Mut Sertavul da tanış olduğumuz Araştırmacı, Belgesel Yapımcısı Musa Kaplan ve eşi Ayşe Kaplan , 29 Ağustos günü Gökbelen’e ziyaretime geldiler. Belgesel çalışmasına Gökbelen’i de dahil ettiler.
Ziyareti sırasında Göç Kuşları romanını da imzaladı. Önce eşim Nuran Üçyıldız okudu, sonra ben okudum.
Ülkemizde başta Osmanlı dönemi ve günümüzde hala ötekileştirilen bir toplumun yaşam mücadelesinden kesitler yer alıyor.
Karaman, Ereğli yöresinde bir dönem ötekileştirilen Ermeniler, bir asıe sonra ülkede ırkçı, ümmetçi yönetim anlayışının sonucu ötekileştirilen Kürtler..
Okuduğum yapıt, işte bir yüz yılın içinde yaşanan bir dram öyküsü. Bir yanda ülkesini terk etmek zorunda kalan Gazaros , emanet ettiği varlıkların yerinde yerler estiğini görüyor. Ama Toroslarda yaşayan Kravga Beyleri, onun emaneti 1000 koyunu gözü gibi saklıyor. Günü gelince onu sahibine veriyor. İşte dostluk.
Mardin, Diyarbakır, Ceyhan arasında sürekli göç halinde olan bir aile, yoksulluk diz boyu, ama ötekileştirme; işte bu zorlu yaşamda roman kahramanları Meral, Babası, anası, kardeşleri… Ceza evinde işkenceler, öldükten sonra aklanma.
Bir şey var. Her şeye rağmen yaşama sıkı sıkı sarılma. Yıllar boyu onlara zulüm eden babaya, ölüm döşeğinde gelen sevgi seli.
Ereğli de halılarını teslim ettiği müftünün inkar edişi, ama kendisine emanet edilen koyunları, bir Tanrı misafiri gibi bakmak, günü gelince sahibine teslim etmek. İşte güzel işler. Ötekileştirmenin verdiği işkence, bir bakıyorsunuz sevince dönüyor. Sevgi bağları kuruluyor. İstanbul, Mut arasında Toroslarda bir sevgi seli, dostluk rüzgarı esiyor.
1923 te Silifke den , Aydıncık tan giden Rumların emanetlerini iç eden çıkarcı komşular, sözde dostlar ise burada geçen Gazaros un öyküleri ile örtüşüyor. Taşucu nda varsıl Rum ailesi, Selanik te limanda hamalık yapmak zorunda kalıyor. Yaşamları zindan oluyor.
Bir ülke düşünün tarihçileri bile 4-5 yıllık geçmişi yok sayıyor. Türkler Anadolu’ya 1071 geldi diyor. Ve Anadolu da yaşayan tüm insanları yok sayıyor. Etiler, Hititler, Sümerler, Frikyalılar, Ege de, Akdeniz de Rumlar, Doğu da Ermeniler, Süryaniler, Ezidiler, Kürltler ve Aleviler yok sayılıyor. Anladık ki bu tarihçilerin kafasında yalnız Müslüman olan Türkler var.
Bu ümmetçi, ırkçı yaklaşım. Yönetim anlayışına yön veriyor. Ülkede kin, nefret ile sevgi bir kenara itiliyor. Komşu , komşuya düşman ediliyor. Oysa Anadolu da bereket var, insanca yaşam kültürü var. Ana yapıya uygun, sevgi, barış gelse… o zaman Göç kuşları yerini insanca yaşam içinde olan toplum olurlar.
O zaman bereketli topraklar ; Çukurova, Toroslar daha anlamlı olur. Üreten, bolca üretip, hakça tüketen toplum olur. Karacaoğlan, Dadaloğlu, Yunus Emre, Pir Sultan dile gelir, dostluk ezgileri, kavaldan dökülür, sazlar daha anlamlı çalar, hep birlikte dostluk ezgileri dillenir.
(*) GÖÇ KUŞLARI- MUSA KAPLAN /Yarım Yaşanmış Hayatlar –Roman
Ozan Yayıncılık- İstanbul .
MUSA KAPLAN :
1950 yılında Mersin”in Mut ilçesi Güme Köyü’nde dünyaya gelir. İlkokulu Güme Köyü’nde bitirir. Ortaokulu Mut’ta bitirdikten sonra Konya Endüstri Meslek Lisesi dökümü bölümüne devam ederken 1968 yılında İstanbul’la gelerek son sınıfı Sultanahmet Endüstri Meslek Lisesi’nde tamamlar. Üniversiteyi İ.D.M.M.Akademisi Makine Mühendisliği bölümünden mezun olarak tamamlar. Üniversite yılları gençlik hareketlerinin yoğun olduğu yıllara rastlar, kendisini olayların göbeğinde bulur. Bu olayları ileride bir kitaba dönüştürmeyi düşünür ve o dönemin en kapsamlı araştırmasını yaprak “Devrim Yolcuları” kitabını yazar. Daha sonra 3 Yoldaş, Adras Dağı, Toroslarda Nurhak’a, Göksu Bulanık Akıyor, Yasak Defter, Göç Kuşları ve Ulaş Yoldaş gibi kitapları da raflarda yerini alır. Devrim Yolcuları, Son Yörükler, Balat’ta Kaybolmak, Hıfzı Topuz’la Yüzyıla Yolculuk, Moris Gabbay’la Bir Asra Yolculuk, Acıları Bal Eyledik Sevim Belli ve Yunus Emre gibi uzun metrajlı belgesel filmlerin yönetmenliğini üstlenir.
Bunun yanında bir çok kısa metrajlı belgesel filmlerin çekimlerini de gerçekleştirir.