*Öğrencilerimiz, Fransızca veya coğrafya gibi zorlandıkları dersler yerine
Türkçeyi seçerek bir avantaj kazanabilecekler.
*Geçen yıl 35 okulda 225 öğrencimiz bu haktan yararlandı.
*Şimdi amaç, kuralın tüm okullarda uygulanması.
*20 yılın ardından gelen haklı sevinç, ama hâlâ bitmeyen bir ayıbın gölgesinde…
*Gelişme sevindirici ama, okullardaki Türkçe ders yasağı devam ediyor.
*Türkçe sınavına yeşil ışık, Türkçe dersine kırmızı ışık!
(Analizin Hollandacası en altta.
Nederlandse versie van de analyse onderaan)
İlhan KARAÇAY’ın haber ve analizi:
Hollanda’daki Türk toplumu için kıymetli bir eğitim gelişmesi var:
Liselerde yapılan bitirme sınavlarında, artık Türkçe de, yabancı dil seçeneği olarak tercih edilebilecek. Bu gelişme, yıllardır süren çabaların, başvuruların, yazışmaların ve fedakârlıkların bir ürünü.
Geçen yıl bu hakkı, 35 okulda 225 Türk öğrenci kullandı. Öğrenciler, Türkçe sınavına girerek hem kimliklerine sahip çıktılar hem de aldıkları yüksek notlarla mezuniyet puanlarını yükselttiler. Öğrencilerimiz, Fransızca veya coğrafya gibi zorlandıkları dersler yerine Türkçeyi seçerek
bir avantaj kazanabilecekler.
Bu yıl katılım sayısı artacak. Ancak hâlâ bu haktan habersiz birçok veli ve öğrenci var.
Türkçe dersi hâlâ okul yönetimlerine bildirilmiyor, öğretmenler teşvik edilmiyor.
Türkçe dersinin sadece dil değil, başarıya açılan bir kapı olduğunu göstermek için yıllardır sahada. Sınav sistemine Türkçenin girmesiyle ilgili yapılan çalışmalarda başı çekti. Okul idarelerine ulaşan, veli bilgilendirme toplantılarını düzenleyen, öğrencilerin haklarını savunan bir eğitim neferi. “Türkçeyi sadece konuşulan bir dil olarak değil, akademik bir değer olarak görmek zorundayız,” diyor.
Yaşayan Diller Türkçe Bölümü’nün önemli isimlerinden Canan Gönençay’ın dediği gibi:
“Haklarımızı öğrenmez, istemez, savunmazsak kullanamayız. Bu nedenle öğrenci ve veliler, okul yönetimleriyle daha şimdiden iletişime geçmelidir.”
Canan Hoca’nın bu hayati uyarısı, Türk toplumunun ne kadar farkındalık eksikliği içinde olduğunu da gözler önüne seriyor. Ancak bu sevindirici haberin ardından gelen gerçek bir başka yönüyle içimizi burkuyor: “Çocuklarımız Türkçe sınavına girebiliyor, ama bu dili öğrenebilecekleri Türkçe dersleri hâlâ okullarda yasak!”
Canan Gönençay, önümüzdeki eğitim-öğretim yılında bu haktan yararlanacak öğrenci sayısını artırmayı hedeflediklerini ve bu bağlamda bilgilendirme toplantıları düzenlediklerini zira pek çok veli ve öğrencinin bu haktan haberdar olmadıklarını belirtiyor. Yaz tatilinin ardından VMBO 4, HAVO 5 ve VWO 6 seviyelerinde eğitime başlayacak öğrenciler için okul yönetimleriyle şimdiden iletişime geçilmesi gerektiğini vurgulayan Canan Gönneçay, öğrenci ve velilerin okul yönetimine bu talebini iletmesi durumunda okulları ikna sürecinin kolaylaştığını ifade ediyor. Okulların, öğrencilere Türkçe seçme hakkıyla ilgili bilgi aktarmadığına dikkat çeken Gönençay, ailelere sosyal medya, STK”lar ve WhatsApp grupları aracılığıyla ulaşmaya çalıştıklarını ve paylaşılan afiş ve bilgilendirme metinleriyle farkındalığın artmaya başladığını da belirtiyor.
2004: TÜRKÇEYE VURULAN DARBE – BİR HAK NASIL GASP EDİLDİ?
2004 yılı, Hollanda’daki Türk toplumunun eğitim tarihinde kara bir leke olarak yer aldı. O yıl, Hollanda hükümeti, “OALT” yani “Onderwijs in Allochtone Levende Talen” (Yabancı Uyrukluların Yaşayan Dilleri Eğitimi) programını ani bir kararla kaldırdı. Gerekçe oldukça basitti: 70 milyon euroluk bir tasarruf planı.
Ama gerçek, çok daha karmaşıktı. Bu karar, sadece bütçeyi değil; bir halkın kimliğini, çocukların dilini, nesillerin hafızasını hedef aldı. 600’e yakın anadil öğretmeni işsiz kaldı, yüzlerce okulda verilen Türkçe dersleri bir anda sona erdi. Çocuklar, sabah okula gittiklerinde artık kendi dillerinde eğitim alacak öğretmenlerini bulamıyordu.
Hollanda hükümetine göre bu, entegrasyonu teşvik eden bir adımdı. Ama gerçekte olan şuydu: Türk çocuklarının hem anadillerini öğrenme hem de kendilerini tanıma hakları ellerinden alınmıştı.
Bu kararın ardından Hollanda hükümetinden gelen açıklamalar, sorumluluğu Türkiye’ye yöneltiyordu: “Eğer Türkiye bu dersleri finanse ederse, verilsin.”
Bu ifadeyle anadil hakkı, bir devletin ‘bağışına’ indirgenmişti. Oysa bu, Hollanda’nın sorumluluğuydu. Çünkü bu çocuklar Hollanda’da doğmuştu, Hollanda’nın çocuklarıydı.
MÜCADELE KRONOLOJİSİ: DİRENİŞİN SESSİZ ÇIĞLIĞI
Anadil derslerinin kaldırılması kararına karşı, Türk toplumu sessiz kalmadı. Aksine, 2004 yılının Mart ayında Nijmegen şehrinde binlerce kişinin katıldığı tarihi bir toplantı düzenlendi.
O gün, “Eğer devletimiz destek vermiyorsa, biz kendi aramızda fon oluşturarak Türkçe derslerini yaşatırız” kararı alındı. Bu karar, sivil toplum tarihine bir direniş belgesi olarak geçti.
EĞİTİMİN ADSIZ KAHRAMANLARI: KURUMLAR, ÖĞRETMENLER, DESTEKLEYENLER
Devletimiz:
‘Türkçe eğitime destek’ denildiği zaman, tabii ki en başta, devletimizin yurt dışında başlatmış olduğu bir destekten söz etmek gerekiyor.
Öğretmen görevlendirilemeyen ülkelerde yaşayan vatandaş ve soydaşlarımızın çocuklarına yönelik, 2022 yılında başlatılan ‘Çevrim içi Türkçe ve Türk Kültürü’ dersleri, 2024-2025 ders yılında da devam ediyor.
2022 yılında, Amerika Birleşik Devletleri’nde başlatılan ve pek çok ülkeye yayılan Türkçe dersleri, daha sonra İsveç, Norveç, Finlandiya, Danimarka, Bulgaristan ve Çin gibi ülkelerde de başlamıştı.
Hollanda’da ilk kez bu yılın şubat ayında başlatılan dersler, Eğitim Bakanlığı bünyesinde görevli, alanında uzman öğretmenler tarafından, hafta sonları uzaktan eğitim yoluyla verilmekte olan Türkçe derslere çocuklarını kaydetmek isteyen veliler, alttaki afişte görülen karekodları okutarak kaydolmuşlardı.

Ücretsiz olan derslere, vatandaş ve soydaşlarımız, Türkçe öğrenmek isteyen 5- 16 yaş aralığındaki çocukları için başvuruda bulundular.
Köklerden geleceğe köprüler, “dil” ile kurulur. Türkçemize sahip çıkmak isteyen veliler, çocuklarımızın Türkçe ve Türk Kültürünü öğrenmesi için sunulan bu fırsatı kaçırmadılar.
Türkler kabullenmedi:
Eğitim sisteminden bir ders çıkarıldığında, sadece bir program sona ermez. Onunla birlikte yılların emeği, uzmanlığı, hafızası da silinmeye çalışılır. Ama Hollanda’daki Türk toplumu bu silinmeyi kabul etmedi. Tam aksine, bir halkın dili, kültürü ve kimliğine sahip çıkan bir gönüllüler zinciri kuruldu. Bu zincirin halkalarını bugün tek tek saymak, bu mücadeleye vefa borcudur.
Hollanda’da 2004 yılında müfredattan kaldırılan Türkçe eğitimin eksikliğini telafi etmek için, Türk toplumu kendi arasında büyük bir dayanışma örneği sergilemiştir. Kurulan dernekler, vakıflar ve gönüllü oluşumlar, çocukların ana dillerinde eğitim alabilmeleri için özveriyle çaba göstermektedir. İlk yıllardan itibaren büyük bir kararlılık ve inançla bu sürecin öncüleri olan dernekler, Türkçeyi bir aidiyet ve kültür dili olarak korumak amacıyla etkinlikler düzenlemiş, dersler vermiş ve destek programları hazırlamışlardır.

Kutlay Yağmur: Özellikle Tilburg Üniversitesi eğitimcilerinden Prof. Kutlay Yağmur‘un öncülüğünde başlatılan ‘Türkçe İçin Ele Ele’ oluşumu, bu çabaların en çarpıcı örneklerinden biridir. Naçizane şahsım da, dilimize sahip çıkmak için bu oluşumun içinde yer almış olmaktan büyük onur duydum. Bu gibi gönüllü kuruluşların ve bireylerin, sınırlı imkânlara rağmen gösterdikleri bu azim ve fedakarlık, yalnızca Türk çocuklarının eğitimine değil, dilin ve kültürün yaşatılmasına yönelik bir bağlılık simgesidir.
Türkçe ders programları hazırlayarak nesilden nesile aktarılacak bir değer yaratan bu kahramanlar, Hollanda’daki Türk toplumunun köprüleri olan dil ve kimliğin koruyuculuğunu üstlenmişlerdir. Onların emekleri ve katkıları, toplumumuzun bugün ve yarınları için en değerli hazinelerden biridir.
Rahime Gülcü: Hollanda’da Türk dili ve kültürünün eğitim alanında gelişmesi için öncü çalışmalar yapmış değerli bir eğitimcidir. 1970’li yıllarda Türkiye’den Hollanda’ya göç eden Gülcü, öğretmenlik kariyerini burada sürdürmüş ve özellikle Türk çocuklarının eğitim hakları konusunda aktif bir rol üstlenmiştir.
Güçlü, Hollanda’nın merkezi sınav kurumu CITO’da Türkçe sınavlarının hazırlanmasında uzman olarak görev yaptı.
Türkçenin, Hollanda’daki resmi eğitim yapısına daha iyi entegre edilmesi için çaba harcadı.
Levende Talen Türkçe Bölümü‘nün kurulmasında ve gelişmesinde etkin bir rol aldı.
Öğretmen yetiştirme ve Türkçe ders materyallerinin geliştirilmesi konularında öncülük etti.
Hollanda’da yaşayan Türk toplumunun eğitimle entegrasyonunu savundu.
Rahime Gülcü, 27 Haziran 2016 tarihinde vefat etti. Ardında, eğitim alanında iz bırakan bir miras bıraktı. HOTİAD (Hollanda Türk İşadamları Derneği) tarafından “Hollanda’da iz bırakan birinci nesil Türkler” içinde ödüllendirilmiştir. Onun anısına çeşitli anma programları düzenlenmiştir.

Hikmet Gürcüoğlu: Türkçe eğitim konusundaki pürüzlerin ortadan kaldırılması için mücadele edenlere destek verenler arasında, önsıralarda bulunan Gürcüoğlu, “Hollanda Türk İşadamları Derneği HOTİAD’ın başkanı olarak, bu konuda söyleyeceklerim azdır ama, bu konuda yaptıklarım çoktur. Yaptıklarım tabii ki maddi destektir. Bu konuda faaliyet gösteren pek çok kuruluş ve gönüllü insana sponsorluk yapmayı bir görev addettik.
Her Türk yurttaşının istediği gibi, ben ve arkadaşlarım, haklarımızı alana kadar mücadele edenlere destek olacağız.” diyor.

Faruk Halıcı: Sivil toplumun mali yükünü üstlenerek gönüllü öğretmenlerin destekçisi oldu. Dersliklerin, kitapların, ulaşımın ve organizasyonun bir kısmını finanse etti. Bu süreçte hem sembolik hem somut katkılar sundular. “Yapılan araştırmalarda, ana dilini iyi bilen öğrenciler, eğitim hayatında daha başarılı oluyor. Hollanda Karaliyeti’nin gelini Kraliçe MAXİMA hanımefendi, çocuklarının anadilleri İspanyol’cayı (Arjantin) öğrenmeleri gerektiğini söylemiş ve bunu gerçekleştirmiştir.”

Cezmi Doğaner: O dönemde Hollanda Eğitim Bakanlığı ile görüşen isimlerden biriydi. 1995’ten itibaren başlayan yasa hazırlıklarına karşı Türk toplumunun ortak mücadelesinde sözcü olarak öne çıktı. Hatırladığı söz çok çarpıcıydı:
“Bakan, ‘Biz sizin örgütlerinizle anlaştık, anadil derslerini onlar organize edecek’ dedi. Oysa biz, 9 federasyonla birlikte hareket ediyorduk ve böyle bir anlaşmayı kimse yapmamıştı.”

Mustafa Ayrancı: Bu konudaki mücadelesini sadece sokaklarda değil, mahkeme salonlarında da verdi. Defalarca dava açtı. Mahkemelere başvurarak anadil hakkını hukuki zemine taşıdı. “Sanmayın ki eşitlik mücadelemiz sadece meydanlarda sürüyor,” diyordu. “Bu mücadelenin bir boyutu da hukuksaldır.”

Latif Tuna:1985’ten itibaren anadil eğitiminin eğitim politikalarının parçası olduğunu hatırlatıyordu. 1990’larda gelen değişim sinyallerini şöyle anlatıyordu: “1985 yılında Temel Egitim Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle, yabancı ailelerin gidici değil, kalıcı oldukları üzerinde durulmuş, dolayısı ile Hollandalı çocukların da, yabancı çocukların dilleri, dinleri ve kültürleri hakkında eğitim almaları ve böylece gelecekte birlikte yaşayacak olan bu çocukların iş arkadaşı, meslektaş, aynı sektörde çalışan iş insanı, yüksek öğrenim yapıp profesyonel olanlar, seçilip sandalye sahibi politikacı, bilim insanı gibi alanlarda bu ülkede yaşayacaklar. 1990’lı yılların başında ise, yeni bir değişiklik tartışması başladı. “Zamanın Eğitim Devlet Sekreteri, ‘Beni Türkiye’nin ovaları ilgilendirmiyor, bu çocuklar Hollandaca öğrenmeli’ dedi. Bu söz, 14 yıl sonra gelecek olan yasağın ilk habercisiydi.”
Anadili iyi bilen çocukların ikinci dili daha iyi öğrendiği bilimsel olarak kanıtlanmışken, bu karar bilime de pedagojik gerçeklere de aykırıydı.

Adil Akaltun (Yunus Emre Enstitüsü)
Kitaplar, kültürel etkinlikler, öğretmen buluşmaları ile Türkiye’den gelen desteklerin yerelleşmesini sağladı. Çocuklara yönelik yapılan okuma atölyeleriyle, Türkçeyi sadece bir ders değil, bir yaşam parçası hâline getirdi
2021’de kurulan enstitü, 60 farklı lokasyonda Türkçe dersleri veriyor. 35 öğretmenle çalışıyor. 7–12 yaş grubundaki çocuklara haftada belirli saatlerde Türkçe dersi sunuyor. Materyal desteği, yıllık planlama, eğitim koordinatörlüğü gibi birçok profesyonel unsur bu gönüllü çabanın içinde yer alıyor. Birçok eğitimci ve dil bilimcinin ısrarla altını çizdiği bir konu olan ana dil eğitimi, çocukların duygusal, dilsel ve bilişsel gelişimi için yadsınamaz bir öneme sahiptir. Tulip Enstitüsü 7-12 yaş aralığındaki çocuklara Türkçe ana dili eğitimi sağlamak ve aynı amaç için hizmet veren diğer kurum ve kuruluşlarla ortaklaşa kültürel etkinlikler gerçekleştirmeyi hedeflemektedir.
İsmail Ercan (STOC) Stichting Turks Onderwijs Centrum
Bugün hâlâ gönüllü dersleri sürdüren kurumlardan. Hem pedagojik program hazırlıyor, hem materyal temin ediyor, hem velilerle iletişim kuruyorlar. STOC, yalnızca çocuklara değil, velilere de CITO sistemini anlamaları için bilgilendirme yapıyor.
Amsterdam merkezli bu kurum, yalnızca Türk çocuklarına değil, Mısırlı, Faslı, Çinli, Rus çocuklara da anadil temelli eğitim sunuyor. Eğitim danışmanlığı, anne-baba bilgilendirme toplantıları, kültürel etkinlikler ve müzik dersleriyle zenginleştirilmiş bir sistem kurmuş durumda.
Ve isimsiz yüzlerce öğretmen, binlerce veli, on binlerce öğrenci…
Hepsi Türkçeye bir hayat borcu hissederek bu mücadelede bir yer tuttu.
Yaşayan Diller Derneği
Levende Talen (Yaşayan Diller Vakfı), Hollanda’da faaliyet gösteren, farklı dillerin öğretmenlerini bir araya getiren ulusal bir öğretmen derneğidir. Vakıf içerisinde 22 ayrı dil bölümü temsil edilmektedir ve Türkçemiz de bu vakıf içerisinde yer almaktadır. Bu vakıf hem dil öğretmenleri hem de dil eğitimiyle ilgilenen diğer profesyoneller için bir ağ ve bilgi paylaşım platformu işlevi görür. Vakıf hem öğretmenlerin mesleki gelişimini destekler hem de eğitim politikalarına katkıda bulunur.
Levende Talen Türkçe, Hollanda’da Türkçe’yi ana dili veya seçmeli ders olarak veren öğretmenleri temsil eder. Bu bölümün amaçları şunlardır:
- Türkçenin Hollanda’daki çokdilli eğitim ortamında güçlü ve saygın bir yer edinmesini sağlamak,
- Türkçe öğretmenleri arasında bilgi, deneyim ve materyal paylaşımını teşvik etmek,
- Türkçe dersleri için öğretim programları ve sınav uygulamalarında kaliteyi artırmak,
- Türkçe’nin hem kültürel hem de akademik boyutunu destekleyen projeler üretmek.
- Levende Talen Türkçe Bölümü’nün başlıca amaçları şunlardır:
- Türkçe’nin eğitim kurumlarında ve toplumda daha etkin bir şekilde kullanılması için farkındalık yaratmak.
- Eğitim materyali desteği: Türkçe eğitimi için nitelikli öğretim materyalleri geliştirmek ve öğretmenlere destek sağlamak.
- Çok dilliliği teşvik etmek: Türkçe’nin yanı sıra, Hollanda’da konuşulan diğer dillerle birlikte çok dilliliğin avantajlarını vurgulamak.
Faaliyetler ve Projeler
- Öğretmen Seminerleri ve Çalıştaylar: Türkçe öğretmenlerine yönelik pedagojik eğitimler, yeni öğretim yöntemlerinin tanıtımı ve öğretmenler arası bilgi paylaşımı etkinlikleri
- Dil ve Kültür Günleri: Türkçe’nin zenginliği ve Türk kültürünün tanıtılması amacıyla öğrencilere ve ailelere yönelik etkinlikler organize edilmektedir.
Eğitim Programları Geliştirme: CVTE kurumuyla işbirliği sağlayarak Hollanda’daki Türkçe eğitimi için müfredat geliştirme ve mevcut programları iyileştirme çalışmaları.
Kampanyanın Hedefleri:
- Türkçenin resmi bir seçim dersi (keuzevak) olarak daha fazla okulda sunulmasını sağlamak
- Öğrenci ve velileri Türkçeden mezuniyet sınavı yapma hakkı konusunda bilgilendirmek
- Okulları bu hakkı sunmaya teşvik ve ikna etmek
- Eğitimciler ve karar vericiler nezdinde farkındalık oluşturmak
Yaşayan Diller Türkçe Bölümü, yıllardır CITO, CVTE ve DUO gibi kurumlarla iş birliği içinde çalışarak, VMBO/ Havo/VWO seviyelerinde Türkçe sınavlarının hazırlanmasına katkı sunmaktadır. Bu kampanya da bu uzun vadeli emeğin önemli bir parçası olarak hayata geçiyor.
Siz de Destek Olun!
Okulunuzda bu imkandan yararlanmak istiyorsanız, bilgi almak ve başvuru süreçlerini öğrenmek istiyorsanız, irtibata geçebileceğiniz adresler:
Web sitesi: https://turks.levendetalen.nl/
E-posta: canan.gonencay@levendetalen.nl
Yaşayan Diller’in Öğretmenler Günü kutlaması:

Türkiye”den Hollanda”ya yerleşmiş ve çeşitli kurumlarda görev alan yaklaşık 40 öğretmen, Amsterdam Mewsim Restoranda kahvaltı programında buluştu. Amsterdam Başkonsolosu Mahmut Burak Erdem, Lahey Eğitim Müşaviri Miyase Koyuncu ve Amsterdam Eğitim Ataşesi Anıl Yılmaz”ın da onurlandırdğı bu keyifli buluşmada, alanda çalışan öğretmenlerimiz bir araya gelerek bilgi alışverişinde bulundular. Tabii ki ana konu güzel dilimiz Türkçemizdi. Çeşitli kurumlarda yabancılara Türkçe dersleri veren öğretmenler, Hollanda üniversitelerinde Türkoloji eğitimi alan akademisyenler ve çalışma alanlarını genişleten ve farklı platformlarda da çalışmalar yürüten meslekdaşlar birbirlerine destek verdiler.
“Yaşayan Diller” Türkçe bölümü tarafından düzenlenen programda Başkanlık görevini yürüten Mehmet Uz ve Canan Gönençay yaptıkları kısa konuşmayla kurumun faaliyetleri hakkında bilgi vererek 2025 senesi içerisinde Türkçe ve Türk Kültürü çerçevesinde yapmayı planladıkları projelerden bahsettiler.
BUGÜNÜN TABLOSU: GÖNÜLLÜ KURSLAR, ONLİNE DERSLER, EKSİKLİKLER
2004’te müfredattan çıkarılan Türkçe dersi, bugün hiçbir okulda zorunlu ya da sistematik bir şekilde öğretilmiyor. Ancak Türk toplumu bu açığı kendi yöntemleriyle kapatmaya çalışıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı – Çevrim İçi Türkçe ve Kültür Dersleri
2022 yılında başlatılan online ders programı, ABD’den sonra Hollanda’ya da ulaştı. Dersler uzman öğretmenler tarafından hafta sonları veriliyor. Ücretsiz. Ancak bu sistem de hâlâ gönüllü, hafta sonu ve okul dışı.
NELER EKSİK?
Bu dersler okul saatlerinde değil. Öğrenci okulda bu dersi alamıyor.
Katılım sınırlı; kırsaldaki çocuklar ulaşamıyor.
Sertifikasyon ve not sistemi yok, resmi değerlendirmeye yansımıyor.
Öğretmenler yeterince desteklenmiyor; sosyal güvence çoğu zaman yok.
Türkçeyi seçen öğrenciye, okuldan rehberlik yapılmıyor.
Özetle: Bugün çocuklarımız Türkçeyi seçebiliyor ama öğrenemiyor.
POLİTİK ATMOSFER VE MEDYA BASKISI:
TÜRKÇEYE KARŞI ALGI OPERASYONU
Hollanda’daki Türkçe eğitim meselesi, ne yazık ki yalnızca pedagojik değil, aynı zamanda politik ve ideolojik bir konuya dönüştürüldü.
2019 yılında Türkiye’den gelen destekle hafta sonu kurslarının yeniden canlandırılması hedeflenmişti. Ama bu plan Hollanda basını tarafından adeta linç edildi.
De Volkskrant gazetesi haberi şu başlıkla duyurdu: “Ankara’nın Uzun Eli”

De Telegraaf ise daha da ileri giderek şu ifadeleri kullandı:
“Türkiye’nin planı mide bulandırıcı… Türk çocukları Erdoğan’ın etkisinden korunmalı.”
Bazı milletvekilleri konuyu doğrudan Türkiye karşıtlığı üzerinden ele aldı. VVD Partisi’nden Bente Becker, “Erdoğan Türk pasaportluları kendi boyunduruğu altına almak istiyor” dedi. D66’dan Jan Paternotte ise planın yasak olmadığını ama “entegrasyon için zararlı” olduğunu iddia etti.
Bu söylemler, Türkçeye ve Türk kültürüne yönelik önyargının yalnızca basit bir eğitim meselesi değil, aynı zamanda ideolojik bir manipülasyon aracı olarak da kullanıldığını gösterdi.
Oysa unutmamak gerekir ki: Hollanda da başka ülkelerde kendi okullarını açıyor.
Anadil eğitimi, uluslararası hukukta temel bir insan hakkıdır.
Entegrasyon, ancak bireyin kimliğini koruyarak sağlanabilir.
SAHADAN SESLER: ÖĞRETMENLER, ÖĞRENCİLER, VELİLER
Öğretmenler ne diyor?
Halil Atmaç: “Yurt dışında yaşayan çocuklarımıza Türkçeyi bizden başka kim öğretebilir ki?
Bu, ülkemize olan vefa borcumuzdur.”
Hatice Işık-Beker: “Çocuklarımızın kendilerini Türkçe ifade edebilmeleri ve kültürlerini tanımaları için burada olmak bana onur veriyor.”
Faruk Aslankurt: “Duygularımızı anlatmak, kültürümüzü yaşatmak için Türkçeye ihtiyacımız var.”
Esra Kışhan: “Her öğrencimle farklı bir hayatın içine dokunuyorum. Öğretmek kadar öğrenmek de benim için bir yaşam biçimi oldu.”
Tuğçe Sinem Bilgin: “Öğretmen olmak, tohumlara çiçek açtırmaktır.”
Veliler ne anlatıyor?
Özgül Acar: “Evde Türkçe konuşulmuyor. Derslere başlamasıyla çocuğumda büyük değişim oldu. Artık okuma seviyesiyle gurur duyuyorum.”
Suat Sancar: “Annem-babamla konuşamayan oğlum, şimdi Türkçe cümleler kuruyor. Bu beni ağlatıyor.”
Nazlı Tuzcu: “Eskiden haftada 2 saat Türkçe dersi alırdık. Şimdi o iki saatin ne kadar değerli olduğunu anlıyorum.”
Hacer Durmuş: “İyi Türkçe konuşan çocuklar kendine güvenli olur. Vatan sevgisi de dil ile başlar.”
Cem Cereci: “Gelecekte sosyal ve iş hayatında çocuklarımın Türkçeyi bilmesi büyük avantaj sağlayacak.”
Çocuklar neler hissediyor?
Elif Acar: “Yeni kelimeler öğreniyoruz. Bazen şarkı söylüyoruz, boyama yapıyoruz. Çok eğleniyorum.”
Jasmin Cereci: “Türkçe konuşmak kolay ama okumakta biraz zorlanıyorum. Ama artık daha rahatım.”
Bu sözler, Türkçenin yalnızca bir ders olmadığını; bir bağ, bir aidiyet, bir sevgi, bir umut olduğunu gösteriyor.
BİLİM NE DİYOR? ANADİLİN GERÇEK ETKİLERİ
Birçok akademik araştırma, anadil eğitiminin sadece dilsel değil, bilişsel ve duygusal gelişim açısından da temel rol oynadığını ortaya koyuyor.
Bilimsel bulgular:
Ana dilini iyi öğrenen çocuklar, ikinci dili (Hollandaca) daha hızlı ve kalıcı öğreniyor.
Anadili desteklenmeyen iki dilli çocuklarda her iki dilde de yetersizlik oluşabiliyor.
Ana dili gelişmiş çocukların özgüveni yüksek, kavrama yetisi daha güçlü oluyor.
Yaratıcı düşünme, problem çözme ve empati kurma becerileri anadili güçlü olan çocuklarda daha gelişmiş.
Hollanda özelinde yapılan araştırmalarda ise şu sonuçlara ulaşıldı:
Hollanda’da büyüyen Türk çocukları, Türkiye’deki yaşıtlarına göre Türkçeyi daha yavaş öğreniyor.
Hollandaca eğitim alan iki dilli çocuklar, hem Hollandalı hem Türk akranlarına göre akademik olarak geri kalıyor.
Bu çocuklar çoğu zaman “iki dilde de eksik”, yani “yarı dilli” hâlde kalıyor.
Bu veriler, anadil eğitiminin yalnızca bir hak değil, bir gelişim gerekliliği olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
YARIN NE OLMALI? ÇÖZÜM ÖNERİLERİ VE YOL HARİTASI
Bugün, Türkçeye verilen sınav hakkı, sevindirici bir gelişme gibi görünse de, temelden çözülemeyen sorunlar bu kazanımı adeta askıda bırakıyor. Eğer Türkçe eğitimi hâlâ sistemin dışında, hafta sonlarına sıkıştırılmış ve gönüllülerin omuzlarına yüklenmiş bir hâlde kalırsa; çocuklarımız sınavda Türkçeyi seçse bile, o sınavda başarılı olacak bilgi altyapısına sahip olamayacak.
Bu nedenle artık çözüm önerileri soyut değil, net, somut ve uygulanabilir olmalı:
Türkçe yeniden müfredata girmelidir.
Haftada en az 2 saatlik Türkçe dersi, Hollanda devlet okullarında resmi olarak yer almalı.
Bu, sadece Türkiye’nin değil, Hollanda’nın da sorumluluğudur. Çünkü bu çocuklar Hollanda vatandaşıdır ve kendi anadillerinde eğitim hakları vardır.
Hollanda ile Türkiye arasında eğitim protokolü imzalanmalıdır.
Ankara bu meseleye daha kararlı bir diplomatik adımla yaklaşmalı. Gönüllü sistemlerin ötesinde, devlet destekli ve karşılıklı mutabakata dayanan kurumsal çözümler üretilmelidir.
Türkçe öğretmenleri sisteme entegre edilmelidir.
Hafta sonu sınıflarında değil, doğrudan okullarda, maaşlı, kadrolu, sigortalı öğretmenlerle Türkçe dersi verilmelidir. Gönüllülüğün sınırları var; kurumsallık şart.
Veliler bilinçlendirilmeli, bilgilendirme kampanyaları yaygınlaştırılmalıdır.
Birçok veli Türkçenin sınavda seçilebileceğini bile bilmiyor. Okullar da bu konuda çoğunlukla sessiz. Broşürler, seminerler, rehberlik çalışmaları zorunlu hâle getirilmeli.
Tulip, STOC gibi örnek modeller desteklenip yaygınlaştırılmalıdır.
Bu kurumlar altyapı açısından başarılı örnekler. Bu tür modeller finansal ve lojistik olarak desteklenerek ülke geneline yayılabilir.
Çocukların dil gelişimi izlenmeli, ölçülmeli, desteklenmelidir.
Türkçeyi öğrenen çocukların hem anadili hem de ikinci dil performansı düzenli olarak takip edilmeli; akademik başarılarına katkısı belgelenmelidir.
SON SÖZ: DİLİ UNUTMAK, AYNADA YÜZÜNÜ BULAMAMAKTIR
Anadil, yalnızca sözcüklerden ibaret bir araç değil; bir toplumun hafızası, kalbi, geçmişi ve geleceğidir.
Bir çocuğun anadilini kaybetmesi, kendini kaybetmesidir. Dedesini anlamaması, annesiyle duygularını paylaşamaması, Türkiye’ye gittiğinde yabancı gibi hissetmesi; işte tüm bunlar bir “sessizleşme” hâlidir. Bu sessizlik, yıllar içinde bir yabancılaşmaya, sonunda da bir kimlik kaybına dönüşür.
Bugün Hollanda’da Türk çocukları, bir yandan Avrupa’da büyüyor, diğer yandan doğdukları toprakla bağlarını sürdürmek istiyor. Onları ne tam Hollandalı ne de tam Türk yapan şey, yalnızca kültürel karmaşa değil; dilsel boşluktur. Bu boşluk kapanmadıkça, entegrasyon da sağlanamaz, aidiyet de kurulamaz.
Şimdi Türkçeye sınav hakkı tanındıysa, bu yalnızca bir “izin” değil, aynı zamanda bir “sorumluluk” doğurur.
Bu hakkı sağlam zemine oturtmak, dilin sadece konuşulmasını değil, öğretilmesini, yaşatılmasını, sistematik olarak sürdürülmesini gerektirir.
Türkçeyi unutturmayalım.
Unutulmasın diye çalışanları destekleyelim.
Dilimize sahip çıkmak, yalnızca geçmişimize değil; geleceğimize de sahip çıkmaktır.
“Bir halkı yok etmek için tanklara, tüfeklere gerek yoktur. Onun dilini unutturmanız yeterlidir.” – Konfüçyüs
NOT:
Üstteki analizimin yayınlanmasından yarım saat sonra, sevgili dostum Seyid Burhaneddin Kekeç’ten aşağıdaki mesaj geldi.
Bu eksikliğimi tamamladığı için teşekkürlerimi sunduğum Kekeç’in mesajı şöyleydi:“İlhan abi merhaba,
Bir bilgi eksikliğini gidermek için yazıyorum.
Hollanda’da Türkçe derslerinin yeniden başlatılması için, o zamanlar Twente Üniversitesinde görev yapan Prof. Mehmet Akşit öncülük etmiş, bu projeye daha sonra Kutlay Yağmur da katılmıştı.
Bu projeye o zamanlar yayın hayatında olan Damla Gazetesi de destek vermişti. Profesör Mehmet Akşit o zamanlar Damla Gazetesinin başyazarlığını yapmıştı. Yine Kutlay Yağmur da Damla Gazetesi yazarlarından idi. O dönem Damla Gazetesinin güçlü bir yazar kadrosu vardı. Profesör Özcan Hıdır, Ahmet Suat Arı, şimdi profesör olan ama dönemlerde Doçent olan Bedir Tekinerdoğan, şimdi Amsterdam Bölgesi Şu İşlerinin yönetim kurulunda görev yapan o dönemler de de Amsterdam Bölgesi Eyalet Milletvekili Songül Akkaya da bu yazar kadrosuna dahildi. Dama Gazetesi o zamanlar yazarlarının bir araya geldiği etkinlikler düzenleyerek gazete yazarlarının birbiriyle tanışmasına ve kaynaşmalarına imkân hazırlardı.
Türkçe İçinEl-Ele Kampanyası, o dönemlerdeki Hollanda Genelinde görev yapan akademisyen insanların Twente Üniversitesinde bir araya geldikleri bir toplantı ile başlamıştı.
Yanlış anlaşılmak istemem abi, yazınızı tamamlaması açısından bu eksik bilgiyi vermek istedim.
Selam ve saygılarımı sunuyorum iyi günler diliyorum.”
***********************************
GOED NIEUWS UIT NEDERLAND: TURKS KAN GEKOZEN WORDEN BIJ EINDEXAMENS OP DE MIDDELBARE SCHOOL
*Onze leerlingen kunnen voordeel behalen door Turks te kiezen in plaats van vakken zoals
Frans of aardrijkskunde, waar ze moeite mee hebben.
*Afgelopen jaar maakten 225 van onze leerlingen op 35 scholen gebruik van deze
mogelijkheid.
*Het doel is nu om deze regeling op alle scholen toe te passen.
*Een terechte vreugde na 20 jaar, maar nog steeds in de schaduw van een blijvende schande…
*Hoewel dit een positieve ontwikkeling is, blijft het verbod op Turkse lessen op scholen
bestaan.
*Groen licht voor het Turks examen, rood licht voor Turkse les!

Nieuws en analyse van İlhan KARAÇAY:
Er is een waardevolle ontwikkeling op het gebied van onderwijs voor de Turkse gemeenschap in Nederland:
Bij de eindexamens op middelbare scholen kan Turks voortaan gekozen worden als vreemde taaloptie. Deze ontwikkeling is het resultaat van jarenlange inspanningen, aanvragen, correspondentie en opofferingen.
Afgelopen jaar maakten 225 Turkse leerlingen op 35 scholen gebruik van dit recht. Door examen te doen in het Turks, verdedigden ze niet alleen hun identiteit, maar verhoogden ze ook hun eindcijfers met hoge scores.
Onze leerlingen kunnen voordeel behalen door Turks te kiezen in plaats van moeilijke vakken zoals Frans of aardrijkskunde.
Het aantal deelnemers zal dit jaar toenemen. Toch zijn veel ouders en leerlingen nog niet op de hoogte van deze mogelijkheid. Turkse les wordt nog steeds niet officieel aangeboden op scholen en leraren worden niet aangemoedigd.
Al jaren strijdt men ervoor om te laten zien dat Turkse les niet alleen taalonderwijs is, maar ook een sleutel tot succes. Zij was een van de leidende figuren bij het opnemen van Turks in het examensysteem.
Een voorvechter in het onderwijs die ouders informeerde, scholen benaderde en opkwam voor de rechten van leerlingen. “We moeten Turks niet alleen zien als gesproken taal, maar ook als academische waarde,” zegt zij.
Zoals Canan Gönençay van de afdeling Levende Talen Turks benadrukt:
“Als we onze rechten niet leren kennen, opeisen of verdedigen, kunnen we ze niet gebruiken. Daarom moeten ouders en leerlingen nu al contact opnemen met schoolbesturen.”
Deze cruciale waarschuwing van mevrouw Canan toont ook hoe weinig bewustzijn er nog leeft in de Turkse gemeenschap.
Maar de trieste realiteit na dit goede nieuws blijft: “Onze kinderen mogen wel Turks examen doen, maar lessen in deze taal zijn nog steeds verboden op scholen!”
Canan Gönençay geeft aan dat ze het aantal leerlingen dat gebruikmaakt van deze mogelijkheid volgend schooljaar wil verhogen. Ze organiseren informatiebijeenkomsten, omdat veel ouders en leerlingen niet op de hoogte zijn. Ze benadrukt dat leerlingen die na de zomervakantie beginnen in VMBO 4, HAVO 5 en VWO 6 nu al contact moeten opnemen met schoolbesturen.
Als ouders en leerlingen hun wens bij het schoolbestuur aangeven, verloopt het overtuigingsproces makkelijker.
Gönençay wijst erop dat scholen geen informatie geven over het recht om Turks te kiezen en dat zij via sociale media, NGO’s en WhatsApp-groepen ouders proberen te bereiken.
Ze zegt dat gedeelde posters en informatiematerialen het bewustzijn langzaam doen toenemen.
2004: SLAG TEGEN HET TURKS – HOE EEN RECHT WERD AFGEPAKT
Het jaar 2004 werd een zwarte bladzijde in de onderwijsgeschiedenis van de Turkse gemeenschap in Nederland. Dat jaar besloot de Nederlandse regering plotseling het programma “OALT” (Onderwijs in Allochtone Levende Talen) af te schaffen.
De reden was simpel: een bezuinigingsmaatregel van 70 miljoen euro. Maar in werkelijkheid was het veel complexer. Deze beslissing was niet alleen budgettair, maar raakte de identiteit van een volk, de taal van kinderen en het geheugen van generaties.
Bijna 600 moedertaaldocenten verloren hun baan.
De Turkse lessen op honderden scholen stopten plotseling.
Toen kinderen die ochtend naar school gingen, troffen ze hun Turkssprekende leraren niet meer aan.
Volgens de Nederlandse overheid was dit een stap om integratie te bevorderen.
Maar in werkelijkheid werden Turkse kinderen beroofd van hun recht om hun moedertaal te leren en zichzelf te leren kennen.
De verklaringen van de Nederlandse overheid wezen daarna met de vinger naar Turkije: “Als Turkije deze lessen financiert, mogen ze gegeven worden.”
Met die uitspraak werd het recht op moedertaalonderwijs herleid tot een ‘gift’ van een ander land.
Toch lag die verantwoordelijkheid bij Nederland, want deze kinderen waren in Nederland geboren – het waren Nederlandse kinderen.
CHRONOLOGIE VAN DE STRIJD: DE STILLE SCHREEUW VAN VERZET
De Turkse gemeenschap bleef niet stil na de afschaffing van de moedertaalonderwijs.
Integendeel, in maart 2004 werd in de stad Nijmegen een historische bijeenkomst gehouden met duizenden deelnemers.
Op die dag werd besloten: “Als onze staat ons niet ondersteunt, richten wij ons eigen fonds op om Turks onderwijs in stand te houden.”
Dit besluit werd een historisch document van burgerlijk verzet.
ONZICHTBARE HELDEN VAN HET ONDERWIJS: INSTELLINGEN, LERAREN, ONDERSTEUNERS
Onze staat:
Als we het hebben over ‘steun voor Turks onderwijs’, moeten we zeker verwijzen naar de steun die onze staat in het buitenland is begonnen.
Voor kinderen van onze burgers en landgenoten in landen waar geen leraren konden worden aangesteld, werden in 2022 de online lessen “Turks en Turkse Cultuur” gestart.
Deze gaan ook in het schooljaar 2024-2025 door.
De lessen, die begonnen in de VS en zich verspreidden naar landen als Zweden, Noorwegen, Finland, Denemarken, Bulgarije en China, zijn sinds februari dit jaar ook in Nederland van start gegaan.
Ze worden in het weekend online gegeven door gespecialiseerde docenten die werken onder het Turkse Ministerie van Onderwijs. Ouders die hun kinderen wilden inschrijven, konden dit doen door de QR-codes op de onderstaande posters te scannen.

De gratis lessen zijn bedoeld voor kinderen tussen 5 en 16 jaar die Turks willen leren.
Van wortels naar de toekomst worden bruggen gebouwd met taal. Ouders die onze taal willen beschermen, hebben deze kans om hun kinderen Turks en Turkse cultuur te leren, niet gemist.
De Turken gaven niet op:
Wanneer een les uit het onderwijssysteem wordt geschrapt, eindigt niet alleen een programma. Ook jarenlange inspanning, expertise en collectief geheugen worden geprobeerd te wissen.
Maar de Turkse gemeenschap in Nederland heeft deze uitwissing niet geaccepteerd. Integendeel, er werd een keten van vrijwilligers gevormd die zich inzetten voor de taal, cultuur en identiteit van een volk. Het is een blijk van respect om vandaag de schakels van deze keten één voor één te benoemen.
Om het gebrek aan Turks onderwijs, dat in 2004 uit het curriculum werd verwijderd, op te vangen, heeft de Turkse gemeenschap in Nederland een groot voorbeeld van solidariteit getoond.
Opgerichte verenigingen, stichtingen en vrijwilligersinitiatieven hebben zich met toewijding ingezet zodat kinderen onderwijs in hun moedertaal konden volgen.
Vanaf de eerste jaren organiseerden deze verenigingen, die als pioniers dit proces met vastberadenheid en geloof begonnen, activiteiten, boden lessen aan en ontwikkelden ondersteuningsprogramma’s om het Turks te behouden als taal van verbondenheid en cultuur.
Het initiatief ‘Hand in Hand voor Turks’
Kutlay Yağmur: Een van de meest opvallende voorbeelden van deze inspanningen is het initiatief ‘El Ele Türkçe İçin’ (Hand in hand voor Turks), gestart onder leiding van Prof. Kutlay Yağmur van Tilburg University.
Ook ikzelf had de eer om deel uit te maken van deze beweging, als een bijdrage aan het behoud van onze taal.
Dat zulke vrijwilligersorganisaties en individuen, ondanks beperkte middelen, met zoveel vastberadenheid en opoffering blijven bijdragen, is een teken van hun toewijding – niet alleen aan het onderwijs van Turkse kinderen, maar ook aan het levend houden van taal en cultuur.
Deze helden, die onderwijsprogramma’s in het Turks hebben ontwikkeld als een waarde om van generatie op generatie over te dragen, zijn de beschermers geworden van de brug tussen taal en identiteit binnen de Turkse gemeenschap in Nederland.
Hun inzet en bijdragen zijn enkele van de kostbaarste schatten voor het heden en de toekomst van onze gemeenschap.
Rahime Gülcü: Een waardevolle pedagoge die pionierswerk verrichtte voor de ontwikkeling van de Turkse taal en cultuur in het Nederlandse onderwijs.
Gülcü, die in de jaren ’70 van Turkije naar Nederland migreerde, zette haar loopbaan als docent voort in Nederland en speelde een actieve rol in de onderwijsrechten van Turkse kinderen.
- Ze werkte als deskundige mee aan de ontwikkeling van Turkse examens bij het centrale exameninstituut CITO.
- Ze streed voor betere integratie van het Turks in het officiële Nederlandse onderwijssysteem.
- Ze speelde een actieve rol in de oprichting en ontwikkeling van de afdeling Levende Talen Turks.
- Ze was pionier in lerarenopleidingen en de ontwikkeling van Turkse lesmaterialen.
- Ze verdedigde de integratie van de Turkse gemeenschap via onderwijs.
Rahime Gülcü overleed op 27 juni 2016. Ze liet een indrukwekkende nalatenschap achter in het onderwijs. Ze werd door de HOTİAD (Vereniging van Turkse Ondernemers in Nederland) geëerd als een van de “eerste generatie Turken die hun stempel hebben gedrukt in Nederland”.
Er werden diverse herdenkingsprogramma’s aan haar gewijd.
Hikmet Gürcüoğlu: Onder de supporters die zich sterk maakten voor het oplossen van de problemen rond Turks onderwijs, stond Hikmet Gürcüoğlu vooraan. Als voorzitter van HOTİAD zei hij: “Misschien heb ik weinig woorden hierover, maar mijn daden spreken voor zich. Natuurlijk gaat het om financiële steun. We zagen het als onze plicht om sponsor te zijn van vele organisaties en vrijwilligers die actief zijn op dit gebied. Zoals elke Turkse burger willen ook wij onze rechten – en tot die tijd blijven wij de strijders steunen.”

Faruk Halıcı: Hij ondersteunde vrijwillige leraren door financiële lasten van de civil society op zich te nemen.
Hij hielp mee aan het financieren van lesruimtes, boeken, vervoer en de organisatie.
Zijn bijdragen waren zowel symbolisch als concreet.
“Onderzoek toont aan dat leerlingen die hun moedertaal goed beheersen, succesvoller zijn in hun schoolcarrière.
Zelfs koningin Máxima van het Nederlandse Koninklijk Huis zei dat haar kinderen hun moedertaal, het Spaans uit Argentinië, moesten leren – en dat hebben ze gedaan.”

Cezmi Doğaner: Een van de personen die destijds gesprekken voerden met het Nederlandse Ministerie van Onderwijs.
Vanaf 1995 kwam hij als woordvoerder naar voren in de gezamenlijke strijd van de Turkse gemeenschap tegen de opkomende wetgeving.
Een zin die hij zich herinnert, is veelzeggend:
“De minister zei: ‘We hebben met jullie organisaties een overeenkomst gesloten, zij zullen het moedertaalonderwijs organiseren.’
Maar wij werkten samen met negen federaties – en niemand had zo’n overeenkomst gesloten.”

Mustafa Ayrancı: Zijn strijd speelde zich niet alleen af op straat, maar ook in de rechtszaal.
Hij spande meerdere rechtszaken aan. Hij bracht het recht op moedertaalonderwijs op juridisch niveau. Hij zei: “Denk niet dat onze strijd voor gelijkheid alleen op de pleinen plaatsvindt. Een belangrijk aspect van deze strijd is juridisch.”

Latif Tuna: Sinds 1985 herinnerde hij eraan dat moedertaalonderwijs deel uitmaakte van het onderwijsbeleid.
Hij beschreef de signalen van verandering in de jaren ’90 als volgt: “Met de invoering van de Wet op het Basisonderwijs in 1985 werd benadrukt dat buitenlandse gezinnen niet tijdelijk, maar blijvend waren. Daarom moesten ook Nederlandse kinderen onderwijs krijgen over de taal, religie en cultuur van hun buitenlandse klasgenoten. Deze kinderen zouden in de toekomst collega’s, zakenpartners, academici of zelfs politici worden in Nederland. Maar begin jaren ’90 begon een nieuwe koers: De staatssecretaris van Onderwijs zei toen:
‘Ik geef niets om de vlaktes van Turkije, deze kinderen moeten Nederlands leren.’ Deze uitspraak was een voorbode van het verbod dat 14 jaar later zou komen.”
Hoewel het wetenschappelijk bewezen is dat kinderen die hun moedertaal goed beheersen ook makkelijker een tweede taal leren, ging deze beslissing tegen wetenschap en pedagogiek in.

Adil Akaltun (Yunus Emre Instituut)
Hij hielp om steun uit Turkije, zoals boeken, culturele activiteiten en bijeenkomsten voor leerkrachten, te lokaliseren.
Met leesworkshops voor kinderen maakte hij van Turks niet alleen een les, maar een onderdeel van het dagelijks leven.
Het in 2021 opgerichte Tulip Instituut biedt Turkse taallessen aan op 60 verschillende locaties en werkt met 35 leraren. Het instituut biedt wekelijkse Turkse taallessen aan voor kinderen tussen 7 en 12 jaar. Professionele elementen zoals lesmateriaal, jaarplanningen en educatieve coördinatie maken deel uit van deze vrijwillige inzet. Moedertaalonderwijs – een punt dat door veel pedagogen en taalkundigen wordt benadrukt – is van onmiskenbaar belang voor de emotionele, taalkundige en cognitieve ontwikkeling van kinderen. Het Tulip Instituut heeft als doel moedertaalonderwijs in het Turks aan te bieden aan kinderen tussen 7 en 12 jaar en samen te werken met andere instellingen die zich inzetten voor dezelfde missie, inclusief het organiseren van culturele activiteiten.
İsmail Ercan (STOC – Stichting Turks Onderwijs Centrum)
STOC is een van de instellingen die vandaag de dag nog steeds vrijwillige taallessen aanbiedt.
De organisatie ontwikkelt pedagogische programma’s, verzorgt lesmateriaal en onderhoudt contact met ouders.
Daarnaast informeert STOC niet alleen kinderen, maar ook ouders over het CITO-systeem, zodat zij het Nederlandse toetsingssysteem beter begrijpen.
Deze in Amsterdam gevestigde instelling biedt niet alleen Turkse kinderen onderwijs in de moedertaal, maar ook Egyptische, Marokkaanse, Chinese en Russische kinderen.
STOC heeft een rijk systeem opgezet met onderwijsondersteuning, ouderbijeenkomsten, culturele activiteiten en muzieklessen.
En honderden anonieme leraren, duizenden ouders, tienduizenden leerlingen…
Allen namen hun plaats in deze strijd met het gevoel dat ze iets terug moesten doen voor de Turkse taal.
Vereniging Levende Talen – Afdeling Turks
Levende Talen is een nationale lerarenvereniging in Nederland die leraren van verschillende talen samenbrengt.
Binnen deze stichting worden 22 verschillende taalsecties vertegenwoordigd, waaronder ook het Turks.De stichting fungeert als een netwerk- en kennisplatform voor taaldocenten en andere onderwijsprofessionals die betrokken zijn bij taalonderwijs.
Levende Talen ondersteunt zowel de professionele ontwikkeling van leraren als het bijdragen aan het taalonderwijsbeleid.
De afdeling Turks van Levende Talen vertegenwoordigt leraren die Turks als moedertaal of keuzevak onderwijzen.
Doelen van deze afdeling zijn onder meer:
• Het versterken van de positie van het Turks binnen de meertalige onderwijscontext van Nederland,
• Het stimuleren van kennis-, ervaring- en materiaaluitwisseling tussen Turkse taaldocenten,
• Het verbeteren van de kwaliteit van het onderwijs en examenpraktijken voor Turkse lessen,
• Het ontwikkelen van projecten die zowel de culturele als academische waarde van het Turks ondersteunen,
• Het creëren van bewustwording om het Turks effectiever te gebruiken binnen onderwijsinstellingen en in de samenleving,
• Het ontwikkelen van kwalitatief lesmateriaal voor het Turkse taalonderwijs,
• Het bevorderen van meertaligheid door de voordelen van het gebruik van meerdere talen – waaronder Turks – te onderstrepen.
Activiteiten en Projecten:
• Docentenseminars en workshops: Pedagogische trainingen voor leraren Turks, introductie van nieuwe onderwijsmethoden en uitwisseling van kennis,
• Taal- en Cultuurdagen: Evenementen voor leerlingen en ouders om de rijkdom van de Turkse taal en cultuur te promoten,
• Onderwijsprogramma’s ontwikkelen: Samenwerking met CVTE om leerplannen te verbeteren en het Turks beter te integreren in het Nederlands onderwijssysteem.
Doelen van de campagne:
• Zorgen dat het Turks op meer scholen wordt aangeboden als officieel keuzevak,
• Leerlingen en ouders informeren over het recht om Turks als examenvak te kiezen,
• Scholen aanmoedigen en overtuigen om dit recht te implementeren,
• Bewustzijn creëren bij onderwijsprofessionals en beleidsmakers.
De afdeling Levende Talen Turks werkt al jaren samen met instellingen zoals CITO, CVTE en DUO, en draagt bij aan het voorbereiden van Turkse examens op VMBO, HAVO en VWO-niveau.
De huidige campagne is een belangrijk resultaat van deze langdurige inspanningen.
Steun ook mee!
Als je wilt dat deze mogelijkheid op jouw school wordt aangeboden, of als je informatie en begeleiding zoekt over het aanvraagproces, neem dan contact op via:
Website: https://turks.levendetalen.nl/
E-mail: canan.gonencay@levendetalen.nl
Docentendagviering van Levende Talen – Turks
Ongeveer 40 leraren, die vanuit Turkije naar Nederland zijn verhuisd en werkzaam zijn in verschillende instellingen, kwamen bijeen tijdens een ontbijt in restaurant Mewsim in Amsterdam.
De bijeenkomst werd bijgewoond door de Consul-Generaal van Amsterdam Mahmut Burak Erdem, de Onderwijsattaché van Den Haag Miyase Koyuncu en de Onderwijsattaché van Amsterdam Anıl Yılmaz. Tijdens deze inspirerende ontmoeting konden onze leerkrachten ervaringen uitwisselen en netwerken. Het hoofdonderwerp was uiteraard onze prachtige taal: het Turks.
Docenten die Turks geven aan anderstaligen, academici in Turkse studies aan Nederlandse universiteiten, en andere professionals die hun werkgebied uitbreiden, ondersteunden elkaar onderling. In het programma dat werd georganiseerd door de afdeling Turks van Levende Talen, hielden voorzitter Mehmet Uz en Canan Gönençay korte toespraken waarin ze informatie gaven over de activiteiten van de organisatie.
Zij deelden ook hun plannen voor projecten binnen het kader van Turks en Turkse Cultuur voor het jaar 2025.
HET BEELD VAN VANDAAG: VRIJWILLIGE CURSUSSEN, ONLINE LESSEN, TEKORTEN
Sinds Turks in 2004 uit het curriculum werd geschrapt, wordt het vak op geen enkele school verplicht of systematisch aangeboden. Toch probeert de Turkse gemeenschap dit gat op eigen wijze op te vullen.
Ministerie van Nationaal Onderwijs – Online Turks en Cultuurlessen
Het online lesprogramma, dat in 2022 werd gestart, bereikte na de VS ook Nederland.
De lessen worden in het weekend gegeven door vakdocenten, zijn gratis, maar nog steeds vrijwillig en buiten schooltijd.
WAT ONTBREEKT ER?
- Deze lessen worden niet tijdens schooluren aangeboden.
- Leerlingen kunnen op school geen Turks volgen.
- Deelname is beperkt; kinderen in landelijke gebieden kunnen moeilijk deelnemen.
- Er is geen certificerings- of beoordelingssysteem; resultaten tellen niet officieel mee.
- Leraren krijgen onvoldoende steun; vaak ontbreekt sociale zekerheid.
- Leerlingen die Turks kiezen, krijgen geen begeleiding vanuit school.
Samengevat: Onze kinderen mogen Turks kiezen, maar kunnen het niet echt leren.
POLITIEKE LUCHT EN MEDIA-DRUK:
EEN IMAGOCAMPAGNE TEGEN HET TURKS
Helaas is het onderwerp Turks onderwijs in Nederland niet alleen pedagogisch, maar ook politiek en ideologisch geworden.
In 2019 wilde men met steun uit Turkije weekendcursussen nieuw leven inblazen.
Maar de Nederlandse media viel het initiatief hard aan. De Volkskrant kopte: “De lange arm van Ankara”

De Telegraaf ging nog verder:
“Het plan van Turkije is misselijkmakend… Turkse kinderen moeten beschermd worden tegen de invloed van Erdoğan.”
Sommige parlementsleden benaderden het onderwerp direct vanuit een anti-Turks perspectief. Bente Becker (VVD) zei: “Erdoğan wil Turkse paspoorthouders onder zijn juk brengen.” Jan Paternotte (D66) beweerde dat het plan weliswaar niet verboden is, maar “slecht voor integratie” zou zijn.
Deze uitingen tonen aan dat de vooroordelen tegen Turks en de Turkse cultuur niet slechts over onderwijs gaan, maar ook worden ingezet als ideologisch instrument.
Toch mogen we niet vergeten: Nederland opent zelf ook scholen in andere landen.
Moedertaalonderwijs is volgens internationaal recht een fundamenteel mensenrecht.
Integratie kan alleen slagen als iemand zijn identiteit mag behouden.
STEMMEN UIT DE PRAKTIJK: LERAREN, LEERLINGEN, OUDERS
Wat zeggen de leraren?
- Halil Atmaç: “Wie anders dan wij kan onze kinderen in het buitenland Turks leren? Dit is onze morele plicht aan ons land.”
- Hatice Işık-Beker: “Hier aanwezig zijn zodat onze kinderen zich in het Turks kunnen uiten en hun cultuur leren kennen, vervult mij met trots.”
- Faruk Aslankurt: “Om onze gevoelens te uiten en onze cultuur te beleven, hebben we Turks nodig.”
- Esra Kışhan: “Ik raak elk leven afzonderlijk aan via mijn leerlingen. Voor mij is lesgeven even belangrijk als zelf blijven leren.”
- Tuğçe Sinem Bilgin: “Leraar zijn is zaadjes tot bloei brengen.”
Wat vertellen de ouders?
- Özgül Acar: “We spreken thuis geen Turks. Sinds mijn kind met de lessen begon, is er veel veranderd. Ik ben trots op haar leesniveau.”
- Suat Sancar: “Mijn zoon, die niet met zijn grootouders kon praten, vormt nu zinnen in het Turks. Dat ontroert mij.”
- Nazlı Tuzcu: “Vroeger kregen we twee uur per week Turks. Nu besef ik hoe waardevol die uren waren.”
- Hacer Durmuş: “Kinderen die goed Turks spreken, zijn zelfverzekerd. Liefde voor het vaderland begint bij de taal.”
- Cem Cereci: “Turks beheersen zal mijn kinderen in hun toekomstige sociale en professionele leven een voordeel geven.”
Wat voelen de kinderen?
- Elif Acar: “We leren nieuwe woorden, zingen soms liedjes, doen kleurplaten. Ik heb er veel plezier in.”
- Jasmin Cereci: “Turks spreken is makkelijk, maar lezen vond ik lastig. Nu gaat het beter.”
Deze uitspraken laten zien: Turks is niet zomaar een les; het is een verbinding, een identiteit, een liefde, een hoop.
WAT ZEGT DE WETENSCHAP? DE ECHTE EFFECTEN VAN MOEDERTAALONDERWIJS
Veel wetenschappelijk onderzoek toont aan dat moedertaalonderwijs essentieel is voor zowel taalkundige, cognitieve als emotionele ontwikkeling.
Wetenschappelijke bevindingen:
- Kinderen die hun moedertaal goed leren, leren een tweede taal (Nederlands) sneller en duurzamer.
- Bij tweetalige kinderen van wie de moedertaal niet ondersteund wordt, kan er een tekort ontstaan in beide talen.
- Kinderen met een sterke moedertaal hebben meer zelfvertrouwen en betere begripsvaardigheden.
- Creatief denken, probleemoplossing en empathie zijn sterker ontwikkeld bij kinderen met een sterke moedertaal.
Onderzoek in de Nederlandse context toont:
- Turkse kinderen die in Nederland opgroeien, leren het Turks trager dan hun leeftijdsgenoten in Turkije.
- Tweetalige kinderen in het Nederlandstalige onderwijs blijven academisch achter bij zowel Nederlandse als Turkse leeftijdsgenoten.
- Vaak blijven deze kinderen “halftalig”, dus onvoldoende in beide talen.
Deze gegevens maken duidelijk dat moedertaalonderwijs niet alleen een recht is, maar een ontwikkelingsnoodzaak.
WAT MOET ER MORGEN GEBEUREN? OPLOSSINGEN EN EEN ROUTEKAART
Het recht om Turks als examenvak te kiezen lijkt een stap vooruit, maar zolang fundamentele problemen niet worden opgelost, blijft dit recht zweven. Als Turks onderwijs buiten het systeem blijft, geperst in het weekend, gedragen door vrijwilligers, kunnen kinderen het vak wel kiezen, maar hebben ze niet de basiskennis om te slagen.
Daarom moeten oplossingen concreet, toepasbaar en helder zijn: Turks moet opnieuw opgenomen worden in het curriculum.
- Er moeten minimaal 2 uur per week officiële Turkse lessen worden gegeven op Nederlandse scholen.
- Dit is niet alleen de verantwoordelijkheid van Turkije, maar ook van Nederland. Deze kinderen zijn Nederlands staatsburger en hebben recht op onderwijs in hun moedertaal.
Er moet een onderwijsprotocol tussen Nederland en Turkije worden ondertekend.
- Ankara moet met een krachtiger diplomatiek initiatief komen.
- Er moeten structurele, institutionele oplossingen komen die verder gaan dan vrijwilligerswerk.
Turkse leraren moeten opgenomen worden in het reguliere systeem.
- Niet alleen in weekendklassen, maar in officiële scholen, als betaalde, verzekerde, vaste krachten.
- Vrijwilligheid heeft zijn grenzen – professionalisering is noodzakelijk.
Ouders moeten bewust worden gemaakt, voorlichtingscampagnes moeten verspreid worden.
- Veel ouders weten niet eens dat Turks gekozen kan worden voor het examen.
- Scholen blijven vaak stil. Flyers, seminars en voorlichtingswerk moeten verplicht worden.
Modellen zoals Tulip en STOC moeten ondersteund en uitgebreid worden.
- Deze instellingen zijn succesvolle voorbeelden qua infrastructuur.
- Financiële en logistieke steun kan deze modellen landelijk uitbreiden.
De taalontwikkeling van kinderen moet gevolgd, gemeten en ondersteund worden.
- Zowel de prestaties in Turks als in Nederlands moeten regelmatig geëvalueerd worden.
- Hun academisch succes moet worden vastgelegd.
SLOTWOORD: DE TAAL VERGETEN IS JEZELF NIET MEER HERKENNEN IN DE SPIEGEL
Een moedertaal is niet slechts een verzameling woorden. Het is het geheugen, het hart, het verleden en de toekomst van een volk.
Een kind dat zijn moedertaal verliest, verliest zichzelf.
Zijn grootvader niet begrijpen, zijn gevoelens niet met zijn moeder delen, zich in Turkije een buitenstaander voelen – dit alles leidt tot een innerlijke stilte.
En die stilte groeit uit tot vervreemding, tot uiteindelijk verlies van identiteit.
Vandaag groeien Turkse kinderen op in Europa, maar willen verbonden blijven met het land van hun wortels.
Wat hen niet helemaal Nederlands, maar ook niet helemaal Turks maakt, is niet alleen culturele verwarring – maar een taalkundige leegte.
Zolang die leegte niet wordt opgevuld, is integratie onmogelijk en blijft echte verbondenheid uit.
Als het recht op een Turks examen nu is toegekend, dan is dat niet alleen een “toestemming”, maar ook een verantwoordelijkheid.
Die verantwoordelijkheid vraagt om stevige grondslagen: onderwijs, continuïteit, systematiek.
Laten we het Turks niet laten verdwijnen.
Laten we degenen die ervoor strijden ondersteunen.
Onze taal beschermen is niet alleen zorg voor het verleden, maar ook voor de toekomst.
“Om een volk te vernietigen, zijn geen tanks of geweren nodig. Laat ze hun taal vergeten – dat is genoeg.”
– Confucius
NOOT: Een half uur na de publicatie van mijn bovenstaande analyse ontving ik het volgende bericht van mijn dierbare vriend Seyid Burhaneddin Kekeç.
Ik bedank Kekeç voor het aanvullen van mijn omissie. Zijn bericht luidde als volgt:
“Hallo broer İlhan,
Ik schrijf om een ontbrekende informatie aan te vullen.
In Nederland was het Prof. Mehmet Akşit, die destijds aan de Universiteit Twente werkte, die het initiatief nam om het Turks taalonderwijs opnieuw op te starten. Later sloot ook Kutlay Yağmur zich bij dit project aan.De krant Damla, die toen nog werd uitgegeven, steunde dit project eveneens. Professor Mehmet Akşit was destijds hoofdredacteur van de Damla krant. Ook Kutlay Yağmur behoorde tot de columnisten van deze krant. De Damla krant beschikte toen over een sterk team van schrijvers.
Onder hen bevonden zich Professor Özcan Hıdır, Ahmet Suat Arı, Bedir Tekinerdoğan (die toen universitair hoofddocent was en nu professor is), en Songül Akkaya, die nu lid is van het bestuur van de Sociale Zaken in de regio Amsterdam en destijds Statenlid was in diezelfde regio.Damla organiseerde regelmatig bijeenkomsten waar de columnisten elkaar konden ontmoeten en met elkaar konden kennismaken.
De campagne “Hand in Hand voor het Turks” begon met een bijeenkomst aan de Universiteit Twente, waar academici uit heel Nederland die zich met dit onderwerp bezighielden samenkwamen.
Ik wil niet verkeerd begrepen worden, broer, maar ik wilde deze ontbrekende informatie geven ter aanvulling van je artikel.
Met vriendelijke groet en de beste wensen.”