1. Haberler
  2. Kültür
  3. Murat Saraç’tan “Sonsuz” adlı Fotoğraf Sergisi..

Murat Saraç’tan “Sonsuz” adlı Fotoğraf Sergisi..

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

SONSUZ’ adlı fotoğraf sergisi sanatseverlerin beğenisini kazanan İzmir Atatürk Lisesi Mezunları Derneği Başkanı Murat Saraç’ın aynı adı taşıyan albümünü enine boyuna konuştuk.
Eserinde gönlündeki şair ve yazarlara da yer veren Saraç, okuyucuları fotoğrafın büyülü dünyasında muhteşem bir yolculuğa çıkarıyor..

-Sayın Saraç, ‘SONSUZ’ adlı albümünüzdeki özgeçmişinizde “Kuşadası’nın unutulmaz isimlerinden Rıza Saraç’ın oğludur” yazılı. Hayat hikayenizin ikinci cümlesinde babanıza dair böyle bir cümle okumak dikkatimizi çekti. Mesleğinizle ve yaşamınızla kurduğunuz bağa kıymetli babanızın nasıl bir etkisi oldu?

 – Babam Arap Rıza lakabıyla tanınan, Kuşadası’nın ilk turizmcilerinden ve çok sevilen isimlerinden biridir. Atatürk’ün yatı olarak bilinen Savarona gemisinde askerliğini yaptıktan sonra memleketi Kuşadası’na dönmüş ve ilçede başlayan turizm hareketinin önderlerinden olmuştur. Turizme olan katkıları ve emeklerinden dolayı Kuşadası’nda bir caddeye ismi verilerek onurlandırılmıştır. Vefatının üzerinden çok uzun bir süre geçmesine rağmen halen daha Kuşadası’nda hatırlanan ve sevilen bir isimdir. Fotoğrafa meraklıdır ve Kuşadası ile çevresinin çok değerli fotoğraflarını çekmiştir. Maalesef çok genç yaşta kendisini kaybettik. Ben çocukluğumda O’nun çektiği fotoğraflara bakarak, yerleri inceleyerek fotoğraf sanatına karşı ilk ilgiyi ve sıcaklığı yaşadım. O’nun turizme verdiği değeri ve emeği örnek alarak bir turizm gönüllüsü oldum. Dost canlısı, iyiliksever ve sevgi dolu kimliği benim karakterimin ve yaşam görüşümün oluşmasına büyük etkide bulundu. Bu anlamda özgeçmişime O’nu anarak başlamam doğaldır.

-Yine Kuşadası ile ilgili sergileriniz ve uğraşınızı çokça okuyoruz. Fotoğrafla uğraşan biri olarak Kuşadası’ndan olmak size ne kattı?

 – ⁠Doğduğum ve yaşadığım çevre ile ilgili büyük bir şükran duyduğumu belirtmek isterim. Yeryüzünde Ege ve Akdeniz gibi uygarlıkların, kültürlerin beşiği, muhteşem bir coğrafyada yaşamak büyük bir ayrıcalık. Akdeniz’in tuz kokusunun bizleri büyülediği, yediğimiz yemekten çektiğimiz acılara, uzun yıllar içinde yoğrulmuş geleneklerden, içtiğimiz içkilere, hatta ettiğimiz küfürlere, yaşadığımız aşklara kadar pek çok ortak özelliklere sahip olduğumuz Akdeniz kültürünün en değerli, en kadim şehirlerinden Kuşadası’nın memleketim olması her zaman onur verici. Bu anlamda Kuşadası’nın tanıtımını yapmak, bu kentin değerini artırmak için hiçbir koşul olmadan her zaman gönüllü olduğumu belirtmek isterim. Bir turizmci olarak Kuşadası’na dünyanın dört bir yanından gelen farklı kültürlerden insanlarla tanışmak, onların memleketlerini ziyaret ederek kültürlerini tanımak, olumlu çalışmalarını Kuşadası’na ve ülkeme aktarmak benim için çok değerlidir. Özellikle kültür, inanç, gastronomi ve spor turizmi kişisel ve toplumsal gelişim anlamında büyük öneme sahiptir. Dünyanın farklı köşelerine yapmış olduğum yolculukların bana büyük bilgi, bilinç ve birikim kattığına inanıyorum. Son yıllarda endüstriyel turizm ile dünyadaki turizm anlayışı çok değişse, rant ve tüketim üzerine yoğunlaşsa bile turizm her şeyden önce bir gönüllülük, kültür ve uluslararası ilişkiler esaslı bir sorumluluklar zinciridir. Toplumların birbiriyle kaynaşmasının en önemli etkenlerinden biridir. O yüzden savaşları, sosyal ve ekonomik sıkıntıları sevmez. Turizm gönüllülerine düşen görev ise bu kültürlerin paylaşılmasını ve gelişimini sağlamaktır. Kuşadası bu anlamda benim için çok önemli bir iletişim merkezidir.

-Önsözde otoriterleşen rejimler ve yapay yaşamın sanat için bir tehdit haline geldiğini söylüyorsunuz. Sanatçının bu ortamda sanatta ısrar etmesi önemli. Ancak sanatsever sizce ne yapmalı?

 – ⁠21. Yüzyıl’ın ilk çeyreğini geçtiğimiz şu günlerde net bir şekilde görüyoruz ki mevcut kapitalist ve liberal ekonomik sistemlerle dünyanın yönetilmesi artık mümkün değil. Dünyada barınma, gıda, sağlık, eğitim gibi temel haklara ulaşabilen kişi sayısı dehşete düşürecek boyutta. Dünya iklim krizleriyle, küresel göçmen sorunlarıyla, kardeşi kardeşe vurduran, en çok masumların yaşamlarını yitirdiği paylaşım savaşlarıyla bir yangın yerine dönmüş halde. Hiçbir yer güvenli değil. İktidarlar tüm dünyada sistemin ayakta kalabilmesi için sert, otoriter önlemleri, antidemokratik kararları gündeme getiriyor ve toplumları alıştırmaya çalışıyorlar. Pek çok örneğini kolayca görmek mümkün. İnsanlık paylaşımcı, eşitlikçi, özgür, adil bir yaşam hakkı için mücadele etmek zorunda. Yoksa çok daha kötü süreçler bizi bekliyor. Bu mücadelenin en önemli gücü ise kültür, sanat ve eğitim. Toplumların bilinçlendirilmesinin yolu kültür ve eğitimden geçiyor. Kültür ve eğitim düzeyi yüksek toplumlar haklarını sorguluyor ve daha farklı, daha iyi bir dünya talebinde bulunuyorlar. İşte sanatçının görevi bu noktada büyük önem kazanıyor. Bu süreçte ‘sanat toplum içindir’ ilkesinden hareketle insanlığın yaşananlar karşısında düşünmesini, yanlışlara karşı tepki göstermesini sağlamasıdır. Sanatseverlere düşen en büyük görev ise kendisi ve kendisinden sonra gelecek kuşakların sanatla bağının kopmaması, aksine artarak devamının sağlanması için gösterecekleri gayrettir. Kendilerine sunulan sanal ve sahte dünyalardan etkilenmeden gerçeklerin dünyasını yansıtan sanatla bütünleşmelidirler.

-Önsözde Atatürk vurgusu da öne çıkıyor. İsterseniz kurucu bir önder olmasının dışında, sanata yaklaşımı itibariyle ne söylemek istersiniz?

 – ⁠Atatürk yüz yılı aşan bu cumhuriyetin kuruluş değerlerini belirleyen ve burada bilimi, aklı, kültürü ön plana çıkaran çağının çok ötesinde ve her zaman örnek alınması gereken bir liderdir. Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte, her şeyden önce eğitimi ön plana almış, çağdaş, bilimsel ve Anadolu aydınlanmasını sağlayacak bir eğitim anlayışını yaşama geçirmiştir. ‘Cehalet yenilmesi gereken en büyük düşmandır’ diyerek Anadolu’nun en ücra köşelerinde eğitim yuvaları kurmuş, kadını yaşamın merkezine katmış, sanatsız bir toplumun yaşayamayacağını vurgulamıştır. Kültürü, Sanatı Türkiye Cumhuriyeti’nin vazgeçilmezi yapmak için tüm altyapıyı oluşturmuştur. Bizlere düşen Atatürk’ü belli günlerde anmanın ötesinde bu anlayışını yaşatmak olmalıdır. Son günlerde gençlerin buna verdiği değeri ve ülkemizde yaşananlar karşısında gösterdikleri haklı tepkilerini görmekten dolayı umutluyum. Gençler Atatürk’ün emanetine sahip çıkıyor ve çıkacaklar.

-Fotoğraflar sınırları aşıyor. Bu ülkeler ve kareler içinde sizin için farklı bir yerde duranlar hangileridir?

 – ⁠Elbette bir ayrım yapmak zor. Ancak yine de İtalya ve Küba fotolarının farklı bir yeri olduğunu söyleyebilirim. İtalya çok yakın ilişkiler içinde olduğum, Fahri Konsolosluklarını yaptığım, iki ülkenin ilişkilerinin gelişimi, kültürü, dostluğu ve kardeşliğine olan katkılarımdan dolayı İtalya Cumhuriyeti tarafından madalya ve şövalyelik ünvanı ile onurlandırıldığım, ailemin bir bölümünün yaşadığı, Akdeniz’in tüm özelliklerini muhteşem bir şekilde yansıtan bir ülke. Küba ise tüm zorluklara rağmen dünyaya direnen, meydan okuyan, yaşam savaşı veren bir ülke. Küba’nın şu anki ekonomik ve sosyal durumunu değerlendirmek için son 500 yüzyıldır neler çektiğini görmek gerek. Evet, bugün için ekonomik bir çöküntü, bir atalet görülebilir ama Fidel, Camillo, Che Guevera ve arkadaşlarının gerçekleştirdiği devrime kadar bu ülke yarı kölelikle yönetiliyordu. Son elli yılda ambargolara, süreçlerdeki yanlış tercihlere ve dünyadaki tüm değişimlere rağmen görülmesi, ders alınması gereken bir ülke. Küba’nın kurulduğundam bugüne en çok sosyal eşitliğin ve paylaşımın sağlandığı, en bağımsız, en onurlu, en en birikimli sürecin yaşandığı dönem son elli yıl.

-Albümde Ahmet Piriştina’nın cenazesinden de kareler var. Yirmi yılı aşkın bir zaman… Daha eski eserler de var. Seçicilik ve hafıza oluşturma konusunda nasıl bir yol izlediniz?

 – ⁠Ben tüm gerçek sanatçıların ve sanat üretmek için mücadele edenlerin (kendimi daha ziyade ikinci sınıfa koyuyorum) kendi yaşamlarındaki değerleri, birikimleri, acıları, umutları, sevinçleri hatta inançlarını yansıtmaya ve bu yolla da toplumu etkilemeye çalıştığını düşünüyorum. Kendi adıma bunu toplumsal gerçekçi bir bakış açısıyla anı yakalamaya, sergilemeye ve sonsuzluğa aktarmaya çalışıyorum. Burada elbette toplumların değerlerinin, geleneklerinin ve yaşanmışlıklarının iyi irdelenmesi, bilgi ve araştırma gerekiyor. Sadece birkaç günlüğüne gittiğiniz ve hakkında hemen hiçbir bilgiye sahip olmadığınız bir yerden hafıza oluşturacak bir fotoğraf karesi çekmeniz büyük bir mucize olur. Sanat dallarının hemen hepsi bir enstrüman aracılığıyla yapılır. Bunların kalitesi, son teknoloji olması veya yapay zekanın ‘olumlu’ etkileri göz ardı edilemez ama bir eser meydana getirebilmek için mutlaka gönül gözünüzle bakmanız, deklanşöre önce yüreğinizde basmanız gerekir. İçinde sevgi olmayan hiçbir şeyin olumlu sonuç vermesi mümkün değildir.

-Sizde yeri olan şairler ve yazarları anıyorsunuz. Edebiyatın fotoğraf sanatçısı üzerinde nasıl bir etkisi vardır?

 – ⁠Fotoğrafa etkiyi yalnızca edebiyat olarak görmemek gerekir. Ben nerdeyse tüm sanat dallarının birbiriyle ilişki içerisinde olduğu ve birbirlerini etkiledikleri düşüncesine sahibim. Sokakta gezerken aniden karşınıza Orhan Veli’nin şiirlerindeki bir karakterin çıkması, Nazım Hikmet’in insan manzaralarıyla karşılamanız, Oğuz Atay’ın Korkuyu Bekleyen, Tutunamayanları’ndan birini bir köşede otururken fark edip deklanşöre basmanız mümkündür. Veya benim için çok özel bir müzisyen olan Mike Oldfield’in müziklerini kulaklıktan dinleyerek kalabalıkların arasında kaybolup günlük yaşamlarını sürdüren insanları coşkuyla fotoğraflamak olasıdır. 20. Yüzyıl öncesi ünlü ressamlarının tabloları o dönemin fotoğrafları değil midir? Peki ya filmler? Sahneler, karakterler, dönemler, mekanlar bizi fotoğraf çekerken etkilemez mi? Fazlasıyla olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda bu sanatların hepsi birbiriyle bağlantılıdır. Oğuz Atay Tutunamayanlar’da;   “Piyano çalmayı çok isterdim,” dedi donuk bir sesle. “Şimdi piyanoya oturur, kelimelerle ifade etmekte güçlük çektiğim bütün duygularımı, acılarımı tuşlara dökerdim. Bazen şiddetli, bazen yavaş basardım onlara. Kim bilir ne ince ayrıntıları vardır o dokunuşların?” diye yazar. Edebiyat ile müziğin müthiş buluşması. Bunu fotoğrafa ve diğer sanatlara da uygulamak mümkündür.

-Objektifinizin hedefinde yakın zamanda neler var? Sergi olarak sizden neler göreceğiz?

 – ⁠SONSUZ sergisi ve kitabı yenilenerek tekrar İzmir’in kültür yaşamına katılan ve iki ülkenin dostluğunu temsil eden İtalyan Kültür Merkezi veya CASA ITALIA’nın (İtalya Evi) açılış etkinliğiydi. İzmir İtalya Konsolosu Sayın Daniele Bianchi himayesinde, çok değerli katılımcıların sayesinde büyük ilgi gördü ve elde edilen gelir İzmir Atatürk Lisesi Mezunları Derneği’nin eğitim bursu hesabına aktarıldı. Bir anlamda kültür ve sanat aracılığıyla eğitime destek verildi. İAL Mezunları Derneği binden fazla öğrenciye burs sağlıyor ve Atatürk’ün yolunda Cumhuriyete sahip çıkacak gençler yetiştiriyor. Burada İtalyan Dostluk ve Kültür Derneği Başkanı değerli dostum Giuliano Gloghini ‘ye ve tüm yönetimine şükran borçluyum. Yeni süreçte ise ilk hedefim uzun zamandır üzerinde çalıştığım bir proje olan babam Rıza Saraç’ın Savarona Hatıraları anı kitabı. Vefatının 50. yılı olan 28 Ekim 2025’te seçkin kitabevlerinde, kütüphanelerde vb. yer alacak ve 1950’li yılların Türkiye’sine ve dönemin sosyal/ toplumsal koşullarına ışık tutacak. Pakistan’dan Süveyş kanalına, Napoli’den Barselona’ya Hopa’dan İskenderun’a kadar olan güzergahlardan izlenimler ve elbette o günlerin turizme başlamamış şirin kasabası Kuşadası kitapta yer alacak. Bir sonraki çalışma ise babamın ve benim fotoğraflarından oluşan ‘Babadan Oğula Kuşadası’ isimli fotoğraf sergisi ve kitabı olacak. Şimdiye kadar gün yüzüne çıkmamış Kuşadası ve çevresini anlatan pek çok foto ilk kez sergilenecek ve kitapta yer alacak. Ondan sonrası ise yapmayı planladığımız bir yolculuğun ardından gerçekleşecek: Che Guevera’nın izinde Güney Amerika yolculuğu. Gördüğünüz gibi bir hayli yoğun bir dönem var önümüzde.

-Eklemek istediğiniz bir husus varsa seve seve yazarız.

 – ⁠Son söz olarak herkesi kültüre, sanata ve eğitime destek olmaya çağırıyorum. SONSUZ sergi kitabına www.ialmezun.org.tr adresinden bağış karşılığı ulaşabilirsiniz. Yapacağınız bağışlar bir öğrencinin daha geleceğini aydınlatacak, yolunu açacak, umut verecektir. Bu dünyada bizleri nefret ettirecek, umutsuzluğa sürükleyecek o kadar çok şey var ki… Oysa bizleri ancak ve ancak SONSUZ ve sınırsız bir sevgi kurtarabilir. Sevgi hep rehberiniz olsun. Tüm okuyuculara ve Ege Telgraf ailesine teşekkür ederim.
Ege Telgraf Gazetesi

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Murat Saraç’tan “Sonsuz” adlı Fotoğraf Sergisi..