Halkta sadece olumluluklardan değil olumsuzluklardan kendi payına düşeni almalı. Sadece kişileri suçlamamalıdır.
Bugünkü toplumsal ve siyasi sorunlardan da yola çıkarsak halk ve idealist birey arasındaki ilişkiler yeniden düzenlenmeli ve sorunlara karşıda ortak çözümler hep beraber üretilmeli ve yüklenilmelidir.
Bugüne kadar bir çok idealist birey, kendisini vasıflı bir şekilde yetiştirmiş bir çok insan, halk için canıyla kanıyla çalışmış, zalim emperyalizme bağlı işbirlikçi iktidar ve sistemlerin işkencelerinde sakat kalarak, aç bırakılarak, işinden olarak, okulundan olarak, hapisler yatarak ve sürgünlerde dahil çok ama çok bedeller ödemiştir.
Ama her zaman olduğu gibi kısa vadeli menfaat hesabı yapan halk, bu bedel ödeyenleri zaman içinde hep ve bilerek görmemezlikten gelmiştir. Kahramanlarına sahip çıkmamıştır. Kahramanlarını işine geldiği zaman anmış işine gelmediği zamanda unutmuştur. Hatta bir köşeye atmıştır.Kahramanlarına yönelik zalimliği seyretmiştir.
Ergenekon, Balyoz, Atabeyler, Poyarazköy, Zir vadisi vs operasyonları buna iyi bir örnektir.
Bunun sebebini bulmak ve bilmek için halkı ve halkın çıkarlarla ilişkisini iyi analiz etmekte yarar vardır.
Bir kere unutmayalım ki gerçek hayatta halk terazisi diye bir şey vardır.
Halkın terazisindeki en önemli ağırlık ise menfaattir. Bunun içinde örneğin Türkiye’de halk yıllarca ‘siyasi umut tacirlerinin’ peşinden gitmiştir.
Bugün seçimlerde oy vermeye giden kitlenin özellikle yüzde 50’si böyledir. Diğer yüzde 30’da biraz farklı gibi gözüksede aynı umutlar içindedir. Kalan yüzde 10’nu kerhen oy vermeye ve son kalan yüzde 10 ise olumluya yönelik düşüncelerle bir şey değiştirmek isteyen samimi kesim olarak oy vermeye gitmektedir.
Özellikle 12 Eylül darbesiyle birlikte Türkiye ‘de halkın kültürel, siyasi ve sosyal genetiği ile bilerek oynanmıştır. Bunu darbeyi halk çocuklarına karşı ABD ve onun işbirlikçi olan kesimi yapmıştır.
Halkın büyük bir kısmı 12 Eylül ile birlikte pusulasını şaşırmış vahşileştirilmiş ve kültürsüz bir sosyal posa haline getirilmiştir.
Ondan sonrada bu posadan oy devşirmek kolay hale gelmiştir.
Halkın zihni vahşileştirilmiş ve dün Cumhuriyetin nimetleriyle yetişen aynı halk bugün tanınmaz hale gelmiştir.
Halk siyasi umut tacirlerine karşı kendileri için idealist bedel ödeyen ak sakallı tecrübeliler ve yeni yetişen yeni idealistler tarafından defalarca uyarıldığı halde, uyaranları hiç dinlememiştir. Söylenenleri duymamazlıktan gelmiştir.
Çünkü son 15 yıllık bir dönemle birlikte başlayan dizilerdeki çarpık olan kültürel narkozlar halkı vahşi bir kültürün sarmalına takmıştır.
Halk son 15 yıldır bu kültürle büyüdüğü içinde sadece günlük menfaatine bakar olmuş, dayanışmayı, paylaşmayı, insani değerleri ve vicdanı, imeceyi duvara asmış ve dondurmuştur.
Halk bilindiği gibi denemecidir ve eskiticidir. Halkın belli bir dönem denedikleri umut tacirlerinden nemalanması o an için sonlandığında ise aynı halk güya derin uykudan uyanmış gibi geri dönüp yine yeni menfaat kapısı aramaktadır. Ve kendilerini umut tüccarlarına karşı daha önceden uyaranları gördüğü zamanda ise, ya yeni bir umut kapısı ararken yine her zaman olduğu gibi ne yapalım yine kandırıldık demiştir.
Halkın bu şekilde bir daire içinde döner kısrak gibi olan davranışları klasiktir. Halkın bir şekilde istediğini alamadığında ise hep bir bahane deposu ve her olaya görede kendi icaat ettiği bir bahaneside her zaman vardır
Bugünde bu durum, yine aklını haybeye kullanan ve aklını bilgiye dayalı kullanmayı bir türlü idrak etmeyen halktan dolayı olaylar aynı seyirde devam ettirilmektedir.
Bütün bunlara yol veren halkta ki esas problem ise: düşünmemesi, okumaması, yazmaması, kendi kahramanlarını korumaması, tarihten bihaber olması, dinlememesi, felsefe üretmemesi, kıyaslamaması, aklını ve tecrübesini kullanmaması, geleneklerini kullanmaması, olayları ve kişileri sorgulamaması ve araştırmaya gerek duymamasıdır.
Hep kısa vadeli olarak menfaatini düşünmesi ve hesap yapmasıdır. Yaftalamasıdır.
İşin hep kolayına kaçmasıdır. Yeni umuthaneler aramasıdır. Sahte rüzgara ve umutlara yelken açmasıdır.
Bundan dolayı örneğin Türkiye gibi ülkelerin halkı kendi menfaatlerini bile orta ve uzun vadeli olarak hiç bir zaman koruyamaz.
Çünkü kendine güveni yoktur. Son 500 yıldır ( Atatürk dönemi ve kısmende İttihat ve Terakki dönemi hariç) saltanatçı emevi ve tarikat kültürüyle yetişen bu halk, 1970 lerde şehirlerin karma karışık kültürüylede karşılaşıp kendi öz kültürel değerlerden tamamen kopunca, kapitalizmin vahşi kültürüylede tanışıp ve materyal özentisi hale gelip bir sosyal posaya dönüşmüştür. Hazımsızlaşmıştır. Doyumsuzlaşmıştır.
Gerçekten Türkiye’ de ki sadece son 50 -60 yıllık sonuçlara baktığımız zaman bunu bariz olarak daha iyi görmemizde mümkündür.
Örneğin, halk kendisi için ağır bedeller ödeyen Atatürk’ü bimiyormu?
Atatürk’ün bu halkı cahil bırakmamak ve uygarlaştırmak için elinden geleni yaptığınıda bilmiyormu? Kendini kurtardığınıda ve hür vatandaş yaptığınıda bilmiyormu?. Selanik’ten gelen bir yetimin, çarıklı askerleriyle yedi düveli denize döküp kendilerine özgür bir vatan ve devlet bıraktığınıda bilmiyormu? Tabiki biliyor.
Ama şimdi halkın önemli kısmı, kendisini düşman çizmelerinden ve yok edilmekten kurtaran ve kendilerine özgür bir vatan ve devlet bırakan Atatürk’e bile kötü, nankör ve lakayit davranabiliyor. Kısa bir çıkar için Atatürk’e ve öğretilerine karşı bugün nemalandığı umut tacirinin yanında saf tutabiliyor.
Neden?
Çünkü Atatürk bu halka göre bugün yaşamıyor.
Atatürk’ü vereceğini vermiş, görevini yapmış ve ebedi istirahatına çekilmiş olarak görüyor.
Ama Atatürk’ün kendilerine emek vererek bıraktığı vizyonu, fikiri, kültürel, sosyal, siyasi ve ekonomik alt yapıyı ve bağımsız bir devlet ve vatan yapısını nankörce görmemezlikten geliyor.
Eğer bir halk bugün: makarna, çay, bir sandeviç ve ayrana. kahve, kömür, oduna tamah edip namusunu yani oyunu sorgulamadan ve düşünmeden bir yanlışa verip, ülkesini, kendini ve gelecek nesillerini sırf kendi kısa süreli menfaatler için perişan hale düşürüyorsa sonuçlarınada katlanmalıdır. Sıkıştığı zaman kendine yeni hambal, fedai kurtarıcıda aramamalıdır.
Halk bir şekilde tecrübelerini kullanarak kendisi uykudan uyanmalıdır. Bu uyanma tabiki sosyal ve siyasi bilinci geliştiren ve değişim için şartları oluşturan bir süreci gerektirmektedir. Halkın zamanla öğrenmesi gereken şey ise halkın kendi sorumluluğunu zamanında yerine getirmesini bilmesi olacaktır. Bu zaman alsa bile doğrusuda bu olacaktır. Başkasının, kendilerine hambal, fedai ve kahraman olmasını beklememelidir, istememelidir ve kendisi kendisinin fedaisi, hambalı ve kurtarıcısı olmalıdır. Yani halk başka bir deyişle Atatürk’ün: ‘Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır’ sözünü kulağına küpe yapmayı mutlaka öğrenmelidir.
Halk başkalarından sorumluluk beklemeyi, koyun ve sürü olma tavrını ve güdülmeyi bırakmalıdır. İşin kolayına kaçmamalıdır. Ve her zaman olduğu gibi her sıkıştığında kullanışlı aptal yani bir çeşit kendileri için fedai yada hambal aramamalıdır. Sıkışmamak için önceden tedbirini almalı ve siyasal, sosyal ve kültürel sistemini ona göre kurmalıdır.
Bu sistem esasında kendi Cumhuriyetinin ilk döneminde yani Atatürk dönemi tarihinde vardır. Onu tekrar dondurucudan çıkartıp yine kullanmalı ve geliştirmelidir.
Her seferindede her konuda bir daha aynı hatayı yapmamak için düşünerek ve araştırarak karar vermeyi öğrenmelidir.
Halkın analizi yapıldığında şu bir gerçekki, eğer Atatürk bugün yaşasaydı ve yönetimde olsaydı, bugün kendisine kötü ve nankör davranan ve lakayit olan halkın önemli bir kısmı Atatürk’le kesinlikle bugünkü menfaatleri icabı hemen ‘beraber’ olurdu. Onu ‘dinlerdi’. Desteklerdi. Överdi. Hemde çok överdi!.
Ama bugün halk bedenen aramızda olmayandan bir menfaat elde edemeyeceğini ve bunu kendince bildiğini ve güya bunuda çok iyi hesap ettiğini sanmaktadır. Onu bunun içinde önemli ölçüde terk etmiştir. Ve bugün, Atatürk fiziken aramızda yaşamadığı içinde halk her yeni yönetimi menfaat kapısı olarak görüp, hakları için mücadele etmeyip, sosyal dilencilik yaparak bugünkü gibi kendisini sadakaya alıştıran bir kişiye yani bir umut tacirine yani “ona” yönelmektedir.
Yani halk işine geldiği gibi hem göreceli hemde somut hareket eder. O gün eline dokunana, geçene ve maddi menfaatine bakar. Çünkü genellikle halk her zaman fırsatçıdır.
Bugünde görüldüğü gibi halkın önemli bir kısmı sırf ogün kim onun menfaatini görece olarak sağlıyorsa onun peşinden gitmektedir.
Çünkü genellikle halk orta ve uzun vadede ne olacağını düşünmez. Onun içinde başına ne kadar büyük belaların toplu olarak geleceğinide hesap edemez. İşi şansa ve zamana bırakır.
Kadercidir. Kedercidir.
Hemen ve şimdiye bakar.
Tarih bilincinide zorlamadığı içinde doğru klavuzuda bulamaz.
Yani şunu kesinlikle idealist bireylerin idrak etmesi lazım ki halk psikolojisi büyük ölçüde o günkü yöneticilere göre terazisini uyarlayan, geçici sürü ve menfaat psikolojisidir. Bunu anlamayan idealist bireyler ise hep boşa kürek çekerler. Hayatları ve zamanları çalınanlar olurlar. Halkın bu yönünü kavramadıkları içinde idealist bireyler olarak bunun bedelini ağır öderler. Yalnızlaşırlar. Umutsuzlaşırlar. Üzülürler. Mutsuzlaşırlar. Kahrederler.
Halk meselesinde ve halkın seçiminde konu esas olarak budur. Bunu idealist bireylerin öğrenmesi gerekir.
Türkiye‘nin bugüne kadar halk için kendi zamanını, işini, gücünü, emeğini ve hayatını feda eden kahramanlarının düşürüldükleri kötü durumlar buna en bariz örnektir.
Bundan dolayı halk dalkavukluğu yapmaya gerek yoktur. Romantik halkçılık yapmayada hiç gerek yoktur.
Dürüst, bilge, ahlaklı, erdemli ve akıllı olunmalıdır. Işınmalıdır. Ama aydınlıkçı bir birey olarak teraziye uymayan durumlarda beklenmeli ve şartlar olgunlaşınca ve halkın toparlanabileceği anlaşılınca harekete geçip ve halkla beraber hareket edip, birlikte emek vererek, örgütlenerek yola çıkılmalı ve ondan sonrada idealist bir birey ve halk olarak gereken gerçek hedefe doğru beraber adım atılarak ulaşılmalıdır.
Zor da olsa idealist bir birey olarak, idealist birey eğer belli toplumsal konular için verilen mücadelede, kendide içinde olmak üzere halkın toplamı için bir şeyler kazanılmasını istiyorsa, halkın sırf menfaati için kullandığı bir idealist bir birey olmaktan ve hamballıktan çıkması gerekmektedir. Halk birisini kullanarak değil hep beraber hareket ederek bir yerlere varılacağını öğrenmelidir. Bunun için idealist birey, kendini fikirde törpülemeden pratikle bu tecrübeyi edinmelidir. Ve halkın dışından bir eklenti gibi durmamalı ve bizzat halkın örgütlenmesinin içinde yer almalıdır.
Eğer idealist bireyler olarak halkta doğru bir değişim isteniyorsa o zaman halkın tüm bu karekterini, psikolojisini bilerek ve bildiğinide saklı tutarak hareket etmelidirler .
Tüm vasıflı ve vasıfsız bireylerin toplamından oluşan halkın şimdi kısa vadede olsa örneğin Türkiye ‘de kendi menfaatleri için doğru bir seçim yapıp, kendine sunulmuş suni önderler yerine kendi halk hareketini ve önderini yaratıp, kendi kaderini eline almasının gerekliliğinide anlaması gerekmektedir .
Kendi kendisini örgütlemesi gerekmektedir.
Başkalarının kendisini örgütlemesini beklememelidir.
Nasıl derseniz?
Halk Cumhuriyetle birlikte oluşan eski tecrübelerini ve değerlerini kullanmalı, tamamen kaybolmayan ve bir yerlerde kalmış olan insani ve vicdani terazisini geliştirmeli ve kullanmalı, Atatürk gibi bir büyük değerin fikirlerini ve icraatlarını tekrar düşünmeli ve fikirlerini güncelleştirerek akıl ve bilimi rehber ederek tekrar uygulamalıdır.
Halkın tecrübelerini birleştirmesi ve bundan sonra aldatıldık nakaratlarını bırakması, sadece siyasi ve dinci umut tüccarlarına kızmasının bir getirisi olmayacağını anlaması ve tecrübelere dayanan kendi aklını kullanması gerekmektedir.
Yani halk bundan sonraki ölçü terazisne sadece kendi günlük ve kısa menfaatlerini değil, gelecek nesillerin ve devletin menfaatinide koymalıdır.
Bunun için ataları gibi kısa, orta ve uzun vadeli düşünmeyi ve yüz yıllık plan yapmayı öğrenmelidir.
Halk kendisi için çalışanla çalışmayanı ayırt etmeyi iyi gözlemlemeli ve çalışanı desteklemelidir. Onure etmelidir.
Fedailerini vahşi kurtların önüne atmamalıdır. Sahip çakmalıdır.
Yoksa aynı çizgide devam ederse bugüne kadar olanlar ve olacaklarda zaten herkes için malumdur.
Olan ve olcaklardan sadece umut tüccarları değil bizzat halkın kendiside sorumludur. Ve her zaman olacaktır. Bedelinide kendileri ödeyecektir. Zaten ödemektedirlerde.
İdealist birey ise halkın uyanma örgütlenme sürecinde ise zamanı, bilgiyi ve hareketliliği iyi kullanmalı, ışımayı ve kendini yetiştirmeyi bırakmamalı, sabırlı olmalı, şartların olgunlaşmasını beklemeli ve halkın içinde olduğu örgütlü bireyi yaratmalıdır. Aksi taktirde halkın hambalı olmaya devam edecek ve yine kullanılıp bir köşeye atılan kaybetmiş bir birey olarak kalmayı kendi hataları yüzünden bir anlamdada hak edecektir.
Yukarıda belirtildiği gibi idealist birey ve halk, ideal olarak yaşantılarında olması gerekenlerle ilgili olarak artılarıyla ve eksikleriyle kendi sorumluluğunu iyi hesap etmeli ve paylaşmalıdır.
Seçim tabiki yine halkın ve idealist bireyindir.
SEFA YÜRÜKEL YAZIYOR
Sosyal Antropolog ve Etnograf
Soykırımlar ve terörizm araştırmacısı