz hakkında yetirdiyi iyi haberleri kutluyor. Çünkü “Barış güzeldir ve toprak ise kutsaldır”! Atalarımızın yattığı Anavatan, cesur savaşçılarımızın adımlarıyla canlanıyor, Kutsal Topraklarımız birleşiyor ve tek oluyor! Bu anlamda Vatanı olmayan ermeniler ne savaşı, ne ulusal birligin aslında ne olduğunu anlayamazlar!

         Ermeniler, Rusya Federasyonu’nun önerisi ve Minsk Grubu’nun ısrarı ile elde ettikleri 3. Ateşkes`le savaşdan kurtulmuşlar. Lakin ve ancaq her kabul edilen Ateşkeste  her daim provokasyonlarını sürdürmüşler.    Her türlü vandallığa muktedir olan ve hiçbir medeni, demokratik devlet değerlerine sahip olmayan Ermeniler, Vatan Savaşında da Azerbaycan’ın Ateşkes Anlaşması’na uymasından yararlanarak, Azerbaycan şehir ve köylerine (hatta başkente yakın bölgelere) – sivillere – roket ve hatta balistik saldırı bombalarla saldırdılar. Örneğin, 27 Eylül 2020’den başlayarak, en hararetli döyüşlerin yaşandığı 17 Ekim tarihine kadar, Ermeniler Azerbaycan’ın kadim ve merkezi şehirlerinden Gajan’a Baltık roketlerini 5 kez ateşlediler, bunun sonucunda da aralarında 16 kişi de vardı. çocuklar öldü, 55 kişi yaralandı ve antik kent, binaları, binaları ile çok sayıda devlet ve özel mülkü ağır hasar gördü.Böylece tarihi ikametgahımız ve kültürümüz olan Gence’ye ilk roketli saldırılar gerçekleşti. 4 Ekim 2020’de gerçekleştirilen saldırıda Aliyev Tunar Gökgaroğlu şehit oldu, 30’dan fazla sivil hayatını kaybetti. İkinci saldırıları 5 Ekim’de gerçekleşmiş ve bu terör sırasında 3 Azerbaycan vatandaşı yaralanmıştır. 8 Ekim’de Gence şehrine üçüncü roket saldırıları ölüm veya ciddi hasar olmadan geçti, ancak 3 gün sonra – 11 Ekim’de 4. Ermeni roket saldırısı 10 sivili öldürdü, 40’tan fazla vatandaşı yaraladı ve şehrin altyapısına ciddi zarar verdi. . Ermenilerin Azerbaycanlılara karşı gerçekleştirdiği kanlı Hocalı Soykırımı’nın devamı olarak tarihe geçen 15 sivil öldü, 55’i yaralandı. İki Balistik füze ile gerçekleştirilen saldırılar sırasında 3 kez güçlü bir patlama meydana geldi, askeri tesislerin bulunmadığı yoğun nüfuslu bölgede, konut binasına bile 2 metre uzaklıkta bombalar patladı. Savaşacak gücü kalmayan düşman, ikinci roketi Gence’nin Kepaz bölgesine ateşledi. Sonuç olarak 20 ev yerle bir edildi, çok sayıda sivil enkazın altına gömüldü.

     Resmi verilere göre yerleşim yerlerimizin ermeniler tarafından bombalanması sonucunda Gence ve Barda terörü dahil 100’den fazla sivil öldürüldü, yaklaşık 400 sivil yaralandı, 500’den fazla sivil nesne, 100’e yakın yüksek katlı konut ve 2.000’den fazla ev yıkıldı ve kullanılamaz hale getirildi.

       Aslında ermeniler, Ateşkes adı altında bölgeye yeni Rus birlikleri getirerek Azerbaycan’ı önceki kırmızı çizgiye döndürmek niyetindeydiler, ama bunu başaramadılar. Yaydıkları bilgiler tamamen yanlıştı, uydurma ve defalarca yalanlanmıştı. Azerbaycan’ın tüm cephe boyunca kurtardığı köylerin sayısını azaltmak, çevre sorunlarını ve en önemlisi maddi ve manevi anıtlara verilen zararı vurgulamak olan bu yetenekli hilekar, kurnaz kabile yağmaladıkları Dağlık Karabağ  topraklarımızdaki müzelerimizi tahrip ettiğlerini ve anıtlarımızı “vurduğunu” hatırlatmakta fayda var.

        Örneğin 1995 yılında Milli Lider Haydar Aliyev, UNESCO ICOM Milli Komitesi Uluslararası Teşkilatlarına şu içeriğe sahip bir mektup göndermiştir: “Cebrayil ve Fizuli Tarihi Müzeleri’nin en değerli eşyaları olmasına rağmen, Azerbaycan Halı Devlet Müzesi’nin Şuşa şubesi Ü.Hacıbeyov Evi Müzesi kurtarıldı. Eski SSCB’deki tek olan Ağdam Ekmek Müzesi tahrip edildi, dünyaca ünlü Kelbecer ve Laçin yerel tarih müzelerinden değerli ve eşsiz eşyalar Ermenistan’a taşındı.Şuşa Tarih Müzesi, Karabağ Devlet Tarih Müzesi ve Azerbaycan ses sanatının kurucusu Şarkıcı Bülbül, önde gelen müzisyen ve sanatçı Mir Movsun Navvab’ın anıt müzeleri, Ağdam, Gubadlı, Zangilan yerel tarih müzeleri de yağmalandı, Gürban Pirimov’un anıt müzesi ve Rahib Mammadov’un savaş ihtişamı müzesi de tahrip edildi.

        Bu ciddi maddi ve manevi zararla birlikte Ermeniler 30 yıldır tarihi ve mimari eserlerimizi, camilerimizi ve mezarlarımızı tahrip ettiler. Şimdi, karakteristik sefalet ve gözyaşlarıyla, Azerbaycan’ın kiliselerine ateş ettiğini yaydılar. Ayrıca, kurtarılmış bölgelerimizin video görüntülerine bakarsanız, tarihi izleri tahrif etmek niyetinde oldukları göre bilirsiniz”. 

        Ancak Azerbaycan artık o eski, hiç 30 yıl evvelin Azerbaycanı degildi ve nitekim Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Başkomutan Sayın İlham Aliyev’in 8 Kasım 2020’de halkımızın Zaferini ilan ederken söylediği  gibi: “Bütün baskılara rağmen kasten, yorulmadan, güç topladık ve kenetlendik. toplandı – Ekonomik güç!” Ekonomik güç olmasaydı, bu zafer mümkün olmazdı. Her şeyden önce ekonomik bağımsızlığın sağlanması gerekiyordu ve bu sağlandı. Bugün Azerbaycan ekonomik olarak hiç kimseye, hiçbir ülkeye, hiçbir uluslararası finans kuruluşuna bağımlı değildir. Bağımsızlık! Bu da ülkemizi geliştirmemizi sağladı. Aynı zamanda Ordumuzu güçlendirelim!”. Ve  Azerbaycan  Ulusal Ordusu, Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Başkomutan sayın İlham Aliyev’in profesyonel siyasi ve askeri stratejisi, düşmanın tüm gizli ve açık saldırılarını bozguna uğratdı ve Azerbaycan devletin’e, Azerbaycan halkına  27 Eylül 2020’den itibaren 44 gün boyunca Zafer kazandı.  

         Cumhurbaşkanının 10 Kasım’da milletimizi Ana Vatan toraklarına kovuşduran Zaferle bağlı  bilge sözleri Büyük Vatanseverlik Savaşımızın başarı çığlığı, inanç çığlığı oldu: “Bugün Şuşa’da Azerbaycan bayrağı dalgalanıyor”. Bu tek cümlelik duyuru, yüzlerce kahraman şehit gencin, milyonlarca Azerbaycan vatandaşının tek bir eylemde birleştiği hayali, gururlu ve güçlü devletimizin askeri gücünü, halkımızın kahramanlığını ve yenilmezliğini bütün dünyaya bir kez daha ilan etdi. 

        ŞİMDİ Monolitik Devletimiz ve egemen Halkımızın bir görevi var: 27 Eylül’den 9 Kasım 2020’ye kadar 44 gün süren, Anavatanımızı 30 yıllık işgalden onurlu bir şekilde kurtaran  ve baş tacımız Şuşa da dahil olmak üzere 100- le bölgelerimizde, köylerimizde dalgalanan   Azerbaycan bayrağını Azerbaycan’ın Tarihi Zafer selnamesini korumak!

        Eminiz ki, güçlü Devletimizin Cumhurbaşkanı, Ali Başkomutanı sayın İlham Aliyev’in önderliğinde, kışın soğuğunda, yazın sıcağında Ana Vatanımızın her santimini koruyan Milli Ordumuzun  her bir yiğit subay ve askerleri miz bu onurlu konumu haklı çıkaracak olan 8  Kasım Zaferi tarihte yaşayacaktır.

       İnanırık ki, aşkomutan İlham Aliyev’in  “Aziz Şuşa, Özgürsün! Karabağ Azerbaycan’dır” haberi ve “Bu savaş tüm dünyaya Azerbaycan halkının ne kadar büyük bir millet olduğunu gösterdi – yenilmez bir millet, demir iradeli bir millet, Muzaffer bir Halk, bizim Muzaffer Ordu! Halkımızla ve ordumuzla gurur duyuyoruz! Eminim ki her Azerbaycan vatandaşı bu günün ve bu dakikaların hayatındaki en mutlu gün ve dakikalar olduğuna inanmaktadır. Ben bu müjdeyi, bu  haberi Azerbaycan halkına verdiğim için de mutluyum. Bu tarihi belgeyi imzaladığım için mutluyum. Memleketimize, anayurdumuz Karabağ’a, Karabağ’ımızın tacı Şuşa’ya döndüğümüz için mutluyum ve sonsuza kadar bu topraklarda yaşayacağız! Bundan böyle bizi o topraklardan kimse yerinden oynatamaz!” –  kararlı düşünceleri Azerbaycan tarihinin şimdi ve gelecekte en çok hatırlanan olayı olacaktır.

        Böylece bugün, Azerbaycanın Kutsal Anavatan topraklarında sınırın bütünlüğünü yeniden tesis eden Muzaffer Devlet – Azerbaycan’ın 27 eylül 9 kasım – 44 günlük Vatan Savaşında kesin Zaferinin 2. yıldönümü – Tarihi Zafer Bayramı’dır.

        Tabii tarihin en kötü olayı savaş ve katliamdırsa, en insancıl, hümanist fenomen Sülhdür! Barışdır. Bu  acıdan Azerbaycanın üzü ağ, başı dikdir! Azerbaycanın her zaman olduğu gibi bugün de  barış amacını kanıtlıyor.

        Bu yazının Ana konusu Azerbaycanın Ana Vatan Savaşında  Zaferiri, ZƏFƏR BAYRAMININ 2-Cİ İLDÖNÜMÜSƏ, tarihin gerçekler penceresinden görünüminde  Azerbaycan-Türkiye Birliği, Kardeşliği Zafer tarihimizin en parlak Ana çizgisidir ve onu anmamak mümkün değil.

      “Azerbaycan-Türkiye – Bir Millet-İki Dövlet”  kelmesi – bu psiholojik ol­­duğu kadar sosyo-politik ve kültürel fenomen,-  aslında  antik tarihlerin sınavından çıkmış birlik, dayanışma, dostluk, güven, sevgi,  bilgelik felsefesi Azerbaycan Devletinin Savaş kadar en zor günlerinde   de kendisini en ciddi gerekçelerle doğruladı.    

      Tarihi bir söz vardır: “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur!”.  Türk Kafkas Ordusu nasıl 1918 yılında’ Azerbaycan’a gelerek Azerbaycanlıları Nahçıvan, Karabağ, Gence ve Bakü’deki Ermeni katliamından kurtarmdı, 2020-ci yıl Azebaycanın Vatan Savaşında da Türkiyə Hakkın yanında oldu, Azerbaycan halkından siyasi destegini esirgemedi.

        Bu Zaferin temelinde dayanan büyük Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi ve manevi desteği ile sınırlarımız restore edildi ve  ermenilerin “Denizden denize” hayalleri tamamen yıkıldı.  

        Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük lideri Recep Tayyip Erdoğan, 80 milyonluk ‘Can Azerbaycan’ı böyle duyurdu: “Azerbaycan halkının yanındayız!” Aynı zamanda Azerbaycanın   Cumhurbaşkanı, Başkomutanımız Sayın İlham Aliyev Günlük Halkına Seslenişlerinde Türkiye-Azerbaycan karşılıklı işbirliği ilişkilerini, tek millet olduğumuz gerçeğini,  kardeşliğimizi ABD TV kanalı “Fox News” ile röportajda böyle takdir ediyordu: “Türkiye, Azerbaycan’a siyasi destek sağlıyor. O bizim en yakın müttefikimiz ve dostumuzdur. Böyle büyük bir ülkenin arkamızda olduğu için gururlu ve mutluyuz. Her ülkenin dost ve müttefik sahibi olmaya hakkı vardır.”.

         Başkomutan İlham Aliyev’in Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük lideri Recep Tayyip Erdoğan’a hitaben söylediği bu sözler de, “EZİZ KARDEŞİM! 28 Eylül’de üyesi olduğumuz Türk Konseyi, Ermenistan-Azerbaycan Dağlık Karabağ sorununun Cumhuriyetin uluslararası kabul görmüş sınırlarının egemenliği, toprak bütünlüğü ve dokunulmazlığı temelinde çözülmesinin önemine ilişkin bir bildiri kabul etti. Azerbaycan’ın. Bu açıklamanız için size minnettarlığımı ifade ediyorum. Size sağlık, çalışmalarınızda başarılar, kardeş Türkiye halkına barış ve refah diliyorum.” .

        Azerbaycan Cumhurbaşkanının bu açıklaması, Türk Birliği’nin Yeni Yüzyıldaki büyük tarihi zaferini doğrulamaktadır. Türkiye Cumhuriyyeti Anavatan Savaşımızda ilk günden başlayarak son dakikaya kadar hemçinin de bugünümüzde de dağ gibi arkamızdadır ve 15 Haziran 2021 tarihinde Şuşa’da Azerice ve Türkçe olmak üzere iki orijinal nüsha olarak imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasındaki Müttefik İlişkilere İlişkin Şuşa Beyannamesi TÜRK Birlik ve Dayanışma gerçegini tüm dünyaya açıkça teyit etmektedir. 

         9 Kasım Tarihi Zafer Bayramı’ olmakla beraber hem de Devlet Bayrağı günüdür. Ne kadar yakışıyor: İşğaldan azad edilen her yurd yerinde sancılan Üç rengli Azerbaycan bayrağı bu gün şerefle Ulusal Bayrağımızı selamlıyor.

         Üç Renkli Bayrağının dalgalanması ise elbetteki Azerbaycan Devletinin Varlığı, Azerbaycan halkının  Zaferler içerisinde olması demekdir.

       Bayramların kutlu olsun eziz Vatan! Zaferlerin davamlı olsun Küdretli Azerbayan!

 Xatire Guiyeva/ Azerbaycan’dan yazıyor

Felsefe Bilimleri Doktoru

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Azerbaycan Zafer Bayramı’nın Tarihi Gerçekler Penceresinden görünümü..
Yorum Yap