“Biz Cumhuriyeti hazır bulduk!”

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

ARKADAŞ FARKI.
SEVGİLİ PAYLAŞIMCILARIM,

Bugünden iki yıl önce ADAPAZARI LİSESİNDEN ARKADAŞIM SEVGİLİ NAMIK TUĞCU ile 52.5 yıl sonra karşılaştık. Lise son sınıfta imtihan kazanarak Amerika’ya gitmişti.

Buluştuktan bu yana her gün 1 veya 2 saat görüştük. Müthiş bir adam. Çok farklı. 6 ay Belçika, 6 ay İzmir Seferihisar’da yaşıyor eşiyle birlikte. Bilgi, eğitim, öğrenim, kültür, kısaca entelektüel, gurur duyacağımız bir sınıf arkadaşımız. Her konuda danışıyorum.

Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. Yıldönümünde, hayran olduğum fikirlerinden benim için bir yazı yazıp göndermesini rica ettim. Sağ olsun, beni kırmadı. Ben de çok beğendiğim bu yazıyı sevgili Namık’ın hoşgörüsüne sığınarak sizlerle paylaşmaya karar verdim.
Namık Tuğcu’ya selâmlarımla.
SEFER BEYENAL

BİZ CUMHURİYETİ HAZIR BULDUK. DEĞERİNİ BİLİYOR MUYUZ?

Biz bugün hayatta olanlar, TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ hazır bulduk. Onun ilk 100 senesinin bize sunmuş olduğu nimetlerin değerini tam olarak bildiğimizden emin değilim. Bunu anlamak için çevremizdeki diğer bazı toplumların ayni yüz yıl içinde ödemiş oldukları ağır bedellere bir bakalım. Ben yaşadığım, çalıştığım memleketlerin hepsinde oraların insanlarıyla sohbetlerimizde bunu onlara da sorup öğrenmeye çalıştım. O gözlemlerin bana düşündürdüklerini burada paylaşıyorum.

1939-1945 arasındaki İkinci Dünya Savaşında 15 milyon asker ve 38 milyon sivil ölmüş. Bu, o toplumlar için toplam 53 milyon evlât, baba, koca, anne, kardeş, akraba, arkadaş ölümü demektir. 30 milyon kişi de yaralanmış, bunların bazıları bedenen veya ruhen sakat kalmış. Ekonomiler, şehirler, hayatlar mahvolmuş, pek çok insan yerinden yurdundan edilmiştir.

Avrupa, Kuzey Afrika, Uzakdoğu ve Pasifik o trajediyi yaşarken, savaşın başladığı 1939’da henüz 16 yaşında olan TÜRKİYE CUMHURİYETİ fevkalâde büyük siyasî kararlılık ve başarıyla toplumunu ve topraklarını o felâketin dışında tutmuştur. Cumhuriyetin askerleri ölmemiş, yaralanmamış, sakat kalmamış, esir düşmemiş; topraklarımız işgal edilmemiş; sivil halk düşman askeri görmemiştir. Türkiye Cumhuriyeti toplumu, ne o gün ne de ondan sonraki 84 senesinde bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü için topyekûn bir savaşa girmek gibi bir bedel ödemek durumunda kalmamıştır

Megalomanyak bir siyasî liderin Avrupa hakimi olmak hayaliyle yola çıkardığı Alman ordularından 3 milyon asker Rusya kışında perişan olduktan sonra Sovyet’lere esir düşmüş, esaretleri sırasında ağır işlerde zorla çalıştırılmıştır. Ben o esir askerlere Moskova’da inşa ettirilmiş ve “Stalin’in düğün pastası” takma adıyla bilinen o kademeli kulelerden birindeki bir apartman dairesinde 1990’ların ortalarında yaşadım. İşime gitmek için binaya her giriş-çıkışımda şunu düşündüm : O Alman askerler buraya Rusya’yı fethetmek için gelmişler ama sonunda ayni Rusya’da en zor şartlar altında bu yüksek binaların, demiryollarının yapımında köle gibi çalıştırılmışlar. Savaş böyle bir şey!

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk 100 senesinde savaş felâketi ve toprak kaybı yaşamamış olmamızın değerini gerçekten tam olarak bilip takdir ediyor muyuz?

Savaş biter bitmez Doğu Avrupa tamamen kendi rızası dışında komünist SSCB’nin kontrolu ve yönetimi altına girdi. Doğu Avrupa, Balkanlar, ve Baltık toplumları 1945’den 1990’lara kadar SSCB güdümünde ve Kızıl Ordu / KGB /Stasi’nin ağır baskısı altında yaşadı. Ben Polonya’da, Çekya ve Slovakya’da, Macaristan’da, Rusya ve Ukrayna’da yaşayıp çalıştığım 1990’lı senelerde yeni sona ermiş olan o dönemin nasıl bir şey olduğunu onu bizzat yaşamış olan iş arkadaşlarımdan dinledim; izlerini kendim görüp hissettim. Berlin Duvarı birkaç gün içinde örülünce doğu Berlin’de kalan talihsiz Alman’ın batı Berlin’de kalan Alman’dan ne kadar farklı ve “tek tip” hâle getirilmiş olduğunu Almanya’ların birleşmesinden sonra gittiğim eski Doğu Almanya’nın fabrikalarında, günlük hayatında gördüm. Dikta rejimi böyle bir şey!

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk 100 senesinde dikta rejimlerinin, yabancı istihbarat teşkilât ve ordularının kontrol ve baskısı altında yaşamamış olmamızın değerini gerçekten tam olarak bilip takdir ediyor muyuz?

O ayni 100 sene içinde iç savaş yaşayan toplumlar olmuş. İrlânda’da 1923-24’deki, İspanya’da 1936-39’daki, Yunanistan’da 1946-49’daki iç savaşları biz hatırlayamayız Yugoslavya’da 1991-2001 seneleri arasındaki kademeli iç savaşı hepimiz biliyor, hatırlıyoruz. O 10 sene içinde Yugoslavya’da 140,000 insan öldü. Sakatlananlar, yaralananlar, ve yerini yurdunu terketmeye mecbur kalanlar bu sayının dışındadır. Savaştan haftalar öncesine kadar onlarca sene gayet güzel komşuluk, dünürlük, arkadaşlık, ve iş münasebeti sürdürmüş olan etnik grupların birdenbire birbirlerinin canına, malına saldıran vahşî yaratıklara dönüşmelerinin, komşunun komşuyu katletmesinin şaşkınlığı, inanılmazlığı, ve derin yaraları bugün bile canlıdır. Ljubljana’da, Usküp’de, Zagreb’de, Niş’de bulunduğumuzda bize bunları anlatan oraların insanları seneler evvel sona eren savaşın etkilerinden halâ tam olarak kurtulamamışlardı. İç savaş böyle bir şey!

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk 100 senesinde iç savaş gibi bir felâketi yaşamamış olan biz bunun değerini gerçekten tam olarak bilip takdir ediyor muyuz?

1991’de Sovyetler Birliği çöküp dağıldı. 74 senelik rejim ve onun kurumları çöktü. Yeni bir düzenin kurulması seneler aldı ve çok sancılı oldu. On milyonlarca insan kişisel, ekonomik, ailevî bunalımlara girdi; emeklilik dönemi tam bir sefalet oldu. Siyasî rejim kaosu böyle bir şey!

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk 100 senesinde bizim öyle derin, uzun süreli bir boşluk ve kaos dönemi yaşamamış olmamızın değerini gerçekten tam olarak bilip takdir ediyor muyuz?

Biz bugün hayatta olanlar Türkiye Cumhuriyetini hazır bulduk.

Cumhuriyetin ilk 100 senesinin bize verdiği barış, hürriyetler, demokrasi, medeniyet, ve gelişmelere sahip olmak için ne topyekûn savaşa girmek ve kayıp vermek durumunda kaldık, ne de savaşa bağlı düşman işgali, ekonomik yıkım, toprak kaybı yaşadık. Ne bir demir perde gerisinde dikta rejimi altında ezildik, ne de bir iç savaş felâketi yaşadık. O nimetleri bizden öncekilerden kolaylıkla ve hazır devralmış olmamız bizi aldatıcı bir rahatlığa düşürmesin. Sahip olduklarımızın değerini onlar elimizdeyken bilelim. Eldekine sahip çıkmak kaybedileni geri almaktan her zaman daha kolay.

Cumhuriyetimizin bu 100. Yıldönümünde yüzümüzü 200 sene evveline değil, cumhuriyetimizin 200. Yıldönümüne doğru çevirmeliyiz. İkinci yüz yılımızın ilkinden daha da iyi olması için toplumumuza yaygın biçimde çağdaş eğitim vermeliyiz. Yukarıda sıraladığımız felâketleri yaşamış olan toplumların hepsinde eğitim kalitesinin bugün bizdekinden çok daha iyi olduğunu unutmayalım.

Namık Tuğcu

24 Ekim 2023

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
“Biz Cumhuriyeti hazır bulduk!”