Dörtnala gelip Uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan, üç yanı özene bezene denizlerle donanmış bu güzelim ülkemin tarihini ve kaderini çizen büyük gelişmeler denizlerin dağ gibi dalgaları ile başlıyor.
Bandırma vapuru ile başlıyor destanımız…
Kurtuluş savaşının Gazi’nin ceviz kabuğu gibi bir vapurla Karadeniz’in amansız dalgalarının kucağında Samsun’a çıkışı ile başlaması ne yaman bir başlangıç, ne engin bir hayal gücüdür…
Sonunda, destan, müstevlilerin, taşeron ordularının önce İzmir, Ege’den, sonra da fiyakalı askerleri ve komutanları ile birlikte bu kez İstanbul, Marmara’dan Türk Bayrağını tören geçişi ile selamlayarak gemilerine binip, geldikleri gibi ama bu kez …larına baka baka gitmeleriyle ve de Gazi’nin Çankaya’ya çıkışı ile taçlanır…
Tarihimizin, provası Çanakkale’de yapılan, bizleri ve tüm mazlum ulusları onurlandırıp, kıvançlandıran 19 Mayıs’la başlayan döneminin genç kahramanlarını Kuvayı Milliye Destanında Koca Nazım öylesine içten bir coşku ile ve öylesine duygu yüklü anlatır ki; gözlerin yaşarmaması mümkün değildir…
Antep köylüklerinde ırgatken, ulusal efsane kahramanına dönüşen Karayılan…
Kuvvacı’lara ulaklık yapan 14 yaşında fidan gibi bir gençken attan düşüp sakatlanan Adapazar’lı kambur Kerim…
Ya Anadolu’ya takasıyla silah taşırken Karadeniz’in hırçın dalgalarında yitip giden Arhavi’li İsmail…
Kamyonetinin patlayan lastiğine üstünde başında ne varsa doldurup,”sen Süleymaniyelisin oğlum Ahmet, sana tek başına verilmiştir üç numrolu kamyonet” diyerek görevine çırılçıplak devam eden Süleymaniyeli bitirim şoför Ahmet…
Onlar büyük olasılıkla binlerce kahramandan bazıları…
Ama işte size gerçek bir genç kahraman Tıbbiye’li Hikmet Bey… Rahmetli Orhan BORAN’IN babası…
Mustafa Kemal ” Gençlerin de görüşlerini almalıyız ” diyerek Sivas’ta toplanacak olan kongreye 3 öğrencinin katılmasını ister. Bunun üzerine Askeri Tıbbiye, Sivas Kongresi’ne 3 delege göndermek ister. Üçüncü sınıf öğrencisi Hikmet Bey ve Yusuf Bey (Balkan) delege seçilir..
Hikmet Bey, Sivas Kongresinde ABD ya da İngiltere’nin manda ya da himayesini savunan söylemlere çok şaşırır. Oturumlar sırasında söz aldığında, delegelerin şaşkın bakışları arasında yüksek ve heyecanlı sesle şu sözleri söyler: “Delegesi bulunduğum Türk gençliği, beni buraya bağımsızlık yolundaki çalışmalara katılmak üzere gönderdi. Mandayı kabul edemeyiz. Eğer manda fikrini kabul edecek olanlar varsa bunları şiddetle reddeder ve kınarız. Eğer manda fikrini kabul ederseniz sizleri hain ilan ederiz “.Daha sonra Mustafa Kemal’e dönerek aynı coşku ve kararlılıkla ” Paşam siz de manda fikrini kabul ederseniz sizi de reddederiz. Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı olarak değil vatan batırıcısı olarak adlandırır ve lanetleriz”
Herkes bu net ve heyecanlı söylem karşısında şaşkın, Mustafa Kemal ‘in tepkisini beklerken, yanıt gelir:”Evlat içiniz rahat olsun. Biz azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Manda da yok, himaye de… Parolamız tektir ve değişmez: Ya İstiklal, ya Ölüm.” Gazi, Tıbbiyeli gencin bu içtenlikli çıkışından çok mutlu olmuştur.
1960’lar da “Olur mu böyle olur mu, kardeş kardeşi vurur mu?” marşı eşliğinde Turan Emeksiz, A. İhsan Kalmazlar gibi 27 Mayıs şehitleri…
Sonra 70-80 arası, Kanlı Pazar, 77 1 Mayısı… Kuruluş değerlerini tazeleyip, çağın koşullarına koşut ileriye taşıyan 61 Anayasası…
Cephe hükümetlerinin görmezden geldiği kardeş kavgası, aydın genç katliamı, 5000’i aşkın can…
Cana kıymayan Deniz’lerin darağacında canına kıyılması…
80 darbesi, yaşı yükseltilerek darağacına gönderilen Erdal Eren, bir kuşağın özellikle solun üzerinden silindirle geçilmesi…
2000’li yıllar… Bir yandan Silivri Zindanları, tarifsiz haksızlıklar… Çalınan hayatlar, onurluca katlanılan ağır ızdıraplar, ölümler, intiharlar…
Gezi direnişi… Polise içinden çıktığı halka acımasızca saldırması için emir verenler… 8 Gezi şehidi… Şehitlerin sonuncusu 15 yaşında bir fidan: Berkin Elvan…
Ve nihayet açılım kepazeliğinin kahredici sonuçları… Onbinlerce şehit ve gazi… Vatanın bir bölümünün kundaklanması…
Ve nihayet emperyalizmde oyun çok: Eski ortağın marifetleri ve 15 Temmuz şehitleri…
Topluma karanlık günler yaşatarak, korkutarak izlenilen tutarsız politikalara, yarattıkları hukuksuz ortama, bulaştıkları akıl almaz yolsuzluklara karşın halkta “ehven-i şer” imajı yaratarak siyasi emellerine ulaşmak ve böylece kendilerini kurtarmak isteyen nekrofiller hızla kendi iradeleriyle hazırladıkları sonlarına yürümektedirler…
Bir türlü bitirilemeyen, köküne kibrit suyu ekilemeyen bu güzelim ülke. tarihini yadsımayarak her zaman her yaştan genç vatansever evlatlarının omuzlarında taşınacak ve de yükselecektir…
Kadim dostum rahmetli Kayahan o güzelim şarkısını bu günler için söylemiş herhal:
Size sevdanın yolları dolarlar, avrolar, villalar…
Bize kurşunlar ya da Atatürk’ün şu sözleri:
“Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir…
…Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; ‘Demek adliyeyi ıslah etmek lazım.’ diyecek.
Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.”
İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!”
Şimdi her yaştan gence ilaveten 6 milyon genç daha yeniden yürümeli sandıklara … Umudumuz sizlersiniz gençler…
Dr. Noyan UMRUK