Sevgili okurlar,
Öncelikle bizden, yani basından bir gelişme ile sizlere bugün “merhaba” demek istiyorum..
Takdir edersiniz ki, biz gazeteciler, yazarlar, muhabirler, yani basın emekçileri, sizleri bilgilendirmek, haberdar etmek için görev başındayız..
Bu aynı zamanda, sizlerin “ haber edinme hakkınızın” bir kurumsallaşması olarak ta bilinir..
Bu nedenle, “yasama, yürütme ve yargı “ erkleri arasında, basın mesleği, ”Dördüncü kuvvet” olarak tanımlanmıştır..
Eğer sizler, özgürce, doğru ve yansız haberlere ulaşamıyorsanız, burada bir sorun vardır..
Eğer bizler, sizlere bir haberi, bir bilgiyi bir kaynaktan alıp, sizleri tarafsız ve objektif olarak veremiyorsak, orada da bir sorun vardır..
Bunları elbette,” 24 Temmuz Basın Bayramı” nedeniyle,konu ediniyorum..
Türkiye’de olduğu gibi Sakarya’da “ 24 Temmuz Basın Bayramı” düzenlenen törenlerle kutlandı..
Elbette bunlara “ tören” denirse tabii..
Ülkemizde her işi “ oldu,bittiler” çerçevesinde yaptığımız için, bu tanımlamada bulundum..
Arkadaşımız Fehmi Duman’ın canlı yayın olarak geçtiği törende Sakarya Gazeteciler Birlik Başkanı ve Sakarya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Zeki Aydıntepe ile Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem Yüce’yi dinledim..
Sanki Türkiye, sanki Sakarya basın çalışanları ve emekçileri konusunda “ güllük-gülistanlık ta” biz bilmiyormuşuz!
Oh ne ala memleket!
“Sorunların, yumak, yumak yuvarlandığı, sansürlü günlerin tekrar kapıda olduğu, ağır baskı ve tarafsızlık olgusunun rafa değil, dama kaldırıldığı “şu günlerde,” bir basın bayramından “ söz etmek, ne kadar doğrudur?
İktidarın,otoritenin,yetkilinin işine gelmediği bir haberi yaz ve yayınla bakalım..
İşte Sakarya’da, arkadaşlarımız işinden kapı dışarı edilmediler mi?
Ve Sakarya’da sırf medya tartışması, silahların çekilmesine ve ölümlerin yaşanmasına vesile olmadı mı?
Çalsın zurnalar, davullar, oynasın taraftarlar!..
Ya da, nerede o dördüncü kuvvet!
Ancak bu bağlamda, Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı A. Akgün Altuğ, 24 Temmuz Basın Bayramı dolayısıyla yayınladığı mesajdan söz etmezsem olmaz..
Bakınız Altuğ,” Demokratik hayatımızın en ayrılmaz parçalarından biri olan basın kuruluşlarımızın sosyal yaşantımızda yeri çok büyüktür. Farklı görüş ve düşünceleri tarafsız, adil ve insanın haber alma özgürlüğüne denk bir biçimde yansıtan basın kuruluşlarımız sayesinde gazetecilik mesleği saygı duyulan bir meslektir. Bizler de SATSO olarak basın çalışanlarımızla işbirliği ve iletişim çerçevesinde tarafsız yürüttükleri faaliyetlerini destekliyoruz. Basın bizim önemli paydaşlarımızdandır.
Ülkemizde basın teşkilatı üzerindeki sansürün kaldırışının 112. yıldönümünü ve toplumun doğru ve zamanında haber alması için büyük bir fedakârlık ve gayretle çalışan, aynı zamanda halkın sesi ve vicdanı olma sorumluluğunu başarıyla yerine getiren basın camiamızın tüm mensuplarının 24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramını kutluyorum” diyor..
Başka ne söyleyebilirdi ki Başkan Altuğ?
“Sanal medyanın susturulmak, dizayn edilmek, belli bir otorite kontrolüne” verilmek istendiği şu günlerde, “sansürcü zihniyetin tekrar hortladığını” söyleyebilir miydi?
Bunu arkadaşlarımız, pardon meslektaşlarımız söyleyemiyor ki, Başkan Altuğ söylesin?
Hapishanelere her gün, “düşüncesinden, haberci anlayışından, tarafsız yazarlık duruşundan ötürü” hapishaneye gönderilen gazetecilerin olduğu Türkiye’de, siyasi iradeye bağlı olarak bir “yandaş basın” yaratılmışsa, bunda biz, bu mesleğe gönül verenlerin, siyasilerin ve vatandaş olarak hepimizin günahı vardır!..
O nedenle Türkiye’de artık, 24 Temmuz Basın Bayramı’nın bir önemi ve işlevi kalmamıştır..
Haydi, yağlı börek haber yapanlara plaket verelim!
***
Sevgili okurlar,
Dün, 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşması’nın yıldönümüydü..
Türkiye’nin tapusunun verildiği,Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük kuruluş günü olarak, diplomatik bir zafer olarak, Lozan’da atılan imzaların öneminin ne kadar büyük olduğunu, anlatmaya gerek var mıdır?!..
Lozan Antlaşması’nı hafife almak,hiçe saymak, sulandırmak, itibarsızlaştırmak, kimseye bir şey kazandırmaz..
Lozan Antlaşması Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir,Türk Milleti’nin tapusu ve senedidir, kutlu olsun, unutulmasın!
***
Sevgili okurlar,
Yukarıda da söylediğim gibi,Lozan Antlaşması’nın yıldönümünde, müze olarak bildiğimiz ve içinde Kuran’ı Kerim’in okunduğu, ezan seslerinin yükseldiği, Hünkar mahfilinde namaz kılındığı Ayasofya Camisi, siyasi iktidar tarafından ibadete açıldı..
Radikalizmin ayak seslerinin duyulduğu, İslamofobi’nin giderek arttığı,Türkiye’de laiklik karşıtlarının gemiyi azıya aldığı şu günlerde, siyasi iktidarın bu tasarrufu elbette kendilerini bağlar..
Demek ki, siyasi iktidarın halka söyleyeceği söz kalmamıştır!… Kalmamıştır ki, bir yıl önce farklı sözler sarf edilen Ayasofya’nın, apar-topar ibadete açılmasını bizler anlayamazken, elin oğlu nasıl anlayacak?
Her alanda olduğu gibi, bu alanda da “uzlaşmadan” nasiplenememiz manidardır!
Bunu bir “bağımsızlık,egemenlik” göstergesi olarak sunmak,Lozan hakkında bilgi sahibi olmamak demektir..
Kaldı ki, Ayasofya üzerinden, hem Lozan’a, hem de Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının aldığı karara göndermelerde bulunmak, yakışık almamıştır!..
Bu tarih şuuru ve bilinci ile acaba nereye?
İnşallah ülkenin sorunlarına deva olur!
***
Sevgili okurlar,
Son olarak, Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki çatışmalara, sınır ihlallerine değinmek istiyorum..
Türk Milleti’nin karşısına “ Sözde Ermeni Soykırımı” ile çıkan, hasma ne bir tutum içinde,” Türkleri karalayan ve katil” göstermeye çalışan bir kesim Ermeniler, şimdi hedeflerine Azerbaycan’ı koymuşlardır!..
Başta Paris olmak üzere, Lahey ve Brüksel’de Ermeniler, yasal protesto haklarını kötüye kullanarak, şiddet ve terör estirerek, dünden farklı olmayan yüzlerini,dişlerini göstermişlerdir..
Baş -gözün yarıldığı, cam ve çerçevelerin indirildiği bu gösterilere karşı olarak, tepkilerini gösteren Azerbaycanlı kardeşlerimiz olmuştur.. Cılız kalabalıkların Bayrak göstermesi, slogan atması, karşı duruşu elbette güzel..Ama bu tek başına bu yaban ellerde yetmiyor!..
Madem ki, biz “ iki devlet, bir milletiz” o zaman, bu fanatik, bu kalleşlere karşı, birlikte karşı koymamız gerekir..
Bunu tabii ki, yasalar çerçevesinde, saygın, yerelde insanları tedirgin etmeyecek bir şekilde yapmalıyız..
Maalesef, bir 24 Nisan’dan sonra bir başka 24 Temmuz kana bulanmıştır..
ASALA terör örgütü tişörtleri ile teröristler yine sahnelerde..Bunun ne demek olduğunu anlayamazsak, yarın da büyük olaylarla sarsılabiliriz..
Bu konuda yurt dışı temsilciliklere, sivil örgütlere ve insanımıza büyük görevler düştüğü unutulmamalıdır..
İşte bu durum siyasi, dini bölünmelerin faturası olarak bizlere yansımaktadır..
İnşallah bu faturadan ders çıkaranlar olur!