Avrupa’da, Avrupa Türklerine Karşı Doğrudan Tehdit Düzeyi Yükselirken. Buna Karşı Ne Yapmalıyız?
Fransa’daki karikatür krizi ve öğretmen Samuel Paty’nin başının islamcı bir terörist tarafından kesilmesi ile başlalayan, daha sonrada Avusturya’da islamcı teröristler tarafından gerçekleştirilen silahlı eylemlerden sonra üç kişinin ölümü ve çok sayıda insanın yaralanmasına yol açan, Fransa’nın Nice şehrinde bir islamcı terörist tarafından, bir kilise önünde üç kişinin başı kesilerek ve bıçaklanarak öldürülmesiyle alevlenen, Hollanda’nın Roterdam şehrinde bir Türk kadının bir öğretmeni sınıftaki karikatürlerden dolayı tehdit etmesi ve tutuklanması ile devam eden, başta Fransa olmak üzere tüm Avrupa’da Türk ve ikincil olarakta diğer Müslüman kökenlilere karşı, ard arda gelişen olaylar, Avrupalı siyasi çevrelerde ve kamuoyunda, bireysel olarak ele alınan vakalar değil genelleyen ve gittikçe bunuda hükümetler düzeyindede uygulama ve düşünce olarak yaygınlaştıran gelişmeler, Avrupa’da ki Türk etnik azınlığına karşı çok tehditkar ve tehlikeli bir yaklaşıma yol açtı.
Son aylarda ki Macron ve Erdoğan arasındaki sert söylemler ise, Fransa’da yaşayan Türkleri sadece ve özellikle Fransa’da değil, Avusturya, Belçika, Hollanda, Almanya’da da olumsuz anlamda hedef kitlesi haline getirdi. Diğer Avrupa ülkelerindede, bu tutumun alınan polis tedbirlerinden, medyadan ve siyasi söylemlerde dahil çeşitli verilerden yayıldığını görüyoruz.
Avrupa’da son dönemlerde, ülkeye karşı potansiyel tehdit unsuru olarak gösterilen Türk ve diğer müslüman kesimlere yönelik olarak: camiiler, dernekler ve vakıflara yönelik ‘önlem alma’ gerekçesi ile kapatmalar, İş yerlerine, kuruluşlara ve camilere saldırılar, Fransa’da Türkiye’ye bağlı Diyanetinin Fransa’da ki banka hesaplarının kapatılması ve hesaplara el konulması ve hesap açma yasağı getirilmesi, hatta Fransa Ülkücü Türk Federasyonu’nun da Fransa İçişleri Bakanlığı tarafından yasaklanması olayı, kişiler hakkında terörizm konusunda yapılan tahkikatlar ve bazı kişilerin tehdit unsuru sayılıp yurtdışı edilme olaylarının artığını görüyoruz.
Avrupa’da, Avrupa Türklerine karşı bu siyasi ve etnik olarak hedef gösteren ve olumsuz olarak genelleyen yaklaşımlar sürerken, buna karşın ise, Avrupa’da ki Türklerin, bir kesim sosyal medyada kişisel hamaset içeren cılız tepkileri dışında sindiklerini ve ırkçı yaklaşımlara karşı demokratik açıklama yapma kabiliyetlerinin bile olmadığını, korktuklarını yada kayıtsız kaldıklarını görüyoruz.
Bugün gerçekten ve doğrudan Avrupa’da islamcıların ve Erdoğan’ın son gelişen olaylar konusundaki tavırlarıyla birlikte, özellikle Türk etnik grubunun hedef tahtasına oturtulduğu bir durumu yaşıyoruz.
Buna mukabil, Avrupa’da yıllardır kurulu olan, Türkleri temsil ettiğini belirten, Türk etnik azınlığı kökenli dernekler, vakıflar, kanaat önderleri, akademisyenler, araştırmacılar, politikacılar, iş adamları ve hukukçularıda dahil hiç bir kimseden bu durumun, Avrupalılar tarafından genelleştirilmemesi, tüm Türklerin hedef haline getirilmemesi, Türklerin her türlü terörizme karşı oldukları, islamcı saldırıları lanetledikleri, ırkçı yaklaşımlara karşı çıkmanın bir insani tutumu gerektirdiği, Avrupalı Türklerin barış ve dayanışma içinde bir arada yaşayan Avrupalı demokratik toplumların bir parçası oldukları konusunda bir söylem, yazılı açıklama ve eylem gerçekleştirmemiştir.
Yani yıllardır var olan Türk etnik kökenli bu yapıların ve bilinen kişiliklerin, Avrupa’da Türk etnik kökenden insanlara karşı yapılan haksız siyasi yada hukuksuz tutumlara ve uygulamalara karşı mücadele etme, demokratik hak ve hukuku kullanma, islamcı teröristlerde dahil yapılan her türlü terörizmi lanetleme, Türklerin insan ve grup hakkını savunma konusundaki isteksiz, korkak, cahil, öngörüsüz ve sinmiş tutumları, Türk etnik örgütlenmelerinin kendilerine yönelik herhangi bir krizi yönetmede, muhattap olmada ve etkilemede hiç bir kabiliyeti ve etkisi olmadığını açıkça göstermektedir. Bugün Avrupa Türkleri, 60 yıl içinde var olan ve kendilerine hiç bir faydası olmayan, eskimiş ve işlevsiz yapıların, bugün çok ihtiyaç olduğu halde bu pasif ve mücadele etmeyen durum ve tutumları dolayısı ile, önümüzdeki dönemde Avrupa Türklerinin ( hatta ABD’dekilerde dahil) çok yıpranacağını, siyasi, sosyal ve kültürel açılardan korumasız, savunmasız ve açıkta olduklarını göstermektedir.
Bugün Avrupa’da yaşanan ve kendilerini hedef alan olaylar karşısında, Avrupa Türkleri, çaresizlikten çıkmak için kendi içinde bulundukları her konum ve toplumda acilen bir tartışma açmalı bu zor ve sorunlu durumdan gerekli dersi çıkartmalıdır. Korkak, çürümüş, kabiliyetsiz, özde demokratik ve uygar olmayan bu tip dernek, vakıf ve kuruluş yapılanmalarından ve peşlerinden bugüne kadar gittikleri. bilim ve aklı kullanmayan,
kifayetsiz, kompleksli, bilgisiz, özünde cahil, gösteriş hastası olan veya çeşitli siyasi ve dini tarikatların gizli yada açık temsilcisi olan, uzaktan kumandalı, kendi kafasını kendi omuzlarında taşımayan, menfaatçi ve sözde lider kişiliklerden vaz geçip, yeni ve Türk etnik kimliğide olan Avrupa tipi bir demokratik sivil örgütlenmeye ve anlayışa adım atmalıdır. Kendilerinin de Avrupa’da ki bulundukları ülke içinde güçlü ve etkin olabilmesi içinde Avrupa demokrasisine ve siyasal sisteminede uygun, söz, etki ve temsil sahibi olacak, yeni uygar ve sivil toplum örgütlenmelerini gerçekleştirmeli ve geliştirmelidir. Bu konuyu Avrupa’da Türkler ivedilikle kendi içlerinde açıkça tartışmaya açmalıdır.
Eğer Avrupa Türkleri ebedi olarak Avrupa toplumları ile bir bütün olarak dayanışmacı, bölüşümcü, katkıcı, görev, sorumluluk ve haklarını bilen etnik bir toplum olarak, barış içinde bir arada yaşamak istiyorlarsa, kaçınılmaz olarak sosyolojik, kültürel, demokratik ve siyasi açıdan örgütlenmelerinde devrimci bir değişimi gerçekleştirmek zorunda olduklarınıda farkta etmeliler. . Çünkü bu şekilde ve içerikte devam edemezler. Avrupa’da sivil toplum yaşamı bildiğimiz gibi organik ve demokratik bir örgütlenme yaşamıdır. Bunu Avrupa Türkleride, kendi etnicitelerinin demokratik yaşamda var olması içinde gerçekleştirmek zorundadırlar. Aksi taktirde, tepkisiz, demokrasiyi kullanmayan ve kendi içinde geliştirmeyen, içine kapanmış, ürkek, hamaset üreten yada çoğunluğun merhametine bırakılmış etnik bir gurup olarak, Avrupa’da hor görülmeye, yıpranmaya ve ırkçıların veya siyasilerin, Türkiye ile ilgili uluslararası bir krizde kendilerinin hedef tahtası haline getirilmesine zemin hazırlarlar ve kendi sessizliklerinden dolayı da buna bir çeşit istemeselerde sebepte olurlar.
Unutmayalım ki aynen her insan gibi,. her etnik veya milli grupta sadece yaptıklarından ve söylediklerinden dolayı değil yapmadıklarından ve söylemediklerinden dolayıda sorumludurlar. Bu gibi konuları içeren ve irdeleyen dünya ölçeğindeki arşiv belgelerine ve olayların sonuçlarına bakarsanız bunu berrak bir şekilde zorlanmadan görürsünüz.
Sefa Yürükel
Sosyal Antropolog ve Etnograf
Soykırımlar ve terörizm araştırmacısı