Hollanda Başkonsolosluğunda tanıtımı yapılan bir kitabın hikayesi?

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kitabın yazarlarından biri olan Erik Jan Zürcher, Atatürk karşıtı olmasına rağmen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden nişan aldı.
Daha sonra nişanı protesto amaçlı geri veren yazar, Amsterdam’daki işinden kovulmuştu.

Bir Dışişleri yetkilisinin de hazır bulunduğu kitap tanıtım toplantısında Hollandaca baskı sunulurken, Türkçe baskının yakında çıkacağı belirtildi.

Kitabın kapağında Erdoğan’ın fotoğrafının bulunmaması tenkitlerine verilen cevaplar…

                         (Yazıların Hollandacası en altta)
         (de Nederlandse versie van de teksten staat onderaan)

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving
İlhan KARAÇAY derledi:

Dün, Türkiye’de yayınlanan Turizmin Sesi adlı haber portalından bir meslektaşım, Hollanda’nın İstanbul Başkonsolosluğu’nda yapılan bir kitap tanıtımı ile ilgili olarak yayınladıkları haberi bana da ayrıca göndermiş.

Sanıyorum, haberi gönderen meslektaşım, kitabı yazanlardan birinin, Atatürk karşıtı olduğu halde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden nişan alışına ve daha sonra da bu nişanı geri vermesine kızdığımı ve bu konuda birkaç yayın yaptığımı bilen bir meslaktaş.

Benim ağır eleştirime maruz kalan Hollandalı tarihçi adamın adı Erik Jan Zürcher. Bu adam için daha önce yazılanları, derlememin sonunda sizlere sunacağım.
Şimdi, Turizmin Sesi haber portalında yayınlanan kitap tanıtım haberini ve kitap hakkındaki diğer bilgileri sizlere sunuyorum.

Afbeelding met tekst, krant, Lettertype, grafische vormgeving Automatisch gegenereerde beschrijving

EGEM KURT

İSTANBUL- Hollanda İstanbul Başkonsolosluğu, 2024 yılının ilk kültür etkinliğinde Leiden Üniversitesi Yayınlarından çıkan A Hundred Years Of Republican Turkey :  History In A Hundred Fragments (Edited by Erik Jan Zürcher & Alp Yenen ) Kitabı’nın lansmanına ev sahipliği yaptı.

Afbeelding met tekst, kleding, Menselijk gezicht, persoon Automatisch gegenereerde beschrijving

Hollanda İstanbul Başkonsolosu Arjen Uijterlinde ve Hollanda Enstitüsü Direktörü Fokke Gerritsen ‘in açılış konuşmalarıyla başlayan lansmana ünlü akademisyen Erik- Jan Zücher online olarak katıldı. Kitabın editörü Alp Yenen ve akademik çalışmada yer alan Umut Azak ve Çimen Günay Erkol da birer sunum ile kitabı tanıttılar. Kitap, Türkiye Cumhuriyeti hakkında  ekonomi,kültür,siyaset,sanat,toplum ve toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda uzman yazarlar tarafından oluşturulan yüz yılı içeren  bir mozaik olarak ele alınmış.

Ancak davetli akademisyenlerin hatta TC Dışişleri Bakanlığı yetkilisinin de dikkatini çekerek soru sordukları konu ise kitabın kapağı oldu. Kitabın iddiası, Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzyılından bir çok konuda kesitler vermek. Cumhuriyet tarihimizin en önemli politik kişilerinden biri olan Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan  kapakta yer almıyor. Ayrıca cumhuriyetin önemli bir kadın kişiliği de kapakta yer almıyor. Sorulara yanıt veren Alp Yenen, kadın konusunda kitabın içeriğinde konu olarak yer almadığını söyledi. Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan konusunda ise sebebini bilmediğini ve kapağa karar veren fotoğrafçının Ankara’da çarşıda  kilim koleksiyonundan çektikleri içinden seçildiğini söyleyerek, belki cumhurbaşkanının olduğu kilim yok sattı, bulunmuyordu ve bu nedenle fotoğraflarda yoktu dedi. Davetlileri , açıklama  gülümsetti.

Afbeelding met kleding, overdekt, meubels, muur Automatisch gegenereerde beschrijving

Tourismexclusive ekibi olarak belirtelim ki lansmanda kitabın satışı yoktu sadece Başkonsolos Uijterlinde kitabın bir kısmını okuduğunu ve beğendiğini söyledi. Kitap ,İletişim Yayınlarından Türkçe olarak basılacak . Hatta Başkonsolos, Türkçe versiyonunda Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ın olacağını da ekledi. Kitabı merak eden Turizmisesi takipçileri yabancı yayınları satan online platformlardan ve İstanbul ‘da yabancı yayınları satan kitabevlerinden bilgi edinebilir. Kitaplar kapaklarına göre yargılanmaz ; bu nedenle okuduktan sonra daha iyi karar verilebilir; ne var ki iddialı bir çalışma olarak kadına ve en önemli politik isimlerden birine kapakta yer vermemesi eleştiri konusu oldu. Kapakta Nazım Hikmet,Deniz Gezmiş, Yılmaz Güney ,Muhsin Yazıcıoğlu ,Adnan Menderes, Turgut Özal,  Mustafa Kemal Atatürk ve Hz. Ali yer alıyor ; ayrıca üç hilal ve Türkiye Cumhuriyeti Bayrağı’na yer verilmiş.

Yukarıda okuduklarınız Turizmin Sesi-Tourism Exclusive haber portalına aittir.

KİTAP

Afbeelding met kleding, tekst, persoon, Menselijk gezicht Automatisch gegenereerde beschrijving

Daha önce, geçtiğimiz ekim aynında Amsterdam’da tanıtımı yapılan kitabı tam olarak okumadım ama, olumlu gerçeklerin yanında, özellikle Erik Jan Zürcher tarafından yazılmış bölümlerde, Atatürk karşıtlığı ve Türkiye Cumhuriyeti aleyhtarlığı sözleri vardır sanıyorum.

Afbeelding met tekst, tekenfilm, Menselijk gezicht, fictie Automatisch gegenereerde beschrijvingTürkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, A Hundred Years Of Republican Turkey kitabı kapağında yer alan kişiler arasında olmadığına şaşırdık.

Amsterdam’da yapılan ilk tanıtım toplantısı için gönderilen duyuruda şunlar yazılıydı:

29 Ekim 2023, Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yıl dönümünü kutluyor. Leiden Üniversitesi’nin dünyaca ünlü Türkiye Araştırmaları programından Alp Yenen ve Erik-Jan Zürcher’in editörlüğünü yaptığı Cumhuriyet Türkiye’sinin Yüz Yılı: Yüz Parçadan Bir Tarih kitabının yayımlanmasının vesilesi bu . Bu kitap, Türkiye’nin siyasi değişimler, kültürel değişimler ve toplumsal dönüşümlerle dolu geçen yüzyılına ilişkin yenilikçi bir incelemedir. Kitabın mozaik benzeri yapısı, Türkiye insanının bu büyüleyici gidişatındaki yüzlerce önemli ana ışık tutuyor. Hem akademisyenler hem de genel okuyucular için özel olarak hazırlanan bu kitap, her biri 70’in üzerinde uzmandan biri tarafından tanıtılan ve analiz edilen tarihi kaynaklardan yüz parçayı bir araya getirerek Türk Çalışmaları alanındaki araştırmaların durumuna dair bir anlık görüntü sunuyor. Türkiye’nin radikal siyasi, sosyal ve ekonomik dönüşümlerle karşı karşıya olduğu bir dönemde bu kitap, Türkiye’nin tarihini eleştirel bir gözle yeniden inceliyor. Yüzyıllık Cumhuriyet Türkiyesi , alışılmış anlatıları yapısöküme uğratırken, Türkiye’nin siyasetini, toplumunu ve kültürünü bugüne kadar şekillendiren başarıları ve mücadeleleri kabul ederek taze ve incelikli yorumlar sunuyor.

Kitabın tanıtımını Alp Yenen ve Erik-Jan Zürcher yapacak. Noa Schonmann yazarlarla röportaj yapacak ve ardından Soru-Cevap oturumunu yönetecek.

Daha sonra Fakülte Kulübü’nde içecek servisi yapılacaktır.

Konuşmacılar:

Alp Yenen, Leiden Üniversitesi Bölge Araştırmaları Enstitüsü’nde Türkiye’nin modern tarihi ve kültürü üzerine öğretim görevlisi olarak görev yapmaktadır. Esas olarak yirminci yüzyılda modern Türkiye ve Ortadoğu’nun siyasi tarihi üzerine çalışmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun sonu ve Soğuk Savaş’ın sonu gibi geçiş dönemlerindeki ulusötesi ve transgresif politikaları inceliyor.

Erik-Jan Zürcher, Leiden Üniversitesi’nde Türkiye Çalışmaları alanında emekli profesördür. Öncelikle Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş süreci ve Jön Türk kuşağının/hareketinin bu süreçteki rolüyle ilgilenmektedir. Zorunlu göç, savaş, imparatorluk mirası ve ulus inşası süreçlerini birbirine bağlayarak modern Türkiye’nin ortaya çıkışını inceliyor.

Noa Schonmann, Leiden Üniversitesi Bölge Araştırmaları Enstitüsü’nde üniversite öğretim görevlisidir. Bölgenin siyaseti ve uluslararası ilişkileri (tarih ve teori), dış politika analizi ve diplomatik tarih konularına yoğunlaşarak modern Orta Doğu çalışmaları alanında uzmanlaşmıştır. Uluslararası ilişkiler tarihçisi olarak Arap-İsrail Çatışması ve otoriter rejimler altındaki devlet-toplum ilişkileri üzerine özel araştırma ilgi alanları geliştirmiştir.

Kitabın diğer yazarı Alp Yenen, o tanıtım toplantısında şunları söylemişti:

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, glimlach Automatisch gegenereerde beschrijving

“Editörlüğünü Erik-Jan Zürcher’le birlikte yaptığım, Cumhuriyet Türkiyesi’nin Yüz Yılı: Yüz Parçadan Bir Tarih kitabının yayınını sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyorum.
Bu kitap, Türkiye’nin siyasi değişimler, kültürel değişimler ve toplumsal dönüşümlerle dolu geçen yüzyılına ilişkin yenilikçi ve çok yönlü bir incelemedir. Kitabın mozaik benzeri yapısı, Türkiye insanının bu büyüleyici gidişatındaki yüzlerce önemli ana ışık tutuyor. Hem akademisyenler hem de genel okuyucular için özel olarak hazırlanan bu kitap, her biri 70’in üzerinde uzmandan biri tarafından tanıtılan ve analiz edilen tarihi kaynaklardan yüz parçayı bir araya getirerek Türk Çalışmaları alanındaki araştırmaların durumuna dair bir anlık görüntü sunuyor. Türkiye’nin radikal siyasi, sosyal ve ekonomik dönüşümlerle karşı karşıya olduğu bir dönemde bu kitap, Türkiye’nin geçmişini ve bugününü eleştirel bir gözle yeniden inceliyor. Yüzyıllık Cumhuriyet Türkiyesi , alışılagelmiş anlatıları eleştirel bir biçimde yapısöküme uğratırken, Türkiye’nin siyasetini, toplumunu ve kültürünü bugüne kadar şekillendiren başarıları ve mücadeleleri kabul ederek taze ve incelikli yorumlar sunuyor.”

Kitabın satışını sunan, yayıncı kuruluşun reklam metninde yazılanla da şöyleydi:

Afbeelding met tekst, grafische vormgeving, poster, Reclame Automatisch gegenereerde beschrijving

Alp Yenen, Erik-Jan Zürcher
Yüzyıllık Cumhuriyet Türkiyesi:Yüzlerce Parçadan Oluşan Bir Tarih

29 Ekim 2023’te Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yıl dönümü kutlanacak. 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, mağlup ve bölünmüş Osmanlı İmparatorluğu’nun halefi olarak yeni bir ulus devletin felaketle dolu ama muzaffer kuruluşuna işaret ediyor. Türkiye, bugüne kadar devam eden kriz durumu ve Avrupa ile Orta Doğu arasındaki konumu nedeniyle ilgi odağı olmaya devam ediyor. Türkiye 100 yıllık tarihinde birçok siyasi ve toplumsal dönüşüm yaşadı. İki Savaş Arası yıllardaki Kemalist kökenler, yeni bir ulusal kimlik ve laik bir ahlak sistemini kökten inşa eden kültürel reformlar ve modernizasyon projeleri ile imparatorluk sonrası toplumda otoriter bir ulus devlet inşasıyla damgasını vuruyordu. Soğuk Savaş sırasındaki çalkantılı onyıllar daha demokratik ve kültürel açıdan çeşitlilik içeren bir alan açtı, ancak hızlı sosyo-ekonomik gelişmeler ve ideolojik radikalleşme siyasi istikrarsızlığa katkıda bulundu ve bu da Türkiye’nin sivil-demokratik meseleler üzerindeki yaygın askeri vesayetini meşrulaştırdı. Soğuk Savaş sonrası Türkiye, yolsuzluk ve yoğunlaşan kimlik siyasetinin acısını çekerken, 2000’li yıllarda ulaşılan kısa süreli siyasi istikrar ve açılımın yanı sıra ekonomik büyümenin de Adalet ve Kalkınma Partisi yönetiminde yalan bir vaat olduğu ortaya çıktı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan altındaki çağdaş Türkiye, hükümetin otoriter politikalarından, Müslüman-Muhafazakar kaba popülizmden ve evde Müslüman-Türk milliyetçiliğine beslenen agresif bir dış politikadan kaynaklanan birçok sorundan muzdariptir. Bu cilt, siyaset, ekonomi, toplum, kültür, toplumsal cinsiyet ve sanat gibi çeşitli temalara ilişkin 100 kaynağın uzman tanıtımlarıyla yüz yıllık Cumhuriyet tarihinin tarihini sunan türünün ilk örneği olma özelliği taşıyor. Bunu yaparken bu proje, Türkiye Araştırmaları alanında önde gelen ve gelecek vaat eden akademisyenlerin rehberliğinde gerçekten çok yönlü bir tarihi anlatmakla kalmayacak, aynı zamanda okuyucularına büyüleyici bir Cumhuriyet geçmişinin seslerini duymalarına ve görüntülerini görmelerine olanak tanıyacaktır. € 69,95

Değerli Okurlarım,
Türkçesi pek yakında Türkiye’de de yayınlanması beklenen kitap hakkındaki bilgiler bu kadar.
Şimdi, kitabın yazarlarından biri olan Erik Jan Zürcher hakkında yazdıklarım ve O’nun yazdıklarından pasajlar sunuyorum. Kitabın diğer yazarını pek tanımadığım için, kendisini tenzih ederim.

Türkiye’den aldığı şeref madalyasını iade eden tarihçi Erik Jan Zürcher’in gerçek yüzü…

İlhan KARAÇAY yazdı:

Türkiye tarihi üzerine çalışmalarıyla bilinen tarihçi Erik Jan Zürcher, dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’den aldığı ‘Şeref Madalyası’nı Türkiye’deki ‘diktatöryal yönetim’i gerekçe göstererek iade etti.

Zürcher, Türkiye tarihi üzerine yaptığı bilimsel çalışmalar nedeniyle 2005 yılında  ‘Yüksek Şeref Madalyası’na layık görülmüştü. Dönemin Türkiye büyükelçisi Tacan İldem’in elinden madalyayı alan Zürcher, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) giderek daha çok yaklaştığını söylemişti.

C:\Users\Ilhan\Desktop\Mayis bulteni\zurcher.jpg
Erik Jan Zürcher ‘Yüksek Şeref Madalyası’nı, 2005’tek Lahey Büyükelçimiz Tacan
İldem’den almıştı

Ne var ki, aynı Erik Jan Zürcher, Türkiye’nin kendisine cömertçe vermiş olduğu o madalyayı geri iade ettiğini açıklayarak ortalığı karıştırdı.

Hollanda’nın önde gelen gazetelerinden NRC’nin internet sitesinde bir yazı kaleme alarak iade gerekçelerini açıklayan Zürcher şöyle yazdı: “Siyasetin, yargının, medyanın, üniversitelerin ve yurttaşların – her ne kadar Avrupa’da yaşıyor olsalar da – fiili bir diktatörün oyuncağı haline geldiler ve onun çevresindeki zümreler haline geldiler. Temel özgürlüklerin ve yasaların gerçekte var olmadığı bir noktada, böyle bir ülke artık Avrupalı değildir”.

‘AB’YE ÜYELİK MÜMKÜN OLMAYABİLİR

12 yıl önce üyelik sürecinin Türkiye’yi AB’ye yakınlaştıracağı öngörüsünde yanıldığını ve Türkiye’deki seküler yurttaşların uyarılarına kulak asmadığını belirten Hollandalı tarihçi, “Türkiye Avrupa’ya doğru ilerlemedi, Avrupa’nın çok uzağında. Üyelik mümkün olmayabilir” dedi.

‘AKP 10 SEÇİMLE DİKTATORYAL YÖNETİME

Yazısında ‘Bu suça ortak olmayacağız’ başlıklı bildiriye imza attıkları için haklarında ‘cadı avı’ başlatılan akademisyenleri ve çözüm sürecinin ‘buzdolabına kaldırılmasını’ hatırlatan Zürcher, AKP’nin kazandığı 10 seçimle gelinen noktayı ‘diktatoryal yönetim’ diye niteledi.

‘İMAM BULMAK DAHA KOLAY

Zürcher, Türkiye’de İslami değerlerin yükselişine de değindi ve “AKP, gücünü toplumda giderek belirleyici olan İslami norm ve değerlerin yayılması için kullanmıştı. Şimdi birçok yerde imam bulmak, alkol satan bir yer bulmaktan daha kolay.” diye yazdı.
Zürcher’in konuyla ilgili Hollandaca yazısını altta bulacaksınız.

Erik Jan Zürcher’e Türk devleti tarafından ödül verilmesini ilk kınayanlardan biri bendim. Hollanda medyasında dikkatle izlediğim Zürcher’in, Türkler ile birlikteyken Türk hayranı gibi konuştuğunu, Hollandalılar ile birlikteyken ise düşmanca konuştuğunu fark etmiştim.

Bu konuda kısa bir anımı anlatacağım: Mersin’de Soli Tesisleri’nde tatildeydim. Orada bir çift ile tanışmıştım. Çift ile sohbet ederken, “Kızımız Hollanda’ya gidecek. Orada Atatürk hayranı bir Hollandalı dostumuz var” demişlerdi. Ben de, ‘Kimdir bu Atatürk hayranı Hollandalı?’ diye sorduğum zaman, Erik Jan Zürcher adını zikrettiler. Bunun üzerine, ‘O adam kesinlikle Atatürk hayranı değildir. Sizi aldatmış’ demiştim.
Şimdi o saptamamda ne kadar haklı olduğumu öğrenmiş oldum.

Erik Jan Zürcher’in ödülü geri verirken yaptığı açıklama.

“On yılı aşkın bir süre önce, dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’den Türkiye Cumhuriyeti Yüksek İmtiyaz Madalyası aldım. Bir diploma ve dev bir altın madalyadan oluşan bu ödül bana Lahey’deki büyükelçilikte törenle takdim edildi. Madalyayı, önceki yıllarda Hollandalı siyasetçileri ve Hollanda kamuoyunu Türkiye konusunda eğitmek için gösterdiğim çabalara borçluydum.

2002-2004 yılları arasında Türkiye’nin AB’ye katılma çabaları hız kazanmıştı. Başbakan Erdoğan’ın yeni Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti, Türkiye’yi bir Avrupa ülkesi haline getirecek demokratik reformlar konusunda ciddiydi. İktidarının ilk iki yılında Türk parlamentosu, büyük çoğunluğu 1980 askeri darbesinin mirası olan otoriter, ordu ağırlıklı devleti ortadan kaldırmayı amaçlayan 300’den fazla yasa geçirdi. Ödül olarak AB, Aralık 2004’te birkaç nihai talebin karşılanması halinde katılım müzakerelerine başlamayı kabul etti. Ekim 2005’te nihayet müzakerelere başlandı.

O yıllarda benim katkım – diğerlerinin yanı sıra Hükümet Politikaları Bilim Konseyi için hazırladığım bir raporda – Türkiye’nin Avrupa’nın bir parçası olabileceğini çünkü Avrupa ile ortak bir tarihi paylaştığını (ne de olsa eski Osmanlı İmparatorluğu’nun ağırlık merkezi yüzlerce yıldır güneydoğu Avrupa’daydı); Türklerin yüzde 98’inin Müslüman olmasının bir engel teşkil etmemesi gerektiğini çünkü İslam’ın da Avrupa tarihinin bir parçası olduğunu ve dahası laik devletin Türkiye’de kök saldığını savunmaktan ibaretti. Türkiye’nin AB üyeliğini savundum çünkü Avrupa’nın Orta Doğu ve Kafkasya’daki çıkarlarını ancak Türkiye ile birlikte etkin bir şekilde savunabileceğini düşünüyordum.

On yıl sonra bile bu argümanlarda yanlış bir şey yok. Ancak tamamen yanıldığım nokta, katılım sürecinin Türkiye’nin demokratik güçlerini güçlendireceği ve hukukun üstünlüğünün gelişimini geri döndürülemez hale getireceği yönündeki beklentimdi. Laik Türklerin, Erdoğan’ın AB’yi ve katılım sürecini iç düşmanlarını bertaraf etmek ve İslam’ın toplumdaki rolünü giderek aşındırmak için kullandığı yönündeki uyarılarını dar görüşlü korkutmalar olarak değerlendirdim. Ama ben yanıldım ve onlar haklıydı. Erdoğan ve partisinin kazandığı 10’dan fazla seçimin ardından geldiğimiz noktaya bakın.”

CEZMİ DOĞANER’İN TEPKİSİ

Hollanda’da sosyal, kültürel ve siyasi çalışmaları ile ön safhada yer alan Cezmi Doğaner, Erik Zürcher’e ödül verilmesinden sonra yaptığı açıklamada ve Zürcher’e yazdığı mektuplarda şunları belirtmişti:

Doğaner: YTB'yi ciddiye almıyoruz!
Cezmi Doğaner

Sayın Zürcher,

Hollanda Yazılı ve sözlü basın yayın organlarında, “Türkiye etnik temizlik üzerine kurulumuş, ırkçı bir devlettir” diyorsunuz.
Türkiye’nin etnik temel üzerine kurulmadığını siz herkesden daha iyi biliryorsunuz.
Birçok ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de bazı etnik sorunlar bulunabilir. Bunlara demokratik ve insani yollardan çözümler aranması doğaldır ve çok yerindedir.
Ancak, böyle çözümler aranırken, Türkiye’nin ve Türk ulusunun din, mezhep ve etnik esaslara göre bölünmesi eğilimini yansıtan, veya Türk ulusunun birliğine gölge düşüren görüşlere katılamayız. CDA’lı Avrupa Parlementosu üyesi Camile Eurlings “Türkiye’ de 26 etnik grup var ve 26 bölgeye ayrılmalı”, diyor.
Osmanlı Devleti sona ererken, Türkiye ve Türk ulusu, emperyalist güçlerce yapay biçimde bölünmek istenmiştir ve bu istek, işgal devletlerinin baskısı altında padişah adına imzalanan Sevr Antlaşmasının temel unsurlarından birini oluşturmuştur. Fakat Türk ulusunun, etnik ayırım gözetmeksizin, birlik içinde başarıya ulaştırdığı Kurtuluş Savaşı sonunda, bu Antlaşma feshedilmiş ve onun yerini, Türk ulusunun birliği ve Türkiye’nin bütünlüğü ve bağımsızlığı temeline dayanan Lozan Antlaşması almıştır.

Bu antlaşmanın ruhuna uygun olarak Atatürk Devriminin Türkiye’de oluşturduğu çağdaş ve anti-ırkçı ulus kavramına göre, “Türk” deyimi, bir ırkın veya etnik grubun değil, tümüyle bir ulusun, Türkiye’de yaşayan ulusun adıdır. Bunun açık kanıtı:Atatürk “Türk Cumhuriyeti” yerine ; “Türkiye Cumhuriyeti” demiş.
Halkımız bağımsızlık, ulusal birlik ve ülke bütünlüğü üzerine çok duyarlıdır. Ülkemizin tarihsel süreç içinde bütünleşmiş halkını, ırk, dil, din veya mezhep ayrılıklarına göre bölünmüş veya bölünebilinir sayamayız veya bölme çabası içinde bulunanlarla, ya da böyle bir çaba içinde bulunanları onaylayıp destekleyenlerle, bir arada olamayız.
Türkiye, bazı emperyalist güçlerin, “böl ve yönet” veya “böl ve sömür” stratejisini uyguladıkları bir bölgenin en duyarlı noktasındadır. Bilmeden veya herhangi bir kötü niyet beslemeden de olsa, bu emperyalist oyunlarına kapılanlarla işbirliği yapamayız. Bundan, en çok, Türk ulusundan ayrı bir unsurmuş gibi gösterilmek istenen yurttaşlarımız tedirgin olmaktadırlar.
Türk Sosyal demokratları olarak, bizler, sağcı ırkçılığa olduğu kadar, solcu veya sol görünümlü ırkçılığa da karşıyız.
Türkiye Tarihinde Geçiş Dönemi (1908-1928) adlı kitabınızda , o döneme ait Hollanda devlet arşivlerini çok iyi incelemişsiniz.
Özellikle arşivlerde “Ermeni iddiaları” ve “Sözde Soykırımı” üzerine yazılanları yazmamışsınız.
Tarihe , kendinize karşı dürüst olmak ve kalmak istiyorsanız o belgelerde neler yazılı olduğunu lütfen yazınız.
Bizde biliyoruz ki; sizin iddalarınız tarihle çelişecektir.
Osmanlı döneminde (1915) Ermeni tehcir inde hatalı ve görevini yapmayanlar yargılandılar; bazıları idam edildi, bazıları hapis cezası aldı.
1919-1921 de, Malta da İngiltere’nin istediği üzerine, Ermeni iddiaları için Uluslararası Mahkeme yapıldı. O dönemin sorumluları yargılandılar ve beraat ettiler.
Ülke işgal edilmiş, devlet yok.
Lozan da yeni Türkiye devleti kuruldu.
Bir dönem böylece kapandı. Siz bir dönemi önyargılı ve sömürgeci anlayışınızla yargılamak istemenizi anlamıyorum. Hangi bilgi ve belgeyle “Soykırımı olmuştur”, “Türkler bunu kabul etmeli”, diyorsunuz?
Buyurun arşivlerinizi kendiniz açıklayınız.
Başarı dileklerimle selam ve saygılar sunarım.
Cezmi Doğaner.

İŞİNDEN KOVULARAK SABIKALI DURUMA DÜŞMÜŞTÜ

Erik Jan Zürcher’in ‘sabıkalılığı’ sadece benim nezdimde değil.
Amsterdam’daki Uluslararası Tarih Enstitüsü’nün müdürlüğünü yaparken yapmış olduğu usulsüzlükler nedeniyle kovulmak ile de sabıkalı oldu.

28 Şubat 2008’de müdürlüğe başlayan ve 11 Temmuz 2013’te kovulan Zürcher’in, işe başlayışını bildiren ve daha sonra da kovuluşunu anlatan Hollanda gazetelerinde yayınlananları sizlere sunuyorum.

Erik-Jan Zürcher Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü’nün yeni direktörü oldu.

28 Şubat 2008

Erik-Jan Zürcher 1 Nisan’dan itibaren Amsterdam’daki Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü’nün (IISG) yeni direktörü olacak. Zürcher, haftada bir gün Leiden Üniversitesi’nde Türk dilleri ve kültürleri profesörü olarak çalışmaya devam edecek.

Zürcher 1993 yılından bu yana Amsterdam Üniversitesi’nde olağanüstü profesör olarak görev yapmaktadır. Leiden’de Türkçe, Arapça, Farsça ve modern tarih eğitimi almıştır. Zürcher 1990’larda IISH’de uluslararası bir Türk arşivleri ve süreli yayınlar koleksiyonu oluşturdu ve burada bir dizi araştırma projesi başlattı.

Zürcher IISG’den kovuldu

11 Temmuz 2013

Profesör Erik-Jan Zürcher, 1 Nisan 2008’den bu yana direktörlüğünü yürüttüğü Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü’nden (IISG) kovuldu. Bundan önce enstitünün Türk koleksiyonunu kurmuş ve koleksiyon parçalarını toplamıştı. Bunu yaparken, Türkiye’den siyasi olarak aktif sendikacıları kullanarak parçaları topladığı için çok eleştirildi. Zürcher’in liderliğinde, siyasi olarak aktif Türk sendika yetkililerinden oluşan bu grup IISH için materyal topladı.

Anlaşıldığı üzere, siyasi olarak aktif olan bu sendika üyelerinin hepsi (aşırı) solcuydu ve bu da IISH’in Türkiye koleksiyonunu siyasi olarak çok renkli hale getirdi. Bu da koleksiyonun Türkiye’deki siyasi durumun gerçekçi bir yansıması olmaktan ziyade sola vurgu yapan bir koleksiyon olmasını sağladı. Bu durum diğer koleksiyonlar için de geçerlidir, örneğin Marx ve Engels’in orijinal el yazması eserleri Amsterdam’daki IISH’de bulunmaktadır. Yurtdışında ise IISH sosyalist akademisyenlerin kalesi olarak biliniyor.

Bu arada Zürcher, Vakıf Yönetimi Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü’nün 2 Mayıs 1994’te Amsterdam Üniversitesi’nde ‘Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin modern tarihi’ alanında bir kürsü kurduğu aynı IISG tarafından profesör yapıldı. Kendisine bu görev, IISH’deki Türk koleksiyonunu oluşturduktan sonra verildi.

Eleştirmenlere göre bu atama IISG’nin bir lütfuydu. Sonuç olarak Zürcher zaman zaman kayırmacılıkla suçlanmıştır.

Daha sonra Zürcher ile IISG arasında bir anlaşmazlık ortaya çıkmış ve IISG “IISG’nin önümüzdeki dönemde Zürcher’den farklı yetkinlikler gerektiren çeşitli alanlarda önemli sorunları çözmesi gerektiğini” bildirmiştir. Bu da IISG’nin Zürcher döneminde kötü yönetildiği şüphesini uyandırmaktadır. Bir başka eleştiri de genç araştırmacıların azlığıydı; eleştirmenler bunun Zürcher’in çok katı ve esnek olmamasından ve yeni ortaya çıkan araştırmacılar tarafından tehdit edildiğini hissetmesinden kaynaklandığını söylüyor. Zürcher’in, öğrencilerinin farklı görüşlere sahip olmaları ya da Zürcher’i eleştirmeleri halinde diğer öğrencilerle etkileşime girmelerini yasakladığı bilinmektedir.

Bu durum, Sovyetler Birliği gibi eski komünist partilerin parti liderlerinin yaş ortalamasının 60’ın üzerinde (hatta çoğunlukla 70 civarında) olduğu ve aynı zamanda sert bir el ile yönetildikleri parti liderliklerini anımsatmaktadır. Zürcher’in kendisi de IISG’nin koleksiyonuna yaptığı vurgu nedeniyle IISG tarafından uzaklaştırıldığını hissediyor ve IISG’yi artık bir “araştırma enstitüsü” olarak sunmuyor çünkü araştırma yapmıyor. Eleştirmenlere göre Zürcher hala kibir ve gevşeklik nedeniyle araştırma yapmayı reddediyordu.

Zürcher beş yıllığına atanmasına rağmen, görev süresini tamamlamasına fırsat verilmedi ve derhal istifa etmek zorunda bırakıldı. Böylece görev süresini tamamlamadı ve Amsterdam’daki Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü’nün direktörlüğünden planlanandan altı ay önce ayrıldı.

************************

DE ONBEKENDE ASPECTEN VAN DE AUTEUR VAN HET BOEK GETITELD “HONDERD JAAR REPUBLIKEINS TURKIJE: EEN GESCHIEDENIS IN HONDERD STUKJES”, DAT WERD GEÏNTRODUCEERD OP HET CONSULAAT-GENERAAL VAN ISTANBUL…

* Erik Jan Zürcher, een van de auteurs van het boek, ontving een insigne van de Republiek Turkije ondanks dat hij anti-Atatürk was. De auteur, die de onderscheiding later uit protest teruggaf, werd ontslagen uit zijn baan in Amsterdam.

*Bij de lancering van het boek, waar ook een ambtenaar van Buitenlandse Zaken aanwezig was, werd de Nederlandse editie gepresenteerd en werd gezegd dat de Turkse editie binnenkort zou verschijnen.

*De antwoorden op de kritiek over de afwezigheid van Erdoğan’s foto op de cover van het boek…

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving
Samengesteld door İlhan KARAÇAY:

Gisteren stuurde een collega van mij van het Turkse nieuwsportaal Turizmin Sesi mij een nieuwsbericht over een boekpresentatie die werd gehouden op het Consulaat-Generaal van Nederland in Istanbul.

Ik denk dat de collega die mij het nieuws stuurde een collega is die weet dat ik boos ben over het feit dat een van de auteurs van het boek, die anti-Atatürk is, een eerbetoon heeft ontvangen van de Republiek Turkije en deze eer later heeft teruggegeven, en dat ik verschillende publicaties over dit onderwerp heb gepubliceerd.

De naam van de Nederlandse historicus die mijn zware kritiek te verduren kreeg is Erik Jan Zürcher. Wat ik over deze man heb geschreven, zal ik aan het eind van mijn recensie presenteren.

Nu presenteer ik jullie het boekpromotie nieuws gepubliceerd in het nieuwsportaal Turizmin Sesi en andere informatie over het boek.

Afbeelding met tekst, krant, Lettertype, grafische vormgeving Automatisch gegenereerde beschrijving

EGEM KURT 

ISTANBUL- Het consulaat-generaal van Nederland in Istanbul organiseerde het eerste culturele evenement van 2024 met de publicatie van A Hundred Years Of Republican Turkey : History In A Hundred Fragments (Edited by Erik Jan Zürcher & Alp Yenen), uitgegeven door Leiden University Press.

Afbeelding met tekst, kleding, Menselijk gezicht, persoon Automatisch gegenereerde beschrijving

Bekend academicus Erik Jan Zürcher woonde de lancering online bij, die begon met de openingstoespraken van Arjen Uijterlinde, Consul-Generaal van Nederland in Istanbul en Fokke Gerritsen, Directeur van het Nederlands Instituut. Alp Yenen, de redacteur van het boek, en Umut Azak en Çimen Günay Erkol, die deelnamen aan de academische studie, introduceerden het boek ook met een presentatie. Het boek is een mozaïek van honderd jaar Republiek Turkije, gemaakt door auteurs die gespecialiseerd zijn in economie, cultuur, politiek, kunst, maatschappij en gendergelijkheid.

Het was echter de omslag van het boek die de aandacht trok van de uitgenodigde academici en zelfs van de ambtenaar van het Turkse ministerie van Buitenlandse Zaken. De claim van het boek is dat het dwarsdoorsneden geeft uit de eeuw van de Republiek Turkije over vele onderwerpen. Onze president Recep Tayyip Erdoğan, een van de belangrijkste politieke figuren in de geschiedenis van de Republiek, staat niet op de cover. Recep Tayyip Erdoğan staat niet op de cover. Ook een belangrijke vrouwelijke persoonlijkheid van de republiek staat niet op de cover. In antwoord op vragen zei Alp Yenen dat vrouwen geen onderwerp zijn in de inhoud van het boek. Wat betreft president Mr. Erdoğan, zei hij dat hij de reden niet wist en dat de fotograaf die de cover heeft gekozen uit de collectie tapijten in de bazaar in Ankara. Hij zei dat het tapijt met de president misschien uitverkocht was, dat het niet beschikbaar was en daarom dat het niet op de foto’s stond. De gasten glimlachten om de uitleg.

Afbeelding met kleding, overdekt, meubels, muur Automatisch gegenereerde beschrijving

Als Tourismexclusive team moet worden opgemerkt dat er geen verkoop van het boek was bij de lancering, alleen Consul-Generaal Uijterlinde zei dat hij een deel van het boek had gelezen en het mooi vond. Het boek zal in het Turks worden gepubliceerd door İletişim Publications. De Consul-Generaal voegde er zelfs aan toe dat in de Turkse versie President Mr. Hij voegde er ook aan toe dat president Erdogan in de Turkse versie zal voorkomen. Volgers van Turizmisesi die nieuwsgierig zijn naar het boek kunnen informatie krijgen van online platforms die buitenlandse publicaties verkopen en boekwinkels die buitenlandse publicaties verkopen in Istanbul. Boeken worden niet beoordeeld op hun omslag; daarom kan er na het lezen een betere beslissing worden genomen; als ambitieus werk werd het echter bekritiseerd omdat er geen vrouwen en een van de belangrijkste politieke figuren op de omslag staan. Nazım Hikmet, Deniz Gezmiş, Yılmaz Güney, Muhsin Yazıcıoğlu, Adnan Menderes, Turgut Özal, Mustafa Kemal Atatürk en Hz. Ali staan op de omslag; de drie sikkels en de vlag van de Republiek Turkije zijn ook opgenomen.

Wat je hierboven leest behoort tot Turizmin Sesi-Tourism Exclusive nieuwsportaal.

BOEK

Afbeelding met kleding, tekst, persoon, Menselijk gezicht Automatisch gegenereerde beschrijving

Ik heb het boek, dat afgelopen oktober in Amsterdam werd gelanceerd, niet gelezen, maar ik geloof dat er, naast de positieve feiten, een aantal anti-Atatürk en anti-Turkse Republiek uitspraken in staan, vooral in de hoofdstukken geschreven door Erik Jan Zürcher.

Afbeelding met tekst, tekenfilm, Menselijk gezicht, fictie Automatisch gegenereerde beschrijving
Het verbaasde ons dat de Turkse president Recep Tayyip Erdoğan niet op de cover van Honderd jaar republikeins Turkije stond.

In de aankondiging van de eerste presentatiebijeenkomst in Amsterdam stond het volgende:

Op 29 oktober 2023 is het honderd jaar geleden dat de Republiek Turkije werd opgericht. Honderd jaar republikeins Turkije, onder redactie van Alp Yenen en Erik-Jan Zürcher van de wereldberoemde opleiding Turkse Studies van de Universiteit Leiden: A History in One Hundred Fragments, onder redactie van Alp Yenen en Erik-Jan Zürcher van het wereldberoemde Turkish Studies programma van de Universiteit Leiden. Dit boek is een innovatief onderzoek naar de laatste eeuw van Turkije, een eeuw van politieke veranderingen, culturele verschuivingen en sociale transformaties. De mozaïekachtige structuur van het boek werpt licht op honderden belangrijke momenten in dit fascinerende traject van het Turkse volk. Op maat gemaakt voor zowel geleerden als algemene lezers, biedt dit boek een momentopname van de stand van het onderzoek op het gebied van Turkse Studies, door het samenbrengen van honderd stukken uit historische bronnen, elk ingeleid en geanalyseerd door een van de meer dan 70 experts. In een tijd waarin Turkije geconfronteerd wordt met radicale politieke, sociale en economische transformaties, wordt in dit boek de geschiedenis van Turkije opnieuw kritisch onder de loep genomen. Honderd jaar republikeins Turkije deconstrueert conventionele verhalen en biedt frisse en genuanceerde interpretaties, met erkenning van de successen en strijd die de politiek, samenleving en cultuur van Turkije tot op heden hebben gevormd.

Het boek wordt ingeleid door Alp Yenen en Erik-Jan Zürcher. Noa Schonmann zal de auteurs interviewen en daarna een vraag- en antwoordsessie leiden.

Na afloop worden er verfrissingen geserveerd in de Faculty Club.

Over de sprekers

Alp Yenen is docent moderne geschiedenis en cultuur van Turkije aan het Instituut voor Regionale Studies van de Universiteit Leiden. Hij werkt voornamelijk aan de politieke geschiedenis van het moderne Turkije en het Midden-Oosten in de twintigste eeuw. Hij analyseert transnationale en transgressieve politiek in overgangsperioden zoals het einde van het Ottomaanse Rijk en het einde van de Koude Oorlog.

Erik-Jan Zürcher is emeritus hoogleraar Turkse studies aan de Universiteit Leiden. Hij is vooral geïnteresseerd in de overgang van het Ottomaanse Rijk naar de Turkse Republiek en de rol van de Jong-Turkse generatie/beweging in dit proces. Hij analyseert het ontstaan van het moderne Turkije door de processen van gedwongen migratie, oorlog, imperiale erfenis en natievorming met elkaar in verband te brengen.

Noa Schonmann is universitair docent aan het Instituut voor Regionale Studies van de Universiteit Leiden. Ze is gespecialiseerd in moderne studies van het Midden-Oosten en richt zich op de politiek en internationale betrekkingen van de regio (geschiedenis en theorie), analyse van buitenlands beleid en diplomatieke geschiedenis. Als historicus van de internationale betrekkingen heeft hij speciale onderzoeksinteresses ontwikkeld in het Arabisch-Israëlische conflict en staats-samenlevingsrelaties onder autoritaire regimes.

Alp Yenen, de co-auteur van het boek, had het volgende te zeggen op die publiciteitsbijeenkomst:

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, glimlach Automatisch gegenereerde beschrijving

“Ik ben verheugd u deelgenoot te maken van de publicatie van het boek Honderd jaar republikeins Turkije: A History from a Hundred Fragments, dat ik samen met Erik-Jan Zürcher heb geredigeerd, met u te delen.

Dit boek is een innovatieve en veelzijdige studie van de laatste eeuw van Turkije, een eeuw van politieke veranderingen, culturele verschuivingen en sociale transformaties. De mozaïekachtige structuur van het boek werpt licht op honderden belangrijke momenten in dit fascinerende traject van het Turkse volk. Op maat gemaakt voor zowel geleerden als algemene lezers, biedt het een momentopname van de stand van het onderzoek op het gebied van Turkse Studies, door honderd stukken uit historische bronnen samen te brengen, elk ingeleid en geanalyseerd door een van de meer dan 70 experts. In een tijd waarin Turkije geconfronteerd wordt met radicale politieke, sociale en economische transformaties, onderzoekt dit boek kritisch het verleden en heden van Turkije. Een eeuw republikeins Turkije deconstrueert op kritische wijze conventionele verhalen en biedt frisse en genuanceerde interpretaties, met erkenning van de successen en strijd die de politiek, samenleving en cultuur van Turkije tot op heden hebben gevormd.”

De tekst van de advertentie van de uitgeverij die het boek te koop aanbiedt luidt als volgt:

Alp Yenen, Erik-Jan Zürcher
Honderd jaar republikeins Turkije: een geschiedenis in honderden fragmenten

Op 29 oktober 2023 is het honderd jaar geleden dat de Turkse Republiek werd opgericht. De oprichting van de Turkse Republiek in 1923 markeert de rampzalige maar triomfantelijke oprichting van een nieuwe natiestaat als opvolger van het verslagen en verdeelde Ottomaanse Rijk. Tot op de dag van vandaag staat Turkije in het middelpunt van de belangstelling vanwege de voortdurende crisissituatie en de ligging tussen Europa en het Midden-Oosten. In zijn 100-jarige geschiedenis heeft Turkije veel politieke en sociale transformaties doorgemaakt. De kemalistische oorsprong in het interbellum werd gekenmerkt door de opbouw van een autoritaire natiestaat in een postimperiale samenleving, met culturele hervormingen en moderniseringsprojecten die radicaal een nieuwe nationale identiteit en een seculier ethos creëerden. De turbulente decennia tijdens de Koude Oorlog openden een meer democratische en cultureel diverse ruimte, maar snelle sociaaleconomische ontwikkelingen en ideologische radicalisering droegen bij aan de politieke instabiliteit, die op zijn beurt de alomtegenwoordige militaire voogdij van Turkije over civiel-democratische aangelegenheden legitimeerde. Terwijl het Turkije van na de Koude Oorlog leed onder corruptie en een intensievere identiteitspolitiek, bleken de kortstondige politieke stabiliteit en openheid die in de jaren 2000 werden bereikt, evenals de economische groei, een valse belofte onder de Partij voor Rechtvaardigheid en Ontwikkeling. Het hedendaagse Turkije onder president Recep Tayyip Erdoğan kampt met veel problemen die voortkomen uit het autoritaire beleid van de regering, het vulgaire moslimconservatieve populisme en een agressief buitenlands beleid dat wordt gevoed door het moslim-Turkse nationalisme in eigen land. Dit volume is het eerste in zijn soort dat een geschiedenis van honderd jaar Republikeinse geschiedenis presenteert met deskundige inleidingen op 100 bronnen over een verscheidenheid aan thema’s zoals politiek, economie, maatschappij, cultuur, gender en kunst. Op deze manier zal dit project niet alleen een veelzijdige geschiedenis vertellen onder leiding van vooraanstaande en opkomende wetenschappers op het gebied van Turkse studies, maar zal het de lezers ook in staat stellen om de geluiden te horen en de bezienswaardigheden te zien van een fascinerend Republikeins verleden. € 69,95

                                            *********************

Beste lezers

Dit is alle informatie over het boek, waarvan de Turkse versie naar verwachting binnenkort in Turkije zal verschijnen.

Ik zal nu presenteren wat ik heb geschreven over Erik Jan Zürcher, een van de auteurs van het boek, en passages uit zijn geschriften. Omdat ik de andere auteur van het boek niet zo goed ken, zal ik hem sparen.

Erik Jan Zürcher, historicus die zijn eremedaille uit Turkije teruggaf het echte gezicht

door: İlhan KARAÇAY 

Erik Jan Zürcher, een historicus die bekend staat om zijn werken over de geschiedenis van Turkije, heeft de ‘Medal of Honour’ die hij ontving van toenmalig minister van Buitenlandse Zaken Abdullah Gül teruggegeven, onder verwijzing naar het ‘dictatoriale bewind’ in Turkije.

Zürcher had in 2005 de ‘High Medal of Honour’ gekregen voor zijn wetenschappelijke studies over de geschiedenis van Turkije. Toen Zürcher de medaille ontving uit handen van Tacan İldem, de toenmalige Turkse ambassadeur, zei hij dat Turkije steeds dichter bij de Europese Unie (EU) kwam.

C:\Users\Ilhan\Desktop\Mayis bulteni\zurcher.jpg
Erik Jan Zürcher ontving de ‘Hoge eremedaille’ van onze ambassadeur in Den Haag Tacan İldem in 2005. Hij nam het aan van Ildem.

Dezelfde Erik Jan Zürcher veroorzaakte echter opschudding door aan te kondigen dat hij de medaille die Turkije hem genereus had gegeven, had teruggegeven.

Zürcher schreef een artikel op de website van NRC, een van de toonaangevende kranten in Nederland, waarin hij de redenen voor de teruggave als volgt toelichtte “De politiek, de rechterlijke macht, de media, de universiteiten en de burgers – ook al wonen ze in Europa – zijn de speelbal geworden van een de facto dictator en zijn inner circle. Op het punt waar fundamentele vrijheden en wetten niet meer bestaan, is zo’n land niet langer Europees”.

EU-LIDMAATSCHAP MISSCHIEN NIET MOGELIJK

12 jaar geleden zei de Nederlandse historicus dat hij zich vergist had in zijn voorspelling dat het toetredingsproces Turkije dichter bij de EU zou brengen en dat hij geen acht had geslagen op de waarschuwingen van seculiere burgers in Turkije: “Turkije is niet opgeschoven naar Europa, het is ver weg van Europa. Lidmaatschap is misschien niet mogelijk.”

‘AKP NAAR DICTATORIAAL BEWIND MET 10 VERKIEZINGEN

In zijn artikel herinnerde Zürcher aan de academici die het slachtoffer werden van een ‘heksenjacht’ omdat ze de petitie met de titel ‘We will not be a party to this crime’ hadden ondertekend en aan de ‘koeling’ van het oplossingsproces, en omschreef het punt dat bereikt is met de 10 verkiezingen die de AKP heeft gewonnen als ‘dictatoriaal bewind’.

HET IS MAKKELIJKER OM EEN IMAM TE VINDEN

Zürcher verwees ook naar de opkomst van islamitische waarden in Turkije en schreef: “De AKP heeft haar macht gebruikt om islamitische normen en waarden te verspreiden, die de samenleving steeds meer kenmerken. Op veel plaatsen is het nu makkelijker om een imam te vinden dan een plek waar alcohol wordt verkocht.”
***********************************

Ik was een van de eersten die de onderscheiding van de Turkse staat aan Erik Jan Zürcher veroordeelde. Het was mij opgevallen dat Zürcher, die ik nauwlettend volgde in de Nederlandse media, als een Turkofiel sprak als hij met Turken omging en vijandig sprak als hij met Nederlanders omging.

Ik zal hier een kort verhaal over vertellen: Ik was op vakantie in de Soli faciliteiten in Mersin. Ik ontmoette daar een echtpaar. Terwijl ik met het echtpaar aan het kletsen was, zeiden ze: “Onze dochter gaat naar Nederland. We hebben daar een Nederlandse vriend die Atatürk bewondert”. Toen ik vroeg: “Wie is die Nederlander die Atatürk bewondert?”, noemden ze de naam Erik Jan Zürcher. Daarop zei ik: ‘Die man is zeker geen fan van Atatürk. Hij heeft jullie misleid.

Nu heb ik geleerd hoezeer ik gelijk had in die beoordeling.

REACTIE VAN CEZMİ DOĞANER

Cezmi Doğaner, die voorop loopt met zijn sociale, culturele en politieke activiteiten in Nederland, verklaarde het volgende in zijn verklaring na de toekenning aan Erik Zürcher en in zijn brieven aan Zürcher

Doğaner: YTB'yi ciddiye almıyoruz!

Geachte meneer Zürcher,

Ik wilde op uw uitspraken reageren waarin u zegt dat “De oprichting van de Republiek van Turkije op etnische zuiveringen gestoeld is”, en in verlengde daarvan labelt u Turkije als een ” nationalistische staat”.
U weet echter als geen ander dat dit niet het geval is.

Turkije heeft verschillende etnische groeperingen en ook de problemen die daaruit voortvloeien, zoals het in ieder land het geval is. Deze problemen moeten langs de democratische en humanistische wegen opgelost worden. In dit streven kunnen wij ons niet scharen aan de zijde van de mensen die de oplossing in de verdeeldheid van de Turkse Staat in verschillende etnische groeperingen zoeken en daarmee de eenheid van het volk in gevaar brengen, zoals de mensen als CDA Europarlementariër Camile Eurlings. Hij bepleit om Turkije onder 26 minderheden te verdelen.

Aan het eind van het Ottomaanse Rijk wilden de imperialisten het Rijk in stukken verdelen. Vanuit deze gedachte hebben de imperialisten de capitulatie te Sèvres laten ondertekenen door de toenmalige regerende sultan. Daarna heeft het Turkse volk zonder discriminatie inzake etnische minderheden de bevrijdingsoorlog tot een succes gebracht. Tevens was dit het einde van de eerder getekende capitulatie. De eenheid en onafhankelijkheid van het Turkse volk vooropgesteld heeft men een overeenkomst in Lausanne bereikt.

In de geest van deze overeenkomst heeft Atatürk een nieuw, antiracistisch, revolutionair gedachtegang gelanceerd volgens welke betekende het woord “Turk” niet een naam voor een etnische groepering of voor een ras, maar behelste het hele volk dat zich binnen het grondgebied van Turkije heeft gevestigd om samen te leven. Het feit dat Atatürk de republiek niet als “Turkse Republiek”maar wel als “Het Republiek van Turkije” heeft genoemd, is een bewijs hiervoor.

Tevens het Nederlandse volk, dat nogal gevoelig is betreffende de begrippen als onafhankelijkheid en volkseenheid, dit zullen begrijpen.

Wij, als Turkse Sociaal-democraten kunnen ons niet permitteren dat het Turkse volk, dat in de loop van de geschiedenis naar elkaar toegegroeid is, verdeeld worden in groeperingen naar ras, taal, religie of sekte. Wij kunnen ons dan ook niet scharen aan de zijde van de mensen die een dergelijke verdeeldheid bepleiten.

Turkije heeft een gevoelige geografische ligging voor degenen die een “verdeel en heers “-politiek toepassen. Wij kunnen ons niet verenigen of samenwerken met de mensen die onwetend of met bijbedoelingen in de bovengenoemde politiek van de imperialisten meegaan of de bovengenoemde politiek hanteren. Hiervan hebben de landgenoten die door de imperialisten als een aparte groepering voorgesteld worden het meest last. Zulke stromingen die in Turkije niet sterk zijn vertegenwoordigd, maar erg zwak zijn, worden als sterke stromingen voorgesteld. Dit kan problemen opleveren, omdat men nog in de overgangsfase naar een echte democratie is.

Wij, de Turkse Sociaal-democraten zijn zowel tegen de linkse als tegen de rechtse racisten.

Verder heeft u voor uw boek, “Türkiye Tarihinde Geçiş Dönemi (1908-1928)” de Nederlandse archieven van die tijd zorgvuldig onderzocht. U heeft ook teksten over de Armeense Kwestie en de zogenaamde “Genocide” geschreven. Als u nu de geschiedenis in wilt gaan als een eerlijk en onafhankelijk historicus, dan moet u ook eerlijk tegenover uzelf zijn en de informatie die u in de Nederlandse archieven heeft gevonden, openbaar maken. Wij weten ook dat uw huidige stellinginname omtrent de Armeense Kwestie niet strookt met de geschiedenis.

In het Osmaanse Rijk zijn in 1919 de verantwoordelijken voor wangedrag tijdens de Armeense Relocatie voor de rechter gedaagd. Sommige zijn geëxecuteerd, andere hebben een gevangenisstraf gekregen. Ook zijn er tussen 1919-1921 de Malta Tribunalen gehouden door de Engelse overwinnaars van de Eerste Wereldoorlog. Deze İnternationale Rechtbank heeft de zaak onderzocht en uiteindelijk geseponeerd.

Hierna is op 29 oktober 1923 de nieuwe staat De Republiek van Turkije gesticht, de daden van het Osmaanse Rijk waren daarvoor al behandeld in de Malta Tribunalen. De Republiek van Turkije begont daardoor met een schone lei. Het tijdperk 1915 is zo ook een gesloten boek, op grond van welke bronnen en argumenten beschouwt u het dan als een “bewezen genocide”? Door uw vooroordelen en imperialistische houding wilt u de Turken alsnog een “genocide” aansmeren en ze dwingen “deze genocide te erkennen.”
Wachtend op uw reactie,
Groet ik u vriendelijk,

Cezmi Doğaner

De verklaring van Erik Jan Zürcher bij het inleveren van de prijs.

Meer dan tien jaar geleden ontving ik van de toenmalige Turkse minister van Buitenlandse Zaken Abdullah Gül de Medal of High Distinction van de Republiek Turkije. Die onderscheiding, bestaande uit een diploma en een reusachtige, gouden medaille, werd mij feestelijk op de ambassade in Den Haag uitgereikt. Ik had de medaille te danken aan mijn inspanningen in de voorafgaande jaren om de Nederlandse politiek en het Nederlandse publiek voor te lichten over Turkije.

In de jaren 2002-2004 waren de pogingen van Turkije om lid te worden van de EU in een stroomversnelling gekomen. De nieuwe regering van de Partij voor Gerechtigheid en Ontwikkeling van premier Erdogan maakte ernst van democratische hervormingen die van Turkije een Europees land moesten maken. In de eerste twee jaren van zijn bewind nam het Turkse parlement meer dan driehonderd wetten aan die voor het overgrote deel als doel hadden de autoritaire, door het leger gedomineerde staat te ontmantelen die een erfenis was van de militaire staatsgreep van 1980. Als beloning ging de EU in december 2004 akkoord met het starten van toetredingsonderhandelingen als aan een paar laatste eisen voldaan zou zijn. In oktober 2005 werd definitief het sein op groen gezet.

Het steentje dat ik in die jaren bijdroeg bestond uit het beargumenteren – onder andere in een rapport voor de Wetenschappelijke Raad voor het Regeringsbeleid – dat Turkije deel van Europa kon gaan uitmaken omdat het land een gezamenlijke geschiedenis met Europa deelde (het zwaartepunt van het vroegere Ottomaanse Rijk lag immers honderden jaren in Zuidoost-Europa); en dat het feit dat 98 procent van de Turken moslim was, geen hinderpaal hoefde te zijn omdat ook de islam deel van de Europese geschiedenis uitmaakte en bovendien de seculiere staat in Turkije diep wortel had geschoten. Ik bepleitte toetreding van Turkije tot de EU omdat ik vond dat Europa zijn belangen in het Midden-Oosten en de Kaukasus eigenlijk alleen met Turkije aan boord effectief zou kunnen verdedigen.

Met deze argumenten is ook een decennium later nog niets mis. Maar waar ik helemaal fout zat, was met mijn verwachting dat het toetredingsproces de democratische krachten in Turkije zou versterken en dat het de groei van de rechtsstaat onomkeerbaar zou maken. Waarschuwingen van secularistische Turken dat Erdogan de EU en het toetredingsproces gebruikte om zijn interne vijanden uit te schakelen en geleidelijk de rol van de islam in de maatschappij te vergoten, deed ik af als bekrompen bangmakerij. Maar ik had het bij het verkeerde eind en zij hadden gelijk. Kijk waar we zijn aangeland na meer dan tien gewonnen verkiezingen van Erdogan en zijn partij.

HIJ WERD ONTSLAGEN

Hij heeft een strafblad door zijn ontslag vanwege onregelmatigheden die hij beging toen hij directeur was van het Internationaal Instituut voor Geschiedenis in Amsterdam.

Zürcher werd op 28 februari 2008 aangesteld als directeur van het Internationaal Instituut voor Geschiedenis in Amsterdam en werd op 11 juli 2013 ontslagen.
Ik presenteer u wat er in de Nederlandse kranten is gepubliceerd over zijn benoeming en zijn daaropvolgende ontslag.

Erik-Jan Zürcher nieuwe directeur Internationaal Instituut voor Sociale Geschiedenis

28 februari 2008

Erik-Jan Zürcher wordt per 1 april de nieuwe directeur van het Internationaal Instituut voor Sociale Geschiedenis (IISG) in Amsterdam. Hij blijft een dag per week werkzaam als hoogleraar Turkse talen en culturen aan de Universiteit Leiden.

Zürcher is sinds in 1993 bijzonder hoogleraar aan de Universiteit van Amsterdam. Hij studeerde Turks, Arabisch, Perzisch en moderne geschiedenis in Leiden. In de jaren negentig bouwde Zürcher bij het IISG een internationale collectie Turkse archieven en periodieken op en hij begon er een aantal onderzoeksprojecten.

Zürcher ontslagen bij IISG

11 juli 2013 |

Hoogleraar Erik-Jan Zürcher is ontslagen bij het Internationaal Instituut voor Sociale Geschiedenis (IISG), waar hij al sinds 1 april 2008 directeur was. Daarvoor had hij de Turkse collectie van het instituut opgericht en de collectiestukken verzameld. Hierbij kreeg hij veel kritiek omdat hij de stukken verzamelde door politiek actieve vakbondsleden uit Turkije te gebruiken. Onder Zürchers leiding verzamelde deze groep politiek actieve Turkse vakbondsbestuurders het materiaal voor het IISG.

Naar later bleek, waren al deze politiek actieve vakbondsleden (extreem-)links waardoor de Turkse collectie van het IISG erg politiek gekleurd werd. Het werd hiermee ook niet een realistische afspiegeling van de politieke situatie in Turkije, maar juist één met een nadruk op links. Ook bij andere collecties is dit het geval, zo staan de originele handgeschreven werken van Marx en Engels ook bij het IISG in Amsterdam. In het buitenland staat het IISG dan ook bekend als een bolwerk van socialistische academici.

Zürcher is overigens hoogleraar geworden door hetzelfde IISG, welke Stichting beheer Internationaal Instituut voor Sociale Geschiedenis een leerstoel hebben laten instellen in ‘de moderne geschiedenis van het Osmaanse Rijk en de Republiek Turkije’ aan de Universiteit van Amsterdam op 2 mei 1994. Deze functie kreeg hij nadat hij de Turkse collectie bij het IISG had opgebouwd. Volgens critici was zijn benoeming een wederdienst van het IISG. Hierdoor is Zürcher wel eens beschuldigd van vriendjespolitiek.

Later ontstond er onenigheid tussen Zürcher en het IISG, waarbij het IISG meldde dat “het IISG de komende tijd op verschillende vlakken aanzienlijke problemen dient op te lossen die om andere competenties vragen dan die van Zürcher.” Hiermee ontstaat er het vermoeden dat het IISG onder Zürcher te leiden heeft gehad van wanbestuur. Een ander kritiekpunt was het schrijnende tekort aan jonge onderzoekers, volgens critici kwam dit door Zürcher die te star en rigide is en zich bedreigd voelde door nieuwe opkomende onderzoekers. Van Zürcher is bekend dat hij zijn studenten een verbod oplegt om met andere studenten om te gaan als zij een andere opvatting hebben of Zürcher ook hebben bekritiseerd.

Het doet denken aan het partijbestuur van oude communistische partijen, zoals in de Sovjet Unie, waar de gemiddelde leeftijd van partijbestuurders ook boven de 60 jaar oud was (maar veelal zelfs rond de 70 jaar oud was) en deze ook met de harde hand regeerden. Zürcher zelf vindt dat hij weggestuurd wordt door het IISG wegens zijn nadruk op de collectie van het IISG, waardoor het IISG zich niet meer profileert als “een onderzoeksinstituut” omdat het geen onderzoek verricht. Volgens critici weigerde Zürcher nog onderzoek te doen uit arrogantie en laksheid.

Alhoewel Zürcher voor vijf jaar aangesteld was, is hem niet de gelegenheid geboden zijn termijn af te maken en is hij per direct gedwongen op te stappen. Hiermee maakt hij zijn termijn niet af en

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Hollanda Başkonsolosluğunda tanıtımı yapılan bir kitabın hikayesi?