Yan odadan bir ses gelmişti
„Çiçek alıp başkonsolos ziyaretine giden muhabir istemiyorum!“
Hangi meslek olursa olsun; insanların etkilendiği, örnek aldığı hatta özendiği kişiler mutlaka vardır. Bu kişiler genelde meslek bü- yükleri ve tecrübeli kişilerden oluşur.
ENSE FOTOĞRAFI İSTEMİYORUM
Tercüman gazetesine amatör muhabir olarak başladığım 1980’li yıllarda, gönderdiğim bazı haber sonrası yazı işlerinden hep aranırdım. Önce haberde anlaşılmayan noktalara açıklık getirilir, sonra da „Bu böyle olacak, şu şöyle olacak, şu noktaya dikkat edeceksin“ gibi püf noktalar hatırlatılırdı. Yazı işlerinden gelen şu sözü hiç unutmadım; „Adnan bey, ense fotoğrafı istemiyorum.“ Tabii arkasından diğer hatırlatmalar da gelirdi: „Fotoğrafını çektiğin kişi sana bakmalı“, „Haber içeriğiyle fotoğraf uyumlu olmalı“ gibi. Bir ara resmen komplekse girmiştim, her haber sonrası aranacağım diye düşünmeye başlamıştım. Fakat öyle olmadı, hatırlatmaları dikkate aldığım için bir süre sonra aramalar kesildi. Yıllar sonra beni arayan Meral abla ile tanışmıştım.
Yine Meral abla, bir haber için beni aramıştı. Ses tonu biraz farklıydı. Adnan bey, „Milli takım Bielefeld’e ne zaman geldi? diye sordu. „Gelmedi efendim“ cevabımı müteakip, haberde „Türkiye 1, İtalya 1“ yazmışsın“ dedi. Hatayı anlamıştım, Bielefeld’deki amatör kulüplerden (Ya Türkspor Bielefeld ya da Bosporus takımlarıydı) İtalyan takımıyla karşılaşmış, ben de habere öyle bir başlık atmıştım. Çok yanlıştı. Aradaki farkı dikkate almalıydım. Detayı gözetmeliydim.
Bu ve buna benzer yaptığım hatalar bana mesleği öğretmişti. Katkısı olan herkese minnettarım.
ONLARDAN BİRİ SITKI AĞABEYDİ
İşte onlardan biri de Sıtkı Uluç beydi. Allah rahmet eylesin, onu 6 Ekim 2016 yılında İstanbul Tuzla’da kaybettik. Vasiyeti üzerine mezarı yok, naaşı KADAVRA olarak Marmara Üniversitesine bağışlandı.
Sıtkı bey ile hangi tarihte tanıştığımı hatırlamıyorum. Gazete’nin merkezi Frankfurt-Neu Isenburg kasabasındaydı. Sık sık gidip gelmemiz de olmuyordu. Gittiğimizde de “Ya muhasebeye ya da Reklam servisine” giderdik. Yazı İşleriyle çok işimiz yoktu, olmuyordu. Haberler ile alakalı sıkıntı olunca zaten arıyorlardı. Onun için illa da gidilmiyordu.
Yine gittiğim bir gün muhasebeye çıkmıştım. Muhasebedeki Fatma hanım ile alacak-verecek hesabını toparlarken yan odadan çok hiddetli bir ses geldi. Sesi tanımadım, fakat Fatma hanım “Bu Sıtkı bey” dedi. Niye bağırmıştı, kime kızmıştı bilmiyorduk, ama; “Çiçek alıp başkonsolos ziyaretine giden muhabir istemiyorum!“ sözü salonda yankılanmıştı. Sıtkı bey sesini o kadar yükseltmişti ki, Fatma hanım konuyu öğrenmek için odadan çıktı.
Konu; yanlış ve yanıltıcı bir haber meselesiydi. Tam olarak hangi BAŞKONSOLOS olduğunu hatırlamıyorum. Fakat Güney Almanya’daki başkonsolosluklardan birisi olacaktı, muhtemelen Stuttgart veya Karlsruhe başkonsoloslukları. Burada yüz kızartıcı bir olay yaşanmıştı. Bu olayı Hürriyet Gazetesi doğru Tercüman ise yanlış vermişti. Sıtkı bey muhabiri aramış, “Bu haberi biz mi doğru yazdık, Hürriyet mi ?” diye sormuş. Muhabir arkadaş “Hürriyet” cevabını verince Sıtkı bey, çok hiddetlenmişti. İşte “Çiçek alıp başkonsolos ziyaretine giden muhabir istemiyorum!“ sözünü tam o sırada söylemişti.
O gün yaşadığım bu diyalog farkında olmadan meslek hayatıma yön vermişti.
YANDAŞLAŞAN BASINI KONUŞTUK
Nitekim Sıtkı ağabey emekli olup Türkiye’ye dönünce röportaj için ziyaretine gittim. Tarih 7 Mart 2014’ü gösteriyordu. Takriben 20 senedir yüz yüze görüşmemiştik. Tuzla’daki babadan kalma evinde bizi ağırladı. Geçirdiği kaza sonucu yürümekte zorlanıyordu, üzülmüştüm. Türkiye’den, Almanya’dan, Belçika’dan, Tercüman gazetesinden, Öztürk’ten ve Türkiye’de “YANDAŞLAŞAN” basından konuştuk.
Basın konusu bittikten sonra aile hayatını anlattı. Çok sevdiği ve çiçeğini hiç eksik etmediğini dile getirdiği Dolunay hanımdan (Taner Kışlalı’nın kızı) ayrıldığını üzüntülü ses tonuyla söyledi. Konuşurken ağrılarının olduğunu hissediyordum. Fazla konuşturmak istememiştim ama, onun anlatacakları çok şeyler vardı… Anlattıkça anlattı, içini tam olarak döktü.
ADNAN SEN HEP MUHABİR OLARAK KALDIN
Kayıt teybimi açıp söyleşiye başladığımızda söze şöyle başlamıştım: Sıtkı ağabey; “Çiçek alıp başkonsolos ziyaretine giden muhabir istemiyorum!“ demiştiniz, o sözünüzü hep tuttum, hiç aklımdan çıkarmadım. Hatta hiç bir siyasi parti liderinin toplantısını takip ederken alkışlamadım” dedim.
Bunun üzerine Sıtkı bey; “Adnan sen hep muhabir olarak kaldın” cevabını vermişti.
Eski müdürümden bu sözü duymak beni mutlu etmişti.
Sıtkı Uluç‘un yazdığı kitaplar:
Avrupa‘da İslam – Dönenler (1989)
Gizli Servis Öyküleri (1994)
İki Türk‘ün Ölümü (2001)
Elveda Batı(k) Avrupa (2009)
Prof. Kışlalı ve Kemalizm (2010)
Nilgün (2010
Seksofil (2012
Goodbye European Union (2014)
Adnan Öztürk yazıyor/Öztürk Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni/ Bilefeld/Almanya
SITKI ULUÇ KİMLİĞİ?
Sıtkı Uluç, 1954’te Ankara’da doğdu. Brüksel Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden mezun olan Uluç, mesleğe 1980’de Milliyet gazetesinde muhabir olarak başladı. Tercüman gazetesinde çalışan, Anadolu Ajansı’nın Brüksel Temsilciliği’ni yapan Uluç‘un, “Avrupa’da İslam” ve “Gizli Servis Öyküleri” ile çeşitli kitapları yanında, Belçika’da Türklere yönelik aylık “Anadolu” dergisini yayına soktu.
İlk evliliğinden üç evladı olan, Uluç, ikinci evlilik ve emeklilik sonrası Türkiye’ye yerleşti. Mustarip olduğu hastalık nedeni ile vefat etti..
Belçika’da Türk vatandaşları ile ilişkileri yanında, diplomatlar ile ilişkileri gayet seviyeli ve mesleğini tutkun biriydi..
Allah gani, gani rahmet, cennet mekan eylesin!
YC/Brüksel
SON NOT YUSUF CİNAL’DAN?
Sevgili ustam,
Senden sonra devir çok değişti..
Şimdi gazeteciler, “yandaş” oldu, o seninkilere “monşer” denmeye başladı..
Çiçek alıp, ziyarete gidenler çoğalmakla kalmayıp, bayramlaşmaların, toplantıların, en önemli aktörü oldular!!
Son olarak, Türk Köyü Feymonville Bandosu, festivallerde hala hediye ettiğiniz bando elbisesini giyiyorlar..
Mekanın cennet olsun!
Ben mi, vallahi davet listelerinden çıkartıldım?
Niye mi?
Değer mi?
21 Nisan 2024 Brüksel/YC