Yeni yıla eski yılın ( yılların ) muhasebesini yaparak girmek lazım.
Ben de mesleki olarak bu yıl da öyle yapayım dedim…
İyi ki beni sevmiyorlar
İyi ki…
Yoksa beni sevmeyenlerin döndürdükleri çarkın dişlileri arasında yağ olurdum…
Ne zaman birini eleştirsem, ya kendileri ya da yağdanlıkları hemen başlar:
“ Kusura bakma ama seni kimse sevmiyor”
Bu sözleri duymak benim için Nobel ödülü almak kadar değerli inanın…
Çünkü bilirim ki onlar severse sokaktaki vatandaş, halk sevmeyecek…
Halkın gücünün karşısında kimse duramadığı gibi sevgisi de fazla fazla bana yetiyor da artıyor bile.
O kimseler beni Kimsenin sevmediğini söylerken neden “ Kimse” diyorlar biliyor musunuz, kimse dedikleri kimse aslında ta kendileri.
Ben seni sevmiyorum diyemiyorlar, herkes diyemiyorlar “ Kimse” diyerek herkes demiş sayıyorlar kendilerini…
Hepsini tollasan o adar kadar azlar ki, çok görünen azları yazmam içim yine de arşive bir bakmam gerekir derken zaten çoğunu hatırladım, hatırlamadıklarımı da zaten o “kimseler” bu yazıdan sonra hatırlatır.
İşte aklıma gelenler:
Top Air diye blr hava yolu şirketi vardı, yolcuları öyle mağdur etti ki…
Top Air topu attı, dedim… Topa tuttular, zaten seni kimse sevmiyor ki, dediler…
Sultan Hava Yolları vardı, yolcu başına 1 dolar TEMA vakfına verilmek üzere kampanya yaptılar, bir yıl sonra sordum. Kaç yolcu taşıdınız, kaş fidan diktiniz? Fidan dikerken çektirdiğiniz fotoğraf atlarındaki orman nerede, su nerde inek içti, inerk nerde dağa kaçtı, dağ nerde yandı bitti kül oldu. Orman yandı mı yoksa, kimseden Tık çıkmadı ama malum mesaj ve homurtular aynı söz aynı makam: Seni kimse sevmiyor ki…
Nisbo diye bir şey kuruldu, Hollanda Yabancı Yaşlılar Sendikası mı neymiş, kimsenin haberi yok, dergilerinin dağtılmayıp çöp kutularında atıldığını görünce, “Nisbo Nisbo o da ne lo?” diye yazdım ti’ye aldım, eleştirdim…
Malum tepki gecikmedi: Seni kim okuyor ki, kim seviyor ki…
İOT 25. yılını kutladığında Basiretsizliğin 25. yılı dedim; Malum Türkler için Danışma Kurulu İOT’nin işleyişini yapısını eleştirmek için İOT’nin açılımını İş Olsun Toprağım olarak yazdım…
Hollanda Türkiye ilişkilerinin 400. yıl kutlamalarında 27 kültürel sanatsal etkinlik yapılacak denildi… Bir iki üniversitede 30 -49 kişinin katıldığı, kuru pasta ve kola ikram edilen etkinlikler içln 500 bin Euro aldığı iddia edildi. Projenin başındaki hatunun kız kardeşi boğazımı sıkmaya kalktı, hem de iyi mi… Yıllar sonra o hatun kişinin fahri konsolos yardımcısı olacağını, söylemişti. Sonra ortadan kayboldu… ( Bu konuyu yeni yılda evire çevire hem de yazmak fahri olarak boynumun borcu olsun.)
Bir sigorta şirketi vardı… Adı AGİS idi…
Türkiye’de tedavi için inanılmaz reklamlar, Hollanda’da her festivalde, kermeste hastane stanları baş köşedeydi … AGİS Türkiye’de tedavilerde her türlü giderinizi karşılıyor, gelin gelin bize gelin, sizi iyi edelim… Türkiye’den bir kısım özel hastaneler Hollanda’yı mesken tutmuştu, ülke, şehir temsilcileri bile vardı, tuttuklarını tedaviye yolluyorlardı. Gelin sizi biz tedavi edelim manasında sloganlar, reklamlar havada uçuşuyordu.
Yok hasta değilim deseniz de gelmişken bari sizi boş göndermeyelim ileride patlama ihtimaline karşı apandistinizi alalım, fıtığınızı bağlayalım gibi neler neler dediler hastalar bir yana sağlamlara bile… Utanmasalar ölüme çare bulduk, diyeceklerdi ki patladı şirket, kaldıramadı bu kadar iyi etmeyi edilmeyi.
Tabi durur muyum yazdım da yazdım…
Salım söğüt özel hastane sağlık sektörünün Hollanda’daki dalları, yaprakları “Seni zaten kimse sevmiyor” diye esmeye başladılar…
Gereksiz tedavilerler, şişirilmiş faturalar Hollanda’lı sigorta şirketinin sonu oldu iyi mi? O hastanelerin temsilcilerinin koro halinde “Seni kimse sevmiyor”, sernatları da son buldu..
Konuk aldığım TV programında bana her türlü soruyu sorabilir eleştirebilirsiniz diyen ve önce İlk okullara yabancı kökenli çocuklar içln eş eşcinsellik dersi konulsun diyen Çok Ünlü Kişi’yi eleştirdim.
Denk Partisi’nin mevcut Genel Şeyi’ni, kurucusu ve onursal üyesinin düğündeki dansını eleştirdim…
Zamanın büyükelçilerini, başkonsoloslarını, din işleri müşavirlerini eleştirdim… İş adamlarını, dernekleri, vakıfları, sonuç hep aynı… Selehattin bey sağolsun resmen yüzüme söyledi, ” Ya ne yazıp duruyorsun kime sorsam seni sevmediğini söylüyor” dedi. Makamından aldığı güçle mi söyledi, cesaretinden mi söyledi bilemiyorum…
Şunu unutursam, yazmazsam olmaz, hatta kalemim kurusun!
Rotterdam Anadolu Cami açılmıştı Mevlana Cami ile aynı günde. Mevlana cami için hoşgörünün simgesi diye 8 sütüna manşet attık…Dönemin Diyanet İşleri Başkanı M.Nuri Yılmaz’a aynı gün önce Mevlana sonra Rotterdam Andolu Cami’yi de açtırdılar. Kısa bir süre sonra denetleme yapılmış, bir sürü eksik tespit edilmiş ve belediye eksikleri tamalayın idye kapatmış. Gittiğimde tamir yapılıor eksikler tamamlanıyordu, içerisinde iskeleler kurulmuş değil ibadete oturmaya bile müsait halde değildi. Bu durumu görünce Diyanet İşleri Başkanının açtığı camide ibadetlere çifte sevap mı yazılıyor, dedim.
Mevlana Cami hoşgörü ve dayanışmanın Anadolu Cami de yolsuzluğun ve sorumsuzluğun simgesi diye yazdım…
Zamanın Lahey Din İşleri Müşaviri A.S.’nin ( Arif’e tarif gerekmez ) imzası en başta olmak üzere çok imzalı blr yazı ile beni o zamanlar köşe yazdığım yayın oganına şikayet ettiler… Ben de onları Allah’a havale etmeden önce inanan, gerçek Müslümanların vicdanına havale ettim. İhlas iflas etti, o imza atanlar ne etti bilmiyorum… Alma şairin ahını çıkar aheste aheste…
Beni Hollanda’da sevmeyen “kimse”leri toplasan ikiyle çarpsan, sekize katlasan sayıları 50’yi geçmez… Hadi gazetecinin “ Abartmasa olmazı”nı da ekleyelim 100 kişi olsunlar.
“Kimse” dediklerinin toplamı anca bu kadar işte…
Hollanda’da 600 bin Hollandalı Türkün yaşadığı gerçeği ile bunlar devede kıl, çölde kum tanesi kadar bile etmezler.
İyi ki beni sevmiyorlar yoksa onlardan biri ya da onların yağdanlığı olurdum…
Yeni yılda da beni ” O Kimse”lerin sevmemesi dileklerimle, bu tür kimselerden Allah sizleri de sevdiklerinizi de korusun… Acil durum olmadığı takdirde Yeni Yılda görüşmek üzere…
Yavuz Nufel- NHaber.nl