Gençliğimizde; Türk ulusunun özellikleri anlatılırken; ya da bir yabancının bizden bahsederken; söylemiş olduğu sözcüklerden son derece mutlu olurduk.
Özetlersek; “Türk milleti misafirperver, sıcak kanlı, yardım severdir” denilince bundan çok mutlu olur, özellikle yabancı misafirlerimize karşı olağanüstü yakın davranırdık. Türk insanı olarak adeta dünyanın diğer insanları ile yarış halinde olduğumuzu sanır, bu yarışmayı mutlaka kazanma arzusunda olurduk. Çok duygusal bir toplumduk.
İnsani yönlerimiz çok fazlaydı.
Hiç tanımadığınız insanlara bile kapımızı açıp yediğimiz ekmeği paylaşırdık.
Fakir sofralarımıza; evde ne varsa geleceği düşünmeden misafirimizin önüne koyardık.
İmece denen köy yardımlaşması ile tüm halk tarlalarda, bahçelerde birbirine yardımcı olurdu.
Köy ve kasabalarda aç ve açıkta kimse olmazdı.
Düğün ve bayramlarda meydanlarda horonlar tepilir, oyunlar oynanırdı.
Kardeş gibiydik.
Ayrımız, gayrimiz yoktu.
Ortak teravih namazları kılar, beraberce iftar açardık.
Ortak kışlık yiyecekler hazırlardık.
Sonra ne mi oldu?
Sonra içimize siyaseti, tarikatı, ağır dini inanış biçimlerini soktular ve bizi birbirimize düşman ettiler.
Ne imece kaldı, ne dostluk, ne de misafirperverlik Eğlenmez ve gülemez olduk.
Mutluluğun adresi olarak bize öbür dünya gösterilmeye başlandı.
Tüm bunlar başımıza; siyasiler ve din adamları yüzünden geldi.
Adeta cumhuriyetin maddi ve manevi tüm kazanımları 30 yıl içinde yok edildi.
Birbirimizi tanıyamaz olduk.
Herkes birbirinin cebine göz dikti.
Hemen hemen her olayda para ilk tercih edilen şey oldu.
Hile, dolandırıcılık, rüşvet, yolsuzluk zirve yaptı.
Çocuk tacizlerinde dünya şampiyonu olduk.
Sonunda en büyük felaket olan “güvensizlik” duygusu topluma hakim oldu.
Tabi güvensizlik gelecek kaygısı başlattı.
Toplumun büyük bir kesiminin bu ülkeden gelecek umudu yok.
Umudumuzu da çaldılar.
Fırsatını bulan da yurt dışına kaçıyor.
Orada en aşağılık davranışlara tabi oluyor.
Ama çaresizlik, yapacak başka bir şeyleri de yok.
En önemli özelliğimiz olan misafirperverlikten eser kalmadı. T
ek başına bir yabancı kadının ülkemizde gezmesi hayal oldu.
Erkekler de buna dahil.
Kendi kadınlarımızın durumu zaten ortada.
Ülkenin tekrar rayına girebilmesi için din adamları disiplin altına alınmalı.
İyi bir eğitimden geçirilmeli, tüm tarikat ve şeyhlikler kapatılmalı, yöneticileri çalışma kamplarında zorunlu eğitime tabi tutulmalıdır.
Erdal Bıçakcı yazıyor